29 Eylül 2011 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. Tevbe (024-025)(62-A)





Sevgili Kuran dostları dersimize tevbe suresinin 24. ayeti ile devam edeceğiz.

Geçen ders işlediğimiz ayetleri hatırlayacak olursanız Kuran, insanlık için ebedi ve değişmez değerlerin adresini göstermiş ve insana; kan bağına, ırk bağına, coğrafya bağına, renk bağına daha üstün olan, bu bağlardan çok çok daha soylu olan inanç ve erdem bağını göstermiş ve bu bağ etrafında toplanmalarını müminlere emretmişti.

Şimdi bu insanlığın bu değişmez değerlerine atıf yapan ayetlerin hemen ardından gelen ve onlarla bire bir bağlantılı olan çok derin anlamlı ve çok çağrışımlı bir ayetle dersimize giriyoruz.


24-) Kul in kâne abaüküm ve ebnaüküm ve ıhvanüküm ve ezvacüküm ve aşiyretüküm ve emvalü nıktereftümuha ve ticaratün tahşevne kesadeha ve mesakinü terdavneha ehabbe ileyküm minAllâhi ve RasûliHİ ve cihadin fiy sebiyliHİ feterabbesu hatta ye'tiyAllâhu Bi emriHİ, vAllâhu lâ yehdil kavmel fasikıyn;

De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, elde ettiğiniz mallar, kesat gitmesinden korktuğunuz ticaret ve hoşlandığınız meskenler; size Allâh'tan, Rasûlünden ve O'nun yolunda cihattan daha sevimli ise, artık Allâh'ın hükmünün açığa çıkmasını bekleyin... Allâh fâsıklar (bilinçleri Hakk'a ve Din'e karşı körelmişler) topluluğuna hidâyet etmez." (A.Hulusi)

24 - Eğer, di: babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, hısımınız, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesata uğramasından korktuğunuz bir ticaret, hoşunuza giden meskenler size Allah ve Resulünden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise artık, Allahın emri gelinciye kadar bekleyin, Allah öyle fasıklar güruhunu hidayete irdirmez. (Elmalı)


Kul de ki; in kâne abaüküm eğer babalarınız, ve ebnaüküm oğullarınız, ve ıhvanüküm kardeşleriniz, ve ezvacüküm eşleriniz, ve aşiyretüküm mensubiyetiniz, ait olduğunuz grup, klik, kan bağı, soy bağı, ırk bağı, renk bağı ile ya da erdem ve fazilet dışındaki herhangi bir bağ ile  bağlı olduğunuz grubunuz, ve emvalü nıktereftümuha kazandığınız mallar, ve ticaratün tahşevne kesadeha kötüye gitmesinden kaygı duyduğunuz ticaret, ve mesakinü terdavneha ve hoşunuza giden kurula kurula oturduğunuz konaklarınız, evleriniz, ehabbe ileyküm minAllâhi ve RasûliHİ ve cihadin fiy sebiyliHİ feterabbesu hatta ye'tiyAllâhu Bi emriHİ Allah’tan, O’nun elçisinden ve O’nun yolunda cihat etmekten olanca çabanızı sarf etmekten daha sevimli geliyorsa, Allah’ın buyruğu gelinceye kadar bekleyiniz.

Evet, anlaşılmayacak bir şey var mı bilmem. İnsana, insanlık tarihi boyunca en yakın olan fiziki değerler sayıldı. Babalar, çocuklar, eşler, evler, iş, ticaret yani insanın kendisini dünyaya bağlayan her bir şey. Eğer Allah’tan, elçisinden ve Allah yolunda cihattan daha hayırlıysa adeta belanızı bekleyin dercesine, Allah’ın sizin için yazdığı kötü sonu bekleyin dedi.

Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, bir şey eksik gibi Bir şeyi saymadı, anneler. Babalarınız dedi ama analarınız demedi. Babalarınız diye başladı fakat analarımıza yer vermedi. Niçin diye sormak gerek tabii, niçin anneler yok. Çünkü annelerin sevgisi saf ve mahza sevgidir. Babalar annelere göre ideolojik severler. Ama anneler mutlak mutluluğunu isterler çocuklarının Tabii ki galibiyet kuralı uyarınca böyledir. İstisna olan babalar, istisna olan anneler, istisna olan eşler ve kardeşler her zaman olacaktır. Bu da bir yasadır, ilahi yasa. Ama burada galibiyet, çoğunluk kuralı ilkesince babanın sevgisi evladına genelde ideolojik ve nesebe dayalı bir sevgi. Benim yer yüzünde ki devamım, benim soyumu sürdürecek diye sever. Ama anne böyle peşin bir pazarlığı yoktur. Anne sevgisini bezleder, herhangi bir şey karşılığında vermez, karşılıksız verir ve verdikten sonra da arkasına dönüp bakmaz. Bir daha verir, bir daha verir.

İşte onun için 3 kere annenin sonra babanın, peygamberin ifadesi. Onun için anne sevgisi adeta rahmanın rahmetinden bir daldır, bir parçadır. Bu benim ifadem değil, peygamberin benzetmesi. “İnner rahme, şeknetün min rahme..!”

Rahm, organ olarak Rahm, insanların içinde büyüdüğü rahm, Ya da yine o organdan     ismini almış olan bağ Allah’ın rahman isminden türetilmiş bir kelimedir. Müştak bir kelimedir. Ya da Allah’ın rahman isminden bir daldır anlamına gelir. Onun için anne sevgisi pazarlıksızdır, o sebeple anneleriniz yer almamaktadır.

Evet, neden sevgiler, Allah’ın elçisinin ve Allah yolunda var gücü harcamanın sevgisinden fazla olduğunda başımıza gelecek olanı bekleyelim. Neden, Çünkü sevgi eğer Allah’tan gelmiyorsa, Allah için olmuyorsa, sevgi olmaktan çıkar tutku olur.

Peki sevgi tutku olursa ne olur;

Sevgi özgürleştirir, tutku köleleştirir. Sevgi azad eder, tutku tutuklar. Onun için bir sevgi eğer saf olsun isteniyorsa, gerçekten muhabbet olsun isteniyor. Yüreğe ekilmiş bir bin veren, bire sonsuz veren bir habb’e, bir hubub’a bir tohum, bir çekirdek olsun isteniyorsa o sevgi Allah için olan bir sevgi olmalıdır. Çünkü niçin seviyorsanız sevginiz o kadar ömür kazanır. Allah için sevenin sevgisinin ömrü Allah kadardır. Yani ölümsüzdür. Menfaati için sevenin sevgisi, menfaati kadardır. Onun için ölümsüz sevgiler; sana ihtiyacım var, çünkü seni seviyorum derler. Tutkular ise seni istiyorum, çünkü sana ihtiyacım var derler. Bu ikisi arasında çok ciddi, çok temel, özüne ilişkin fark vardır.

Allah’tan diyor, Resulünden. Bu iki merkez, sevginin yönlendireceği bu iki merkez neden yan yana kullanılıyor. Allah’ı anlıyoruz, her şeyimizi borçlu olduğumuz Allah dan da daha fazla sevmememiz isteniyor. Onun için;

..yühıbbunehüm ke hubbillah.. (Bakara/165)

Yoldan çıkmışların sevgisi Kuran da tanımlanırken; Onlar, Allah’ı sever gibi severler.

Bu işte sevgide ölçüsüzlük. Allah’ı sever gibi sevmek, sevgide şirk koşmaktır. Çünkü hiçbir şey size Allah kadar sevimli olamaz. Çünkü hiçbir şeye karşı Allah’a borçlu olduğunuz kadar borçlu değilsiniz. Çünkü hiç kimse sizi Allah kadar sevemez. Onun için Allah sevgisi sevginin tacıdır. Ser tacıdır, baş tacıdır.

Peygamber hemen niçin yanına konmaktadır? Allah insana olan o muhteşem sevgisini, peygamberler aracılığı ile iletmiştir. Yani Allah’ın sevgisinin postacısıdır peygamberler. Allah’ın sevgi mektuplarını insana getiren aracılardır peygamberler. Allah’ın sizi sevdiğini işte o risalet aracılığı ile anlarsınız. O halde mektubu gönderene olan sevginiz, mektubu getirene olan sevginizden ayrılabilir mi. O olmasaydı o mektup size ulaşmayacaktı.

Onun için Allah insana olan sevgisinin ifadesi vahiydir. Vahyi ise insana ulaştıran peygamberlerdir. Peygamberler onun için sevgiyi hak etmişlerdir. Varlıklarını insanlığın uğruna bezm etmişler ve insanlıktan bir ücret talep etmemişlerdir. Sadece bir şey talep etmişlerdir;

..in ecriye illâ alAllâh.. (Seb’e/47)

Demiştir her peygamber. Ben ücret istemem, ücretim yalnız Allah’a aittir. Ama Allah onlara bir şey isteyebileceklerini söylemiştir insanlardan. Kendilerine saadetin öbür adı olan vahyi ulaştırdıklarını. İnsanlardan bir şey isteyebilirsiniz. Nedir o; Muhabbet, sevgi.

Evet, Kuran da Allah’ın peygamberlere tavsiyesi şöyle olmuştur. “Siz ulaştırdığınız bu vahiy karşılığı ücret almayacaksınız, fakat sevgi isteyebilirsiniz. Sevgi istemeye hakkınız var. Evet, bu işte sevgimiz, Allah’ın peygamberlere isteyebilirsiniz, istemelisiniz dediği bir sevgidir. O sebeple peygamberler bu sevgiyi hak edilmiş bir sevgi olarak isterler. Başka da verdiğimiz bir şey yoktur. Ya cihat;

..lâ es'elüküm aleyhi ecren illel meveddete fiyl kurba.. (Şûra/23)

Biraz önce mealini söylediğim ayetin metni bu. Ma es’elüküm olsa gerek, evet doğrusu; mâ es'elüküm aleyhi ecren .

(Hayırla” ile “Kul lâ es'elüküm aleyhi ecren illel meveddete fiyl kurba”)

Sizden bir ücret istemiyorum. illel meveddete fiyl kurba yakın bir muhabbet istiyorum. Yakın bir meveddet, yakın bir sevgi istiyorum diyor. De diyor rabbimiz peygambere. Onun için peygamberin ücret istemesi ne kadar yasaksa, sevgi istemesi o kadar doğaldır. Ya cihat, yani insanla İslam arasındaki engeli kaldırmaya muhabbet.

Cihat nasıl sevilir ve neden sevilir, bu çok önemli. 3 unsurdan 3.sü. neden cihadı seveceğiz. Cihat nedir önce onu defalarca burada açıklamaya çalıştım. Cihat, insanla İslam arasındaki engelin kaldırılıp, insanın mutluluğunun öbür adı olan İslam’ın insana ulaştırılması, toprağın tohuma kavuşmasıdır. Neden sever, neden sevmesi gerekir insanın? Eğer insanı seviyorsanız, Allah’ı seviyorsanız insanı seversiniz. Yunus gibi; Yaratılanı hoş gör, yaratandan ötürü diyordu ya. Aslında yaratılanı sevdik yaratandan ötürü diye anlamak lazım.

Yaratılanı yaratandan dolayı seversiniz, eseri müessirden dolayı seversiniz öyle değil mi. Aslında bu resim ne kadar güzel olmuş diyen resmi mi övmüş olur ressamı mı. Gerçekte ressamı övmüştür. Bu bina ne kadar harika olmuş diyen, gerçekte mimara övgü göndermiştir. Çünkü o binanın kendiliğinden öyle olmayacağını akıl bilir. O halde insana bakan müessiri görür. Esere bakan. Çünkü müessirin tüm sanatı, mutlak sanatı, eserinde tecelli eder. Gözükür. O sebeple kainat Allah’ın tecelligâhıdır. Oradan şahide bakarak gaibi görürüz. Zihnimiz görünenden görünmeyene intikal eder.

Onun içindir ki vahiy Allah’ın varlık ve birlik ispatı için gönderilmez. Vahyin görevi bu değildir. Vahyin görevi Allah’ın varlığını ve birliğini ispat değildir. Allah’ın varlığı ve birliğini ispat için vahye gerek yoktur. Kâinat yeterlidir. Ayat ı kevni yeterlidir, şu görünen ayetler yeterlidir. Tabiat ayetleri yeterlidir. Doğru okursanız O’nun var oluşuna ve birliğine sizin varlığınız bile delil olarak yeterlidir.

Peki vahiy ne içindir? İnsan içindir, insanın mutluluğu içindir. Vahyin konusu Allah değil insandır. Onun için vahiy aslında nübüvvete delalet eder. Kainat vahyi Allah’a delalet eder, Kuran vahyi nübüvvete delalet eder. Onun için vahiy peygamberliği, kainat Allah’ı temsil eder. Tabir caizse delaletleri onlaradır. Onun için vahye iman edipte peygamberi inkar etmek, tabiatı görüp de Allah’ı inkar etmek gibidir, aynı şeydir.

Onun için değerli dostlar işte 3. unsur cihat; İslam’la insan arasındaki engeli kaldırmaktır ki, insana olan muhabbet ancak böyle ispat edilir. Çünkü insan tohumsa, vahiy topraktır. Vahiy toprağı ile insan tohumu buluşmadan nasıl saadet, nasıl cennet elde edilir. İşte cihat onun için bunlardan daha sevimli olmak durumundadır.

vAllâhu lâ yehdil kavmel fasikıyn; Allah sorumsuzca davranan bir toplumu doğru yola ulaştırmaz.


25-) Lekad nesarekümullâhu fiy mevatıne kesiyretin ve yevme Huneynin, iz a'cebetküm kesretüküm felem tuğni anküm şey'en ve dakat aleykümül Ardu Bi ma rehubet sümme velleytüm müdbiriyn;

Andolsun ki, Allâh size birçok savaş yerinde ve Huneyn gününde yardım etti... Hani kalabalık oluşunuz sizi böbürlendirmişti ama hiçbir faydası olmamıştı! (Huneyn gününde) tüm genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelmişti! Sonra (da) arkanızı dönüp gitmiştiniz! (A.Hulusi)

25 - İnkâra mecal yoktur ki Allah size bir çok mevki’lerde nusret etti, «Huneyn» günü de: o lâhzada ki çokluğunuz sizi güvendirmişti de bir faidesi olmamıştı, yer yüzü o genişliğiyle başınıza dar gelmişti, sonra da bozularak arkanıza dönmüştünüz. (Elmalı)


Lekad nesarekümullâhu fiy mevatıne kesiyretin doğrusu Allah size bir çok savaş alanında yardım etmişti. ve yevme Huneynin özellikle de Huneyn günü Allah yardım etmişti. iz a'cebetküm kesretüküm felem tuğni anküm şey'e hani o zaman çokluğunuz sizi gururlandırmıştı, fakat hiçbir işinize yaramamıştı. Gururlanmıştınız çoğuz diye, Bedirde düşmanın 1/3 idiniz, ama şimdi düşman sizin 1/3 idi. Buna da gururlanmıştınız. Oysa cama bakıyordunuz camdan değil, camdan bakacağınıza cama bakmaya başladığınızda işte ne oldu, hemen okuyalım;

ve dakat aleykümül Ardu Bi ma rehubet ve olanca genişliğine rağmen yer yüzü size dar gelmişti. Çokluğunuza güvenmiştiniz ve çokluğunuzun hiçbir hayrını göremediniz. Üç katıydınız düşmanın, ama kaçtınız, bozuldunuz, çözüldünüz. Sayılardan bahsetmeye başladığınızda başarıyı, Başarınızı sayılara endekslemeye başladığınızda, sayıların sultasına teslim olduğunuzda başarının Allah’tan olduğu gerçeğini göz ardı etmişsiniz demektir. İşte böylesi bir durumda Başınıza öyle bir felaket geldi ki, olanca genişliğine rağmen yer yüzü size dar geldi.

sümme velleytüm müdbiriyn; sonra da gerisin geri çekilmiştiniz, kaçmıştınız.

Huneyn’i anlatıyor değerli dostlar, açıkça isim veriyor farkındasınız. Huneyn savaşı; Mekke ile Taif arası bir vadiye verilen isim aslında Huneyn. Ki bildiğiniz gibi Mekke’nin fethinin hemen ardından Resulallah kendisine katılan Mekkelilerle birlikte, ki zaten Mekke fethine katılan ordu yaklaşık 10.000 kişilik bir ordu idi. Mekke’nin fethinden sonra yeni Müslüman olanlarla ve henüz kalbi İslam’a ısındırılacak olanlarla birlikte ordu 12.000 rakamına dayanmış ve bu ordu ile Resulallah Hevazin üzerine yürümüştü. Taif taraflarında ki müşrik kabileler üzerine yürümüştü ki onlar zaten saldırı hazırlığın dalardı, büyük bir güç toplamak için uğraşıyorlardı. İslam’ın kalbinde Müslümanları ansızın kıstırmak istiyorlardı.

Resulallah bunu haber alır almaz elindeki mevcut ordu ile fethin hemen ardından Huneyn’e yürüdü. Hevazin kabilelerinin üzerine ki Benî Sakif bunların en başında gelirdi.

Peki buna karşılık tüm düşman ordusu ne kadardı, çok ilginçtir tam tersi idi Bedir’in, tam tersi idi Uhut’un. Müslümanlar  düşmanın 3 katı kadar kalabalıktılar.

Bu çok farklı bir sınavdı Huneyn sınavı. Bedir’in tam tersi bir sınav. Bedirde imanın imtihanı verilmişti. İmanın sayıya galip geldiği gerçeği. Burada ise bir de tersinden deneniyordu. Neydi o; Sayı ile değil imanla galibiyeti elde edersiniz. Yani varlığınızı sayılara değil, varlığınızı kelle sayısına değil, varlığınızı maddi güce değil, varlığınızı insan gücüne değil, Varlığınızı taşıdığınız iman ve erdeme endeksleyin mesajıydı.

İşte onun için korkunç bir bozgun yaşandı. Pusuya düşürüldü İslam ordusu Hevazin’liler le Benî Sakif tarafından ve püskürtüldüler. Delicesine kaçıyordu o büyük ordu. Ama kaçanlar adeta kaçışlarının cezasını daha o anda orada gördüler ve arkadan müşrik bedevilerin bir de ok yağmuruna tutularak cezalandırıldılar. Yine kaçmayanlar, o bir avuç sadık çekirdek kadro idi. Peygamber terbiyesinden geçmiş, uydum kalabalığa demeyen, gücün arkasına değil imanın arkasına düşen ve bilinçli tercih yapan. Resulün arkasına cennet tercihi ile gelen. Burada ganimet var diye değil, burada cennet var diye gelenler yine peygamberin etrafında kenetlenmişlerdi.

Evet her zaman, tarihin tüm dönemlerinde insanların davalarının, yüce davaların etrafında iki tür insan hep olagelmiştir.

1 – Arılar,

2 – Sinekler.

Çiçeklere arı da konar sineklerde. Arılar üretmek için konarlar, sinekler tüketmek için konarlar. Sinekler ganimete konarlar, arılar ise ganimete konmaz, ganimeti üretirler. Onun için yine peygamberin etrafında kenetlenen arılar olmuştur ve onlar, ensar ve muhacirin o bir avuç iman yiğidi güçlü bir huruç ile pusuyu yardı, üzerine gitti ve bitmiş, kaybedilmiş olan Huneyn savaşını adeta son anda geri kurtardı ve mutlak bir hezimeti, mutlak bir zafere dönüştürdü.

Tabii muhteşem bir getirisi olmuştu Huneyn in. Çünkü Hevazinlilerin reisi kaçmasınlar diye müşrikler onların tüm malları ve servetleriyle birlikte getirmişti savaş meydanına. Tüm canlı hayvanları, altınları, gümüşleri, hazineleri, ticaret malları, neleri varsa hepsini savaş meydanına yığmış, onlara mallarını göstererek; Ya bugün kazanır düşman da sizin olur, ya da kaybedersiniz her şeyiniz gider demek istemişti ve bunların yanına hanımlarını ve çocuklarını da getirmişti.

Evet, her şeylerini kaybettiler. Ama merhametli sevgili peygamber tabii ki alicenap davrandı her zaman olduğu gibi. Yine o insanların getirdiği bir çok şeyi, özellikle çocuklarını, hanımlarını, kadınlarını kendilerine hiç kimsenin dokunmasına fırsat vermeksizin, yağmalanmasına fırsat vermeksizin geri vermişti.


Devam ediyor B sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder