14 Eylül 2011 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. Enfal (26-28)(59-A)




Sevgili Kur’an dostları geçen dersimizde işlediğimiz enfal suresinin 25. ayeti, bugün işleyeceğimiz ayetlerin tamamına ışık tutuyordu. Bir giriş kapısı gibiydi. Onun için 25. ayeti tekrar hatırlatmak isterim. Ne diyordu bu ayet?

Vetteku fitneten lâ tusıybennelleziyne zalemu minküm hassa öylesine bir yürek sınavına karşı tetikte ve tedbirli oluk ki, O içinizden yalnızca bilinci alt üst olmuş zalimlere, kendisine kıyanlara erişmekle kalmaz, onları da aşar. Zalim olmayanlara, bilinci alt üst olmamış, bilinci yerinde kalmış olanlara da bulaşır, ulaşır bu fitne.

Ayette fitne olarak geçiyor. Nedir? Benim yürek sınavı dediğim bu şey, yürek sınavı. Yani insanın en zorlu sınavı. İnsanın hem kendisine, hem Allah’a karşı duruş sınavı, fitne. Aslından bu sınavın ne olduğunu iyi anlamak için, ki bugün işleyeceğimiz, bugün tefsirini yapacağımız ayetlerde de bu sözcük sık sık kullanılacak anahtar bir sözcük bu. Fitnenin ne olduğunu, Arap dilinde ne olarak kullanıldığını bilmek gerekiyor. 

Fitne; Altın’ın hamını hasından, madenini posasından ayırmak için yapılan işleme deniliyor. Aynı zamanda mihenk taşının bir diğer ismidir fitne. Bizim zihinlerimizde bu sözcüğün kazandığı anlamdan çok daha farklı ve çok daha derin bir çağrışım alanı var. Demek ki Kur’an bir çok yerde, ki her yerde aynı anlama kullanmaz fitneyi, fitne derken insanın gerçek madenini ortaya çıkaran. İnsanın hamını hasından, altınını posasından ayıran bir işlen olarak görüyor.

Onun içinde bu işlem sadece kendi kendisine kıyan zalimlere ulaşmakla kalmaz diyor, herkes sınanır. Herkes bir yürek sınavından geçer. Bu yürek sınavı sadece zalimleri değil, alimleri de kapsar. Sadece Ebu Cehilleri değil, Muhammed’leri de kapsar. Sadece firavunları değil, Musa’ları da kaplar. Onun için bu yürek sınavı herkesin, şaki ya da veli, asi ya da mu’ti herkesin ama herkesin başına gelecek bir denemedir, bir sınamadır, onun için herkes buna kendisini buna hazırlıklı tutsun diyor ve bu işte geçen dersimizde işlediğimiz bu son ayeti çağrışımları çerçevesinde ben bugün, yeni dersimize başlamak istedim.


26-) Vezküru iz entüm kaliylün müstad'afune fiyl Ardı tehafune en yetehattafekümün Nasü feavaküm ve eyyedeküm Bi nasriHİ ve razekaküm minat tayyibati lealleküm teşkürun;

Hatırlayın o günleri ki, azınlık ve güçsüz olmanız nedeniyle insanların zarar vermesinden korkuyordunuz... Sizi barındırdı, yardımı ile sizi destekledi ve şükredesiniz (değerlendirerek müteşekkir olasınız) diye sizi temiz nimetlerle rızıklandırdı. (A.Hulusi)

26 - Ve düşünün ki siz bir vakit yer yüzünde hırpalanıp duran bir azlıktınız, nâsın sizi çarpıvereceğinden korkardınız, öyle iken o sizi barındırdı, o sizi nusratiyle teyit buyurdu o size temizlerinden rızklar verdi ki, şükredesiniz. (Elmalı)


Vezküru iz entüm kaliylün müstad'afune fiyl Ard ve hatırlayın ki bir zamanlar siz yeryüzünde ezilen azınlıktınız. Zayıf bıraktırılmıştınız. müstad'afun mustazaflardan idiniz. Sizi ezenlerin üzerinizde, tepenizde iktidar kuranların altında inin inim inliyordunuz.

tehafune en yetehattafekümün Nas insanların sizi kapıp götürmesinden endişe ediyordunuz. feavaküm ve eyyedeküm Bi nasriHİ ve razekaküm minat tayyibati lealleküm teşkürun; Böyleyken O Allah size sığınak oldu. Sizi yardımı ile güçlendirdi ve size güzel rızıklar bahşetti. Belki şükredersiniz diye.

Burada bu ayet, bir öncekinden daha farklı bir sınava dikkat çekiyor. Tabii ki ayette anlatılan zaman diliminin, Müslümanların Mekke de çektikleri sıkıntılara tekabül ettiğini anlamışsınızdır. Zor zamanlar, onu hatırlatıyor ayet. Hani hatırlayın diyor bir zaman böyle idiniz. Bir zaman şimdi, şu Bedir kuyusunun yanında yerde cesetlerini izlediğiniz insanların işkenceleri altında inliyordunuz. Allah alt üst etti.

ve tilkel eyyamu nüdavilüha beynen Nas (Ali İmran/140)

Bu dönemler hep kalıcı mı sanırsınız, hep zalim zulmedecek, mazlum da zulüm görecek mi sanırsınız. Hayır, devran döner hesap döner ve dün üstte olanlar bugün altta olurlar. İşte o günleri hatırlatıyor ayeti kerime 26. ayet. Ama 25. ayetin ifade ettiği hakikatle de bir ilişkisi var. 26. ayetin anlattığı sınav yokluk sınavı. Güç yok, iktidar yok, madde yok, imkan yok, para yok, yiyecek yok, en temel ihtiyaçlar yok. Yokluk sınavından başarıyla çıkmıştılar. Onu hatırlatıyor. Ve tabii ki varlık sınavıyla sınandılar.

İşte bu ayet varlık sınavı ile sınandıkları bir zamanda yokluk sınavını geçtikleri gibi varlık sınavını da geçmelerini istiyor. Ve şuna, şu çok önemli ilkeye dikkat çekiyor. Yokluk sınavından geçmek yetmez. Varlık sınavından da geçmedinizse dört mevsimin üzerinizden geçmediği bir yarım çiçek olursunuz. Yani 4 mevsim açık kalamayacak kadar bir yarım gül. Onun için 4 mevsim üzerinizden geçsin ki sizin, yazın sıcağına, kışın soğuğuna aldırmadan, mevsimlere göre değişmeden ayakta kaldığınız anlaşılsın. O sebeple varlık sınavı zor sınavdır demek istiyor 25. ayet.  Vetteku fitneten lâ tusıybennelleziyne zalemu minküm hassa diyerek.

Öyle bir günün iç sarsıcı imtihanından sınavından korkun ki o sınav içinizde yalnızca bilinci alt üst olmuş zalimlere ulaşmakla kalmaz, herkesi kapsar. Diyen sınav işte bu sınav denilen o sınav, varlık sınavı. Onun için yokluğa sabretmek her kişi kârı, varlığa sabretmek er kişi kârı demişler, er kişi. Çünkü herkes yenilmeye dayanır ama yenmeye dayanamaz. Mağlubiyeti herkes çeker, katlanır. Ama galibiyete karşı sabretmek herkesin harcı değildir.

Onun için müminlerden galibiyete karşı sabretmeleri, biraz paradoksal gelecek ama, galibiyete karşı sabretmek nedir, servete karşı sabretmek gibidir işte. Varlığa sabretmek, yokluğa sabretmekten çok daha zor. Varlığın ayartmalarına karşı direnmek, yokluğun ve getireceği ayartmalara direnmekten çok daha zor.

Onun için burada, bu ayette; Yokluğa direnmiştiniz, imanınızı imkana dönüştürmüştünüz ve o vartayı atlatmıştınız. Şimdi varlıkla sınanıyorsunuz. Ganimetleri gördünüz. Koca Mekke’nin ciğerpareleri önünüze serildi. Düne kadar sizi bir hiç yerine koyanlar, şimdi bir hiç oldular. Asıl şimdi sabredin. Onurunuzu, imanınızı, ahlakınızı, direncinizi şimdi de koruyun. Neye karşı? Elde ettiğiniz dünyalıklara karşı. Gevşemeyin, malı görünce, dünyayı görünce, ahlaki ilkeleri unutmayın diyor.


27-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ tehunullahe ver Rasûle ve tehunu emanatiküm ve entüm ta'lemun;

Ey iman edenler... Allâh'a ve Er Rasûl'e (Rasûlullâh'a) ihanet etmeyin... Bildiğiniz hâlde emanetlerinize (nübüvvet ve risâlet ile size ulaşan ilim ve marifetlere) hıyanet etmeyin! (A.Hulusi)

27 - Ey o bütün iman edenler! Allaha ve Resulüne hıyanet etmeyin ki bile bile emanetlerinize hıyanet etmeyesiniz. (Elmalı)


Ya eyyühelleziyne amenû siz ey iman edenler, lâ tehunullahe ver Rasûl Allah’a ve elçiye ihanet etmeyin. ve tehunu emanatiküm ve entüm ta'lemun; korumanız gereken değerlere de; bile, isteye ihanet etmeyin.

Emanatiküm korumanız gereken değerler diye çevirdim. Nedir bunlar? Korumanız gereken değerler nedir. Hatırlayın, Ahzap suresinin 72. ayetini hatırlayın;

İnna 'aradnel emanete ales Semavati vel Ard Biz bu emaneti göklere ve yere sunduk diye başlayan ayeti. Oradaki emanet işe. O emanette bu emanetlerin içinde, belki birinci sırayı, bir numarayı alan bir emanet. O halde bu emanetler; Akıl, İrade, vicdan, vahiy, fıtrat. Oradan başlayıp; Hayat, zaman, evlat, mal, dünya ve daha bir çok şey. Koruması bizim elimize verilmiş olan her şey.

Ama öncelikle irade emaneti. İrade emanetine ihanet eden, diğer tüm emanetlere ihanet etmeye hazırdır demektir. Çünkü irade insana verilmiş 1. numaralı emanet. İradesine ihanet etmiş bir insanın, vahye ihanet etmemesi düşünülemez. İradeye ihanet etmiş bir insanın akla ihanet etmemesi düşünülemez. Onun için burada özellikle Emanat ifadesi, emanetler; İnsanın korumasına verilmiş değerler. Korumamız gereken değerler. Ki bunların toplumsal olanları, özellikle fiziki olanları 5 başlık altında toplanmış.

1 – Can emaneti,

2 – Mal emaneti,

3 – Nesil emaneti,

4 – Akıl emaneti,

5 – Din emaneti.

Ben, emniyet diye bilinen bu 5 unsura emanet diyorum. Bunlar bize Allah’ın korumamızı istediği, korumakla bizi mükellef kılıp bize teslim ettiği 5 temel emanettir. Bu emanetlere ihanet en büyük hainliktir.

Bu ayetin son cümlesinin Alternatif bir çevirisi şöyle olabilir;

Ya eyyühelleziyne amenû lâ tehunullahe ver Rasûl siz ey iman edenler Allah’a ve elçiye ihanet etmeyin. ve tehunu emanatiküm ve entüm ta'lemun; sonra korumanız gereken değerlere emanet etmiş olursunuz.

Burada ki Vav’a farklı bir anlam yükleyerek biz, daha doğrusu biraz önceki çevirimini bir “la” varsayımına dayandırarak İbn. Abbas’ın okuyuşunda olduğu gibi bir “la” varsayımına dayandırarak; la tehunu emanatiküm yeni bir takdir yaparak çevirdim.

1. si o idi. Ama bu alternatif dediğim çeviri bence, benim tercih ettiğim bir çeviridir. Bunda takdire gerek yok, literal olarak mevcut sözcükleri kullandığımızda; Eğer Allah ve resulüne ihanet ederseniz, asıl size verilmiş olan emanetlere  ihanet etmiş olursunuz. Bu biraz önce tefsiri olarak söylediğim gerçek. Allah’a ve resulüne ihanet, iradeye ihanettir, fıtrata ihanettir, akla ihanettir. Bu, bu demektir. Yani bir insan aklı ile çatışmadan Allah ile çatışmaz. Bir insan iradesine karşı savaşmadan peygambere karşı savaşamaz. Bir insan fıtratı ile savaşmadan Allah’a savaş açamaz. Onun için bunlar birbirinin aynısıdır. Bir insan kendisine karşı yabancılaşmadan Allah’a karşı, Allah’a karşı yabancılaşmadan kendisine karşı yabancılaşamaz demektir bu.


28-) Va'lemu ennema emvalüküm ve evladüküm fitnetün ve ennAllâhe 'ındeHU ecrun azıym;

İyi bilin ki, mallarınız ve evlatlarınız ancak bir fitnedir (sınav objesidir)! Allâh'a gelince, aziym mükâfat O'nun indîndedir. (A.Hulusi)

28 - Ve iyi bilin ki mallarınız, evlatlarınız bir fitneden ibarettir, Allah yanında ise azîm ecirler vardır. (Elmalı)


Va'lemu ennema emvalüküm ve evladüküm fitneh zira aklınızdan çıkarmayın ki mallarınız ve çocuklarınız birer fitnedir. Yani sınav aracıdır.

Fitne, çocuklar, mallar nasıl fitne olur diye tabii ki soracağız, soracaksınız. Kur’an öyle diyor. Aklınızdan hiç çıkarmamanız gereken bir gerçek bu. Mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan aracıdır. Burada ki fitnenin tam karşılığı budur. Sınav aracıdır.

ve ennAllâhe 'ındeHU ecrun azıym; ve iyi bilin ki Allah’tır katında en büyük ecir bulunan.

Pasajın son ayeti bu ayet. Bu pasajdaki ayetleri tarihsel olanla sınırlandıran tüm rivayet ve yorumları geçersiz kılan bir ayet. Çünkü bu ayet, bu pasajda anlatılan ebedi ve evrensel değerleri hiçbir zaman ve zeminle, hiçbir tarihsel şartla sınırlandırılamayacağını gösteriyor. Çünkü bu ayette ifade edilen gerçek bir insanlık durumuna atıftır. Mal ve çocuğun sınav aracı olması yeryüzünün hangi zamanıyla sınırlıdır ki. Her dönemde böyledir. Her çevrede böyledir, her zaman böyledir, her uygarlıkta böyledir. İnsanoğlu yeryüzündeki varlığını sürdürdüğü sürece sahip olduğu her bir şey bir sınav aracı olmaya devan edecektir. Öncelikle ayet bunu söylüyor.

Mal ve evlat fitnemidir, diye sormak durumundayız demiştim. Bunu sahabenin nasıl anladığını öğrendiğimizde daha bir anlayacağız.

Bir gün Hz. Ömer mescide girdiğinde halife iken mescide birinin; “Allah’ım fitneden sana sığınırım.” Diye dua ettiğine şahit olur. Öyle bir çıkışır ki halife Ömer; “Sen ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu be adam.” Der. “sen ne diyorsun, Allah sana hiç mal vermesin mi, açlıktan mı öleceksin. Allah sana evlat vermesin mi..! De ki; Fitnenin şerrinden sana sığınırım.” Şerrinden. Biz Hz. Ömer’in ayeti çok iyi anladığını görüyoruz. Dolayısıyla sınav aracı olan tüm emanetlerin bizi ayartıcı bir unsura dönüşmesinden Allah’a sığınmak lazım. İnsanı Allah’a ve kendisine karşı yabancılaştıran bir unsura dönüşmek..

Bu şöyle bir alegori ile anlatılabilir; Dünya bir deniz, siz ise bir gemisiniz. Yüreğiniz bir gemi. Bu okyanusa açılmış bir gemi. Gemiler deniz olmadan işe yaramazlar. Denizler, gemileri menziline ulaştırırlar. Ama bir şartla, su, geminin dışında durmak şartıyla. Eğer su geminin dışında değil de geminin içine girmeye başlarsa işte o zaman su, sizi menzilinize ulaştıracak, maksadınıza ulaştıracak bir araç iken, sizi denizin dibine gömen bir ölüm meleği haline gelir. O zaman amacı, araç yerinde kullanmak, işte sınavı doğru vermektir. Bunu el kârda, gönül Yarda olmak diye de özetleyebilirsiniz. Onun için kendini bilenler, elimizde çok et, kalbimizde yok et diye dua etmişler.

Bu İslam terbiyesinin insana verdiği derin bakış açısı.

Hz. Peygamber sevgili torunlarını severken bu derin bakış açısını şöyle ifade ederdi. Hem öper sever hem de; “Siz var ya siz, siz adamı Allah yolundan alıkoyarsınız.” Diye öperdi.

Bu çok önemli. Yani muhatap olduğunuz değerin bir tehlikeli bölgesi olduğunu hatırdan çıkarmamak. Size verilen her bir nimetin bir yan tesiri olduğunu akıldan çıkarmamak ve ondan korunmaya çalışmak. Bir antibiyotik alırken yanında bir de vitamin almak nasıl şart ise, tıpkı onun gibi, bu gibi sınav araçları bir nimet olarak verildiğinde bu her nimetin aslında kapıdan içeri girerken kapının dışında sınavını da nikmetini (şiddetli ceza) de, zahmetini de, külfetini de bırakıp geldiğini unutmamak. Mal ve evlat ve sahip olduğunuz her şey eğer ahlaki değerleri size çiğnetiyorsa, o sizin için bir nimet olmaktan çıkmış, bir belaya dönüşmüştür.

[Ek bilgi; Bir kere Allah ve Resulü'ne hıyanet etmeye başladınız mı artık kendi aranızda da mala, cana, ırza ve namusa hıyanet etmeye başlarsınız. Hakka, hukuka, vatana ve milli görevlere de hainlik etmeye başlarsınız.
O halde siz bilirsiniz. Bile bile hıyanet edenlerden olursunuz. Bundan dolayı da birbirinize olan güveniniz yok olur. Kimsenin kimseye güvenmediği bir toplum olursunuz. Siz kendinizden emin olamazsanız diğerleri sizden hiç emin olamazlar. O vakit emniyet ve güven büsbütün ortadan kalkar. Başınıza işte o sözü edilen büyük fitneler kopar. Bunun için Allah'a, Resulü'ne hıyanet edip de kendi kendinize hıyanet edenlerden olmayın. Gerçi mümin, mümin olmak bakımından hıyanet etmez, hainlik ve yalan müminde huy haline gelmez. "İki özellik vardır ki, müminde huy haline gelmez, bunlar hıyanet ve yalandır." hadisi şerifinde bu iki hasletin müminde huy ve tabiat haline gelemeyeceği haber veriliyor. Ancak mümin gaflet edebilir, maişet derdiyle, mal ve evlat endişesiyle bazen böyle bir zaafa düşebilir. Böyle bir durumda biliniz ki, mallarınız ve evlatlarınız sırf bir fitnedir, sizin için fitneden başka bir şey değildir. Sizi meftun eder, günaha ve belaya sokabilir. Onlar böyle durumlarda birer dert ve imtihandır. (Elmalı Tefsirinden)]



Devam ediyor B sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder