B sayfasından devam
62-) Übelliğuküm risalati Rabbiy ve ensahu leküm ve a'lemü minAllâhi ma lâ ta'lemun;
"Rabbimin risâletlerini size tebliğ ediyorum... Sizin hayrınıza konuşuyorum; (çünkü) Allâh'tan (gelen ilimle) sizin bilmediklerinizi biliyorum." (A.Hulusi)
62 - Size rabbimin risaletlerini tebliğ ediyorum ve size nasihat ediyorum ve Allâh dan sizin bilemeyeceklerinizi biliyorum. (Elmalı)
Übelliğuküm risalati Rabbiy ve ensahu leküm size rabbimin mesajlarını tebliğ ediyor ve öğüt veriyorum. ve a'lemü minAllâhi ma lâ ta'lemun; Çünkü ben, Allah’tan gelen vahiy sayesinde sizin bilmediklerinizi de biliyorum.
Haber veriyor. Bir resul, bir haberci, bir elçi. Risaleti tebliğ ediyor. Bildiriyi tebliğ ediyor ilahi bildiriyi. Görevini yapıyor. Aman Allah’ım. Kendisine en ağır ithamlar karşısında, aslında çığırından çıkması lazım.
Düşünebiliyor musunuz, kendi vasıflarını bir peygambere yamamaya kalkıyorlar. Sapıkken bir peygambere sapık deme cüretinde bulunuyorlar. Ama o peygamber yine de üslubunu bozmadan, Yinede onları bırakıp ne haliniz varsa görün demeden hakikati onlara ısrarla ve tekrarla açıklamaya çalışıyor. Terbiye ısrarla tekrardır. Görevini yapıyor. Hakikati söylüyor.
63-) Eve 'acibtüm en caeküm zikrün min Rabbiküm alâ raculin minküm liyünzireküm ve litetteku ve lealleküm turhamun;
"Aranızdan bir adama, sizi uyarma görevi verilmesine; korunmanız ve belki rahmete ermeniz için Rabbinizden hatırlatma gelmesine şaştınız mı?" (A.Hulusi)
63 - Size korkunç akıbeti haber vermek için ve korunmanız için ve belki rahmete mazhar edilirsiniz diye sizden bir adam vasıtasıyla rabbinizden size bir ihtar geldiğine inanmıyor da taaccüp mü ediyorsunuz? (Elmalı)
Eve 'acibtüm en caeküm zikrün min Rabbiküm alâ raculin minküm liyünzireküm ve litetteku ve lealleküm turhamun;
İlginç bir soru. Sizi uyarsın, sorumluluğunuzu hatırlatsın ve bu sayede rahmete nail olasınız diye içinizden bir adam eli ile rabbinizden size bir bildiri gelmesine şaşırıyorsunuz ha? Niçin? Niçin şaşırıyorsunuz..!
Şaşırma sırası peygamberde. O da onların şaşırmasına şaşırıyor ve siz niçin şaşırıyorsunuz diyor.
Gerçekten ters yüz olmuş mantığı bu kadar harika bir biçimde dile getiren bir başka cümle kurmak çok zor. Alabora olmuş bir mantığı dile getiriyor. Bu mantığın eşyaya bakarken nasıl ters baktığı, nasıl amuda kalkarak baş yerde ayaklar gökte baktığı çok güzel ele veriliyor. Eğer ters yüz olmuş, alt üst olmuş bir mantıkla bakarsa insan, Allah’ın kendilerini Nuh kavmi gibi, Allah’ın kendilerini bir uygarlığa varis kıldığına şaşmazlar da, Allah’ın kendilerine uygarlık kurmak gibi muhteşem bir nimeti verdiğine şaşmazlar da, Allah’ın kendi içlerinden bir zata peygamberlik verdiğine şaşarlar. Alabora olmuş bir mantık.
Ama dikkatinizi çekiyor mu Hz. Nuh onların kim olduklarını söylemeksizin, onların inançları hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunmaksızın kendi konumunu açıklıyor. Önce kendi konumunu kabul etmeleri gerek ki, daha sonra onlara kimliklerini açıklasın. Kendi konumunu kabul etmeden onlara hangi hakikati iletecekti. Onun için onlara öncelikle kendini Allah’ın gönderdiği bir peygamber olarak kabul etmelerini telkin ediyor.
Bu üslup olarak çok dikkat çekici. Nereden nasıl başlanıp nasıl bir yöntem takip edileceğini de gösteriyor bu ayetler. Devam ediyoruz.
64-) Fekezzebuhu feenceynahu velleziyne me'ahu fiyl fülki ve ağraknelleziyne kezzebu Bi âyâtina* innehüm kânu kavmen 'amiyn;
Onu yalanladılar... (Biz de) Onu ve onunla beraber olanları gemide kurtardık... (Esmâ'nın açığa çıkışı olan) işaretlerimizi yalanlayanları ise boğduk... Muhakkak ki onlar basîretsiz bir toplumdu! (A.Hulusi)
64 - Bunun üzerine onu tekzip ettiler, biz de kendisini ve ma'iyyetinde iman edenleri gemide necâta erdirdik de âyetlerimizi tekzip edenleri gark eyledik, çünkü bunlar basiretleri körelmiş bir kavim idiler. (Elmalı)
Fekezzebuhu en sonunda onu yalanladılar. feenceynahu velleziyne me'ahu fiyl fülki
Kısa geçiyor. Tüm kıssa bundan ibaret değil aslında. Bu kıssalarda Kur’an bize bazı şeyleri vermek istiyor. Bize söylemek istedikleri, istediği hakikatler var ve o hakikatlerle ilgili olan bölümlerini kısa kısa bir alıntı, bir ihtibas halinde aktarıyor. Yoksa Kur’an ın maksadı bize olayın hikayesini ayrıntılarıyla falan anlatmak değil. Kur’an bize tarihin yaptığını yapmıyor. Kur’an bir tarih kitabı değil, ama Kur’an da tarihin özü var. Kur’an ın bize vermek istediği bir öğüt var.
Bizim bakış açımızı bir noktaya çekiyor. Bizim dikkatimizi bir noktaya çekiyor. Bizde bir bakış açısı oluşturmak istiyor Kur’an ve bu bakış açısını oluşturabileceği en kısa en öz hadisenin içerisinden en dikkat çekici noktaları alıp önümüze sunuyor. Yoksa hadisenin, olayın, tarihi olayın tüm ayrıntılarını anlatmıyor. Böyle bir derdi de yok Kur’an ın Onun için hemen sonuca getirdi sözü;
Fekezzebuhu en sonunda onu yalanladılar. feenceynahu velleziyne me'ahu fiyl fülkive ağraknelleziyne kezzebu Bi âyâtina ayetlerimizi yalanlayanları ise boğulmaya terk ettik. Bunun üzerine biz de onu ve onunla birlikte gemide bulunanları kurtardık.
Bir başka Kur’an ayetinde;
Felemma asefunentekamna minhüm feağraknâhüm ecme'ıyn; (Zuhruf/55)
Ne zaman bizi kızdırdılar onlardan öc aldık diyor. Boğduk hepsini. Daha şedid bir ifade kullanılıyor.
İşte bu hadise ima edilerek burada da Kur’an onların bu feci akıbetini dile getiriyor;
ve ağraknelleziyne kezzebu Bi âyâtina ayetlerimizi yalanlayanları ise boğulmaya terk ettik. innehüm kânu kavmen 'amiyn; Onlar gerçekten de kör bir toplumdu. Hakikati görmeyen, hakikati görmek istemeyen, gözleri olduğu halde görmek istemeyen, şeytanın gör dediği yerden bakıp Allah’ın gör dediği yerden bakmayan bir toplumdu.
Burada ki haber verilen akıbet tufan dediğimiz hadise. Ki aslında tufan sadece Kur’an ın bize haber verdiği bir tarihsel hadise değil. Kitab-ı Mukaddes de tufanı haber veriyor ve onun dışında Babil, Sümer, eski Yunan, eski Hint, Çin, hatta çok daha ilginç ana kıtaların dışındaki denizde yer alan yeni Gine, Malaya, Burma gibi ada ve ada olmayan kültürler içinde de tufan hadisesi efsanelere bürünmüş bir biçimde de olsa naklediyor. Hatta Amerika yerlileri bile böyle bir hadiseyi yine efsaneye bürünmüş bir biçimde naklediyorlar.
Bu şunu gösteriyor. İnsanlığın ortak hafızası dağıldıktan sonra böyle tarihte insanlığın bir arada bulunduğu bir dönemde yaşanmış olan böylesine büyük ve dehşetengiz bir azap, bir bela insanlığın ortak hafızasında yer etmiş, üzerinden bin yıllar geçmesine rağmen unutulmamış, belki efsaneleşmiş, mitoloji haline gelmiş ve yer yüzünün dört bir tarafına dağılan insanlarca bu hafıza ile birlikte dağılmış. Bu gerçeği gösteriyor.
65-) Ve ila Adin ehahüm Huda* kale ya kavmı'budullahe ma leküm min ilâhin ğayruHU, efela tettekun;
Ad (halkına), kardeşleri Hud'u... (O da): "Ey halkım... Allâh'a kulluk edin... O'nun gayrı ilâhınız yoktur... Hâlâ korunmayacak mısınız?" dedi. (A.Hulusi)
65 - Âd kavmine de kardeşleri Hûd Peygamberi gönderdik, ey kavmim dedi Allaha kulluk edin, ondan başka bir ilâhınız daha yok, hâlâ siz onu azâbından sakınmayacak mısınız? (Elmalı)
Ve ila Adin ehahüm Huda Ad kavmine de kardeşleri Hud’u gönderdik.
İkinci bir pasaja geçti Kur’an. Nuh peygamber ve onun kavmi ile olan ilişkisini kısaca aktardı. Kısaca dedim, çok kısa ki bu tarihi olayları çok çok uzun biçimde aktarıldığı başka Kur’an pasajları da var. Ama buradaki maksadı başka Kur’an ın. Tekrar değil.
Buradaki maksadı Kur’an ın uygarlıkların nasıl yok olduğu. Toplumların ülkelerin nasıl yol olduğu, nasıl bir çözülme ile helake gittiği konusunda örnekler sunuyor. Bu örnekleri tabii ki öncelikle vahyin 1. muhatabı olan Mekke toplumuna sunuyor. Hem peygamber teselli ediliyor böylece, müminler teselli ediliyor, hem de müşriklere akıbetleri haber veriliyor. Bekleyin sizin de akıbetiniz eğer onlar gibi davranırsanız, onların akıbetinden farklı olmayacak deniliyor.
Peygamber de; Sen de Nuh’un, Lut’un, Hud’un, Salih’in bir devamısın. Dolayısıyla onlar nasıl muamele görmüşse sende öyle muamele göreceksin. Telaş etme, endişe etme deniliyor.
Ama bizim içinde tabii ki bu vahyin, bu mesajın muhatabı sadece Resulallah ve onunla çağdaş olan müminler değil, insanlar değil, Tüm zamanlar ve mekanlarda yaşayan insanlar bu mesajların muhatabıdır. Onun için aynı mesajlar bize de veriliyor. İmanın ve inkarın kavgasının insanlığın en eski kavgası olduğunu ve bu kavganın yeni olmadığını, bu kavganın geçmişte olduğunu, şimdi olacağını ve gelecekte de devam edeceğini.
Asıl olanın bu kavgada, bu iman ve inkar mücadelesinde. Hakk batıl savaşında nerede yer aldığınız, kimin ardında, kimlerin peşinden gittiğiniz. Nuh’un, Lut’un, Hud’un, Salih’in, İbrahim’in, Musa’nın, İsa’nın ve Muhammed’in A.S. ecmain, hepsine selam olsun, salat olsun. Onların ardından mı, Yoksa Lut kavminin, Ad kavminin, Semud kavminin, müşriklerin, Nemrud’un, firavun’un, Ebu Cehil’in çizgisinin peşinden mi..!
Burada anlatılmak istenen şey aslında tarihin iki yatağıdır. Birinden Nur akar, birinde kir dediği şairin o iki yatak. Bir tarih perspektifi kazandırıyor Kur’an bu kıssalarla.
Ad kavmi dedik. Ad kavmi Ahkaf adıyla bilinir tarihte. Ki Umman ile Hadramed, Hadramud daha sonraki ismi ile, arasında şimdi çöl olan bir bölgede yaşadı. Ki bugünkü Umman devletine doğru güney doğu Arabistan diyebileceğimiz bir noktada.
19. yy. da ki arkeolojik kazılar Kur’an ın verdiği bu haberi teyit eder mahiyette bir çok belge sundu. MÖ.800. yıla ait olduğu tespit edilen bir kitabede Hz. Hud’dan ve kavmin başına gelen beladan ve ona inananlardan söz ediliyor açıkça. Bu kitabe el an da müzelerde korunmakta.
Tevrat’da Ebel olarak geçen peygamberin Hz. Hud olduğu söylenebilir. Ki Hz. Hud gerçek bir Arap, Arab-ül aribe yani sonradan olan bir Arap değil, Arap, Arapların ilk atalarından olduğu kabul edilir.
kale ya kavmı'budullahe ma leküm min ilâhin ğayruHU Ey kavmim dedi, yalnızca Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yok. efela tettekun; Şu halde hala şirkten sakınmayacak mısınız.
Dert aynı. Tüm peygamberler insanlık şehidi. İnsanlığın mutluluğu için tüm hayatlarını koymuşlar.
66-) Kalel meleülleziyne keferu min kavmihî inna lenerake fiy sefahetin ve inna le nezunnüke minel kazibiyn;
Halkından, hakikat bilgisini inkâr etmekte olan o toplumun ileri gelenleri dedi ki: "Seni çılgınlık içinde görüyoruz... Biz senin yalancı olduğunu zannediyoruz." (A.Hulusi)
66 - Kavminden o küfre dalmış cumhur cemaat dediler ki: Her halde biz seni bir çılgınlık içinde görüyoruz ve her halde seni biz yalancılardan biri zannediyoruz. (Elmalı)
Kalel meleülleziyne keferu min kavmihî toplumunun küfürde ileri giden seçkinleri dedi ki; inna lenerake fiy sefahetin aynı, mantık değişmiyor. Bakın onlar da ne diyor Hz. Hud’a. Gerçekte biz seni kıt akıllılık içinde, geri zekalılık içinde görüyoruz. ve inna le nezunnüke minel kazibiyn; ve üsteli biz senin yalan söylediğini düşünüyoruz. Dediler.
Peygamberler kendilerini insanlığın mutluluğuna adamış aşk fedaileridir dostlar. Şu kahrı, şu sıkıntıyı sırf tevhid davası uğruna çekebilmek kolay mı sanıyorsunuz. Toplumunun gözünde deli muamelesi görmek, bir peygamberken herkesin deli gibi baktığı biri olarak görülmek..! Buna katlanmak kolay mı sanıyorsunuz.
İnsan olmak en soylu anlamına peygamberler de ulaştı. İnsan olmak dediğinizde, insan olmanın en soylu anlamı kimde cisimleşti diyorsanız peygamberlere bakın. Katlandıklarına bakın. Onlar insanlığın aynası idi. Sefiller o aynada kendilerini gördüler. Geri zekalılar kendilerini gördüler. Peygamber aynasında aslında kendilerini gördüklerini bilmeden kendilerinin hükmünü veriyorlardı.
Mümin de o peygamberin her çağdaki devamcısı olan müminlerde çağlarının aynası olacaklardır. Bakanlar kendilerini göreceklerdir.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
53. videoyu toplu halde http://kurantefsir.wordpress.com/2011/08/11/islamoglu-tef-ders-araf-55-8453/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder