Değerli Kur’an dostları geçen
dersimizde El Kasas surei şerifesinin 28. ayetine kadar işlemiştik. Bugün
dersimize kaldığımız yerden devam edeceğiz inşallah.
29-)
Felemma kadâ Musel'ecele ve sare Bi ehlihi anese min canibıtTuri narâ* kale
liehlihimküsû inniy anestü naren lealliy atiyküm minha Bi haberin ev cezvetin
minennari lealleküm tastalun;
Musa o
süreci tamamlayıp ailesi ile yola çıkınca, Tur'un tarafından bir ateş
algıladı... Ailesine dedi ki: "Durun, şüphesiz ben bir ateş algıladım...
Belki ondan size bir haber getiririm yahut o ateşten bir kor getiririm de belki
ısınırsınız." (A.Hulusi)
29 -
Vaktâ ki Mûsâ, artık eceli ödedi ve ehli ile yola çıktı Tur canibinden bir ateş
hissetti, ehli ile durun dedi: ben bir ateş hissettim, Ümit ederim ki size
ondan bir haber getiririm veya o ateşten bir eksi, belki bir ocak yakar ısınırsınız.
(Elmalı)
Felemma
kadâ Musel'ecele ve sare Bi ehlihi anese min canibıtTuri narâ
Nihayet Musa belirlenen süreyi tamamlayarak yakınlarıyla, yani Bi ehlihi,
ailesiyle birlikte yola koyulunca gözüne Sina dağının yamacından şavkıyan ateş
türü bir şey ilişti. Narân; belirsiz bir formla geldiği için tür anlamını
içerir. Tatta tanımsız anlamını da içerir, yani tarifsiz, ateş gibi, ateşe
benzer bir ışık. Veya garip, insanı hayrette bırakan, insanı şaşırtan ir ışık.
Yan anlamları içinde zaten vardır belirsiz gelmesinden dolayı.
Ayette ki “etTur” ; Kur’an
ın neresinde gelirse gelsin daima Sina dağına atıftır. Ki zaten Mü’minun/20.
ayetinde bu isim açıkça ortaya çıkar. Yoksa “tur” isim değil, yüce dağ,
Uludağ manasına bir vasıftır.
kale
liehlihimküsû ailesine dedi ki; Siz bir miktar bekleyin. inniy anestü nare gözüme ateş türü bir şey ilişti lealliy atiyküm minha Bi haberin ev cezvetin minennari
lealleküm tastalun belki size o0ndan bir haber getiririm, ya da
ateşten bir kor, bir köz getiririm de bu sayede ısınırsınız. Dedi.
30-)
Felemma etaha nudiye min şatıılvadil' Eymeni fiyl buk'atil mübareketi mineş
şecereti en ya Musa inniy ENAllâhu Rabbül alemiyn;
Oraya
geldiğinde, o mübarek yerde Eymen Vadisi'nin kıyısından, o ağaçtan: "Yâ
Musa! Kesinlikle ben Allâh'ım âlemlerin Rabbi olan!" diye nida edildi. (A.Hulusi)
30 - Derken
ona varınca vâdinin sağ kıyısından o mübarek buk'ada ağaçtan nidâ olundu, şöyle
ki: ya Mûsâ, haberin olsun benim ben: Allah rabbülalemin. (Elmalı)
Felemma
etaha nudiye min şatıılvadil' Eymeni fiyl buk'atil mübareketi mineş şecereti en
ya Musa inniy ENAllâhu Rabbül alemiyn. Fakat oraya varınca o
bereketli mevkii de vadinin sağ yamacında ki ağaç yönünden kendisine; Ey Musa iinyENAllah;
Benim, ben Allah. Rabbül alemiyn. Alemlerin rabbi olan Allah diye
seslenildi.
Burada insanlık tarihinin dönüm
noktalarından birini başlatan bir olay gerçekleşiyor. Kur’an da Kelimullah;
Allah’la konuşan anlamına gelen bir vasıfla anılan Hz. Musa’nın bu vasfı aldığı
nokta burası. Öyle bir hadise ki insanlık tarihi boyunca bu olaya çok nadir,
çok az rastlanılmış. Yani insanın yücelebileceği en yüce ufuklardan biri bu,
Allah’a muhatap olmak, hem de doğrudan muhatap olmak. İşte burada insanlık
tarihinin böylesine emsalsiz bir anı görüntüleniyor.
Vahyin geliş çeşitlerinden,
şekillerinden biri bu. Aslında Şûra suresinden biz vahyin 3 şekilde geldiğini
öğreniyoruz. İlgili surenin 61.(Hayır 51. ) ayetinde bu 3 şekilden biri
de ev min veraiy hıcabin..(Şûrâ/51)
Yani ya da bir perde gerisinden, bir perde arkasından Allah vahy eder.
Buyruluyor.
Burada ki
perde, ayette ki perde Cenabı Hakkın hiçbir insanla doğrudan konuşmayacağı,
hele bu dünyada görünmeyeceği. Hz. Musa’ya verilen ..len
terânî..(A’raf/143) sen beni asla göremezsin ilahi ibaresinde de
olduğu gibi. Fakat bir aracıyla konuşacağı, bu aracının bazen bir melek, bazen
de melek dışı perde. Buna hıcap diyor, perde. Perde sadece maddi bir şey
olmaz. Özneyi nesneden ayıran her şeydir. Perdenin buradaki varlık amacı özne
ile, yani konuşanla konuşulan arasındaki farklı varlık düzlemidir.
Burada perde
ağaç. Bu ağacın ne olduğu Tevrat’ta inceden inceye işlenmiş. Biz işin bu
tarafında değiliz. Buna böğürtlen ağacı diyor Tevrat. Ama mesela ağacın ne liği
değil, ağacın ne işlev üstlendiği ve neden bir perde konulduğu. Çünkü ilahi
vasıflar, Allah’a ait sıfatlar, Allah’ın zatı gibi mutlaktır, sonsuzdur. Mutlak
ve sonsuz olan, mukayyet olanla, iletişime gireceği zaman mutlaka bir
dönüştürme, bir dönüşüm istasyonu, bir çevrim istasyonu gerekir. İşte burada
ağaçla sembolize edilen şey çevrim istasyonu. Mutlak olan, sonsuz olan, yüce
olan; Mukayyet olana, sonsuz olana, ölümlü olana çevriliyor. Burada ağaç adeta
sembolik bir biçimde çevrim istasyonu görevi görüyor.
Hatta bir
görüşe göre, ki Hasan Basri’nin görüşü bu buradaki vahiy şekli Şura/61 (Hayır
51) ayetinde bahsedilen 3 çeşitten birincisi. Yani; ..en yükellimehullahu illâ vahyen..(Şûrâ/51)
vahiy yoluyla. Allah bir kulla, bir insanla ya vahiy yoluyla, ya bir perde
gerisinden, ya da bir melek aracılığı ile buyrulan bu 3 şekilden 1.si olduğunu
söyler Hasan Basri. Ki bu da bir görüştür tabii. Fakat biz Kur’an da Hz.
Musa’nın Allah’ın kelamını çok özel bir surette işittiği ifadelerinden yola
çıkarak bunun bu 2. şekle, bu 2. türe girdiğini söyleyebiliriz.
Yine ayette; fiyl buk'atil mübareketi mübarek yerde ibaresi
var. Mübarek; bereketli bir mevkii demek, fakat bu mübarek, yani bereket,
manevi bereket mi, maddi bereket mi, Yoksa ikisinden birinin ağırlıklı olduğu
iki boyutlu bir bereket mi. Daha çok maddi yönü ağırlıklı bir bereket olsa
gerek ki, burada ki “fiy”, cer harfi bereketin toprağa atfı demektir. İsra/1.
ayetinde de bu berekete, Filistin toprağının bereketli kılındığına atıf vardır.
Ama mesela Kur’an da Bekke vadisinin, ..bi bekkete
mübareke.. (A.İmran/96) mübarek kılındığı ifade buyrulur.
Dolayısıyla Mekke’nin içinde bulunduğu bu vadinin bereketinin orada ki toprak
verimliliğinden kaynaklanmadığı açık. Çünkü biz seni, buyruluyordu Hz.
İbrahim’e ..Bi vadin ğayri
ziy zer'ın 'ınde.. (İbrahim/37) içinde ot bitmez ekin bitmez
bir vadiye yerleştirdik. İçinde ekin bitmez bir vadiden mübarek diye, bereketli
diye bahsediliyorsa bu bereket manevi bereket, bu manevi bereketin kendisine
çektiği maddi bereketten söz edilebilir ancak.
31-)
Ve en elkı asâk* felemma reaha tehtezzü keenneha cannün vella müdbiren ve lem
yüakkıb* ya Musa akbil ve lâ tehaf* inneke minel aminiyn;
"Asanı
at!"... (Musa) sanki ince küçük yılan gibi titreyip hareket ediyor
görünce (asasını),
arkasına bakmadan dönüp kaçtı ondan... (Allâh
buyurdu): "Yâ Musa, geri dön ve korkma!
Muhakkak ki sen güvendekilerdensin!" (A.Hulusi)
31 - Ve
şöyle: bırak Asânı, derken onu sanki (bir cânn) bir çevik yılan gibi ihtizaz
ediyor görünce öyle bir dönüp kaçtı ki arkasına bile bakmadı, ya Mûsâ, yüzünü
dön ve korkma çünkü sen aminîndensin. (Elmalı)
Ve en
elkı asâk ve o ses şöyle devam etti. Asanı yere bırak. Elinde Hz.
Musa çobanlık yıllarından kalma bir asa taşıyordu, değnek taşıyordu. O değneğin
elinde Allah’ın izni ile nasıl bir işlev kazanacağından habersizdi. O, ona
sıradan bir sopa olarak bakıyordu. Bir değnek. Ama Hz. Musa’ya ilk vahiyle
birlikte eşyaya düz bir gözle bakmaması öğretilmeye başlandı. Ki Resulallah’a
da ilk vahiyle birlikte bu öğretilmişti.
Ikra' Bismi Rabbikelleziy halak.(‘Alak/1) oku,
yaratan rabbin adına. Yani Allah’ı ve eşyayı nasıl okuyacağını, hakikati nasıl
okuyacağını, varlığa nasıl bakacağını, yaratıklara nasıl bakacağını, Allah’ın
yaratılmışlara bak dediği yer neresi olduğunu vahiyle öğrenecekti. Onun için
aslında ilk vahiyler içerik olarak birbirine ne kadar da benzerler. Hz. Musa’ya
da eşyaya neresinden bakacağı öğretiliyor. Ama bu öğretiş daha fiili bir
biçimde gerçekleşiyor ki işte bu ayete ve devamında ifade edilen bu.
Peygamberler
öğretmeni Allah olan öğrencilerdir. Onun için insanlığın ufkudurlar. Onun için
insanlığın baş öğretmenidirler. Onun için muallimdirler ve şu anda biz bu büyük
muallimlerden biri olan Hz. Musa’yı öğrencilik yaparken, ilahi vahiyle
öğrenirken görüyoruz.
felemma
reaha tehtezzü keenneha cannün vella müdbiren ve lem yüakkıb fakat o
asasının küçük ve çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce ardına bakmadan
dönüp kaçmaya başladı.
Tâhâ/20. ayetinde hayye
diye anılır bu mucizenin nesnesi. Yani yılan hayye ismi ile. Ki hayye yılana
verilen cins isimdir. Tüm yılanları kapsar. Ama Şu’ârâ/32. ayetinde su’ban
denilir. Su’ban caan’ın zıddıdır. Caan; küçük yılan, küçük hızla akan, çevik.
Ama su’ban kalın, çok büyük, bizde ejderha denilen türden yılan. Peki bu ikisi
arasındaki irtibat veya bu ikisinin birbiri ile te’vili nasıl yapılmış?
Razi’nin yaptığı te’vil şu; Özünde büyük, görünüşte, fakat hızlılıkta ve
çeviklikte sanki küçük bir yılan gibi. Razi bu Te’vili yaparken buradaki “kâf”
teşbih edatından yola çıkıyor. Sanki çevik bir yılan gibi.
Bu tabii bir yorum ve gerçekten
güzel bir yorum. Ama buradaki teşbih edatı farklı bir yoruma da kapı aralayabilir.
O da bu ilahi mucizenin eşyanın aslına yönelik bir müdahale sonucu değil,
görenin gözüne yönelik, bakanın bakışına yönelik bir müdahale sonucunda
gerçekleştiği. Keenneha caan sanki bir yılan gibi derken, yani eşyanın
özünde değil ilahi müdahale görenin gözünde gerçekleştiği. Bakılanda değil,
bakışa öyle getirildi. Bakanların tümü öyle müşahede etti anlamına da
gelebilir. Bu da bir yorumdur ve tabii ki teşbih edatından yola çıkarak yapılmış
bir yorumdur.
ya
Musa akbil ve lâ tehaf ey Musa yaklaş ve korkma inneke minel aminiyn çünkü sen güvence altında
olanlardan birisin, peygambersin. Allah’ın güvenliği altındasın. Yani
güvenliğin garanti altında ey Musa. Onun için korkma.
Bu surenin girişinde surenin
konusunun özetini verirken değindiğimi hatırlıyorum. Bu surede işlenen Hz. Musa
portresi diğer surelerde anlatılandan, mesela A’raf, mesela Tâhâ, mesela Enbiya
ve diğer surelerde anlatılandan farklı bir biçimde bir boyutuyla öne çıkarılıyor.
O da insan boyutu. Korkularıyla, kaygılarıyla endişeleriyle hüznüyle,
hatasıyla, iç çatışma ve tartışmalarıyla, iç çelişkileriyle yani tam bir insan
peygamber portresi. İşte burada bu ayetlerde onu görüyoruz. Tabii neden böyle
bir portre vurgulanıyor? Bu ayetin ilk muhataplarına peygamberleri insan üstü
olarak görmemeleri gerektiğine dair bir terbiye ve ima içeriyor. Bir bakış
açısı bir inşa gerçekleştiriyor.
Burada ki sopanın sembolik bir
açıklaması da var. Hz. Musa’nın kendinse gönderildiği Mısır, Firavunların
yönetiminde bir ülke. Görenler varsa bilirler tüm firavun heykellerinde
firavunlar iki elini de göğsüne çaprazlama kavuşturmuş olarak yapılır,
resmedilirler. Ellerinin birinde bir kamçı bulunur daima. Diğerinde de halkalı
bir haç. Firavunun kamçısına karşılık Musa’nın asası. Yani korkma ey Musa Allah
seni bir görevle görevlendirmişse senin muhataplarına üstün gelmen için gerekli
araçları da verir. Firavunun kamçısı varsa, senin de asan var ey Musa. Onun
iktidarı varsa, dünyevi iktidarı ve gücü, senin de Allah’ın senin elinde
yarattığı mucizevi bir gücün var. Yani sıradan değneğin, Firavunun iktidarının
başına inebilir, onu parçalayabilir. Eşyaya doğru bak, doğru bakarsan elindeki
değneğin firavunun o herkesin gözünü yıldıran güçlü iktidarından daha güçlü
olduğunu görürüz. Senin elindeki imanın sana verdiği imkan firavunun süper
gücünden daha güçlüdür ey Musa. İmanın verdiği imkanı kullanırsan eğer, hiçbir
firavun seninle başa çıkamaz. İmanın sana verdiği gücü kullanırsan yer yüzünün
en süper gücünü dahi alt edebilirsin ey insanoğlu.
Burada hepimize verilen budur.
Aslında ilahi bir inşa yapılmaktadır. Tasavvurlarımız bu ayetler tarafından
inşa edilmektedir.her mü’min çağının firavununa karşı inşa edilmektedir.
32-)
Üslük yedeke fiy ceybike tahruc beydae min ğayri su'in, vadmüm ileyke cenâhake
minerrehbi fezânike burhanani min Rabbike ila fir'avne ve meleih* innehüm kânu
kavmen fasikıyn;
"Elini
koynuna sok, sağlıklı bembeyaz çıkar! Korkudan kaldırdığın kollarını da indir,
rahatla! İşte bu ikisi, Firavun ve onun ileri gelenlerine, Rabbinden iki
delildir... Muhakkak ki onlar inançları bozuk bir toplumdurlar." (A.Hulusi)
32 - Elini
koynuna sok çıksın bembeyaz, bir âfetsiz, ve heybetten cenahını kendine
kavuştur, işte bu ikisi sana iki bünhan, rabbinden Firavuna ve cemiyetine,
çünkü onlar fasık bir kavim oldular. (Elmalı)
Üslük
yedeke fiy ceybik şimdi elini koynuna sok
tahruc beydae min ğayri su'in her tür kusurdan arınmış olarak
tertemiz, ışıl ışıl bir beyazlıkta ve parlaklıkta çıkacaktır. Evet, min ğayri
su'in derken Hz. Musa’ya yönelebilecek bir iftirayı da reddetme açısından,
yani bu beyazlık bir hastalıktan bir deri, cilt hastalığından kaynaklanan bir
şey değil. Bu beyazlık ışıl ışıl, sanki güneşte yıkanmış gibi bir beyazlık.
Tertemiz el, A’raf, Tâhâ, Şuârâ
serelerinde geçen öldürme olayına atıf aslında Tevbe insanı tertemiz eder. Hz.
Musa gençliğinde haksız yere bir cana kıymıştı ve bunu da itiraf edecektir
gelecek ayetlerde. İşte o suçunu hatırlayıp kendi kendisine levm ediyordu.
Kendisini kınayıp duruyor ve kendisinin böyle bir göreve layık olmadığını
düşünüyor. Rabbimiz onu vicdanen böyle teskin edip tevbesinin kendisini pırıl
pırıl yıkadığını, beyaz tertemiz bir elle sembolize etmiş ve ikna etmişti.
Güneşle yıkanmış gibi bir el.
Aslında asa ve yed’i beyzanın sembolik ifadesi iki insani kutba işaret eder.
Asa korkuya, yed’i Beyza müjdeye. Asa inzara, yed’i, Beyza tebşire. Asa celale,
yed’i Beyza, beyaz el pırıl pırıl el cemale. Asa kahır sıfatına, yed’i Beyza
lütuf sıfatına tevafuk eder. Asa adeta havf bir yed’i Beyza recadır, umuttur.
Bu ikisinin arasında beynel havfi vel reca, korku ile umut arasında bir
yol tutmayı öğütlemektedir adeta. Bir elinde korku, bir elinde umut. Asa adeta
cehennemin insan ruhu üzerindeki korkutucu etkisini, yed’i Beyza da cennetin
insan ruhu üzerinde ki aydınlığını temsil eder gibidir.
vadmüm
ileyke cenâhake minerrehb haydi tüm korku hüzün ve kaygılarından
uzaklaşarak kendini topla.
Burada ki; vadmüm ileyke cenâhake minerrehb bir deyimdir
deyimsel bir ibare. Kanatlarını kollarını indir anlamına, kendine doğru çek
topla anlamına gelir ki, ürküp uçmaya hazırlanan bir kuşu andırıyor. Yani böyle
bir şey hatırlatıyor. Şimdi öyle bir kuş düşünün ki hemen en ufak çıtırtıda
ürküp uçacak. İşte böyle bir ruh halinde ilahi vahiy muhatabını; Yoo..! öyle en
ufak çıtırtıda ürküp uçacak bir kuş gibi durma, artık tere sağlam bas, kendini
topla Allah seninle beraber, Allah’ın desteği seninle. Çünkü sen seçilmiş bir
peygambersin, bundan böyle ilahi güvene mazharsın, öyle uçacak bir kuş gibi
eğreti durma. Yere sağlam bas ve görevini yap.
fezânike
burhanani min Rabbike ila fir'avne ve meleih işte bu ikisi senin,
firavun ve onun kurmaylarına rabbin katından gönderildiğinin açık bir
belgesidir. Bu ikisi dediği asa ve yed’i Beyza. Yed; eldir, Beyza;
ak, beyaz. Onun için yed’i beyzayı yani onu bilmeyenler “yedi” rakamıyla
karıştırmamalılar Yed Arapça da el olduğu için yed’i Beyza; beyaz el manasına
gelir. Farsça da da best, best’i Beyza, beyaz el.
innehüm
kânu kavmen fasikıyn çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum olup
çıktılar.
Her peygambere risalet delili
verilmiştir. Peygamberimizin risalet delili mesela Kur’an dır. Ki Ankebut/51.
ayetinde bu açıkça ifade edilmiştir. Peygamberimizden önceki diğer
peygamberlere de risalet delili, yani Allah tarafından gönderilmiş bir
peygamber olduğuna ilişkin risalet delili verilmiştir. İşte Hz. Musa’nın
risalet delilleri de bunlardır.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
122. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/11/09/islamoglu-tef-ders-kasas-29-59122/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder