22 Ağustos 2011 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. Araf (87-90)(54-B)

A sayfasından devam.


87-) Ve in kâne taifetün minküm amenû Billeziy ursiltü Bihi ve taifetün lem yu'minu fasbiru hatta yahkümAllâhu beynena* ve HUve hayrul hakimiyn;

"Şayet sizden bir grup getirdiğim hakikate iman etmiş, bir grup da iman etmemişse; aramızda Allâh hükmedinceye kadar sabredin... O, en hayırlı hükmedendir." (A.Hulusi)

87 - Eğer içinizden bir kısmı benim gönderilmiş olduğum hakikate inanmış bir kısmı da inanmamış ise Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin ki o, hâkimlerin en hayırlısıdır. (Elmalı)


Ve in kâne taifetün minküm amenû Billeziy ursiltü Bihi ve taifetün lem yu'minu mademki aranızda getirdiğim mesaja inanan bir topluluk yanında, inanmayan bir toplulukta var,

Evet, Şuayip peygamber bu kez düşünmeye davet ediyor. Her iki kesime de sesleniyor gibi geldi bana bu ayette. Mademki aranızda getirdiğim mesaja inanan bir topluluk yanında inanmayan bir toplulukta var, fasbiru hatta yahkümAllâhu beynena O halde Allah aramızda hüküm verinceye kadar direnin.

Direnin, iki anlamda birden kullanılmış. Hem mecazi olarak, hem hakiki olarak. Bu ayeti Şuayip peygamberin hem mümin muhataplarına hem de müşrik, kafir muhataplarına birden söylediğini düşünürsek, direnin sözcüğünü mümin muhataplarına hakiki manada, kafir muhataplarına da mecazi manada, biraz ironik bir biçimde. Hakikate karşı direnin bakalım, ne kadar direneceksiniz biçiminde söylediğini düşünmek daha uygun olur.

ve HUve hayrul hakimiyn; Zira O hüküm verenlerin en hayırlısıdır.


88-) Kalel meleülleziynestekberu min kavmihi lenuhricenneke ya Şu'aybü velleziyne amenû me'ake min karyetina ev lete'udünne fiy milletina* kale eve lev künna karihiyn;

(Şuayb'ın) halkından, kendilerini büyük gören ileri gelenler dediler ki: "Ey Şuayb! Kesinlikle, ya seni ve seninle beraber iman edenleri şehrimizden çıkaracağız ya da mutlaka bizim atalarımızın dinine döneceksiniz"... (Şuayb da): "İstemesek de mi?" dedi. (A.Hulusi)

88 - Kavminden büyüklenmek isteyen cumhur cemaat, ya Şuayb! katiyen, dediler: Seni de seninle beraber iman edenleri de memleketimizden çıkarırız, yahut ki sureti kati’ye de milletimize dönersiniz; ya, dedi, istemezsek de mi? (Elmalı)


Kalel meleülleziynestekberu min kavmihi

Şuayip peygamber sözünü bitirdi ve muhatapları konuşuyor. Muhatapları bu kutlu insana cevap sadedinde ne diyorlar bakalım;

Kalel meleülleziynestekberu min kavmihi Kavminin büyüklük taslayan seçkinleri dediler ki,

Seçkinler, her toplumun başına bela olan seçkinler çetesi. Her tarihte onlar var ve despotları yaratan da onlar. Diktatörleri çıkaranlar da onlar, o seçkinler. Çünkü onlar menfaatlerinin devamını bunda görüyorlar.

İşte onlar dediler ki; lenuhricenneke ya Şu'aybü velleziyne amenû me'ake min karyetina

Görüyorsunuz değil mi? Tüm tarih boyunca böyle olmuştur. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar sözünü Kur’an, tarihin bir cilvesi olarak naklediyor ve diyor ki; Ey Şuayip dediler ya seni ve beraberindeki iman edenleri yurdumuzdan sürüp çıkarırız. ev lete'udünne fiy milletina ya da bizim inanç sistemimize geri dönersin.

fiy milletina daki Milletina kelimesine dikkat edin lütfen. Bizim kullandığımız yanlış kullanımda, kullanılmıyor. Bizde millet çok yanlış bir biçimde kullanılırken, işte Kur’an millet’i böyle kullanıyor. Biz Kur’an dan aldığımız halde bu kelimeyi tahrif ediyoruz. Bizim milletimize, oysaki Şuayip peygamber de zaten o toplumun bir insanı. Ama onlar, yani Şuayip peygambere karşı çıkan müşrik, önde gelenler, seçkinler, toplumun yönetici elitleri diyorlar ki;

Bizim inanç sistemimize dön, başka seçeneğin yok. İki seçeneğin var. Ya seni çıkarırız sana inananlarla birlikte süreriz, ya da bizim inanç sistemimize dönersin. Demek ki milletin anlamı; inanç sistemi. Yani İbrahim Milletindenim der bir Müslüman. Neden? İbrahim’in inanç sistemindenim. Yani İbrahimi imana mensubum. Onun için ırkını millet zannetme şaşkınlığından insanımızı kurtarmak gerekiyor ki Kur’an ın kavramlarını tahrif etmemiş olsun.

Bakınız, yarasa tavrına bakınız. Şuayip peygambere verdikleri cevaptan yarasa tavrını çıkarınız. Işıktan rahatsız olduğu için güneşi sürgün etmeye çalışıyorlar. Yarasa ruhlu Meyden liler. Işıktan rahatsız oluyorlar, vahiy ışığından. Allah karanlıklarını aydınlatmak için bir nur yakıyor, ama onlar güneşi sürgün etmeye çalışıyorlar.

Yarasaların tümü toplansa güneşi sürgün edebilirler mi dersiniz. Edebilmişler mi dersiniz. Tarihte bunun örneği görülmüş mü dersiniz. Bakın yarasalar öldüler ama güneş hala doğmaya devam ediyor. Görmüyor musunuz. Hiç görmüyor musunuz güneşi. Aynı parlaklıkta bakın. Gözünü kapayan, dünyayı kendisine zindan eder. Hiçbir şey yapamaz güneşe. Sadece kendisine karanlık eder hayatı.

Batılın tüm zamanlarda hakka karşı, ahlaksızlığın ahlaka karşı, kötülüğün erdeme karşı tavrı, zorbalıkla yaklaşmak olmuştur. Zorbalık. İşte Hakkın tavrı açık, Size doğruyu söylüyorum dinleyin beni diyor, kulak verin. Benim yaptığım tek şey sizi hakka ve hakikate çağırmak. Zorbalık yapmıyorum. Oysa ki sizi zorla hakka getirsem eğer, sizin lehinize bir şey yapmış olacağım. Ama sizin lehinize olduğu halde yine bunu yapmıyorum. Siz ise sizin ve benim aleyhime olan bir şeyde zorbalığa kalkıyorsunuz. Bir kez değil bin kez suçlusunuz. İşte batılın tavrı hep bu olmuştur. Sürün çıkarın, vurun öldürün, söyletmen vurun. Tarih boyunca böyle.

Hakk neden zorbalığa ihtiyaç duymaz? Çünkü özü itibarıyla güçlüdür de ondan. Hakk gücünü kendinden alır. Batıl ise gücünü başka yerlerden alır. Batıl gücünü makamdan alır. İktidardan alır, silahtan alır, paradan alır, servetten alır, kalabalıklardan alır, kitleden alır. Ama Hakk gücünü özünden aldığı için haklı tek olsa da güçlüdür. Onun için İbn. Mes’ut a;

- Vel cemaah demişler, cemaat nedir?

- El cemaat ve alel Hakk, velev kane vahdek.

Cemaat tek üzere olandır isterse tek ol. Diye cevap verniş. Çünkü Hakk özü itibarıyla güçlüdür. Bakınız savunan taraf iman tarafıdır, Saldırgan taraf küfür tarafıdır. Görüyorsunuz.

kale eve lev künna karihiyn; Cevap veriyor Şuayip peygamber bu zorba küfür toplumuna. Dedi ki Şuayip; Peki ya razı olmazsak, ya razı olmazsak bu teklifinize. Yani ne bu devenizi güder ne de bu diyardan gidersek, yani bu diyardan gitmeyi kabul etmezsek, devenizi de gütmeyi kabul etmezsek ne yapacaksınız..!


 89-) Kadiftereyna alAllâhi keziben in udna fiy milletiküm ba'de iz neccanAllâhu minha* ve ma yekunü lena en ne'ude fiyha illâ en yeşaAllâhu Rabbüna* vesi'a Rabbüna külle şey'in ılma* alAllâhi tevekkelna* Rabbeneftah beynena ve beyne kavmina Bil Hakkı ve ente hayrul fatihıyn;

"Allâh bizi, o asılsız din anlayışından kurtardıktan sonra, eğer sizin atasal dininize geri dönersek, gerçekten Allâh üzerine yalan uydurmuş oluruz... Ona dönmemiz bizim için olacak şey değildir! Rabbimiz olan Allâh'ın dilemesi hariç... Rabbimiz, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır... Allâh'a tevekkül ettik (hakikatimizdeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman ettik)... Rabbimiz, bizimle toplumumuzun arasını Hak üzere birleştir... Sen en hayırlı Fatih'sin!" (A.Hulusi)

89 - Doğrusu Allah bizi kurtarmış iken sizin milletinize dönecek olur isek bir yalan söyleyerek Allâha iftira etmiş imişiz demek olur, ona dönmemiz bizim için olacak şey değildir, meğer ki rabbimiz Allah dilemiş olsun, rabbimiz her şeyi ilmiyle kuşatmış, biz Allaha dayanmışız, ey bizim rabbimiz kavmimizle bizim aramızı Hakk ile fetih buyur, sen fatihlerin en hayırlısısın. (Elmalı)


Kadiftereyna alAllâhi keziben in udna fiy milletiküm ba'de iz neccanAllâhu minha

Allahuekber, güzel peygamber ne diyor bakınız, akla hitap ediyor yinede. Muhatapları kudurmuş bir silah gibi üzerlerine gelirken onları yine de akıllı olmaya, muhasebe yapmaya davet ederek diyor ki; Hem Allah bizi ondan kurtardıktan sonra kalkıp sizin inanç sisteminize dönecek olursak, uydurduğumuz yalanı Allah’a isnat etmiş oluruz. Yani tek telaşı, güzel peygamberin telaşı nedir biliyorsunuz, görüyorsunuz değil mi.

Tek telaşı var, Allah’a iftira etmiş olmak. Allah’ı gücendiririm diyor o zaman. Zaten siz gücendirdiniz ne oldu ki. Beni de Allah’ı gücendirmeye çağırıyorsunuz. Buna hakkınız mı var.

Bu bana çok ilginç geldi. Şöyle de diyebilirdi. O zaman Allah beni yakar. O zaman Allah’ın gazabından kendimi nasıl korurum. Ki buna benzer ibareler var başka yerlerde. Ama öyle demiyor. Allah’a iftira etmiş olmaz mıyım. Kendinden daha önce rabbinin izzetini düşünüyor. Bu çok önemli.

İşte “Allah’ta fena olmak” diyebileceğimiz hal bu. Önce Allah’ın kendisine karşı yaptığı bir eylemde alacağı tavrı düşünüyor. Benim için o önemli diyor, O’nun da bana nasıl baktığı önemli. Onun için çok ilginç.

ve ma yekunü lena en ne'ude fiyha illâ en yeşaAllâhu Rabbüna Rabbimiz Allah istemediği sürece inancınıza dönmemiz asla mümkün değil. Yine Allah’ı tek seçici ve tek ölçü olarak alıyor. Yani şunu söylüyor; İnancınıza dönmemiz mümkün değildir gibi bir şey de söylenebilir ama Rabbimiz Allah istemediği sürece neyi kastediyor?

Ben Allah’a teslim oldum. Benim özel tercihim değil veya ben size çok affedersiniz gıcık ta değilim. Yani sizden, sizin tanrınızdan, tanrılarınızdan gıcık kaptığım için onlara antipatim olduğu için veya buraya sempatim olduğu için falan değil. Bu özel zevk meselesi, özel tercih meselesi değil. Allah benim için bunu tercih etti. Onu tercih etse ben hemen seve seve onu yapardım. Ben Allah’ın tercihine ram oldum. Onun için siz keyfimden mi yapıyorum sanıyorsunuz.

Bu çok önemli. Bir insan ahlaki davranır, ahlaki davranışının temelinde sadece ve sadece pozitif çıkarlar yatar. Ahlaklı davranmak çıkarına uygundur. Bu şunu getirebilir. Bir gün çıkarına aykırı olursa onu ahlaki davranmaya kimse ikna edemez. Ama bir başkası da ahlaki davranır ve ahlaki davranışının temelinde şöyle bir felsefeye sahip; Allah benim böyle davranmamı istiyor. İşte hiçbir kimse onu hiçbir zaman, çıkarına aykırı olsa da, çıkarına uygun olsa da ahlak dışı davranmaya ikna edemez. Onun için önemlidir Allah. Onun için önemlidir iman.

vesi'a Rabbüna külle şey'in ılma Rabbinizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. alAllâhi tevekkelna ve biz Allah’a güvenmişizdir. Allah’a güvenmişizdir. Evet, evet, evet..! Çok önemli. Yani siz eğer merak ediyorsanız boyunuza, posunuza, kalabalığınıza sayınıza bakmadan bize nasıl karşı çıkıyorsunuz, bizim tanrılarımıza nasıl itiraz yükseltiyorsunuz diyorsanız eğer diyor; Bu hak ehli, biz boyumuza posumuza güvenmedik ki, sayımızı sayarak karşı çıkmadık ki. Biz Allah’a güvendik. Allah’a güvenmenin, güvenilebilecek şeyin en büyüğüne güvenmek olduğunu bildik ve iman ettikte onun için çıktık. O sebeple siz anlamıyorsunuz bizi demek istiyor burada. Anlayamazsınız da. Sizin aklınız güce erer. Siz güç önünde eğilirsiniz. Hakk önünde değil. Eğer Hakk önünde eğilseydiniz gücünüze bu kadar güvenmezdiniz.

Onun için biz Allah’a güvenmişizdir. Siz neye güvendiniz. Adeta bunu sorguluyor. Siz neye güvendiğinizi tespit edin. Ve dönüyor; Bir peygamberin, bir Hakk ehlinin, bir davetçinin en sonunda yapacağı şeyi yapıyor;

Rabbeneftah beynena ve beyne kavmina Bil Hakkı ve ente hayrul fatihıyn; Rabbimiz diyor, ellerini açıyor, Allah’a yöneliyor ve bir davetçinin son sığınağı Allah’a ve duaya sığınıyor. Duadan başka da bir şey kalmamıştır zaten.

Duaya sığınıyor, ama kendisine böyle tehditler yönelten bir sapmış toplum için onların helakine değil, yine de onlar için, onlarla hakikatin arasını açması için Allah’a yakarıyor ve diyor ki; Bizimle kavmimiz arasında Hakk ın önünü aç. En doğru çeviri böyle çeviridir diye bendeniz böyle çevirdim.

Ey rabbimiz bizimle kavmimiz arasında Hakkın önünü aç. Çünkü sen hakkın önünü açan fatihlerin en hayırlısısın. Bir peygamberin son arzusu. Bir peygamber yüreği ancak böyle bir tepki gösterir. Bu tehditlere karşı böyle insani bir tepki. Nedir bu tepkinin temeli, nedir bu duanın anahtar sözcüğü;

Fetih. Yani yürek fethi. El Fettah olan Allah’tan, ya rabbi yüreklerini aç diyor. Sen Fettah’sın. Yani ben gücümün son sınırına kadar harcadım, imanla onların arasını kavuşturamadım. İş sana kaldı. Fettah isminle aç..!

Peygamberimiz öyle diyor ya, Ve lazuri, fıtıh ül Kul’de naklediyor; Ülkeler savaşla alınır fakat Medine feth olundu.

Çok ilginç aslında biz İstanbul feth olundu zannederdik. Meğer İstanbul savaşla alınmış. Meğer Medine fetfh olunmuş. Bir kılıç kalkmadan bir ok sıkılmadan, bir hançer kınından çıkmadan Medine feth olunmuş. Bizim haberimiz yoktu Medine’nin feth olunduğundan. Öyle değil mi. Peygamber Medine’ye girmek için hangi savaşı yapmıştı? Hicretten başka bir şey mi oldu. Hayır.

İşte fetih o imiş. Yüreklerin fethi imiş. Kalplerin, gönüllerin İslam’a açılması imiş. Biz bunu fetih suresinin başındaki ayetlerden de öğrenmiyor muyuz.


90-) Ve kalel meleülleziyne keferu min kavmihi leinitteba'tüm Şu'ayben inneküm izen lehasirun;

Halkından hakikat bilgisini inkâr eden ileri gelenler: "Eğer Şuayb'a tâbi olursanız, o takdirde mutlaka hüsrana uğrayanlar olursunuz" dediler. (A.Hulusi)

90 - Kavminden küfreden cumhur cemaat da yemin ederiz, dediler: Eğer Şuayb’e uyarsanız hiç şüphe yok o takdirde siz katî hüsrâna düşeceksiniz. (Elmalı)


Ve kalel meleülleziyne keferu min kavmihi ve kavminden küfürde direnen seçkinler şöyle tehdit ettiler.

Çıkar şebekesi Mele’ , çıkar şebekesi, yönetici seçkinler. Her zorbanın ve diktatörün etrafını saran, hatta onları imal eden fabrika. Zorba fabrikası olan yönetici seçkinler şöyle tehdit ettiler;

leinitteba'tüm Şu'ayben inneküm izen lehasirun; Eğer Şuayip e uyacak olursanız, kesinlikle kaybeden siz olacaksınız. Dediler.




Devam ediyor C sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder