A sayfasından devam
129-) Kalu ûziyna min kabli en te'tiyena ve min ba'di ma ci'tena* kale 'asa Rabbüküm en yühlike adüvveküm ve yestahlifeküm fiyl Ardı feyenzure keyfe ta'melun;
(Musa'nın kavmi) dediler ki: "Senin bize gelişinden önce de eziyet edildik, gelişinden sonra da"... (Musa) dedi ki: "Umulur ki Rabbiniz, düşmanınızı helâk eder ve (onların yerine) yeryüzünde sizi halifeler kılar da, neler yapacağınıza bakar." (A.Hulusi)
129 - Biz, dediler: sen bize gelmezden evvel de eza edildik sen bize geldikten sonra da, umulur ki, dedi: Rabbiniz hasmınızı helâk edip de sizi yer yüzünde halife kılacak, sizin de nasıl işler yapacağınıza bakacaktır. (Elmalı)
Kalu ûziyna min kabli en te'tiyena ve min ba'di ma ci'tena Peki..! 3. bir taraf var. Firavun ve avenesi, çıkar şebekesi bir taraf. Karşısında Hz. Musa var, bir elçi bir ufuk insan. Ve 3. bir taraf ta bu acılara muhatap olan İsrail oğulları. Onların tepkisi ne oldu?
Onlar ilginç bir tepki verdiler. Adeta ilerde verecekleri tepkinin ilk işareti gibiydi bu. Ne dediler? Musa’nın toplumu dedi ki cevaben Hz. Musa’ya; Sen gelmeden önce de eza ve cefa görüyorduk, mucizelerle geldikten sonra da eza cefa görüyoruz. Diye çıkıştılar.
Bu doğru bir noktadan bakmamak demek. Aslında bu, bu toplumun kısmen de olsa ilerde Yahudileşeceğinin işaretlerini veriyordu. Yamuk bir yerden bakıldığı belli. Sen gelmeden önce de eza görüyorduk, geldikten sonra da.
Bununla Mekke de 2.000 yıl önce gerçekleşmiş bir olayın anlatılmasının sizce sebebi ne olabilir. Müminlere bir uyarı. Ama sizde Resule böyle demeyin. Demiyorlardı, demediler. Ne Sümeyye, ne Yasir, ne Ammar, ne Zinnire ve diğerleri demediler. Biz ne kazandık ki demediler. Aksine Resulallah Yasir ailesinin akşama kadar işkence gören, çölde yanan kayaların altında inim inim inletilen Yasir ailesinin yanına akşam geliyor, hallerini soruyor, Allah’ın selamını veriyor ve
- ispiru Ya ali Yasir Mev’edü kümül cenneh….
Sabredin direnin ey Yasir ailesi, randevunuz cennette diyor. Onlar sabaha kadar sanki tedavi görmüş gibi iyi oluyorlar. Rehabilite edilmiş oluyorlar. Daha sonra Ammar’dan öğrendiğimize göre bir tek bu müjde onların dayanma gücünü tekrar kazandırıyordu onlara. Ama Resulallah’a dönüpte ne kazandık ki demiyorlardı. Biz ne kazandık ki..! Cennet kazanacak olmalarını yeterli buluyorlardı.
Onun için de kurtar demiyorlardı, hiç kurtar demediler. Onların kurtuluşa verdikleri anlam bambaşka idi. Resulallah’ta o anlamı veriyordu zaten. Onun için cenneti gözlüyordu. O sebeple Mekke’de inen bu ayetler Mekke’deki eza ve cefa görenlere tarihi hatırlatıyordu. Demediniz ama yine de dikkat edin dercesine.
kale 'asa Rabbüküm en yühlike adüvveküm ve yestahlifeküm fiyl Ardı feyenzure keyfe ta'melun; Musa cevaben dedi ki; Belki de rabbimiz düşmanımızı yok edip onların ardından sizi yer yüzüne varis kılacak. Ve sonuçta, Burası çok önemli sevgili dostlar, Ve sonuçta; feyenzure keyfe ta'melun; sizin tavır ve davranışlarınıza bakıp karar verecektir. Dedi. Yani siz de sıradasınız, sizi de göreceğiz. Allah yeryüzünde iktidarı size de devredecek. Firavun iktidarı yıkılacak, iktidar size geçecek. O zaman sizi de göreceğiz.
İşte o zaman nasıl bir muamele ile karşılaşacağınızı kendi eylemleriniz, davranışlarınız, tavırlarınız belirleyecek. Onun için sıranızı bekliyorsunuz. Adeta bu.
Allah bir indirerek, bir kaldırarak. Bir alarak, bir vererek,. Bir acı ile, bir sevinçle sınar. Tarihin yasasına bir atıf bu ayet.
..ve tilkel eyyamu nüdavilüha beynen Nas.. (Bakara140)
İşte bu dönemler, işte bu alt üst oluşlar, işte bu yükseliş ve alçalışlar, doğuş ve ölüşler, insanlar arasında, toplumlar arasında, uygarlıklar arasında döndürür dururuz. Bu bir yasa. Tarihin değişmez yasası. Ancak en son akıbet, istikbal ahirettir. Ahiret istikbali tabii ki bu sınavları başarı ile verenlerin olacaktır.
130-) Ve lekad ehazna ale fir'avne Bissiniyne ve naksın mines semerati leallehüm yezzekkerun;
Andolsun ki Âl-i Firavun'u, belki nedenini düşünürler diye, senelerle (kuraklık) ve ürün kıtlığıyla bunalttık. (A.Hulusi)
130 - Filhakika ali Firavunu tuttuk senelerce kıtlık ve hasılât eksikliğiyle sıktık, gerekti ki düşünüp ibret alsınlar. (Elmalı)
Ve lekad ehazna ale fir'avne Bissiniyne ve naksın mines semerati leallehüm yezzekkerun; Doğrusu biz firavunun halkını, akıllarını başlarına toplasınlar diye kuraklık ve ürün kıtlığına mahkum ettik.
Yeni bir pasaj ama eskimez bir yasa. Nedir o, Kozmik nizam, kozmos, aslında evrenin yapısından dolayı evrene kozmos denilir. Evrenin yapısındaki nizam ve intizam. Muhteşem uyum ve düzenden dolayı evrene kozmos ismi verilir. Kozmik nizam olan kozmosu, tesadüfle açıklamak, kozmosu kaosla açıklamaktır. Ki terörün ve anarşinin en korkuncu yürekteki terördür, inanç terörüdür. Bu da nedir, tesadüfle açıklamak varlığı. Varlığın işleyişini Allah’tan bağımsız tesadüfle açıklamak. Bu bir hayat tasavvurudur. Bu bir hayata bakış açısıdır. Varlığı tesadüfle açıklayanın sorumluluk duygusu olmaz.
Onun için bu ayette ürün kıtlığı ve kuraklığı tesadüfle açıklayacaksınız eğer, unutmayın ki iste bu mantığınız yüzünden siz bu hale geldiniz. Doğrudan bu inancınızı etkiliyor. Allah ile bağlantısız olmadığını anlayın artık. Artık Allah’tan bağımsız bir alan olmadığını bilin. Başınıza gelen kıtlık gibi, kuraklık gibi felaketlerin dahi Allah’tan bağımsız gelmediğine inanın.
Bu alandaki tesadüf açıklamanız sizi sonuçta insanlara korkunç zulümler yapan bir iktidar haline getiriyor. Çünkü problem orada başlıyor. Yüreğinizde başlıyor. Önce anarşi, önce zulüm, önce terör yüreğinizde ve zihninizde oluşuyor, siz yüreğinizde oluşan bu terörü toprağa aktarıyorsunuz. İktidarı elinize geçirince iktidarınız, terör iktidarı haline geliyor.
Niçin, çünkü kainatta bir nizam olduğunu, intizam olduğunu, varlığın tesadüfle alakasının olmadığını, tesadüf tanrısını inkar edince Allah’a iman etmenin zorunlu olduğunu anlayacak, Allah’a iman ederseniz eşyaya, mahlukata, insana hürmet edeceksiniz. Muhterem olarak bakacaksınız. Onun hürmetini zedelemeyeceksiniz.
Bir insanın canına kıymayı, bir insanlığı öldürmek gibi göreceksiniz. O zaman bir otun, bir ağacın dahi yeryüzünde aktif bir rolü olduğunu anlayacaksınız ve kendi rolünüzü arayacak, o halde ben senaryodaki rolümü üstlenmeliyim diyecek ve sorumluluğunuzu üstleneceksiniz.
Gördünüz ya, zihinde başlayan terör nasıl en sonunda bütün bir toplumu terörize ediyor. O insanın eline verdiğiniz iktidarın gücü ve etkisi oranında toplumda yankısını gösteriyorsa, zihinde başlamış bir iman, yürekte başlamış bir iman da o insanın elindeki iktidar araçlarını imanın hizmetine veren bir nizam, muhteşem bir düzen, bir sevgi halesi ve bir sorumluluk bilinci içerisinde yer yüzüne yayıyor. Bu böyle, ayetinde söylediği bu.
131-) Feizâ caethümül hasenetü kalu lena hazih* ve in tusıbhüm seyyietün yettayyeru Bi Musa ve men me'ahu, elâ innema tairuhüm indAllâhi ve lâkinne ekserehüm lâ ya'lemun;
Onlara bir iyilik geldiğinde: "Bu bizim getirimizdir" dediler... Onlara bir kötülük geldiğinde de, Musa ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna yordular... Dikkat edin, onların uğursuzluk kabul ettiği, ancak Allâh indîndedir... Fakat onların çoğunluğu bunu kavrayamaz! (A.Hulusi)
131 - Fakat kendilerine iyilik geldiği zaman ha, bu bizim hakkımız dediler, ve başlarına bir kötülük gelirse Musâ ile maiyetindekilerden teşe'üm ediyorlardı, şum kuşları ise ancak Allah yanındadır ve lâkin ekserîsi bilmezlerdi. (Elmalı)
Feizâ caethümül hasenetü kalu lena hazihi
Bu yaptığım tefsirle çok doğrudan orantılı. Bu tefsiri gerçekten de temelde destekleyen bir ayetle sürüyor pasaj ve diyor ki; Oysa ki onlar kendilerine ne zaman bir iyilik ulaşsa, bu zaten bizim hakkımızdı derler. Mantık bu, biraz önceki yaptığım tefsir ne kadar oturuyor, örtüşüyor görüyorsunuz. Mantık bu, Allah’tan bağımsız düşününce zihin, Allah’tan bağımsız anlamlandırınca felaketi de saadeti de, belayı da nimeti de Allah’la irtibatsız bir biçimde değerlendiriyor. Ve diyorlar ki nimetler karşısında, zaten bu bizim hakkımızdı.
ve in tusıbhüm seyyietün yettayyeru Bi Musa ve men me'ahu zaten doğal olarak arkası böyle gelecekti. Fakat ne zaman da bir kötülük dokunsa firavun ve avenesine, halkına, Musa ve onunla birlikte olanların uğursuzluğuna yorarlardı.
Görüyorsunuz değil mi, 3.000 yılda değişen pek bir şey yok. Bana öyle geliyor sevgili Kur’an dostları. 3.000 yıl geçti aradan ama çok fazla bir şey değişmiyor. İmanın ve küfrün mantığında temelde. İmanın mantığı da Musa’nın mantığının bir devamı, küfrün mantığı da firavunun mantığının bir devamı.
İnkarın mantığı hep aynı. Allah’ın müdahalesini inkar eden bir mantık bu. Ama öbür tarafta Allah’ın eşyaya müdahalesini inkar eden korkunç biçimde, hem de gülünç biçimde uğura inanıyor, uğursuzluğa inanıyor. Yani bir hurafe, korkunç bir hurafe mantığı var. İnanılması gereken esaslara inanmayanlar, hurafeye inanırlar.
Bu tarih boyunca bir yasa gibidir ve her çağda bunu görürsünüz. Modern hurafelere baksanıza..! Rakamlara uğur ve uğursuzluk atfedenler, eşyaya uğur ve uğursuzluk atfedenler, canlılara hayvanlara uğur ve uğursuzluk atfedenler, yıldızlara, burçlara uğur ve uğursuzluk atfedenler..! Bakınız bunları dışarıdan; ”akılcı” , “Rasyonalist”, veya “rasyonel”, “ilerici”, “modern” görürsünüz öyle görünümlüdür bunlar ama oldukça ilkel, oldukça klan tabiatlı, oldukça geri bir inanç dünyaları vardır. Hem de belki de yeryüzünün en ilkeli diyebileceğimiz, putperest, anemist kabilelerinde olan, ipe sapa gelmez inanç hurafeleri ile doludur yürek ve zihinleri.
Nasıl telif edeceksiniz, birbiri ile nasıl uyuşturacaksınız. Öyledir. Yürek boşluk kabul etmez. Tıpkı hayat gibi. Eğer imanı alırsanız, yerine şeytan gelir. Eğer imanı alırsanız yerini hurafe doldurur.
Onun için bakınız firavun toplumu da böyle. Nimetler için Allah’a şükretmiyorlar ama, felaketlerde Musa’nın uğursuzluğuna yoruyorlar.
elâ innema tairuhüm indAllâh bu cevap her çağ için geçerli. Yooo..! yoo.. hayır, onların uğursuzluğa yordukları şey Allah katındandır asıl. Evet, cevap bu. Yani siz hedef saptırıyorsunuz, gündem saptırıyorsunuz. Gerçeği görmek istemiyorsunuz. Allah’ı görmemek için Allah’ın yerine uğuru koyuyorsunuz.
Düşünebiliyor musunuz, alabora olmuş bir mantık, ters dönmüş bir mantık, korkunç bir mantık.Uğur diye bir tanrı, bir put icat etmektir bu. Başka bir şey değil ve Allah’tan bağımsız bir hayat olduğunu iddia etmek için bu kadar abesleşmeye, bu kadar mantıksızlaşmaya gerek var mı diyeceksiniz, ama küfrün mantığı yok ki,
ve lâkinne ekserehüm lâ ya'lemun; Fakat onların çoğu bunun farkında bile değil.
Taşı gediğine koydu ayet. Yani onların aslında düşünme melekeleri dumura uğramış, onun için bilmiyorlar, görmüyorlar, duymuyorlar. Adeta kör sağır davranıyorlar.
132-) Ve kalu mehma te'tina Bihi min ayetin li tesharena Biha, fema nahnü leke Bi mu'miniyn;
Ve dediler ki: "Bizi büyülemek için her ne mucize getirirsen getir, biz sana iman etmeyiz!" (A.Hulusi)
132 - Ve sen bizi büyülemek için her ne âyet getirsen imkânı yok sana inanacak değiliz derlerdi. (Elmalı)
Ve kalu mehma te'tina Bihi min ayetin li tesharena Biha Musa’ya dediler ki; Bizi büyülemek için hangi delil getirirsen getir, fema nahnü leke Bi mu'miniyn; yine de sana inanmayacağız.
Gerçekten azim bir çelişki. Uğura inan, mucizeyi inkar et. Biraz önce bilinç alaborası dedim ya, bilinç ters dönmesi işte bu. Uğura inan, git hurafeye inan, ama gözünle gördüğün mucizeyi inkar et. Bu böyle. Bilinç ters dönerse, insan eşyayı, hakikati amuda kalkarak algılamaya çalışırsa, her şey ters gelir. Onları düzeltmeye kalkar kendince. Tabii düzeltmeye kalktığı her şeyi de ters çevirir. İşte zulüm budur aslında.
Aslında zulüm bir şeyi yerinden etmek, bir şeyin konumunu bozmak demektir. Hayata ters bakanlar, hayatta müdahale ettikleri her şeyin konumunu bozarlar. İnsana müdahale ederler, insanın konumunu bozarlar. Eşyaya müdahale ederler, eşyanın konumunu bozarlar. Bakarsınız müdahale edebildikleri her yerde onun için anarşi vardır, huzursuzluk vardır. Onun için müdahale edebildikleri her yerde terör vardır. Zulüm vardır, işkence vardır.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz
55. videoyu toplu halde http://kurantefsir.wordpress.com/2011/08/18/islamoglu-tef-ders-araf-127-15155/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder