17 Ağustos 2011 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. Araf (57-61)(53-B)

A sayfasından devam

57-) Ve "HU"velleziy yursilurRiyaha büşran beyne yedey rahmetiHİ, hatta izâ ekallet sehaben sikalen suknahu libeledin meyyitin feenzelna Bihilmae feahrecna Bihi min küllis semerat* kezâlike nuhricül mevta lealleküm tezekkerun;

"HÛ", ki rahmetinin önünden rüzgârları müjdeci olarak irsâl eden... Nihayet rüzgârlar ağır bulutları kaldırıp taşırken, onu ölü bir beldeye sevk ederiz; onunla su inzâl eder ve onunla her türlü semereden (meyve) çıkarırız... İşte (biz), ölüleri böyle çıkarırız... Umulur ki bunun ne anlama geldiğini düşünürsünüz! (A.Hulusi)

57 - Ve o, o Allah dır ki rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci yollar, nihayet bunlar o ağır ağır bulutlârı hafif bir şey gibi kaldırıp yüklendiklerinde bakarsın biz onları ölmüş bir memlekete sevk etmişizdir derken ona su indirmişizdir de orada her türlüsünden semereler çıkarmışızdır, işte ölüleri böyle çıkaracağız, gerektir ki düşünür ibret alırsınız. (Elmalı)


Ve "HU"velleziy yursilurRiyaha büşran beyne yedey rahmetiHİ O’dur rüzgarları rahmetinin önüne katıp müjdeci olarak gönderen.

Burada ki Büşran sözcüğünü çoğunluk, okuyucular, kariler; Neşran, Nüşran NeşeranZeccac söylüyor. Ki varlığı O’nsuz algılamaya karşı bir uyarıdır bu ayet. olarak okumuşlardır. Ki beş tür okunuşu olduğunu

Ve "HU"velleziy yursilurRiyaha büşran beyne yedey rahmetiHİ O’dur rüzgarları rahmetinin önüne katıp müjdeci olarak gönderen. Yani ey insan, varlığı Allahsız değerlendirmeyin. Varlığı yorumlarken, varlığı algılarken, varlığı anlamlandırırken, hayatınızı anlamlandırırken mutlaka Allah ile irtibatını kurun. Allah’tan bağımsız bir anlam kazandırmaya ve kazanmaya çalışmayın. Eşyaya Allah’tan bağımsız bir anlam vermeyin. Eşya, Allah’tan bağımsız bir anlamı yoktur eşyanın. Sizin Allah’tan bağımsız bir anlamınız yoktur.

Allah demek anlam demektir. Anlamlı hale gelmek istiyorsanız, Allahlı hale gelin. Bir mananız, yaşamınızın bir manası, hayatınızın bir anlamı olsun istiyorsanız, gülüşünüzün, ağlayışınızın bir anlamı olsun istiyorsanız. Hüznünüzün sevincinizin bir manası olsun istiyorsanız hayatınızı Allahlı kılın.

İşte bu ayet kainatta Allah dan bağımsız olup bitiyor gibi gördüğümüz şu meteorolojik hadiselerin, şu gördüğünüz rüzgarların, yağmurların bulutların dahi Allah ile olan irtibatının olduğunu dile getiriyor ve oradan yola çıkarak bize çok farklı, hemen üstteki iki ayetle ilgili 55  ve 56. ayetlerin konusu ile ilgili çok ilginç bir öğüt veriyor, oraya geleceğim.

hatta izâ ekallet sehaben sikalen nihayet bunlar, yani bu rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları taşıyınca, aşılayınca, oluşturunca.

Çok ilginç, yağmurun fiziki olarak nasıl meydana geldiğini bu kadar açık bir biçimde daha o günden söylemesi, bizatihi Kur’an ın icazına, mucize oluşuna bir delildir.

suknahu libeledin meyyitin feenzelna Bihilmae onu ölü toprağa doğru sevk edip bu yolla su indiririz. Onu ölü toprağa doğru sevk ederiz, rüzgarların aşıladığı ve artık yağmur tutmuş bulutları ne yaparız? Sevk ederiz. Onlar gelişi güzel gitmezler. İşte rahman olanın rahmeti sebebi ile dökülen rahmet, rahmet yağmuru, Allah’ın sevki ile yönlendirilir. Allah’tan bağımsız değerlendirilmez. Onu sevk eder ve bu yolla su indiririz.

feahrecna Bihi min küllis semerat ve böylece her türlü ürünün yeşerip boy vermesini sağlarız.

kezâlike nuhricül mevta işte bu, ölüleri böyle diriltiriz. Etrafınızı okurken, eşyayı okurken, kainatı okurken, tabiatı, doğayı okurken doğru okuyun. Doğru okursanız yeşeren ağaçlarda ölümden sonra dirilişi görürsünüz. Kışın ardından gelen baharda Ba’sü ba’del mevt i fark edersiniz. Onun için ölüleri de işte böyle diriltiriz.

kezâlike nuhricül mevta lealleküm tezekkerun; belki düşünürde ibret alırsınız. Alacağımız 1. ibret kainatı bir kitap gibi okumak, doğru tefsir etmek, doğru anlamak, doğru anlamlandırmak, doğru yorumlamak. İşte 1.si biraz önce söylediğim; Ölüleri nasıl diriltirsin Allah’ım. Sorusuna cevap olarak etrafınızda her şey, her yıl ölüyor ve diriliyor. Tabiata bakın, kendinize bakın. Vücudunuzda her an ölen binlerce hücreye ve her an dirilen binlerce hücreye bakın. Siz aslında ölümü her an yaşıyor, dirilişi her an yaşıyorsunuz. Yani her an ölüyor, her an diriliyorsunuz.

Ama alacağımız daha derin bir ibret var. lealleküm tezekkerun; diye biterken bu ayet, bizim üzerinde derin derin düşünüp ibret almamızı istediği bir başka şey daha var gibi geliyor. Nedir o; O yukarıda 55 ve 56. ayetlerin konusu ile ilgili. Dua.

Diyeceksiniz ki dua ile, Allah’a alçak gönüllüce, yüreğin ta derinliklerinden korku ile ümit arasında yalvarmakla, rüzgarların yağmur yüklü bulutları aşılamasından, yağmur yüklü bulutların Allah’ın sevki ile yer yüzünü sulamasından ve bundan sonrada yeryüzünde bitkilerin çıkarması ile ne alakası var? Diyecekseniz, ki hemen anlamış olmalısınız çok, çok alakası var.

Duayı rahmete benzetiyor Kur’an. Göz yaşını yağmura benzetiyor. Yüreği toprağa benzetiyor ve diyor ki; Susuz kalan toprak nasıl çoraklaşırsa, çölleşirse, duasız ve göz yaşsız kalan yürekte öyle çölleşir ve çoraklaşır. Onun için ibret alın diyor. Düşünün üzerinde. İçinizde bir çöl mü taşıyorsunuz, yoksa bir göl mü. İçinizde bir taş mı taşıyorsunuz, yoksa kalp mi. Bunu düşünün diyor. İçiniz yeşil mi, yoksa kurak mı, bunu düşünün. Eğer içiniz yeşil değilse, içinizin bozkırları artık çoraklaşmışsa, ürün vermez olmuşsa unutmayın siz ürün veremezsiniz. Unutmayın, çöle dönmüş bir yürekle hiç kimseye can, hiç kimseye umut, hiç kimseye hayat taşıyamazsınız.

Onun için önce çöle dönmüş, taşlaşmış yüreğinizi yeşertin. Önce yağmur içinize yağsın. Önce içinizden başlayın dirilmeye. Beden ülkenizin başkenti eğer işgale uğramışsa o zaman dil ve dudak, el ve ayak, göz ve kulak kendiliğinden işgal altına girecektir. İşgal altında olmuş yüreklerin oluşturduğu bir toplum, nefislerin işgali altındadır, çözülür. Onun için nereden başlayacağımızı gösteren çok ilginç ayetler bunlar.


58-) Vel beledüt tayyibu yahrucü nebatuhu Bi izni Rabbihi, velleziy habüse lâ yahrucü illâ nekida* kezâlike nusarrifül âyâti likavmin yeşkürun;

Tayyib beldenin nebatı (o beldenin) Rabbinin izni ile (Bi - izni RabbiHİ) çıkar... Habisten ise, faydasız olandan başkası çıkmaz... İşte böyle, değerlendiren bir kavim için işaretleri evirip çevirip anlatıyoruz. (A.Hulusi)

58 - Hoş memleketin nebatı rabbinin izniyle çıkar, fenasının ise çıkmaz, çıkan da bir şey'e yaramaz, şükredecek bir kavim için âyetleri böyle tasrif ederiz. (Elmalı)


Vel beledüt tayyibu ya bereketli toprak, yahrucü nebatuhu Bi izni Rabbih O’nun bitkisi rabbinin izni ile gür ve gümrah olur.

Devam ediyor misalimiz. Bereketli toprakla, taşlaşmamış sevgi taşıyan, umut taşıyan bir yüreği eşleştiriyor Kur’an. Ya bereketli toprak; Onun bitkisi rabbinin izni ile gür ve gümrah olur.

velleziy habüse lâ yahrucü illâ nekida ama kötü ise, çoraksa o toprak, bir şey bitmez. Bitse de illâ nekida bitse de işe yaramaz. Hiçbir şeye yaramayan kışır biter.

kezâlike nusarrifül âyâti likavmin yeşkürun; Elindeki nimetin değerini bilen bir topluluk için ayetlerimizi işte böyle çok boyutlu olarak açıklıyoruz. Umarım ibret alanlardan oluruz. Allah açıklıyor ama biz anlıyor muyuz. Umarım anlayanlardan oluruz.

54. ve 58. ayetler, bu ayet 54. ayetten başlayan, bu ayetle biten bu pasaj insanı, iç dünyasını imara çağırmakta. Onun, imara nereden başlayacağını göstermekte. Nereden başlamalı sorusunu sorana yüreğinden başla. Allah ile ilişkiyi kurarak başla. Alıcı ve verici yerini onar. Unutma, işgale uğramış bir yüreğin sahibi özgür olamaz. Yüreğin alıcısını Allah’a ayarla ki, Allah’tan başkasının önünde eğilmesin, eğilmeyesin. Başkent yürek ya çorak ya kurak olur. Ya da bitek ve bereketli olur. Sizn yüreğiniz hangisi demek istiyor bu pasaj.

Bu ayetlerin ardından, bu pasajın ardından peygamberlerin geçmiş, belaya uğrayan, gazaba uğrayan kavimlerin ve onlara gönderilen peygamberlerin hikayesi anlatılıyor.

Aslında ben bu pasajın arkasından gelen geçmiş kavimlerle ilgili bu kıssaların, bu pasajla doğrudan bir ilişkisini görüyorum. O da yine bu vahyin ilk muhatabı olan Hz. Muhammed A.S. a ve bu vahyin tüm muhataplarına şu gerçeği hatırlatmak için. Eğer insanlar içlerini çöle döndürmüşlerse, tufana bile muhatap olsalar onlar artık yeşermezler. Su onların yüreğini yeşertmek için değil, artık onları boğmak içindir. Tıpkı Hz. Nuh ve ona direnen kavmi gibi. Gelin birlikte okuyalım;


59-) Lekad erselna Nuhan ila kavmihi fekale ya kavmı'budullahe maleküm min ilâhin ğayruHU, inniy ehafü aleyküm azâbe yevmin azıym;

And olsun ki, Nuh'u halkına irsâl ettik de: "Ey kavmim... Allâh'a kulluk edin... O'nun gayrı bir ilâhınız yoktur... Muhakkak ki ben, size gelip çatacak aziym sürecin azabından korkuyorum" dedi. (A.Hulusi)

59 - Celâlim hakk için Nuh’u kavmine Resul gönderdik, vardı da ey kavmim! Dedi: Allaha kulluk edin, ondan başka bir ilâhiniz daha yoktur, cidden ben üzerinize büyük bir günün azâbı inmesinden korkuyorum. (Elmalı)


Lekad erselna Nuhan ila kavmih Doğrusu biz Nuh’u kendi toplumuna göndermiştik.

Kur’an da ilk davet eden peygamber, ilk Resul olarak geldiği bildirilen Nuh peygamberin kıssasını anlatıyor bu pasaj.

fekale ya kavmı'budullahe maleküm min ilâhin ğayruHU dedi ki ey kavmim. Yalnız Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka tanrınız var mı? Yok. Onun için doğru bir biçimde düşünün ve yalnızca Allah’a kulluk edin.

inniy ehafü aleyküm azâbe yevmin azıym; Kuşkusuz ben korkunç bir günün azabına çarpılmanızdan korkuyorum. Dedi Nuh peygamber.

İnsanlığın en kadim sapmasına dikkat çekti. Görüyorsunuz, sapmanın tarihi çok eski. Ama insan bizatihi sapık değil. İnsan doğuştan pırıl pırıl. İnsan doğa ve tabiatı itibarıyla Allah’ın yarattığı pir-u pak fıtrat üzerinde. Ancak sözleşmesine ihanet edince insan Allah’tan uzaklaşıyor. Kendinden uzaklaşıyor. Kendine yabancılaşıyor. Kendine yabancılaşınca rabbine yabancılaşıyor ve bu da insanın Allah’ın vasıflarından birini, sıfatlarından birini, eşyaya atfetmesiyle tezahür ediyor. Yani eşyaya ilahlık sıfatlarından birini yakıştırıyor ve bunun sonucunda efendisi olduğu, efendisi kılındığı eşyanın kölesi oluyor insan. Kendi değerini kendi elleriyle, öz elleri ile beş paralık ediyor.

İşte şirkin affedilmez bir suç olması bu yüzdendir. İnsanın kendi kendisine en büyük hakaretine şirk adını veriyor. Efendisi olduğu eşyaya köle olmak. Şirkin insan ruhuna getirdiği en büyük zarar, verdiği en büyük zarar işte budur.


60-) Kalel meleü min kavmihi inna lenerake fiy dalalin mubiyn;

Halkından geleneksel görüşün ileri gelenleri dedi ki: "Doğrusu biz seni apaçık sapıklık içinde görüyoruz." (A.Hulusi)

60 - Kavmimden cumhur cemaat her halde biz, dediler: Seni açık bir dalâl içinde görüyoruz. (Elmalı)


Kalel meleü min kavmih toplumunun seçkinleri cevap verdiler onun bu çağrısına. Toplumunun aristokratları, yönetici elitleri. Her zaman hakikatin karşısına ilk direnen onlar olmuştur. Onlar kendi menfaatlerine istikrar adını vermişlerdir, ve istikrarı savunmuşlardır. Küfürde istikrarı. Batılda istikrarı ve onun içinde her çıkan ışığı yangın zannedip bir kova su alıp koşmuşlardır söndürmek için. Yarasalar gibi güneşe düşman olmuşlar. Işığa düşman olmuşlardır. Işık saçan birini gördüklerinde yangın söndürür gibi onu yok etmeye çalışmışlardır. İşte bu seçkin aristokratlar Nuh kavminin içinde yer alan bu aristokratlar, bu yönetici seçkinler şöyle diyorlar Hz. Nuh’un bu çağrısına karşılık.

inna lenerake fiy dalalin mubiyn; İşe bakın hele. Kesinlikle seni biz apaçık bir sapıklık içerisinde görüyoruz. Diyorlar.

Görüyor musunuz değerli dostlar. Kim sapık? Kim kime sapık diyor görüyorsunuz değil mi? Nuh’un; Allah’tan başkasına tanrılık yakıştırmayın, köleniz olan eşyayı efendiniz haline getirmeyin. Eşyanın efendisi iken eşyanın uşağı, kölesi durumuna düşmeyin. Diye onlara bir “ben” duygusu, onlara bir şahsiyet, onlara bir insanlık izzeti  kazandırmak isterken, onların Nuh’a verdiği cevap; “Biz seni apaçık bir sapıklık içerisinde görüyoruz.” Oluyor.

Yönetici elitin tarih boyunca kendisine ışık saçanlara karşı tavrı, klasik tavrı b u olmuştur. Ve kendileri sapık olduğu halde, kendilerini sapıklıktan kurtarmak için gönderilmiş bir peygambere sapık demek nasıl izah edilir diyecekseniz, alabora olmuş bir bakış açısı ile izah edilir. Nereden bakıyorsunuz. Allah’ın gör dediği yerden bakmayıp ta şeytanın gör dediği yerden bakarsanız doğru. Şeytanca bir bakışla bakınca hak size batıl görünür. Işık sizi rahatsız eder. Yarasaları ışık rahatsız ettiği gibi ışıktan korkan batıl ehlini de ışık rahatsız eder.

Alabora olmuştur onların mantıkları. Yüceyi alçak, alçağı yüce görürler. Geçiciyi kalıcı, kalıcıyı geçici görürler. Ahireti görmezler de hep dünyayı görürler. Hakkı batıl, batılı hakk görürler. Onun içinde gördüklerini, baktıkları yeri, bakışlarını sorgulamazlar. Baktıklarını sorgularlar. Yamukluğu bakışlarında aramazlar da baktıklarında ararlar. Ama onlar bakışlarını değiştirmedikleri sürece hiçbir doğruyu doğru göremeyeceklerdir.


61-) Kale ya kavmi leyse Biy dalaletün ve lakinniy Rasûlün min Rabbil alemiyn;

(Nuh) dedi ki: "Ey kavmim... Bir sapık görüş yok bende... Ne var ki ben, Rabb-ül âlemîn'den bir Rasûlüm." (A.Hulusi)

61- Ey kavmim, dedi: bende hiç bir dalâlet yok ve lâkin ben rabbül'âlemîn tarafından bir Resulüm. (Elmalı)


Kale İşte böylesine yamulmuş bir bakışa muhatap olan sevgili Nuh Peygamber dedi ki ; ya kavmi ey kavmim, leyse Biy dalaletün ben sapıtmış değilim.

Dikkatinizi çekiyor değil mi, asıl siz sapıksınız diye bir saldırıya geçmek yerine gerçeği, karşısında ki insanları ürkütmeden, onları savunma moduna geçirmeksizin, sadece kendisi hakikati söyleyip onların hakikate karşı kulak tıkayacağı bir üslubu kullanmıyor. Diyebilirdi asıl siz sapıksınız ve hiç te yanlış olmazdı. Ama öyle demiyor. Onların yargısının yanlış olduğunu söylemekle yetiniyor. Onları yargılamıyor ve diyor ki; Ben sapık değilim. Yani siz doğru bakmıyorsunuz, yanlış bir yargıda bulunuyorsunuz. Haber veriyor yani.

leyse Biy dalaletün ben sapıtmış değilim. ve lakinniy Rasûlün min Rabbil alemiyn; ne ki ben Alemlerin rabbinden gönderilmiş bir elçiyim.

Devam ediyor C sayfasına geçiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder