B sayfasından devam
7-) Velleziyne amenû ve amilus salihati le
nükeffirenne anhüm seyyiatihim ve le necziyennehüm ahsenelleziy kânu ya'melun;
İman
edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, onların kötülüklerini (nefsanî özelliklerini)
kendilerinden elbette sileriz ve elbette yaptıklarının en güzeli ile
kendilerini cezalandırırız! (A.Hulusi)
07 - Bununla
beraber iman edip de salih salih ameller yapanların her halde taraflarından
kötülüklerini kefaretleriz ve elbette kendilerine yaptıkları amellerin daha
güzelini veririz. (Elmalı)
Velleziyne amenû ve amilus salihat
İman eden ve salih amel işleyen, iyi, doğru ve erdemli işler ortaya koyan,
değerler üreten kimselere gelince le nükeffirenne anhüm seyyiatihim evet,
kesinlikle onların günahlarını örteceğiz.
Bilmem şöyle bir nükte bulursak
bu ibarede yanlış olur mu. nükeffirenne anh örteceğiz diyor. Sileceğiz
değil, örteceğiz. Yani bunu belki bir benzetme olsun için sildi ve silmek
yerine baksille üzerini beyazlamak, kaplamak gibi diyebiliriz. Neden böyle bir
ibare? Hiç günah işlememişle, günah işleyip de affedilmiş arasında bu kadarcık
ta bir fark bulunsun.
Evet, hiç günah işlememiş
silinmiş olduğu belli olmayan daha doğrusu hiç yazılmamış. Fakat yazılmış ama
daha sonradan üzeri örtülmüş. Böyle bir fark olmasın mı? Sadece ne günah
işlediğini kimse bilmez elbette, ama Allah’ın rahmeti sayesinde günahının
üzerinin örtüldüğü o baksil görününce anlaşılır. Demek ki burada bir yanlış
yapmış, üzerini kapatmış denilir. O kadarcık bir fark da sanırım olmalı.
ve le necziyennehüm ahsenelleziy kânu ya'melun
Yine onları yapa geldiklerinin en güzelleriyle, dikkat buyurunuz lütfen, sizi
anlatıyor. Kur’an ın anlattığı biziz. Onun için dikkat buyurun yapa
geldiklerinin en güzelleriyle ödüllendireceğiz.
Burada ki Kânu yardımcı fiili var
ya, aslında bir eylemi, güzelliği, bir tek kez yapmış olmak değil, onu daima
sürekli yapmak, onu sürdürmüş olma anlamını katar metne. Onun için yapa
geldikleri diye Türkçeleştirdim. Çünkü güzelliği sanki bir tesadüf veya bir
tatlı kaza gibi bir kez yapıp geçmek değil, yapa gelmek ve yaptığınız o
güzelliklerin en güzeliyle ödüllendirilmek.
Şimdi anlıyorsunuz değil mi
Kur’an dostları neden tüm namazlar bir “namaz” ı bulmak için kılınırlar
dediğini. Tüm namazlar, bir namazı bulmak, tüm oruçlar bir orucu bulmak, tüm
zekatlar bir zekatı bulmak, tüm sadakalar bir sadakayı bulmak, tüm haclar bir
haccı bulmak. Kaç adet namazınız var? şu kadar bin. Onların en güzeli hangisi,
en beğenileni. Allah’ın en çok beğendiği işte onun üzerinden namazlarınıza puan
verilecek. Bu, bu. Yaptığımız güzelliklerin en güzeli üzerinden.
Hele ki böyle, yani diğerleri,
çürük olanları, yanlış olanları, yamuk olanları, makbule geçmeyenleri onun
üzerinden puanlanacak. Onun için bu ayeti unutmamak lazım ve le necziyennehüm ahsenelleziy kânu ya'melun
yapa geldiklerinin en güzelleriyle mutlaka ödüllendireceğiz.
İlahi rahmetin tecellisi yine bir
sebebe bağlı. Bu ifade bunu veriyor. Yani Allah insana rahmet edeceği zaman
mutlaka bu rahmet yine bir sebebe bağlı olmalı. Bir güzellik yapmalı, o
güzelliğe Allah bire sonsuz rahmet etmeli, ama yine de zemininde bir güzellik
olmalı. Yasa bu. sebepsiz rahmet yok. Buradan bunu anlıyoruz. Onun için
zemininde bir güzellik olmalı. O nedenle Allah’ın rızası güzellikler içinde
gazabı da kötülükler içinde gizlenmiş.
[Ek bilgi; İman-Amel ilişkisi; “Ameller, imanın
meyvesidir. Bunu şöyle bir misalle açıklayabiliriz: Bu, tıpkı meyve veren bir
ağaca benzer. O ağacın damarlarının ve dallarının ağaçtan olduğunda şüphe yoktur.
Fakat yerden çektiği su ve etrafını çevreleyen o toprak ağaca dahil değildir.
Fakat meyvesi, ancak kendisine dahil olmayan bu su ve toprak sayesinde elde
edilmiştir. İşte iman ile amel-i salih münasebeti de böyledir. Hem sonra o
ağacın etrafını, işe yaramaz otlar, zararlı dikenler sararsa, meyve mutlaka az
olur. Eğer bunlar büsbütün o ağaca hükümran olur, onu mağlub ederlerse, ağacın
hiç meyvesi olmaz ve ağaç kurur. İşte günahlar da imana bu tesiri yapar.
(Fahruddin Er Râzi – Tefsir’i Kebir Mefatihu’l - Gayb)]
8-) Ve vassaynel İnsane Bi valideyhi hüsna* ve
in cahedake litüşrike Biy ma leyse leke Bihi ılmün fela tutı'hüma* ileyYE
merci'uküm feünebbiüküm Bima küntüm ta'melun;
Biz
insana ana-babasına güzel davranmasını vasiyet ettik... Eğer ilmine ters düşen
bir şeyi bana ortak koşman için seninle tartışıp seni zorlarlarsa, o ikisine
itaat etme! Dönüşünüz banadır... Yaptıklarınızın (anlamının) haberini
vereceğim. (A.Hulusi)
08 - Hem
insana valideyni hakkında güzellik tavsiye ettik, mamafih sana, hakkında sence
hiç bir ilim bulunmayan bir şeyi bana şirk koşasın diye uğraşırlarsa o vakit
onları dinleme, dönümünüz banadır, ben o vakit size yaptıklarınızı haber
veririm. (Elmalı)
Ve vassaynel İnsane Bi valideyhi Hüsna
ve zaten insanoğluna, anne babasına iyi davranmasını biz tavsiye etmişizdir.
Neden böyle bir vurgu? Metnin
vurgusunu çeviriye aynen yansıttım, ki buradaki söylenmek istenen anlaşılsın.
Burada daha önceki bir yere atıf var. Diyor ki anne babasına iyi davranmasını
tavsiye etmiştik. Nerde? Bu ayetlerden önce bir yerde tavsiye edilmiş olması
lazım bunun. Aradığımızda bunu hemen buluyoruz İsra suresinin 23-25. ayetleri
arasında. İnsana bu tavsiyenin yapıldığı. Bu ayet aynı zamanda Kur’an
ilimlerinde ve tefsir usulünde sonraki ve önceki ayetlerin tespitine yarar.
Kesin biliyoruz ki biz, bu surede ki bu ayetler İsra’da ki söz konusu
ayetlerden sonra inmiştir. Gerçi Lokman suresinde de var. Fakat Lokman suresinin 14-15. ayetleri; Anne
babaya güzel davranmayı mücerret olarak emretmiyor, yine bu ayetlerde ki gibi
güzel davranmayı sınırlıyor. Yani istisna getiriyor. Ama mücerret emreden
ayetler İsra da ki ayetler.
Peki bu ayetlerle o ayetler
arasında bir bağ var mı? Elbette. Bunlar İsra’da kinin tefsiri. Eğer anne baba
kendisine güzel davranma emrini istismar edipte bu emri istismar ederek
evladının inanç, itikat ve güzelliklerini sınırlamaya bir vesile bilirse bunu.
Yani istismara araç ederse o zaman buna meydan verme emridir. İşte bu anne
babaya güzel davranışın nerede sınırlanacağı, istisnalarının ne olduğunu,
sınırının ne olduğunu harika bir biçimde gündeme getirerek istismarı, anne
babanın; evladın inancını istismarını
önleyen bir ayettir bu.
ve in cahedake litüşrike Biy ma leyse leke Bihi
ılmün fela tutı'hüma işte geldi. Fakat ey muhatap, Bakınız “K”
zamiri geldi. 2. tekil şahıs zamiri. Kur’an da nerede 2. tekil şahsı görürsek
hemen vahyin ilk muhatabı Resulallah’ı hatırlamak yanlış olur. Burada olduğu
gibi. Çünkü onun zaten anne babası yok. Demek ki Kur’an da ki bir çok şahıs
zamirleri aslında; Ey bu vahyi okuyan sen, yani siz doğrudan üstünüze
alınacaksınız. onun için doğrudan üzerimize alıyoruz ve okuyoruz. Ey bu vahyin
muhatabı eğer hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için
seni iknaya çalışırsa, seninle mücadele ederse sakın onlara itaat etme. fela tutı'hüma sakın onlara itaat etme.
Bu ayet Saad Bin Ebi Vakkas
hakkında indiği söylenir fakat biz şöyle düzeltelim bunu; Saad Bin Ebi
Vakkas’ın başından geçen bir olayla bu ayet arasında birebir ilişki kurulur.
Saad Bin Ebi Vakkas gençken Müslüman olanlardan biriydi. Mekke’nin ilk
yıllarında Müslüman oldu. Dar-ül erkamda Müslüman olan onlarca insandan bir
tanesiydi. Çok gençti, soylu bir ailenin çocuğuydu. Ailesine rağmen Müslüman
oldu. Fakat onun Müslüman olması üzerine ailesi çok aşırı tepki gösterdi,
kendisini çok seven annesi boykota girişti. Hatta onu tehdit etti;
- Sen arkadaşını terk etmedikçe,
yani Resulallah’ı kastediyor, ben başımdan aşağı bir damla su dökmeyeceğim,
saçımı taramayacağım, ağzıma da bir lokma yiyecek koymayacağım. Diye yemin
etmişti.
Buna Saad bin Ebi Vakkas’ın tavrı
ne oldu sanıyorsunuz, şöyle demişti.
- Vallahi anne başında ki teller
adedince canın olsa her birini bu inat uğruna harcasan beni Resulallah’tan
koparamazsın.
İşte aşk buydu. İşte insanı kesif
bir toprak olmaktan yüceltip de ebedi ruhuna sahip çıkmaya yönelten duygu
buydu. İşte o insanı geçici varlığını borçlu olduğu insanlardan daha çok, ebedi
varlığını borçlu olduğu Allah’a yönelten iman buydu. İşte vefa buydu. Allah’ a
vefa göstermeyenin insana vefa göstermesi ne ola ki. Onun için bunu
anlayamıyorlardı. Bunu anlayamadılar, Resulallah hakkında tek söyledikleri
sihir buydu. Güya. Ona sihirbaz diyorlar, bir örnek verin denilince de;
“Baksanıza evladı, anne babaya düşman ediyor.” Diyorlardı.
Etmiyordu, aksine dost ediyordu.
Evladı Allah’a dost ediyordu. Ama onlar bunu fark etmediler. Onun için bu
ayetler böyle bir tarihsel temele sahip.
ileyYE merci'uküm dönüşünüz sadece
banadır. feünebbiüküm
Bima küntüm ta'melun işte o zaman ben yapıp ettiklerinizi size bir
bir haber vereceğim.
Anne baba da onların suçladıkları
evlatta huzura çıkacak. İlahi mahkemeye en sonunda çıkacaklar. Bu ayetin
sonunun ifade ettiği beyan ettiği hakikat bu. Lâ taeti mahlûkin fiy ma’siyetin hâlık. buyurmuştu Resulallah.
Yaratana isyan hususunda yaratılana itaat yoktur. Müthiş bir ilke bu. İtaatin
sınırı nerede başlar nerede biter. Lâ
taeti mahlûkin fiy ma’siyetin hâlık. Bu geçekten de ölümsüz bir ilke ve çizgi
koyuyordu.
9-) Velleziyne amenû ve amilus salihati le
nüdhılennehüm fiys salihıyn;
İman
edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, onları elbette sâlihlere dâhil
edeceğiz. (A.Hulusi)
09 - İman
edip salih salih ameller yapanlar ise elbette onları salihîn zümresi içine
katacağız. (Elmalı)
Velleziyne amenû ve amilus salihati le
nüdhılennehüm fiys salihıyn ama iman edip salih amel işleyen, iyi,
doğru, yararlı ve erdemli değerler üreten kimselere gelince; Onları iyi ve
erdemli insanların arasına katacağız. Salihlerin arasına katacağız.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz
124.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/11/23/124-islamoglu-tef-ders-ankebut01-23124/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder