16 Eylül 2011 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. Enfal (33-37)(59-C)

B sayfasından devam.


33-) Ve ma kânAllâhu liyüazzibehüm ve ente fiyhim* ve ma kânAllâhu müazzibehüm ve hüm yestağfirun;

Hâlbuki sen onların içindeyken Allâh onlara azap vermezdi (sen âlemlere rahmet olarak irsâl edilmiştin)... Ayrıca, istiğfar edenler de varken, Allâh onlara azap edici değildir. (A.Hulusi)

33 - Halbuki sen içlerinde iken Allah onlara azâb edecek değil idi, istiğfar ettikleri halde de Allah onlara azâb edecek değil. (Elmalı)


Ve ma kânAllâhu liyüazzibehüm ve ente fiyhim Asıl cevap işte bu ayette geliyor; Oysa ki Allah, sen onların arasındayken onları cezalandırmayı istemedi.

ve ma kânAllâhu müazzibehüm ve hüm yestağfirun; Bu çok çok daha önemli; Üstelik Allah onları af dileme sürecini yaşarken cezalandırmakta istemedi. İstemez.

Evet, yani af dileme imkanını tüketmeden Allah onları cezalandırmak istemezdi. Neden, çünkü rahman ve rahim. Af dileme imkanını tüketmeden, artık af dilemeleri mümkün olmayacak bir noktaya gelmeden Allah cezalandırmaz. Çünkü dediğim gibi şefkati ve rahmeti sınırsız olan bir rab.


34-) Ve ma lehüm ella yüazzibehümullâhu ve hüm yasuddune anil Mescidil Harami ve ma kânu evliyâeh* in evliyauhu illel müttekune ve lâkinne ekserehüm lâ ya'lemun;

Onlar Mescid-i Haram'dan (iman edenleri ziyaretten) engelledikleri hâlde, Allâh onlara ne diye azap vermesin? (Üstteki âyetle bu çelişmez; orada toplumsal azaptan burada bireysel azaptan söz edilmekte...) (Hem) onlar, Onun (Mescid'in) velîleri değillerdir... Onun velîleri ancak korunanlardır... Ne var ki, onların çoğunluğu (Mescid-i Haram'ın ne olduğunu) bilmezler. (A.Hulusi)

34 - Şimdi ise Allahın kendilerini azâb etmemesi için neleri var? Müminleri Mescidi haramdan menediyorlar, halbuki hizmetine ehil de değiller, onun hizmetine ehil olanlar ancak muttakilerdir ve lâkin çokları bilmezler. (Elmalı)


Ve ma lehüm ella yüazzibehümullâhu ve hüm yasuddune anil Mescidil Haram ama şimdi onlar, Mescidi Haramdan inananları alıkoyup dururken Allah’ın onları cezalandırmaması için ne gibi bir gerekçeleri olabilir ki.

Artık gerekçeleri de bitti diyor Kur’an. Bu güne kadar bu mümkündü. Af dileme ihtimali var diye cezaları ertelendi. Ama artık böyle bir gerekçeleri de kalmadı. Allah’a karşı ileri sürecekleri bir gerekçe yok.

ve ma kânu evliyâehu kaldı ki onlar oranın, yani Mescidi Haramın hadimi dahi olamazlar. Koruyucusu, bakıcısı dahi olamazlar. in evliyauhu illel müttekun çünkü oraya hadim olanlar ancak sorumluluk bilincini kuşananlardır. ve lâkinne ekserehüm lâ ya'lemun; ve fakat onların çoğu bunu bile fark etmezler.

Burada Velayetten söz ediliyor bu ayette.Mescidi haramın velayetini üstlenmek; onun bakımını, onun hizmetini, onun koruyuculuğunu üstlenmek..! Boşuna değil sözün buraya getirilmesi. Çünkü Mekke müşrikleri, putperestleri Hz. İbrahim’e nispet ediyorlardı kendilerini ve bundan bir pay çıkarıyorlardı. Onu, kurulacaklarına dair bir belge olarak sunuyorlardı. Hz. İbrahim’in çocuklarıyız diyorlardı. Üstelik biz kutsal evin bakıcılarıyız. Bizim böylesine bir imtiyazımız var diyorlardı. Yahudiler gibi üstün olmakla, diğer kabilelere üstün olmakla övünüyorlardı.

Hani Yahudilerde, Kur’an ın bize haber verdiğine göre diyorlardı ki biz Allah’ın oğulları ve O’nun sevgilileriyiz. (Haşa) yani bu noktada peygamber çocuğu olmayı bir avantaj olarak görmek. Ne yaparsak yapalım, babam hocaydı diyen mantık. Babam peygamberdi diyen mantık, Yahudice bir mantık. Onun için bunu reddedercesine, biliyorsunuz bakara suresinin 124. ayetinde İbrahim peygamberin duasına Allah’ın duası şöyleydi;

.. lâ yenâlu ahdiyzzalimiyn; (Bakara/124)

Zalimler sözümün dışında kalacaklar.

İbrahim peygamber neslinden de imamlar, önderler çıkar di,ye dua edince Allah böyle demişti. Neslinden de gelse kendi kendisine kıyanlar, bilinci alt üst olmuş olanlar Ki ben Kur’an da ki zalimleri böyle çeviriyorum. Bilinci alt üst olmuş olanlar. Çünkü Zulüm bir şeyi yerinden edip, onun yerine başka bir şeyi getirmektir kök anlamı. Onun için bilinci alt üst olmuş olanlar peygamber neslinden de gelseler öncü olamayacaklar.


35-) Ve ma kâne Salatühüm 'ındel Beyti illâ mükâen ve tasdiyeten, fezûkul azâbe Bi ma küntüm tekfürun;

Onların El Beyt'in (Beytullah'ın) indîndeki (katındaki) salâtları (yönelişleri), ıslık çalmak ve el çırpmak olandan (atalarının dışa dönük tapınma biçiminden) başka bir şey değildir... O hâlde gerçeği inkâr etmenizden (küfrünüzden) ötürü tadın azabı! (A.Hulusi)

35 - Beytin huzurunda namazları ise ıslık çalıp el çırpmaktan başka bir şey değil, o halde küfür-ü küfranınızdan dolayı tadın azâbı. (Elmalı)


Ve ma kâne Salatühüm 'ındel Beyti illâ mükâen ve tasdiyeten Onların beyt, beytullah çevresinde ki ibadeti, ıslık çalmak ve el çırpmaktan öteye geçmiyordu.

İlginç, Kur’an da sadece bir tek yerde ifade edilen bir hakikat bu, bu ayette sadece. Bu ayette ki Mükâe sözcüğü ıslık çalmak anlamına geliyor. Ama sözlüklere baktığımızda, enstrümantal olmayan her türlü ses çıkarmaya Mükâe ismi de verildiğini görüyoruz.

Yine; tastiyeten sözcüğünün etimolojisi konusunda alimler tartışmışlar. Tastiyaten aslında el çırpmak, alkışlamak anlamına geliyor ama eğer bu kelimenin aslı sada değil de sa de de ise, 2 dal li ise o zaman alıkoymak engellemek anlamına geliyor. Ki bu ikinci anlamlarıyla bu ibareyi şöyle alternatif bir mana da verebiliriz. Şamata çıkarmak ve engellemekten öte gitmiyordu onların salâtı, namazı anlamını da verebiliriz. Ki; Mükâe ve tastiyeten sözcüklerini ilk nesil tartışmış. Bize gelen rivayetler bu tartışmaların en büyük belgesi. O halde ben bu Kur’an ın bu ibaresini bir mecaz olarak anlamayı daha doğru buluyorum.

Islık çalmak ve el çırpmaktan öte gitmiyordu ifadesi aslında onların Allah ile ilişkileri böylesine cıvıktı. Böylesine laubali idi. Allah ile ilişkisini böyle laubalileştirmiş insanların Kâbe ye muhafız olmaları, Kâbe yi korumaları ne mümkün ve onunla ne kazanabilirler ki. Allah ile olan ilişkileri laubali, Allah ile olan ilişkileri ciddi değil bu insanların. Kâbe yi korusalar ne olur. Kaldı ki Kâbe onları koruyor, onlar Kâbe yi korumuyor. Kâbe onlara bakıyor, onlar Kâbe ye bakmıyor. Çünkü Kâbe nin yüzü suyu hürmetine ticaretleri, refahları, hayatları en yüksek gelir seviyesinde. Onun için Kâbe onlara değil, onlar Kâbe ye teşekkür borçlu.

fezûkul azâbe Bi ma küntüm tekfürun; Haydi öyle ise ısrarlı inkarınızdan dolayı tadın azabı.


36-) İnnelleziyne keferu yünfikune emvalehüm li yasuddu an sebiylillâh* fe seyünfikuneha sümme tekûnu aleyhim hasreten sümme yuğlebun* velleziyne keferu ila cehenneme yuhşerun;

O hakikat bilgisini inkâr edenler, Allâh yolundan engellemek için mallarını bağışlarlar! Kalanları da harcayacaklar! Sonra bu harcamaları onlar için bir yürek acısı oluşturacak! Sonra yenilirler! (Nihayet) hakikat bilgisini inkâr edenler hep bir arada, cehenneme toplanır. (A.Hulusi)

36 - Şüphe yok ki Allah yolundan menetmek için mallarını sarf edenler, onu yine sarf edecekler, sonra bu kendilerine yürek acısı olacak, nihayet mağlup olacaklar. Ve küfürlerinde ısrar edenler toplanıp Cehenneme sevk edilecekler. (Elmalı)


İnnelleziyne keferu yünfikune emvalehüm li yasuddu an sebiylillâh İnsanları Allah yolundan çevirmek için varlıklarını ortaya koyan şu kafirler var ya, tüm servetini ortaya koyan, bunu sırf Allah yolundan çevirmek için yapan şu varlığın, zengin inkarcılar var ya, fe seyünfikuneha işte onların daha çok harcama yapmaları gerekecek. Onlar İmanın ne demeye geldiğini bilmiyorlar. Onlar mümini de kendileri gibi satın alınabilir sanıyorlar. Onlar servetlerinin iman satın alabileceğini düşünüyorlar. Ya da onlar Allah’ın verdiği nimetlerle, Allah’a karşı konulabileceğini düşünüyorlar. Onun için de daha çok harcamaları gerek onların. Yetmez yani. Servetlerini Allah!’a karşı savaşta ortaya koymaları yetmez, daha fazlasını harcasınlar diyor Kur’an.

sümme tekûnu aleyhim hasreten sümme yuğlebun sonra bu onların içinde bir hasret yarası olarak kalacak ve en sonunda tükenecekler.

Tefsire ne gerek var dostlar, ayet kendi kendisini muhteşem tefsir ediyor. Tükenecekler, Allah’a karşı savaş için ortaya koydukları servetler hiçbir işe yaramayacak, sadece içlerinde yumruk gibi oturmuş bir yaraya, bir ura dönüşecek. Allah’ı, imanı bitiremeyecekler, ama kendileri bitecekler.

velleziyne keferu ila cehenneme yuhşerun; Nihayet inkarda ısrar eden bu kimseler topluca cehenneme sürülecekler.



“37-) Li yemiyzAllâhul habiyse minet tayyibi ve yec'alel habiyse ba'dahu alâ ba'din feyerkümehu cemiy'an feyec'alehu fiy cehennem* ülaike hümül hasirun;

Pisi temizden ayırsın ve pis olanları birbiri üstüne yığıp onlarla cehennemi doldursun diye... İşte bunlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (A.Hulusi)

37 - Ki Allah murdarı temizden ayırsın ve murdar kısmı birbirinin üzerine bindirip hepsini teraküm ettirsin de topunu Cehenneme koysun, işte bunlar, o hüsran içinde kalanlar. (Elmalı)


Li yemiyzAllâhul habiyse minet tayyibi Niçin böyle olacak, niçin böyle sorusuna işte bu ayet cevap veriyor. Ki Allah Bayağılaşanları, öz güzelliğini koruyanlardan seçip ayırsın. Pisi temizden, çürüğü sağlamdan ayırsın diye Allah cehennemi yarattı. Bu bir ayıklama ameliyesi, bu seçme ameliyesi, bu bir testiyi kıranla suyu getireni birbirinden ayırma ameliyesi.

ve yec'alel habiyse ba'dahu alâ ba'din feyerkümehu cemiy'an feyec'alehu fiy cehennemülaike hümül hasirun; Onlardır büsbütün kaybedenler. Ardından, bayağılaşan herkesi bir biri üzerine istif ederek tümünü cehenneme doldursun.

Devam ediyor D sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder