B sayfasından devam
177-) Sae meselanilkavmülleziyne kezzebu Bi âyâtina ve enfüsehüm kânu yazlimun;
(Esmâ'nın çıkışı olan) işaretlerimizi yalanlayan ve (böylece) nefslerine zulmetmiş olan topluluğun durumu ne kötüdür! (A.Hulusi)
177 - Ne çirkin meseli var âyetlerimizi tekzip eden o kavmin ki sırf kendilerine zulüm ediyorlardı. (Elmalı)
Sae meselanilkavmülleziyne kezzebu Bi âyâtina ne berbattır ayetlerimizi yalanlayan bir toplumun hali. ve enfüsehüm kânu yazlimun; hem onlar böyle yapmakla kendilerine kıymış oluyorlar.
Dikkat buyurun lütfen, dikkat buyurun, enfüsehüm kânu yazlimun; kendilerine kıyıyorlar, başkasına değil. Biraz önce fıtrattan söz ettim, doğadan söz ettim.Kendine kıymak, insanın kendine dönmesi ile çok yakın değil mi. Kendine dönmeyen, kendinden uzaklaşan kendine yabancılaşan bir başkasına etmiş olmuyor. Vahye sırt dönenin en büyük zararı yine kendisine olmuş oluyor. Onun içinde enfüsehüm kânu yazlimun; böyle yapmakla kendilerine kıymış oluyorlar diyor.
178-) Men yehdillâhu fe "HU"vel mühtediy* ve men yudlil feülaike hümül hasirun;
Allâh kime hidâyet eder ise, odur hakikate eren! Kimi de saptırır ise, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (A.Hulusi)
178 - Allah kime hidayet ederse hidayet bulan o, kimi de dalâlete bırakırsa hüsrana düşenler de işte onlar.(Elmalı)
Men yehdillâhu fe "HU"vel mühtediy Kimin rehberi Allah olursa doğru yola ulaşan o olur. ve men yudlil feülaike hümül hasirun; kimide sapıklığa terk ederse işte gerçekten kaybedenler de onlar olurlar.
Allah’a izafe edilen fiiller aslında insan davranışlarının yasalarına bir göndermedir. Daha önce defaatle bu konuda gelen ayetleri açıkladığımız için üzerinde durmuyorum.
179-) Ve lekad zere'na licehenneme kesiyran minel cinni vel ins* lehüm kulubün lâ yefkahune Biha, ve lehüm a'yünün lâ yubsırune Biha, ve lehüm azânun lâ yesme'une Biha* ülaike kel en'ami belhüm edall* ülaike hümül ğafilun;
Andolsun ki cinn ve insten çoğunu cehennem yaşamı için yaratıp, çoğalttık! Ki onların kalpleri (şuurları) var, (hakikati) kavrayamazlar; gözleri var bunların, onlarla baktıklarını değerlendiremezler; kulakları var, onlarla duyduklarını kavrayamazlar!.. İşte bunlar en'am (evcil hayvanlar) gibidirler; belki daha da şaşkın! Onlar gâfillerin (gılaf içinde - kozalarında yaşayanların) ta kendileridir! (A.Hulusi)
179 - Celâlim hakkı için Cinn-ü İnsten bir çoğunu Cehennem için yarattık, onların öyle kalpleri vardır ki onlarla doymazlar, ve öyle gözleri vardır ki onlarla görmezler ve öyle kulakları vardır ki onlarla işitmezler, işte bunlar behaim gibi, hattâ daha şaşkındırlar, işte bunlar hep o gafiller. (Elmalı)
Ve lekad zere'na licehenneme kesiyran minel cinni vel ins Doğrusu biz İns ve Cinn den, yakın ve uzak varlıklardan. Böyle de anlaşılabilir. Şu evsafta olanları cehenneme layık görmüşüzdür.
lehüm kulubün lâ yefkahune Biha onlar ki kalpleri vardır, kavrayamazlar.
ve lehüm a'yünün lâ yubsırune Biha gözleri vardır göremezler.
ve lehüm azânun lâ yesme'une Biha kulakları vardır işitemezler.
ülaike kel en'ami belhüm edall hayvan sürüleri gibidir bunlar, belki daha da aşağıdırlar. Kur’an ın sert hitaplarından biri bu.
Yukarıda; minel cinni vel ins duyuruldu. Cinn ve insandan. İns ve cinn, tanıdık tanımadık, yakın uzak, bilinen bilinmeyen diye de anlaşılabilir. Ki zaten cinn; ce ne ne maddesine ait, Arapçada ki tüm kelimeler; örtülmüş, gözden ırak olan, bilinemeyen anlamına gelir. Ama burada özellikle neden bu anlama gelebileceği konusuna vurgu yaptığımın sebebi şu; Aşağıda, ki hemen ins ve cinn den sonra gelen cümleler; ikisinin de kalpleri, gözleri, kulakları olduğunu söylüyor.
Kalpleri vardır kavramazlar, gözleri vardır görmezler, kulakları vardır işitmezler. Bu üç organın bilgi, bilinç ve iradeyi ifade eden mecazi ifadeler, lafızlar olması mümkün. Böyle bir varsayımda bile ilginçtir, hemen arkadan gelen cümle bunları, hayvana benzetiyor. Onun için burada ki cinn, diğer ayetlerde klasik manada görülmeyen varlıklardan daha öte, yakın ve uzak, bilinen ve bilinmeyen varlıklara da tekabül eder diye çevirdim bunu.
Ve ilginç bir şey daha burada düşünme, kalbe izafe ediliyor. Deniliyor ki; lehüm kulubün lâ yefkahune Biha kalpleri vardır, kavramazlar. Dikkatinizi çekiyor mu, Kur’an da akıl hiç isim olarak geçmez. Akıl kelimesi hiç geçmez. Fiil olarak geçer, çünkü akletmektir söz konusu olan.Yani akıl bir eylemdir. Bir isim, donuk bir fakülte değil. Akıl kullanılıyorsa vardır. Kullanılmıyorsa yok sayılır. Onun için akıl hep fiil olarak geçer. Ya’kılûn, Ta’kıûn gibi. Onun için burada ilginç olan akletme işinin, kavrama işinin kalbe izafe edilmesi. Kavrama işini, düşünme işini.
Burada ilginç bir kombinezon kuruyor Kur’an; Hisle, duygu ile düşünce arasını birleştiriyor ve düşünceyi, kavrama işini kalbe izafe ederek kalbi de düşünme mekanizmaları içinde sayıyor. Tabii bildiğimiz yürek değil bu, et olan yürek değil. Hisseden, inanan, inkar eden, iman ve inkarın makamı olan yer. O sebeple İman ve inkarı akıldan, aklı iman ve inkardan bağımsız düşünemeyiz gibi geliyor bana.
ülaike hümül ğafilun; Onlar tam anlamıyla aymazlık içindedirler. Kimler? İşte yabancılaşmış olanlar. Fıtratına yabancılaşmış olanlar. Fıtratından uzaklaşanlara gafil diyor Kur’an. Bence Gafilûn’u Türkçeye geçmiş anlamıyla değil, tam da bu ayetin içinde yer aldığı pasajın genel konusuna uygun olarak, kendisinden uzaklaşanlar, kendisinden habersiz olanlar, kendisine yabancılaşanlar diye anlıyorum.
180-) Ve Lillâhil Esmâül Husna fed'uHU Biha* ve zerulleziyne yulhıdune fiy EsmâiHİ, seyüczevne ma kânu ya'melun;
Esmâ ül Hüsnâ Allâh'ındır (o isimlerin işaret ettiği özellikler, TEK, SAMED Allâh'a işaret eder... Dolayısıyla bu isimler ve bu isimlerin işaret ettiği anlamlar sadece O'nundur; beşer anlayışıyla kayıt altına girmez. Nitekim Mu'minûn: 91'de: SubhanAllâhi amma yasıfun = onların vasıflamalarından Allâh münezzehtir, buyurulur)! O'na isimlerin mânâlarıyla yönelin... O'nun Esmâ'sında ilhada sapanları (şirke düşenleri) terk edin! Yapmakta olduklarının karşılığını göreceklerdir. (A.Hulusi)
180 - Halbuki Allah’ındır en güzel isimler (esmai husnâ) onun için siz ona onlarla çağırın ve onun isimlerinde sapıklık eden mülhitleri bırakın, yarın onlar yaptıklarının cezasını çekecekler. (Elmalı)
Ve Lillâhil Esmâül Husna en yüce, en güzel nitelikler yalnızca Allah’a yaraşır.
Esmâül Husna İsim, vesm köküne ya da sumuğ köküne atfedilir. Vesm; alamet işaret demektir. Sumuğ; yücelik, ululuk demektir. Yani birisi aslında illi, birisi de gai anlamınadır. Bu manada Allah’ın niteliklerine izafe edilir. Esmaül Hüsna ile ilgili bir takım hadisler vardır ki özellikle Buhari de geçen bir hadiste; Allah’ın 99 ismi olduğu, ama hadiste bu 99 ismin neler olduğu hiç sayılmaz. O isimleri sayan Tirmizi de ki başka hadis ise oldukça tartışmalıdır ve muhaddisler bu hadisi hayli sıkıntılı bulmuşlar ve tartışmışlardır. Ama şu bir gerçektir ki Allah’ın bir çok ismi vardır ve Allah’ın isimleri sınırlandırılamaz. Buradaki 99 da Allah-ü Alem Allah’ın sınırsız nitelikleri vardır. Çünkü kendisi sınırsız olanın nitelikleri de sınırsızdır. Ve isimlerden maksat Allah’ın vasıflarıdır, nitelikleridir. O’nu kendisi vasıtasıyla tanıdığımız nitelikleridir diye düşünmek daha doğru olur.
fed'uHU Biha* ve zerulleziyne yulhıdune fiy EsmâiHİ artık O’nu, onlarla yalvarıp yakaran ve onun yüceltilmesinde haktan sapan kimselerden uzak dur. Evet, yani artık O’na, onlarla yalvarıp yakarın ve onun yüceltilmesinde haktan sapan kimselerden uzak durun.
Allah’ı, O’nun bize bildirdiği sıfatlarla bilmek, işte burada ifade edilen o. O’na onlarla yalvarın. O’nu onlarla çağırın, O’nu onlarla anın. Allah’a O’nun kullanmadığı bir takım şeyler izafe etmeye kalkmayın anlamına da gelir bu. Nitelikler izafe etmeye kalkmayın. Yani Allah’ı kendi tanıttığı gibi tanıyın demektir bu.
seyüczevne ma kânu ya'melun; Onlar zamanı gelince yaptıklarından dolayı cezalandırılacaklardır. Kimler bunlar; O haktan sapan kimselerin, o uzak durulması gereken kimseler. Zamanı gelince yaptıklarından dolayı cezalandırılacaklar. Ne yapıyorlardı, Allah’ın bir takım sıfatlarını Allah’tan başkasına yakıştırıyorlardı. Allah’tan başkasına Allah’a ait sıfatı yakıştıranlar, Allah’a da başka şeylerin sıfatlarını yakıştırırlar. Bu neyi getiriyor, bu insan zihninin alabora olmasını, hakikatin ters yüz edilmesi sonucunu doğuruyor. Buda;
Ve ma kaderullahe hakka kadrihi..(zümer/67)
Allah’ı hakkı ile bilememeye takdir edememeye götürüyordu.
181-) Ve mimmen hâlâkna ümmetün yehdune Bil Hakkı ve BiHİ ya'dilun;
Yarattıklarımızdan (öyle) bir topluluk var ki, Hak olarak hakikate erdirirler ve O'nun ile her şeyin hakkını verirler! (A.Hulusi)
181 - Yine bizim halk ettiklerimizden bir ümmet de var ki hakka rehberlik ederler, ve onunla icrayı adalet eylerler. (Elmalı)
Ve mimmen hâlâkna ümmetün yehdune Bil Hakkı ve BiHİ ya'dilun; yarattıklarımız içerisinde hakikate giden yolu gösteren ve onun sayesinde adaletle davranan kimselerde vardır.
182-) Velleziyne kezzebu Bi âyâtina senestedricühüm min haysü lâ ya'lemun;
(Hakikate) işaretlerimizi yalanlayanları, hiç bilmedikleri taraftan aşama aşama (mekr yollu) helâke götürürüz. (A.Hulusi)
182 - Âyetlerimizi tekzip etmekte olanlar ise biz onları bilemeyecekleri cihetten istidrac ile yuvarlayacağız. (Elmalı)
Velleziyne kezzebu Bi âyâtina ayetlerimizi yakan sayan kimselere gelince, senestedricühüm min haysü lâ ya'lemun; onları bir süreç içinde yavaş yavaş eriteceğiz de farkına dahi varmayacaklar.
Evet, senestedricühüm süreç içinde, yavaş yavaş bitirmek, tüketmek. Neye tekabül ediyor bu? Bireyin yüreğindeki çözülüşüne tekabül ediyor. Birey içinden çözülmeye başlarsa yavaş yavaş kendisine yabancılaşır ve tanınmaz hale gelir.
Bireyin çözülmesi bireyin yüreğinden başladığı gibi, toplumun çözülmesi de toplumun yüreği olan bireyden başlar. Toplumun çözülüşü, toplumun içten içe çürüyüşünü de ifade ediyor bu ayet ve bir toplumun çürüdüğünü göremezsiniz. Dışından çok parlak, çok alımlı, çok görkemli görünebilir. Ama ahlaki olarak içten içe insan teki eğer yüreğinden bozulmaya başlamışsa, fıtratına yabancılaşmaya başlamışsa, o medeniyeti, o toplumu hiç kimse ayakta tutamaz. Ve bir gün bir sarsıntı da o görkemli, o bakanın gözlerini kamaştıran o yeryüzünü titreten, o coğrafyalara sahip olan, o silahlarına kimsenin uzanamadığı, her yeri haraca kesmiş olan uygarlıklar bir de bakmışsınız ki kütür kütür gidivermiş kısa sürede. İşte içten içe çözülmedir bu. Burada söylendiği gibi.
183-) Ve umliy lehüm* inne keydiy metiyn;
İstediklerini yapmaları için süre de tanırım onlara... Muhakkak ki benim ince düzenim metîndir (pek sağlamdır). (A.Hulusi)
183 - Ve ben onların ipini uzatırım, çünkü keydim pek metîndir. (Elmalı)
Ve umliy lehüm* inne keydiy metiyn; Onları bir süre kendi hallerine bıraksam bile unutmayın ki ince ve hassas tasarımım çok sağlamdır. Yani ince ve hassa tasarım anlamına geliyor Keyd. Aslında mekr kelimesi ile eş anlamlıdır. Tuzak diye çevirmek doğru değil. Neden böyle algılanıyor.
Aslında Allah kimseye tuzak kurmaz. Allah yasalarını yazmıştır toplumsal değişmenin yasalarını. Çöküşün yasalarını, iç çözülmenin yasalarını, tabii ki imanın yasalarını da. Ama insanlar bu yasaları kulak ardı ettikleri için, gelen felaketi görmedikleri için onlar tuzak gibi algılarlar. Aniden gelir, onlar da bunu kendilerine kurulmuş bir mekr, bir tuzak gibi algılarlar bir keyd gibi algılarlar. Onun için bu algılayan açısından böyledir. Kapan gibi algılanır. Kapana kısıldık, tuzağa düştük. Oysa ki Allah toplumların kanununu yazmıştır. Ne zaman ne yaparsanız sonucu ne olur bu bilinmektedir. İnsan bu kanuna sırt dönünce başına gelen belayı tuzak gibi algılayacaktır.
184-) Evelem yetefekkeru ma Bi sahıbihim min cinnetin, in huve illâ neziyrun mubiyn;
Düşünmediler mi ki, sahiplerinde hiçbir cinnet (akılsızlık) yoktur! O sadece apaçık bir uyarandır. (A.Hulusi)
184 - Bunlar bir düşünmediler de mi ki kendilerine söz söyleyen zatta, Cinnetten bir eser yoktur, o ancak ilerideki tehlikeyi açık bir surette haber veren bir nezîrdir. (Elmalı)
Evelem yetefekkeru ma Bi sahıbihim min cinneh imdi onlar yıllar yılı tanıdıkları arkadaşlarında delilikten eser olmadığını düşünmezler mi?
Mantıklı olmaya çağırıyor Kur’an. Bakınız akıllı gibi duruyorlar ama, nasıl mantıksızlık yapıyorlar Resulallah’a delilik izafe ederken. Yıllar yılı olmayan bir şey yeni mi çıktı. Düşünsenize arkadaşınızdı diyor.
in huve illâ neziyrun mubiyn; O yalnızca açıktan açığa uyaran biridir.
185-) Evelem yenzuru fiy Melekutis Semavati vel Ardı ve ma halekAllâhu min şey'in, ve en asa en yeküne kadıkterebe ecelühüm* fe Bi eyyi hadiysin ba'dehu yu'minun;
Semâlar ve arzın melekûtuna (kuvvelerine), Allâh'ın yarattığı herhangi bir şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? Artık bunlardan (ders almıyorlarsa) hangi söze iman ederler? (A.Hulusi)
185 - Bunlar Göklerin ve Yerin ve Allahın yarattığı her hangi bir şey'in bütün tedbir-ü melekûtu (bütün şüunatiyle zapt-u tasarrufunu tedbir ve idare eden kudret ve saltanatın azameti) hakkında bir nazar yürütmediler de mi? Ve şu ecellerinin cidden yaklaşmış olması ihtimalini bir düşünmediler de mi? O halde buna iman etmedikten sonra hangi söze inanırlar. (Elmalı)
Evelem yenzuru fiy Melekutis Semavati vel Ardı hem bakmazlar mı gökleri ve yerin mutlak otoritesine, ve ma halekAllâhu min şey'in Allah’ın yarattığı her bir şeyin niteliğine, ve en asa en yeküne kadıkterebe ecelühüm düşünmezler mi ecellerinin yaklaşmış olma ihtimalini. Yani yerlerin ve göklerin bir ömrünün olduğunu, kendilerinin de bir ömrünün olduğunu ve sonlarının yakın olduğu, yaklaşmış olduğunu ve ondan sonra ne olacağını düşünmezler mi diyor.
fe Bi eyyi hadiysin ba'dehu yu'minun; O ecelden sonra artık hangi habere inanacaklar, inansalar neye yarayacak, inanmış olacaklar mı. Neyi değiştirecek, iş işten geçmiş olmayacak mı.
Soru ne kadar muhteşem değil mi, İnsanın ruhunu çamaşır gibi sıkıyor. İnsan ruhuna nasıl etki eden bir hitap görüyorsunuz Kur’an ın tavrı. Aşkın bir yaratıcının varlığına, yaratıklar delildir diyor bu ayet. Baksınlar göğe, baksınlar yere ve baksınlar içlerine, fıtrat sözleşmesini hatırlasınlar. Hatırlasınlar ve unutmasınlar Allah içlerine koydu. Ama onlar kendilerine bile sırt çevirdiler, vahye neden çevirmesinler. Vahye sırt çevirmek insanın kendisine sırt çevirmesidir.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
57. videoyu toplu olarakhttp://kurantefsir.wordpress.com/2011/08/25/islamoglu-tef-ders-araf-172-20657/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder