A sayfasından devam.
33-)
Kale Rabbi inniy kateltü minhüm nefsen feehafü en yaktülun;
(Musa) dedi ki:
"Rabbim, doğrusu ben onlardan bir kişiyi öldürdüm; bu yüzden beni
öldürmelerinden korkarım." (A.Hulusi)
33 - Dedi:
ya rabbi! ben onlardan bir adam öldürdüm korkarım beni hemen öldürürler.
(Elmalı)
Kale
Rabbi inniy kateltü minhüm nefsen biraz önce değinmiştik, işte
geldi. Musa dedi ki; Rabbim onlardan birini öldüren benim feehafü en yaktülun buna karşılık onların da beni
öldürmelerinden korkuyorum. Can endişesi değil yalnız sorumluluk. Yani beni
öldürürler de aldığım vazifeyi yerine getiremem. Burada ki endişe soylu bir
endişe, ulvi bir endişe.
34-)
Ve ehıy Harunu huve efsahu minniy lisanen feersilhu me'ıye rid'en yusaddikuniy*
inniy ehafü en yükezzibun;
"Kardeşim
Harun var ya, lisan itibarıyla o benden daha rahat konuşur! Onu, destekleyici
olarak benimle birlikte irsâl et. Şüphesiz ki ben, yalanlamalarından
korkuyorum." (A.Hulusi)
34 - Biraderim
Harûn ise lisanca benden fesahatlidir beni tasdik eder bir muavin olmak üzere
maiyetimde ona da risalet ver. doğrusu ben beni tekzip ederler diye korkarım.
(Elmalı)
Ve
ehıy Harun işte kardeşim Harun huve
efsahu minniy lisanen onun dili benden daha açık, onun konuşması
benden daha düzgün.
İletişim sorununun olmaması
gerekiyor. İnsanlarla iletişim problemi yaşamamak içinde kardeşi Harun’u teklif
ediyor. Bu teklif benim yerime onu
peygamber seç biçiminde değil. Bu teklif benim yanıma onu yardımcı olarak
gönder, ata biçiminde rabbine dua ediyor.
feersilhu
me'ıye rid'en yusaddikuniy beni destekleyip doğrulayan bir yardımcı olarak
onu da benimle birlikte gönder. inniy ehafü en
yükezzibun çünkü ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.
35-)
Kale seneşüddü adudeke Bi ehıyke ve nec'alü leküma sultanen fela yesılune
ileyküma Bi âyâtiNA* entüma ve menittebeakümel ğalibun;
(Allâh) buyurdu:
"Kardeşin olarak kollarına kuvvet vereceğiz; ikiniz için öyle bir kuvvet
oluşturacağız ki, işaretlerimiz olarak size erişemeyecekler! Siz ikiniz ve
ikinize tâbi olanlar, galiplersiniz." (A.Hulusi)
35 - Buyurdu
ki biraderinle pazına kuvvet vereceğiz ve sizin için bir saltanat kuracağız da
size erişemeyecekler âyetlerimizin hakkı için siz ve size tabi' olanlar galip
geleceksiniz. (Elmalı)
Kale
seneşüddü adudeke Bi ehıyk Allah buyurdu ki; senin pazunu kardeşinle
güçlendireceğiz. ve nec'alü leküma sultanen fela
yesılune ileyküma dahası size öyle etkin bir güç ve yetki vereceğiz
ki ikinize de asla erişemeyecekler. Bi âyâtiNA*
entüma ve menittebeakümel ğalibun ayetlerimiz sayesinde sizler ve
sizi izleyenler galip gelecekler. Allah’ın bu vaadini, bu müjdesini alıyor Hz.
Musa orada. Ve bu müjde ile, bu vaatle yola çıkıyor.
Bu müjdeyi almasına rağmen eğer
Hz. Musa’nın bu andan itibaren yaşadığı o olayları düşünürseniz Allah, ta
başında verdiği bu müjdeyi ona hiç sıkıntı çekmeden gerçekleştiremez miydi diye
sorabilirsiniz. Ama sormamalısınız. Çünkü ilahi yasa bu İlahi yasa daha başında
kazanacağı kendisine müjdelenmiş olsa da bu kazanmayı hak etmesini
gerektiriyor. Peygamber dahi olsa. Yani müjdelenen bu kazancı, bu başarıyı
bizzat hak edecek eylem ortaya koyması gerekiyor.
36-)
Felemma caehüm Musa Bi âyâtiNA beyyinatin kalu ma hazâ illâ sıhrun müfteren ve
ma semı'na Bihazâ fiy abainel'evveliyn;
Musa
onlara apaçık delillerimiz olarak gelince, dediler ki: "Bu uydurulmuş bir
sihir! Önceki atalarımızdan böyle bir şey işitmedik." (A.Hulusi)
36 - Vaktâ
ki Musâ. bunun üzerine açık açık âyetlerimizle onlara vardı bu, dediler: sırf
uydurma bir sihir, biz bunu evvelki atalarımızda dahi işitmedik. (Elmalı)
Felemma
caehüm Musa Bi âyâtiNA beyyinat Musa onların karşısına hakikatin
apaçık belgeleri olan ayetlerimizle çıkınca kalu ma
hazâ illâ sıhrun müftera bu tasarlanıp ortaya atılmış bir büyüden
başkası değildir. ve ma semı'na Bihazâ fiy
abainel'evveliyn zira biz önden giden atalarımızın geleneğinde böyle
bir şey olduğunu hiç işitmedik. Dediler.
sıhrun müfteran sihir bile
değil adeta. Yani sihir zaten bir boyutuyla göz bağcılık, bir boyutuyla el
çabukluğu, bir boyutuyla da bir takım eşyanın aracılığına güvenerek yapılan
aldatma. Ama müfteran sıfatı gelince, yani uydurulmuş sihir, adeta sihir bile
değil bu, sihirden de aşağı bire şey gibi bir şey söylemek istiyorlar.
Üfürükçülük diyebiliriz. Böyle suçluyorlar.
Sihir o dönemde bir bilimdi. Onun
için sihre saygıları var. Sihir kimya ve fizik biliminin bir boyutunu içeriyordu.
Sihirbazlar o dönemin aynı zamanda rahipleri ve bilginleriydiler. Onun için
muhataplar Hz. Musa’ya da öyle baktılar. Hz. Musa sarayda yetişmiş bir prens
olarak tabii ki döneminin tüm ilimlerini okumuştu. Fakat onun elinde
gerçekleşen bu ilahi mucizeye onlar da şaşırmıştılar ki, bu sihir değil ama ne?
Adını koyamıyorlardı. Fakat doğru yerden bakmadıkları açık. Camdan bakmaları
istenmişti, onlar cama baktılar. Onun içinde göremediler.
37-)
Ve kale Musa Rabbi a'lemu Bi men cae Bil hüda min ındiHİ ve men tekûnü lehu
akıbetüd dar* innehu lâ yüflihuz zâlimun;
Musa
dedi ki: "Rabbim daha iyi bilir, O'nun indînden kimin hakikat kılavuzu
olarak geldiğini ve yurdun, sonunda kimin olacağını... Muhakkak ki zulmedenler
kurtulamazlar." (A.Hulusi)
37 Musâ da, rabbim daha iyi bilir, dedi:
tarafından hidayetle gelen kim? Ve yurdun akıbeti kimin olur? Doğrusu bu:
zalimler felâh bulmaz. (Elmalı)
Ve
kale Musa Rabbi a'lemu Bi men cae Bil hüda min ındiHİ ve men tekûnü lehu
akıbetüd dar ve Musa O’nun katından doğru yol kılavuzuyla gelenin
kim olduğunu ve bu yurdun sonunda kime kalacağını benim rabbim daha iyi bilir. innehu lâ yüflihuz zâlimun şu bir gerçek ki
zalimler asla başarıya ulaşamazlar dedi.
38-)
Ve kale fir'avnü ya eyyühelmeleü ma alimtü leküm min ilâhin ğayriy* Feevkıd liy
ya Hamanü alettıyni fec'al liy sarhan lealliy ettali'u ila ilâhi Musa ve inniy
le ezunnühu minel kâzibiyn;
Firavun
dedi ki: "Ey önderler... Sizin için benden gayrı bir tanrı bilmemekteyim!
Ey Haman, tuğla ocağı yak da (tuğladan) bir kule inşa et, belki tepesine çıkar Musa'nın her şeyin
üstündeki Tanrısını görürüm! Doğrusu ben Onun yalancılardan olduğunu
düşünüyorum!" (Kadim Hakikat bilgisini
elde eden Firavun, bunu şuurun sınırsız kuşatıcılığıyla tüm varlıkta müşahede
yerine; birimselliğine hasrederek bedenselliğine vermiş ve bedenselliğinde
dilediğini yapma noktasına, nefs-i emmâre yaşamına düşmüştü. Bu yüzdendir ki
Musa a.s. ona hakikat bilgisini aktarmak yerine yani Allâh'a iman yerine,
Rabb-ül âlemîn'e iman noktasına çekerek, uyarı yapmıştı. Yani Tüm varlıkta
tedbir eden Esmâ mertebesine dikkatini çekerek hayalindeki vahdeti
bedenselliğinde yaşamak yerine tüm varlığa yaygın Esmâ mânâları çıkışına iman
etmesini teklif etmişti. A.H.) (A.Hulusi)
38 - Firavun
ise dedi ki: ey millet, ben sizin için benden başka bir tanrı bilmiyorum, haydi
benim için çamura ocağı yak da ya Hâmân bana bir kule yap belki Musâ’nın
tanrısına muttali' olurum, mamafih ben onu her halde yalancılardan sanıyorum.
(Elmalı)
Ve
kale fir'avnü ya eyyühelmeleü ma alimtü leküm min ilâhin ğayriy
Firavun ise siz ey efendiler, siz ey soylular dedi. sizin için benden başka
hiçbir ilah bilmiyorum, tanımadım.
Aslında burada firavunun
reddettiği şey ma alimtü leküm min ilâhin ğayriy sizin için hiçbir ilah
bilmiyorum, tanımadım. Yani hayata müdahil olan anlamıyla tanımadım. Yoksa
gökleri yaratmadığını, yer yüzünü kendisinin yaratmadığını kendisinin de bir
anne babadan doğduğunu bilmez mi. elbet o da bilir. Fakat bu hayata şu
otoriteme müdahil, benim iktidarıma müdahil hiç kimse yoktur. Yani bir yerde
siyasal tarafı baskın bir ilahlık iddiası bu. Onun için mutlak otoriteyim.
Asarım, keserim.
İşte hukuksuzluğun insanı
getirdiği yer Firavunluktur. Eğer bir insanın eline gücü verirde ahlakı
vermezseniz, eğer bir insanın eline iktidarı verir de imanı vermezseniz, eğer
bir insanı servet, güç ve iktidarla baş başa bırakır, ama onu Allah’ın kapısına
bırakmazsanız olacağı budur. O güç ve iktidarla firavunlaşacaktır.
Amon kültünde firavunlar tanrının
yer yüzünde ki temsilcisi olarak bilinirler ve inanılırdı. Onun içindir ki
dokunulmazdı. Mesela eski Mısır’da bir yasaya dayanarak firavunlara dokunanlar
öldürülürdü. Yani bir fiil elini dokunanlar öldürülürdü. Çünkü onlar insan
sayılmazlardı. Tanrının yer yüzünde ki tecessümü, cisimleşmiş biçimi
sayılırlardı. Onun içinde onların tanrı olup olmadığı konusunda kuşkuya düşmek
anlamına gelirdi onlara dokunmaya kalkmak ve bunlar öldürülürlerdi. Öyle
cezalandırılırdı.
İşte firavun olmak bu, işte
haddini aşmak bu, işte kendini unutmak bu. İnsan haddini aştı mı kendini
unutur, kendini bilmez. Kendini bilmedi mi etrafına zulmeder, ilahlaşır,
tanrılık iddiasına kalkışır ve tabii firavunlaşır.
Feevkıd
liy ya Hamanü alettıyni fec'al liy sahran ve sen ey Haman benim için
tuğla ocağını tutuştur da bana yüce bir yapı inşa et
lealliy ettali'u ila ilâhi Musa kim bilir belki o zaman Musa’nın
tanrısına ulaşabilirim. ve inniy le ezunnühu minel
kâzibiyn zira ben onun, yani Musa’nın; yalancının teki olduğuna
inanıyorum. Demişti.
Şimdi burada tasvir edilen haddi
aşmışlık ve şımarmışlığa bir bakın lütfen. Şu ayette gerçekten de 38. ayette
tam bir taşkınlık hali. Tam bir haddini bilmezlik hali resmediliyor. Yani bir
insan eğer haddini bilmezse, rabbini bilmezse ne hale gelir ve nasıl uçuk
iddialarda bulunur. Kendini nasıl, nereye koyar, ne olarak görür; işte burada o
resmediliyor.
Aslında belki bu resim sadece
Mısır’a firavun olmakla sınırlı bir resim değil. Bu resim her insanın kendi
içinde kendisini sorgulaması, Allah’a karşı durduğu yeri sorgulaması. Allah’a
karşı duruşunu sorgulaması. Eşya içinde ki sorumluluğunu sorgulaması. Yaratılış
amacını, gayesini sorgulaması açısından da çok önem arz ediyor. O nedenle bu
ayetlerde bahsedilen tarihin belli bir döneminde geçip gitmiş bir olay değil.
Her bir insana bulaşması mümkin bir zihin biçimi, bir düşünce, bir mantık
şekli. Onun içinde Firavunlaşma daha çok bir zihni duruştur ve her çağda, her
zaman her insanın bir boyutuyla böyle bir tehlike önünde vardır.
39-)
Vestekbere huve ve cünudühu fiyl Ardı Bi ğayril Hakkı ve zannu ennehüm ileyna
lâ yurce'un;
O ve
onun orduları, Hak'sız olarak yeryüzünde büyüklenmek istediler ve sandılar ki
bize döndürülmeyecekler! (A.Hulusi)
39 - Hem
de o ve askerleri yer yüzünde haksızlıkla kibirlenmek istediler ve zannettiler
ki onlar bize iâde olunmayacaklar. (Elmalı)
Vestekbere
huve ve cünudühu fiyl Ardı Bi ğayril Hakk işte o ve onun askerleri
yer yüzünde haksız yere büyüklendiler. Hasız yere büyüklenmek, büyüklenme hakkı
yegane varlığa aittir; o da Allah..! Yani Mütekebbir. Haşr/23. ayetinde ifade
buyrulduğu gibi ..ul Mütekebbir. (Haşr/23) Mütekebbirdir O.
Büyüklenmeye hakkı olan tek varlıktır. O’nun dışında kim büyüklenirse sahte bir
ilahlık iddiasına kalkışmış olur.
ve
zannu ennehüm ileyna lâ yurce'un ve sandılar ki kendileri bizim huzurumuza
hiç çıkmayacaklar, hiç gelmeyecekler. Yani sandılar ki hiç hesap vermeyecekler,
bu hayatın hesabını vermeyecekler.
Firavunlaşmanın her türünün
temelinde hesap vereceğine inanmama yatar. Belki tüm firavunlaşmaların
başlangıç noktası hesap vereceği bir hayatı yaşamamak, ya da yaşadığı hayatın
hesabını vereceğine inanmamaktır.
40-)
Feehaznâhu ve cünudehu fenebeznahüm fiyl yemmi, fenzur keyfe kâne akıbetüz
zâlimiyn;
Bunun
üzerine Onu ve ordularını tuttuk da denize attık... Zulmedenlerin sonu nasıl
oldu bir bak! (A.Hulusi)
40 - Biz
de kendisini ve ordularını tuttuk da deryaya fırlatıverdik, şimdi bak o
zâlimlerin akıbeti nasıl oldu? (Elmalı)
Feehaznâhu
ve cünudeh sonunda onu ve askerlerini enseledik fenebeznahüm fiyl yemm ve onları denize gömdük fenzur keyfe kâne akıbetüz zâlimiyn bak, gör işte
zalimlerin akıbeti nasıl olurmuş.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
122
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/11/09/islamoglu-tef-ders-kasas-29-59122/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder