13 Kasım 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. KASAS (33-40)(122-B)



A sayfasından devam.

33-) Kale Rabbi inniy kateltü minhüm nefsen feehafü en yaktülun;

(Musa) dedi ki: "Rabbim, doğrusu ben onlardan bir kişiyi öldürdüm; bu yüzden beni öldürmelerinden korkarım." (A.Hulusi)

33 - Dedi: ya rabbi! ben onlardan bir adam öldürdüm korkarım beni hemen öldürürler. (Elmalı)


Kale Rabbi inniy kateltü minhüm nefsen biraz önce değinmiştik, işte geldi. Musa dedi ki; Rabbim onlardan birini öldüren benim feehafü en yaktülun buna karşılık onların da beni öldürmelerinden korkuyorum. Can endişesi değil yalnız sorumluluk. Yani beni öldürürler de aldığım vazifeyi yerine getiremem. Burada ki endişe soylu bir endişe, ulvi bir endişe.


34-) Ve ehıy Harunu huve efsahu minniy lisanen feersilhu me'ıye rid'en yusaddikuniy* inniy ehafü en yükezzibun;

"Kardeşim Harun var ya, lisan itibarıyla o benden daha rahat konuşur! Onu, destekleyici olarak benimle birlikte irsâl et. Şüphesiz ki ben, yalanlamalarından korkuyorum." (A.Hulusi)

34 - Biraderim Harûn ise lisanca benden fesahatlidir beni tasdik eder bir muavin olmak üzere maiyetimde ona da risalet ver. doğrusu ben beni tekzip ederler diye korkarım. (Elmalı)


Ve ehıy Harun işte kardeşim Harun huve efsahu minniy lisanen onun dili benden daha açık, onun konuşması benden daha düzgün.

İletişim sorununun olmaması gerekiyor. İnsanlarla iletişim problemi yaşamamak içinde kardeşi Harun’u teklif ediyor. Bu teklif benim yerime  onu peygamber seç biçiminde değil. Bu teklif benim yanıma onu yardımcı olarak gönder, ata biçiminde rabbine dua ediyor.

feersilhu me'ıye rid'en yusaddikuniy beni destekleyip doğrulayan bir yardımcı olarak onu da benimle birlikte gönder. inniy ehafü en yükezzibun çünkü ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.


35-) Kale seneşüddü adudeke Bi ehıyke ve nec'alü leküma sultanen fela yesılune ileyküma Bi âyâtiNA* entüma ve menittebeakümel ğalibun;

(Allâh) buyurdu: "Kardeşin olarak kollarına kuvvet vereceğiz; ikiniz için öyle bir kuvvet oluşturacağız ki, işaretlerimiz olarak size erişemeyecekler! Siz ikiniz ve ikinize tâbi olanlar, galiplersiniz." (A.Hulusi)

35 - Buyurdu ki biraderinle pazına kuvvet vereceğiz ve sizin için bir saltanat kuracağız da size erişemeyecekler âyetlerimizin hakkı için siz ve size tabi' olanlar galip geleceksiniz. (Elmalı)


Kale seneşüddü adudeke Bi ehıyk Allah buyurdu ki; senin pazunu kardeşinle güçlendireceğiz. ve nec'alü leküma sultanen fela yesılune ileyküma dahası size öyle etkin bir güç ve yetki vereceğiz ki ikinize de asla erişemeyecekler. Bi âyâtiNA* entüma ve menittebeakümel ğalibun ayetlerimiz sayesinde sizler ve sizi izleyenler galip gelecekler. Allah’ın bu vaadini, bu müjdesini alıyor Hz. Musa orada. Ve bu müjde ile, bu vaatle yola çıkıyor.

Bu müjdeyi almasına rağmen eğer Hz. Musa’nın bu andan itibaren yaşadığı o olayları düşünürseniz Allah, ta başında verdiği bu müjdeyi ona hiç sıkıntı çekmeden gerçekleştiremez miydi diye sorabilirsiniz. Ama sormamalısınız. Çünkü ilahi yasa bu İlahi yasa daha başında kazanacağı kendisine müjdelenmiş olsa da bu kazanmayı hak etmesini gerektiriyor. Peygamber dahi olsa. Yani müjdelenen bu kazancı, bu başarıyı bizzat hak edecek eylem ortaya koyması gerekiyor.


36-) Felemma caehüm Musa Bi âyâtiNA beyyinatin kalu ma hazâ illâ sıhrun müfteren ve ma semı'na Bihazâ fiy abainel'evveliyn;

Musa onlara apaçık delillerimiz olarak gelince, dediler ki: "Bu uydurulmuş bir sihir! Önceki atalarımızdan böyle bir şey işitmedik." (A.Hulusi)

36 - Vaktâ ki Musâ. bunun üzerine açık açık âyetlerimizle onlara vardı bu, dediler: sırf uydurma bir sihir, biz bunu evvelki atalarımızda dahi işitmedik. (Elmalı)


Felemma caehüm Musa Bi âyâtiNA beyyinat Musa onların karşısına hakikatin apaçık belgeleri olan ayetlerimizle çıkınca kalu ma hazâ illâ sıhrun müftera bu tasarlanıp ortaya atılmış bir büyüden başkası değildir. ve ma semı'na Bihazâ fiy abainel'evveliyn zira biz önden giden atalarımızın geleneğinde böyle bir şey olduğunu hiç işitmedik. Dediler.

sıhrun müfteran sihir bile değil adeta. Yani sihir zaten bir boyutuyla göz bağcılık, bir boyutuyla el çabukluğu, bir boyutuyla da bir takım eşyanın aracılığına güvenerek yapılan aldatma. Ama müfteran sıfatı gelince, yani uydurulmuş sihir, adeta sihir bile değil bu, sihirden de aşağı bire şey gibi bir şey söylemek istiyorlar. Üfürükçülük diyebiliriz. Böyle suçluyorlar.

Sihir o dönemde bir bilimdi. Onun için sihre saygıları var. Sihir kimya ve fizik biliminin bir boyutunu içeriyordu. Sihirbazlar o dönemin aynı zamanda rahipleri ve bilginleriydiler. Onun için muhataplar Hz. Musa’ya da öyle baktılar. Hz. Musa sarayda yetişmiş bir prens olarak tabii ki döneminin tüm ilimlerini okumuştu. Fakat onun elinde gerçekleşen bu ilahi mucizeye onlar da şaşırmıştılar ki, bu sihir değil ama ne? Adını koyamıyorlardı. Fakat doğru yerden bakmadıkları açık. Camdan bakmaları istenmişti, onlar cama baktılar. Onun içinde göremediler.


37-) Ve kale Musa Rabbi a'lemu Bi men cae Bil hüda min ındiHİ ve men tekûnü lehu akıbetüd dar* innehu lâ yüflihuz zâlimun;

Musa dedi ki: "Rabbim daha iyi bilir, O'nun indînden kimin hakikat kılavuzu olarak geldiğini ve yurdun, sonunda kimin olacağını... Muhakkak ki zulmedenler kurtulamazlar." (A.Hulusi)

37  Musâ da, rabbim daha iyi bilir, dedi: tarafından hidayetle gelen kim? Ve yurdun akıbeti kimin olur? Doğrusu bu: zalimler felâh bulmaz. (Elmalı)


Ve kale Musa Rabbi a'lemu Bi men cae Bil hüda min ındiHİ ve men tekûnü lehu akıbetüd dar ve Musa O’nun katından doğru yol kılavuzuyla gelenin kim olduğunu ve bu yurdun sonunda kime kalacağını benim rabbim daha iyi bilir. innehu lâ yüflihuz zâlimun şu bir gerçek ki zalimler asla başarıya ulaşamazlar dedi.


38-) Ve kale fir'avnü ya eyyühelmeleü ma alimtü leküm min ilâhin ğayriy* Feevkıd liy ya Hamanü alettıyni fec'al liy sarhan lealliy ettali'u ila ilâhi Musa ve inniy le ezunnühu minel kâzibiyn;

Firavun dedi ki: "Ey önderler... Sizin için benden gayrı bir tanrı bilmemekteyim! Ey Haman, tuğla ocağı yak da (tuğladan) bir kule inşa et, belki tepesine çıkar Musa'nın her şeyin üstündeki Tanrısını görürüm! Doğrusu ben Onun yalancılardan olduğunu düşünüyorum!" (Kadim Hakikat bilgisini elde eden Firavun, bunu şuurun sınırsız kuşatıcılığıyla tüm varlıkta müşahede yerine; birimselliğine hasrederek bedenselliğine vermiş ve bedenselliğinde dilediğini yapma noktasına, nefs-i emmâre yaşamına düşmüştü. Bu yüzdendir ki Musa a.s. ona hakikat bilgisini aktarmak yerine yani Allâh'a iman yerine, Rabb-ül âlemîn'e iman noktasına çekerek, uyarı yapmıştı. Yani Tüm varlıkta tedbir eden Esmâ mertebesine dikkatini çekerek hayalindeki vahdeti bedenselliğinde yaşamak yerine tüm varlığa yaygın Esmâ mânâları çıkışına iman etmesini teklif etmişti. A.H.) (A.Hulusi)

38 - Firavun ise dedi ki: ey millet, ben sizin için benden başka bir tanrı bilmiyorum, haydi benim için çamura ocağı yak da ya Hâmân bana bir kule yap belki Musâ’nın tanrısına muttali' olurum, mamafih ben onu her halde yalancılardan sanıyorum. (Elmalı)


Ve kale fir'avnü ya eyyühelmeleü ma alimtü leküm min ilâhin ğayriy Firavun ise siz ey efendiler, siz ey soylular dedi. sizin için benden başka hiçbir ilah bilmiyorum, tanımadım.

Aslında burada firavunun reddettiği şey ma alimtü leküm min ilâhin ğayriy sizin için hiçbir ilah bilmiyorum, tanımadım. Yani hayata müdahil olan anlamıyla tanımadım. Yoksa gökleri yaratmadığını, yer yüzünü kendisinin yaratmadığını kendisinin de bir anne babadan doğduğunu bilmez mi. elbet o da bilir. Fakat bu hayata şu otoriteme müdahil, benim iktidarıma müdahil hiç kimse yoktur. Yani bir yerde siyasal tarafı baskın bir ilahlık iddiası bu. Onun için mutlak otoriteyim. Asarım, keserim.

İşte hukuksuzluğun insanı getirdiği yer Firavunluktur. Eğer bir insanın eline gücü verirde ahlakı vermezseniz, eğer bir insanın eline iktidarı verir de imanı vermezseniz, eğer bir insanı servet, güç ve iktidarla baş başa bırakır, ama onu Allah’ın kapısına bırakmazsanız olacağı budur. O güç ve iktidarla firavunlaşacaktır.

Amon kültünde firavunlar tanrının yer yüzünde ki temsilcisi olarak bilinirler ve inanılırdı. Onun içindir ki dokunulmazdı. Mesela eski Mısır’da bir yasaya dayanarak firavunlara dokunanlar öldürülürdü. Yani bir fiil elini dokunanlar öldürülürdü. Çünkü onlar insan sayılmazlardı. Tanrının yer yüzünde ki tecessümü, cisimleşmiş biçimi sayılırlardı. Onun içinde onların tanrı olup olmadığı konusunda kuşkuya düşmek anlamına gelirdi onlara dokunmaya kalkmak ve bunlar öldürülürlerdi. Öyle cezalandırılırdı.

İşte firavun olmak bu, işte haddini aşmak bu, işte kendini unutmak bu. İnsan haddini aştı mı kendini unutur, kendini bilmez. Kendini bilmedi mi etrafına zulmeder, ilahlaşır, tanrılık iddiasına kalkışır ve tabii firavunlaşır.

Feevkıd liy ya Hamanü alettıyni fec'al liy sahran ve sen ey Haman benim için tuğla ocağını tutuştur da bana yüce bir yapı inşa et lealliy ettali'u ila ilâhi Musa kim bilir belki o zaman Musa’nın tanrısına ulaşabilirim. ve inniy le ezunnühu minel kâzibiyn zira ben onun, yani Musa’nın; yalancının teki olduğuna inanıyorum. Demişti.

Şimdi burada tasvir edilen haddi aşmışlık ve şımarmışlığa bir bakın lütfen. Şu ayette gerçekten de 38. ayette tam bir taşkınlık hali. Tam bir haddini bilmezlik hali resmediliyor. Yani bir insan eğer haddini bilmezse, rabbini bilmezse ne hale gelir ve nasıl uçuk iddialarda bulunur. Kendini nasıl, nereye koyar, ne olarak görür; işte burada o resmediliyor.

Aslında belki bu resim sadece Mısır’a firavun olmakla sınırlı bir resim değil. Bu resim her insanın kendi içinde kendisini sorgulaması, Allah’a karşı durduğu yeri sorgulaması. Allah’a karşı duruşunu sorgulaması. Eşya içinde ki sorumluluğunu sorgulaması. Yaratılış amacını, gayesini sorgulaması açısından da çok önem arz ediyor. O nedenle bu ayetlerde bahsedilen tarihin belli bir döneminde geçip gitmiş bir olay değil. Her bir insana bulaşması mümkin bir zihin biçimi, bir düşünce, bir mantık şekli. Onun içinde Firavunlaşma daha çok bir zihni duruştur ve her çağda, her zaman her insanın bir boyutuyla böyle bir tehlike önünde vardır.


39-) Vestekbere huve ve cünudühu fiyl Ardı Bi ğayril Hakkı ve zannu ennehüm ileyna lâ yurce'un;

O ve onun orduları, Hak'sız olarak yeryüzünde büyüklenmek istediler ve sandılar ki bize döndürülmeyecekler! (A.Hulusi)

39 - Hem de o ve askerleri yer yüzünde haksızlıkla kibirlenmek istediler ve zannettiler ki onlar bize iâde olunmayacaklar. (Elmalı)


Vestekbere huve ve cünudühu fiyl Ardı Bi ğayril Hakk işte o ve onun askerleri yer yüzünde haksız yere büyüklendiler. Hasız yere büyüklenmek, büyüklenme hakkı yegane varlığa aittir; o da Allah..! Yani Mütekebbir. Haşr/23. ayetinde ifade buyrulduğu gibi  ..ul Mütekebbir. (Haşr/23) Mütekebbirdir O. Büyüklenmeye hakkı olan tek varlıktır. O’nun dışında kim büyüklenirse sahte bir ilahlık iddiasına kalkışmış olur.

ve zannu ennehüm ileyna lâ yurce'un ve sandılar ki kendileri bizim huzurumuza hiç çıkmayacaklar, hiç gelmeyecekler. Yani sandılar ki hiç hesap vermeyecekler, bu hayatın hesabını vermeyecekler.

Firavunlaşmanın her türünün temelinde hesap vereceğine inanmama yatar. Belki tüm firavunlaşmaların başlangıç noktası hesap vereceği bir hayatı yaşamamak, ya da yaşadığı hayatın hesabını vereceğine inanmamaktır.


40-) Feehaznâhu ve cünudehu fenebeznahüm fiyl yemmi, fenzur keyfe kâne akıbetüz zâlimiyn;

Bunun üzerine Onu ve ordularını tuttuk da denize attık... Zulmedenlerin sonu nasıl oldu bir bak! (A.Hulusi)

40 - Biz de kendisini ve ordularını tuttuk da deryaya fırlatıverdik, şimdi bak o zâlimlerin akıbeti nasıl oldu? (Elmalı)


Feehaznâhu ve cünudeh sonunda onu ve askerlerini enseledik fenebeznahüm fiyl yemm ve onları denize gömdük fenzur keyfe kâne akıbetüz zâlimiyn bak, gör işte zalimlerin akıbeti nasıl olurmuş.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
122 videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/11/09/islamoglu-tef-ders-kasas-29-59122/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder