B sayfasından devam
5-) Kema ahraceke Rabbüke min beytike Bil Hakk* ve inne feriykan minel mu'miniyne le karihun;
Nitekim Rabbin seni, Hakk'ı yaşatarak (duygusallıktan değil) evinden çıkardığında, gerçekten iman edenlerden bir bölümü bundan hoşlanmıyorlardı. (A.Hulusi)
05 - Nasıl ki: rabbin seni Hakk uğruna evinden çıkardı ve müminlerden bir kısmı ise istemiyorlardı. (Elmalı)
Kema ahraceke Rabbüke min beytike Bil Hakkı ve inne feriykan minel mu'miniyne le karihun; Tıpkı rabbin seni hakikat yoluna savaşmak için evinden çıkardığında, inananlardan buna karşı çıkanlar nasıl hoşlanmadılarsa, devam ediyor cümle;
6-) Yücadiluneke fiyl Hakkı ba'de ma tebeyyene keennema yüsakune ilel mevti ve hüm yenzurun;
Hak apaçık ortaya çıkmışken, buna rağmen onlar bunu kabullenmiyorlardı... Sanki onlar göre göre ölüme gidiyorlardı. (A.Hulusi)
06 - Tebeyyün etmişken hakta seninle münakaşa ediyorlardı, sanki göre göre ölüme sevk olunuyorlardı. (Elmalı)
Yücadiluneke fiyl Hakkı ba'de ma tebeyyene keennema yüsakune ilel mevti ve hüm yenzurun; gerçek ortaya çıktıktan sonra da sanki sen onları göz göre göre ölüme sürüklüyormuşsun gibi seninle tartışmaktan geri durmadılar. Evet, tarihi bir hakikate değiniyor.
Surenin girişinde Bedir savaşı öncesinde yapılan istişareler sırasında neler geçtiğini anlatırken işte bu ayetlere atıf yapmıştım. Aslında bu ayetler, elimizdeki tüm siyer kitaplarının Bedr’e ilişkin notlarının yeniden gözden geçirilmesini bize söylüyor. Bu ayetler sır veriyor. O günün tarihine ışık tutuyor. Neler yaşanmış o gün.
Demek ki daha Resulallah evinden çıkarken, Medine’den çıkarken zihninde Allah’ın gör dediği yerden bakarak gördüğü bir hedef var. Ama belirgin değil. Zaten değil, çünkü ganimet değil zaten sorun. Ebu Süfyan’ın kervanı geliyor. Kervana doğru bir operasyon yapılacağı haberini peygamber zaten haftalar önceden yaymış. Resulallah’ın savaş sitiline aykırı bu. Bir ömür boyu hep operasyonları gizlemiştir Resulallah. Ama orada çok farklı davranıyor. Demek ki maksadı farklı. Allah’ın gör dediği yerden bakıyor ve Mekkeliler ordu topluyorlar. Fakat ganimet sahil yolunu takip edip kurtuluyor. Zaten ganimetin peşinde değil Resulallah.
Ganimet kurtulunca Mekkeliler de döner mi acaba, bu bir ihtimal. Savaşmayabilirler. Gelmeyebilirler, ganimeti kurtarmak için yola çıkmış olabilirler ki zaten Ebu Cehil de ganimeti kurtarmak için yola çıkanlar arasında yolda, gelinceye kadar bir kavga var. Ebu Cehil de Küfründe samimi. O küfrünü savunuyor ve diyor ki; Bir duası var onun. Hak kiminse Allah ona yardım etsin. Ama hak biziz diyor. Öyle ilginç bir bakış açısı var. Tüm kaynakların bize verdiği malumat bu. En sonunda da ölmezden önce zaten; “Kim yendi.” Diyor. Hakk kimin diye soruyor sorarken bu soruyu.
Evet, Hakk ortaya çıkıyor. ..cael Hakku ve zehekal batıl.. (İsra/81) Hakk geldi ve batıl yok oldu, oluyor.
Onun için böyle bir ihtimal var, bu sebeple 5. ayet çok kesin konuşmuyor. Fakat 6. ayet çok kesin bir biçimde;
ba'de ma tebeyyene diyor. İyice ortaya çıktıktan sonra bu gerçek ne, ortaya çıkan gerçek, artık Mekkeliler savaş için ordu çıkardılar ve bu orduya karşı ya Müslümanlar savaşacaklar, ya savaşmayacaklar. İşte bu gerçek.
Aklı ganimette olanlar, kervanın vurulmasını istiyorlardı. Ama kervana girelim diyorlardı. Resulallah’ı ona yönlendirmek istiyorlardı. Kolay ve karlı olanı en ucuza kapatmak istiyorlardı. Ama hayatın yasasını, Allah’ın yasasını bilenler, değerli şeylere bedel ödenerek ulaşacağını biliyordu. Onun için de bedel ödeme yanlısıydı. Küçük olan şey uğruna savaşmaktansa ya da mal uğruna çıkmaktansa iman uğruna çıkmayı daha önemli buluyordu ki doğal olan da buydu.
Onun için bu ayetlerde ifade edilen o tarihi gerçek, iki bakış açısını veriyor.
1 – Dünyevi bakış açısı,
2 – Ulvi bakış açısı.
Yüce değerler uğruna mücadele etmek, mal uğruna mücadele etmek. İki ayrı bakış açısı. Bu bakış açılarını ayetler devam ettikçe göreceğiz.
7-) Ve iz ye'ıdükümullâhu ıhdet taifeteyni enneha leküm ve teveddune enne ğayre zâtiş şevketi tekûnü leküm ve yüriydullahu en yuhıkkal hakka Bi kelimatiHİ ve yakta'a dabirel kafiriyn;
Hani Allâh size iki gruptan (Kureyş ordusu veya kervandan) birinin sizin olacağını vadediyordu... Silah sahibi olmayanın (kervanın) sizin olmasını arzu ediyordunuz (kısa vâdeli kazanca, getirisi kolay olana bakıyordunuz, hâlbuki uzun vâdede size zarar verecekti bu isteğiniz)... Allâh da uyarılarıyla Hakk'ı gerçekleştirmek ve hakikat bilgisini inkâr edenlerin ardını kesmeyi diliyordu. (A.Hulusi)
07 - Ve o vakit Allah, size iki taifenin birini vaat ediyordu ki sizin olsun, siz, ise arzu ediyordunuz ki şekvetsiz olan sizin olsun, halbuki Allah, kelimatiyle hakkı ihkak etmek ve kâfîrlerin arkasını kesmek diliyordu. (Elmalı)
Ve iz ye'ıdükümullâhu ıhdet taifeteyni enneha leküm Hani Allah iki topluluktan birinin sizin elinize geçeceğine ilişkin vaatte bulunmuştu. teveddune enne ğayre zâtiş şevketi tekûnü leküm siz ise korumasız olanın elinize düşmesini istiyordunuz.
İki bakış açısı dedim ya, Bir Allah’ın gör dediği yer. Ne istiyordu Allah, iki topluluktan birinin, sizin elinize geçeceğine ilişkin vaatte bulunmuştu zaten. Böyle bir vaat peşinen bir ödül demekti.
Peki neden iki topluluktan biride kesin olarak biri değil. İşte imtihan burada. İki topluluktan biri ama siz hangisini tercih edeceksiniz. İşte irade burada gündeme geliyor. Tercihinizi hangisinden yana kullanacaksınız. Ganimet mi yoksa imanla insanın arasındaki engeli kaldırmak mı. Bu çok önemli.
Ama burada hemen diyor ki; ve teveddune enne ğayre zâtiş şevketi tekûnü lekümve yüriydullahu en yuhıkkal hakka Bi kelimatiHİ ve yakta'a dabirel kafiriyn; Allah sizin gibi istemiyordu. O’nun isteği farklıydı. siz ise korumasız olanın elinize düşmesini istiyordunuz. Yani tercihiniz o oldu. Fakat;
Ya O ne istiyordu? Allah’ın muradı vadine uygun olarak hakkı gerçekleştirmek ve küfürde direnenlerin kökünü kurutmaktı, kazımaktı. Onun için Allah önünüze iki seçenek sundu. Çünkü Allah kadar insan iradesine hürmetkar hiçbir zat yoktur. En çok insan iradesine hürmet eden Allah’tır. Yarattığı iradeye kendisi hürmet etmektedir. Onun içindir ki insanın önüne seçenek sundu. Ya kervan, ya savaş. Savaşa girerseniz onu kazanacaksınız kervana gidecekseniz onu alacaksınız. Fakat benim muradım kervan değil.
İşte kader anlayışının sırrı burada. Kader anlayışını bu ayetlere bakıp tashih etmek lazım. Bu yamuk kader inancını. Benim muradım şu, benim gör dediğim yer şu. Oradan bakarsanız muradımı anlarsınız. Ben yeryüzünde küfrün arkasını kesmek, imanla insanı buluşturmak istiyorum.
Tabii ki bu iki bakış açısı aslında iki farklı hayat tasavvuru. Bir taraf kar ve zarara farklı anlam yüklüyor, öbür taraf farklı. Allah’ın Kâra yüklediği anlamla, ganimetçilerin kâra yüklediği anlam farklı. Ganimete bakanlar kârı onda görüyorlar. Oysa Allah’ın gör dediği yerden bakanlar en büyük ganimetin cennet olduğunu görüyorlar. Dahası insanın kendisi ile barışık bir hayat olduğunu görüyorlar. Ebedi mutluluk olarak görüyorlar. Hiçbir ganimetin ebedi mutluluk getirmeyeceğini görüyorlar.
Hatta ganimetler daima savaş getirmiştir. Çarpışma ve çatışma getirmiştir ve 1. ayette de bu söyleniyor. Omuz omuza savaşanlar ortaya ganimetler yığılınca karşı karşıya durabiliyorlar. Onun için hangisi daha değerli.
Burada iki lügat var. Ya da aynı sözcüklere ayrı ayrı anlamlar veren iki zihniyet var, bakış açısı var. Güç nedir, ganimete göz koyanlar için güç, para, iktidar, silah. Ama Allah’ın gör dediği yerden bakanlar için güç; İman. Buyur, iki ayrı hayat tasavvuru. Aslında bu ayetler bize böyle bir ayırım yapmamızı da alttan alta bunun şuurunu veriyor. Ve bu ayette ifade edilen hakikat 8 yıl geçmeden tüm yarımada imana teslim oluyor. İşte bir mucize olarak önümüze çıkıyor.
Kökünü kesmek. 1421 yıldan beri daha yarımada da bir daha putperestlik görülmeyecektir. Bu nasıl bir kesiştir. Bu nasıl bir kök kesmedir düşünün. Evet, bu bir mucizedir aynı zamanda, Kur’an ın mucizesi.
8-) Li yuhıkkal hakka ve yubtılel batıle ve lev kerihel mücrimun;
Hakk'ı gerçekleştirmek ve boş, asılsız olanı geçersiz kılmak için... İsterse Allâh'a karşı suç işleyenler bundan hoşlanmasın! (A.Hulusi)
08 - Ki hakkı hak tanıtsın ve bâtılı ibtal etsin, varsın mücrimler istemesin. (Elmalı)
Li yuhıkkal hakka ve yubtılel batıl Ki Hakkın Hakk olduğu, batılın da sahte ve yalan olduğu ortaya çıksın.
ve lev kerihel mücrimun; Tabii ki suça gömülüp gidenler istemese de.
Aslında ben burada ki Neden; ve lev kerihel Kâfirun değil de mücrimun geldi sorusuna; Buradaki mücrimler sadece imanın karşısında savaşanlar değil, aynı zamanda gözü ganimette olanlar da bunun içindedir gibime geliyor. Onlar da suça iştirak edenler çerçevesinde algılanıyor diye düşünüyorum.
9-) İz testeğiysune Rabbeküm festecabe leküm enniy mümiddüküm Bi elfin minel Melaiketi murdifiyn;
Hani siz Rabbinizden yardım istiyordunuz da: "Muhakkak ki ben, birbiri ardınca bin melâike ile size yardım ediyorum" diye size icabet etmişti. (A.Hulusi)
09 - O vakit siz, rabbinizden istimdat ediyordunuz da size ben işte ardı ârdına bin Melâike ile imdat ediyorum diye icabet buyurmuştu. (Elmalı)
İz testeğiysune Rabbeküm Hani rabbinizden yardım dileniyordunuz, festecabe leküm enniy mümiddüküm Bi elfin minel Melaiketi murdifiyn; Bunun üzerine size şöyle icabet etmişti. Yardım çağrınıza şöyle cevap vermişti. Size birbirini izleyen 1.000 melekle yardım edeceğim. Öyle, Yardım çağrısında haklılar. Bir yanda 1.000, öbür yanda 300. Bir yanda 700 deve, bir yanda 70 deve. Bir yanda 100 at, bir yanda 2. Rakamların iflas ettiği bir yerdeyiz. Güç dengesi yok. Güçler dengesinden söz edilemez.
Ve peygamber hayatının en büyük en zor günde Bedir de bir tümseğin tepesine çıkıyor, bir avuç inanmış adama bakıyor, bir de Mekke nin azgınlarına. Maddi olarak değerlendirdiğinizde mümkün değil. Hiçbir matematiksel sonuç kurtarmıyor.
Ellerini açıyor sevgili nebi, yaşlı gözlerle orada tam o anda yaptığı bir dua var.
İlahi..! diyor, İlahi, in tuhlik hazihil gısaveh la tu’bed fil ard abeda. Ev len Tu’bede fil ard. Eğer şu iman erlerini helak edersen, onlara zafer ihsan etmezsen, eğer onlar bu savaşı kaybederlerse bu topraklarda bir daha senin adına ibadet edilmeyecek. Derdi bu, endişesi bu, kaygısı bu. Bunun için yalvarıyor. Devlet kuramayacağız diye değil, Medine’yi kurtaramayacağız diye değil, yaşayamayacağız diye değil, öleceğiz falan diye değil. Tüm derdi Allah’a kulluk. İnsanın imanla buluşması. Gerçek bir fetih. İnsanın ebedi mutluluğu olan İslam’la buluşması. Kaygısı bu, aşkı bu peygamberin ve duası bu.
Bunun üzerine size birbirini izleyen 1000 melekle yardım edeceğim demişti Allah. Yani bittim diyene, yettim kulum demişti. Kulun gücünün bittiği yerde Allah’ın yardımı başlamıştı. İşte bu.
10-) Ve ma cealehullahu illâ büşra ve li tatmeinne Bihi kulubüküm* ve men nasru illâ min 'indillâh* innAllâhe Aziyzün Hakiym;
Allâh bunu ancak bir müjde olsun ve onunla kalpleriniz mutmain olsun diye yaptı... Yardım, zafer ancak Allâh indîndendir... Muhakkak ki Allâh Aziyz'dir, Hakiym'dir. (A.Hulusi)
10 - Ve bunu Allah size sırf bir müjde olsun ve bununla kalpleriniz ıtmi'nan bulsun diye yapmıştı, yoksa nusrat Allahın kendindendir, hakikat Allah azîzdir hakîmdir. (Elmalı)
Ve ma cealehullahu illâ büşra ve li tatmeinne Bihi kulubüküm
Nasıl anlayacağız bu 1.000 melekle yardımı. Üzerinde tefsir mi yapalım, uzun uzun düşünelim mi, bir kısmımız işte akılcı yaklaşıp te’vil edelim, bir kısmımız yok 1.000 melek indi, savaştı, öldü, öldürdü, vurdu, kırdı mı diyelim, bunlara şükür hiç meydan vermemiş rabbimiz. Bu 1.000 melekle yardımın nasıl anlaşılması gerektiğini tefsire ihtiyaç duymayacak şekilde açıkça buyurmuş. Okuyoruz.
Ve ma cealehullahu illâ büşra ve li tatmeinne Bihi kulubüküm Çünkü Allah bunu yalnızca bir müjde olsun için, bu vesile ile içiniz ferahlayıp moraliniz yükselsin için yaptı. İşte yardım bu.
ve men nasru illâ min 'indillâh Neden? Aman yanlış yerlere çekmeyin, yanlış anlamayın. Yardım başkasından değil, yalnızca Allah katındandır. Budur. İşte bu. Nasıl yardım ettiği. Melekler, ya da melekeler. Birer kuvve-i nefs aracı değil mi bunlar. Kuvve-i nefs, insana güç veren. Melekler ya da melekeler adına ne derseniz. Ama Allah yardım edecekse eğer, insanın içindeki potansiyeli, kinetize ediverir. Bunun en basit anlaşılması için örneği şudur. İnsan olağan üstü bir korku anında insan eli 100 kg. kaldıracaksa, 100 gr.mı kaldıramaz. Kalemi tutamaz. İğne topluyu tutamaz. Ama o el gücünü kastan alıyorsa standart olarak kaldırma gücü her zaman olması lazım. Neden bir düğmeyi bile tutamaz hale geliyor korkunca. Gücünü kaybediyor.
Demek ki elin gücü, güç kaynağı kas değildir. Kas sadece araçtır. Gücü aktaran bir aktarma organıdır. Daha arka planda bir güç kaynağı vardır. O kaynaktan eğer talimat gelmezse, komut gelmezse 50 Kg. mı kaldırabilen el, 5 gr.mı kaldıramıyor. Tutamıyor. Bir kalemi tutamıyor. Bir çoklarının başına gelmiş dahi olabilir bu. Ama tam tersi eğer olağanüstü bir direnç gösterir, insan inanır ve zor durumda kaldığında tüm gücünü o bölgeye verirse, normalde 20 30 Kg. kaldırabilen bir el, 200 Kg. kaldırabiliyor. Çanakkale de Seyit çavuşun 300 Kg. lık mermiyi tek başına omuzlayıp kızağa sürdüğü gibi. Bir efsane değil, bir gerçek. Nasıl olabilir sorusu işte böyle cevaplanır. Demek ki gücün kaynağı kas değil.
İşte orada rabbimiz böyle yardım ediyor ve yardım ettiğini buyuruyor açıkça.
innAllâhe Aziyzün Hakiym; Elbette Allah her şeye hakim, yani her şeye hakim, her işinde hakiym dir diye çevireyim. Her şeye hakim, aziyz O’dur. Her şeyden yüce, her şeye otorite eden. Hakiymdir, her şeyi hikmetle yapandır.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
58. videoyu toplu halde http://kurantefsir.wordpress.com/2011/08/26/islamoglu-tef-ders-enfal-1-2558/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder