C sayfasından devam
186-) Men yudlilillâhu fela hadiye lehu, ve yezeruhüm fiy tuğyanihim ya'mehun;
Allâh kimi saptırırsa, artık ona hidâyet edecek yoktur... Onları kendi taşkınlıkları içinde kör ve şaşkın, bocalar hâlde bırakır. (A.Hulusi)
186 - Kimi ki Allah saptırır, artık onu yola getirecek yoktur, o onları bırakır, tuğyanları içinde kör körüne yuvarlanır giderler. (Elmalı)
Men yudlilillâhu fela hadiye leh Allah kimi sapmaya terk ederse artık ona doğru yolu kimse gösteremez. ve yezeruhüm fiy tuğyanihim ya'mehun; zira onlar ısrarlı tercihleri olan sapıklıkta debelenmeye terk edecektir Allah.
Yazgı değil, tercih. Yazgı burada, böyle anlaşılır. Yazgı tercihinizin neticesidir. Allah insanın kaderini seçmek kıldı. Kaderiniz seçiminizdir. Seçiminize göre Allah’ın yasası ile muhatap olacaksınız. Allah’ın yasası seçiminize göre işleyecek işte burada o söyleniyor.
187-) Yes'eluneke anis saati eyyane mursaha* kul innema ılmuha 'ınde Rabbiy* lâ yücelliyha livaktiha illâ HU* sekulet fiys Semavati vel Ard* lâ te'tiyküm illâ bağteten, yes'eluneke keenneke hafiyyün 'anha* kul innema 'ılmuha 'indAllâhi ve lâkinne ekseran Nasi lâ ya'lemun;
Sana, "Ne zaman gelip çatacak o saat?" diye soruyorlar... De ki: "Onun ilmi ancak Rabbimin indîndedir... Onu, sırası geldiğinde açığa çıkaracak yalnız 'HÛ'dur! (o tecellide zaman - mekân, eşya - kişi söz konusu olmaz)... Semâlara ve arza ağır gelmiştir... Size ancak ansızın gelir." Sanki sen onu (deneyimleyerek) bilensin gibi sana soruyorlar... De ki: "Onun ilmi, Allâh indîndedir... Fakat insanların çoğunluğu bilmiyorlar." (A.Hulusi)
187 - Ne zaman demir atacak? Diye sana saatten soruyorlar, de ki: onun ilmi; yalnız rabbimin nezdindedir, onu, vaktı vaktine tecelli ettirecek ancak odur, o, öyle ağır bir mesele ki bütün Sema vat-ü Arzda tahammül edecek yok, o size ancak bağteten gelecek, sanki sen ondan tefahhusla haberdar imişsin gibi soruyorlar, de ki: onun ilmi, ancak Allahın nezdindedir velâkin insanların ekserîsi bilmezler. (Elmalı)
Yes'eluneke anis saati eyyane mursaha sana soruyorlar; son saat ne zaman gelip çatacak diye. kul innema ılmuha 'ınde Rabbiy cevap ver, onun bilgisi yalnızca rabbimin katındadır. lâ yücelliyha livaktiha illâ HU onun vaktini O’ndan başka ortaya koyacak kimse yoktur. sekulet fiys Semavati vel Ard Bütün ağırlığı ile yerlerin ve göklerin üzerine kopacak o.
lâ te'tiyküm illâ bağteten sizi haberiniz olmadan ansızın yakalayacak o. yes'eluneke keenneke hafiyyün 'anha sanki senin ısrarla o bilginin peşine düşüp elde etmen mümkünmüş gibi, onu sana soruyorlar. Israrlı ifadeye bakınız. kul innema 'ılmuha 'indAllâh De ki onun gerçek bilgisi yalnızca Allah katındadır. ve lâkinne ekseran Nasi lâ ya'lemun; ne ki insanların çoğu bunu bilmezden, görmezden geliyor.
Neden onlar özellikle son saati soruyorlar, neden Resulallah’a soruyorlar, niye adresi şaşırıyorlar. Hem Resulallah’ın nübüvvetine inanmıyorlar, hem son saati neden ona soruyorlar. Soruyorlar çünkü hurafavi bir çok inançları var. Çünkü insanların olağanüstü haller gösterebileceğine inanıyorlar. İnsanların, kahinlerin, cincilerin, üfürükçülerin yaptıklarına çok aldanmışlar. Resulallah’ı da onlar gibi sanıyorlar. Oysa onun bir peygamber olduğunu, yani haberi taşıdığını, haberi Allah’tan aldığını, Allah’tan almadığı bir haberi getirmediğini bilmiyorlar. Yanlış adresten yanlış soru.
Öğrenmeye kalkıyorlar ve Allah onlara cevabını açıkça veriyor. Onun bilmeyeceği soruyu sorduklarını söylüyor. İnsanoğlunun bilemeyeceği bir soruyu. Onun için işte burada, aslında hurafeden gerçek bilgiye bir çağrı var. Ki şu ayette bunu destekliyor;
188-) Kul lâ emlikü li nefsiy nef'an ve lâ darren illâ maşaAllâh* ve lev küntü a'lemül ğaybe lesteksertü minel hayr* ve ma messeniyessuü in ene illâ neziyrun ve beşiyrun likavmin yu'minun;
De ki: "Allâh'ın dilediği dışında, nefsim için ne bir fayda ve ne de bir zarar oluşturabilirim... (Mutlak) gaybı biliyor olsaydım, elbette hayrına çoğaltırdım... Bana kötülük de dokunmazdı... Ben ancak bir uyarıcı ve iman eden topluluğa bir müjdeleyiciyim." (A.Hulusi)
188 - De ki: ben kendi kendime Allahın dilediğinden başka bir menfaate de malik değilim bir mazarrata da, eğer ben bütün gaybı bilir olsa idim daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı, ben o değil, ancak iman edecek bir kavim için inzar-u bişarete memûr bir Peygamberim. (Elmalı)
Kul lâ emlikü li nefsiy nef'an ve lâ darren illâ maşaAllâh De ki Allah dilemedikçe ben dahi kendime ne yarar sağlayabilirim, ne de zarar verebilirim. Zararı önleyebilirim.
ve lev küntü a'lemül ğaybe lesteksertü minel hayr zira eğer insan idrakini aşan şeyleri bilseydim kendime tüm güzelliklerden daha büyük pay ayırırdım. Daha çok pay ayrılmasını sağlardım. Her güzelliği kendime tahsis ederdim eğer gaybı bilseydim. ve ma messeniyessuü üstelik kötülükte semtime uğrayamazdı. Onu da engellerdim.
in ene illâ neziyrun ve beşiyrun likavmin yu'minun; Ne ki ben inanan insanlar için yalnızca bir uyarıcı ve muştulayıcıyım.
Hitabı görüyorsunuz değil mi Kur’an dostları. Hurafelerle istismara çok yatkın olan bir topluma bunları söylemek hiçbir takdis yenin yapamayacağı bir şeydir. Peygamberimiz taktik düşünseydi bunu yapmazdı. Ama o bir peygamber, o insanların, mesajının arkasına her ne pahasına olursa olsun takılmalarını değil, hakikate boyun eğmelerini istiyor. Onun içinde hurafenin peşine takılacak insanlar, takılmaz olsun dercesine onlara hakikati açıklıyor.
Ben diyor gayba, insan idrakini aşan bilgiye muttali değilim. Ben kendim için bile bunu isteyemiyorum. Kendimi yarın ne yapılacağını bilmiyorum diyordu Osman bin Ma’zun’un hanımına değil mi. Sen ne diyorsun be hanım diyordu. Osman Bin Ma’zu’nun eşi: Dikkat edin sesinizi yükseltmeyin aranızda geçmiş ve geleceği bilen biri oturuyor diye peygamberi kastedince Resulallah’ın rengi attı, Sen ne diyorsun be hanım dedi, Vallahi yarın nefsime ne yapılacağını bir bilmiyorum.
Oğlu İbrahim’in vefatında güneş tutulmuştu çok ilginç bir tevafuk, insanlar bunu görünce;
- Hah..! dediler. Peygambere dünya, güneş bile yas tutuyor.
Hemen hutbeye çıktı;
- Siz ne diyorsunuz ey insanlar, Allah sünnetini, yasasını ilkesini bir adem oğlu için değiştirmez..!
Bu çok önemli bir uyarıydı.
189-) "HU"velleziy halekaküm min nefsin vahıdetin ve ceale minha zevceha li yesküne ileyha* felemma teğaşşaha hamelet hamlen hafiyfen femerrat Bih* felemma eskalet deavAllâhe Rabbehüma lein ateytena salihan lenekünenne mineş şakiriyn;
"HÛ" ki, sizi TEK bir nefsten - benlikten (makro planda: Hakikat-i Muhammedî - Akl-ı evvel; mikro planda: insanlık şuuru - Akl-ı küll) yarattı ve ondan da eşini (makro planda: evreni; mikro planda: beyni) oluşturdu; ona yerleşsin diye... Onu (eşini) örtüp bürüyünce, (eşi) hafif bir yük yüklendi, onu taşıdı... Ağırlaştığında, ikisi birden Rableri olan Allâh'a: "Andolsun ki, eğer bize bir sâlih verirsen, mutlaka biz değerlendirenlerden oluruz" diye dua ettiler. (Bu âyet, hem âlemlerin oluşuyla ilgili olarak anlaşılabilir, hem de insanın oluşumuyla.) (A.Hulusi)
189 - O odur ki sizi bir tek nefisten yarattı, eşini de ondan yaptı ki gönlü buna ısınsın, onun için vaktaki bunu derâğûş eyledi, bu hafifçe bir hamlin hâmili oldu, bir müddet bununla geçti, derken ağırlaştı, o vakit ikisi bir kendilerini yetiştiren Allaha şöyle dua ettiler: bize yaraşıklı bir çocuk ihsan edersen yemin ederiz ki elbet şükreden kullarından oluruz. (Elmalı)
"HU"velleziy halekaküm min nefsin vahıdetin ve ceale minha zevceha li yesküne ileyha O dur sizi bir tek can dan yaratan ve kendisine ilgi duysun diye ona kendi cinsinden eşini var eden. Eşleri; Birbirlerinin sakinleştiricisi olarak düşünüyor Kur’an. Görüyorsunuz değil mi, birbirlerinin teskin edicisi, birbirlerinde sükun bulsunlar. Adeta dalgalı bir denizdir insan, bu denizin dalgası eşler olarak birbiri dindirecektir dercesine. Ve ayetin devamına bakınız, bir çocuğun meydana gelişini anlatan o kadar harika bir anlatım zarafeti varki bu ayette, devam ediyorum;
felemma teğaşşaha hamelet hamlen hafiyfen femerrat Bih Gün gelip o eşine sarılınca önce eş hafif bir yük yüklenir ve o yükü bir süre taşır. felemma eskalet deavAllâhe Rabbehüma ardından yük ağırlaşınca eşler Rableri olan Allah’a yakarırlar. lein ateytena salihan lenekünenne mineş şakiriyn; ne diye dua ederler eşler; Eğer bize eli ayağı düzgün kusursuz bir çocuk bahşedersen söz, sana şükredenlerden olacağız. Derler.
190-) Felemma atahüma salihan ce'alâ leHU şürekâe fiyma atahüma* fetealellahu amma yüşrikûn;
Onlara bir sâlih (evlat) verince, onlara verdiğine bağlı olarak Allâh'a ortaklar oluşturdular... Allâh onların ortak koştuklarından Yüce'dir. (A.Hulusi)
190 - Fakat Allah kendilerine yaraşıklı bir çocuk verince erkeği dişisi tuttular ona vergisi üzerinde bir takım şerikler koşmağa başladılar, Allah ise onların koştukları şirkten müteali. (Elmalı)
Felemma atahüma salihan ce'alâ leHU şürekâe fiyma atahüma fakat ne zaman ki o kendilerine eli ayağı düzgün çocuk bahşeder, onlara bahşettiği çocuk üzerinden O’na ortak koşmaya kalkarlar.
İfadeye bakınız, bahşettiği çocuk üzerinden ortak koşmaya kalkarlar. Burada sistematik bir puta tapıcılık dile getirilmiyor sadece. Hayır hayır putperestlere falan göz dikmeyin, aramayın. Çocuk sahibi olma sürecinde Allah’tan başka mercilere pay çıkaranlara dikkat çekiliyor, ilginç.
fetealellahu amma yüşrikûn; Oysa ki Allah onların ortak koştukları şeylerden çok yücedir.
191-) Eyüşrikûne ma lâ yahluku şey'en ve hüm yuhlekun;
Kendileri yaratılıyor oldukları hâlde (ve) bir şey yaratmayanları mı ortak koşuyorlar? (Bu iki âyette, insanların doğasal olay veya varlıkları, Allâh yanı sıra ilâh - tanrı konumunda düşünmelerine atıf vardır.) (A.Hulusi)
191 - Ona o hiç bir şey yaratamayan ve kendilerini yaratılıp durmakta bulunan mahlûklarımı şerik koşuyorlar. (Elmalı)
Eyüşrikûne ma lâ yahluku şey'en ve hüm yuhlekun; şimdi siz O’na has bir takım nitelikleri; bir şey yaratmaktan aciz, aksine kendileri yaratılmış olan şeylere mi yakıştırıyorsunuz. Bir şey yaratmaktan aciz, üstelik kendileri yaratılmış, kendileri muhtaç olan şeylere mi yakıştırıyorsunuz. Açık tefsire ihtiyacı yok.
192-) Ve lâ yestetıy'une lehüm nasran ve lâ enfüsehüm yensurun;
(Allâh'a ortak koşulanlar) onlara yardıma muktedir olamadıkları gibi, kendi nefslerine de yardım edemezler! (A.Hulusi)
192 - Halbuki onlar, onların imdadına yetişmezler, hattâ kendilerini bile kurtaramazlar, (Elmalı)
Ve lâ yestetıy'une lehüm nasran ve lâ enfüsehüm yensurun; kaldı ki ne onlara yardımları dokunabilir ne de bizzat kendilerine yardımcı olabilirler.
193-) Ve in ted'uhüm ilel hüda lâ yettebiuküm* sevaün aleyküm ede'avtümuhüm em entüm samitun;
Şayet onları hüdaya (hidâyete) davet etseniz, size tâbi olmazlar... Ha onları davet etmişsiniz ha susmuşsunuz, ikisi de birdir. (A.Hulusi)
193 - ve eğer siz onları doğru yola çağıracak olsanız size uymazlar, ha onları çağırmışsınız yani samıtmışsınız (susmuşsunuz) aleyhinizde müsavi gelir. (Elmalı)
Ve in ted'uhüm ilel hüda lâ yettebiuküm ve eğer yol göstersinler diye yakarsanız size cevap bile veremezler.
O kendisinden çocuk istediğiniz falanca baba, falanca yatır, falanca mezar eğer yakarsanız yok göstersin diye size yol bile gösteremezler. Yani şu tarafa yanlış gidiyorsun, şu taraftan git bile diyemezler. Allah yol gösterir size. Yani adresi yanlış tutuyorsunuz, şaşırdınız siz. Niçin? Çünkü fıtratınıza yabancılaştınız. Vicdanınızın sesine kulak tıkayınca şeytanın sesine kulak verir hale geldiniz.
sevaün aleyküm Onlara ister yalvarın, ister susun, ede'avtümuhüm em entüm samitun; Evet onlara ister yalvarın ister susun size karşı konumlarında hiçbir şey değişmez.
194-) İnnelleziyne ted'une min dûnillâhi ıbadun emsalüküm fed'uhüm felyesteciybu leküm in küntüm sadikıyn;
Allâh dûnunda yöneldikleriniz, muhakkak sizin benzerleriniz kullardır! Eğer (inancınızda) ısrarlıysanız hadi çağırın onları da, size icabet etsinler! (A.Hulusi)
194 - Çünkü Allahtan başka taptıklarınızın hepsi sizin gibi kullardır, eğer davanızda sadıksanız haydi onlara çağırın da size icabet etsinler. (Elmalı)
İnnelleziyne ted'une min dûnillâhi ıbadun emsalüküm iyi bilin ki Allah’tan başka yalvarıp yakardığınız kimselerde sizin gibi yaratılmış varlıklardır.
Ibad, hem cansız, hem ölü, hem simgesel. İşte uğurum benim diyor. Benim uğurum diyor, uğurlu rakamım diyor. Falanca yatıra gidelim de diyor, çocuk isteyelim diyor. Yani hepsi içine giriyor. Adresi şaşırılmış tüm dualar işte bu ayetlerin muhatabıdır. Yani sadece bununla ne değişir demeyesiniz. İnsanın istikamet açısı değişir. İstikamet açısı değişince, yolculuğu değişir, yolu değişir ve menzili, maksudu, varacağı yer değişir.
fed'uhüm felyesteciybu leküm in küntüm sadikıyn; Nitekim eğer doğruluğundan eminseniz haydi yakarın da duanıza icabet etsinler, cevap versinler haydi diyor.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
57. videoyu toplu halde http://kurantefsir.wordpress.com/2011/08/25/islamoglu-tef-ders-araf-172-20657/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder