A sayfasından devam
7-) Felenekussanne aleyhim Bi ilmin ve ma künna ğaibiyn;
Elbette onlarda olup bitenin hakikatini açacağız! Biz "gâib"ler (olanlardan bihaber olan) değiliz (Bâtın - Zâhir O'dur - Görünenin melekûtu Esmâ'mızdandır). (A.Hulusi)
7 - Soracağız da kendilerine karşı olan biteni mutlak bir ilim ile behemehal anlatacağız, öyle ya biz onlardan gaip değil idik. (Elmalı)
Felenekussanne aleyhim Bi ilmin ardından onlara kendileri hakkındaki bilgimizi aktaracağız. ve ma künna ğaibiyn; zaten onlardan hiç uzak olmadık ki.
Kendileri hakkındaki bilgimizden kasıt nedir? Allah hesap gününde herkese kendilerinin içlerinde sakladıkları, hatta kendilerinin dahi unuttuğu, ama yüreklerinde, zihinlerinde sakladıkları kendileri hakkındaki bilgiyi açığa vuracak. Yani bunun anlamı; Ben sizi sizden daha iyi bilirimdir.
İşte, işte göstergesi deyip Allah sizi sizden, bizi bizden iyi bildiğini hesap gününde sergileyecek.
8-) Vel veznü yevmeizinil Hakk* femen sekulet mevaziynuhu feülaike hümül müflihun;
O süreçte vezn (her şeyin Allâh hükümlerine göre artısıyla eksisiyle değerlendirilmesi) Hak'tır... Artık kimin mizanları (değerlendirilmeleri) ağır basarsa (nefsinde), işte onlar, engelleri yarıp kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (A.Hulusi)
8 - Hem vezn o gün tam hak, artık kimin mizanları ağır basarsa işte onlar, o felâh bulacaklar. (Elmalı)
Vel veznü yevmeizinil Hakk ölçme ve değerlendirme o gün hakkıyla gerçekleşir. Hiç sapmaz, hiç yanlış ölçülmez. Ölçüde haksızlık yapılmaz.
O gün insanların kıymetleri, insanların kametleri, insanların gerçek değerleri tam ölçülür.
O gün hiç kimse imajıyla ölçüyü saptıramaz.
Hiç kimse yüzüne taktığı maskelerle gerçeği gizleyemez.
O gün hiç kimse Allah’ın ölçme ve değerlendirmesini saptıracak bir şey yapamaz. Allah herkesin gerçek değerini ortaya çıkarır.
O gün, burada kıymetli gibi duranlar, kendine kıymet biçenler, aslında iç çamaşırından daha ucuz olan, hatta doğru bir şekilde kullanırsak, iç çamaşırı kendi değerinden daha pahalı olan bir takım insan gibi dolaşan dik sürüngenlerin gerçek yüzünü orada ortaya çıkaracak.
Ve burada yer yüzünde kibirli kibirli, burnu havada dolaşan bir nice insanı, orada burnu yerde sürünürken gösterecek. İşte burada ki ölçü o.
femen sekulet mevaziynuhu feülaike hümül müflihun; ve kimin kazancı tartıda ağır gelirse işte o kesintisiz mutluluğa erişir.
9-) Ve men haffet mevaziynuhu feülaikelleziyne hasiru enfüsehüm Bi ma kânu Bi âyâtina yazlimun;
Kimin de mizanları (değerlendirilmeleri) hafif gelirse, işte onlar da delillerimize zulmetmeleri dolayısıyla nefslerini hüsrana uğratanların ta kendileridir. (A.Hulusi)
9 - Kimin de mizanları hafif gelirse bunlar da işte âyetlerimize zulmetmeleri ile kendilerine yazık edenler. (Elmalı)
Ve men haffet mevaziynuhu fakat kazancı tartıda hafif gelen kimseler var ya, feülaikelleziyne hasiru enfüsehüm Bi ma kânu Bi âyâtina yazlimun; İşte onlar mesajlarımıza haksızlık etmeleri yüzünden öz benliklerini zayi edenlerdir.
İfadeye bakın değerli Kur’an dostları, öz benliklerini zayi etmek, insanın kendisini ziyan etmesinden söz ediyor Kur’an, kendini harcamasından. hasiru enfüsehüm diyor. Kendi kendilerini harcadılar. Kendi kendilerini zayi ettiler. Araya verdiler diyor. Hakikate sırt dönmek kişinin kendisine yabancılaşması sonucunu doğurur. Kendisine yabancılaşan değerli dostlar, kendisini harcamış olmaz da ne yapar.
İşte hasiru enfüsehüm insanın kendi kendisini zayi etmesi, bu zulümdür. Kuran, insanın kendisine zulmetmesinden her söz ettiği yerde, aslında insanın kendi kendisine yabancılaşması, kendini zayi etmesi, kendini israf etmesinden söz ediyor demektir.
10-) Ve lekad mekkennaküm fiyl Ardı ve ce'alna leküm fiyha me'ayiş* kaliylen ma teşkürun;
And olsun ki, sizi arzda yerleştirdik ve sizin için orada yaşamınızı devam ettirecek nimetler oluşturduk... Ne kadar az değerlendiriyorsunuz! (A.Hulusi)
10 - Şanım hakkı için sizi Arzda yerleştirdik ve sizin için onda bir çok geçimlikler yaptık, siz pek az şükrediyorsunuz. (Elmalı)
Ve lekad mekkennaküm fiyl Ard Kur’an burada sözü tüm insanlığa getirdi ve şöyle uyarıyor tüm insanlığı. Ey insanlar, doğrusu sizi yer yüzüne yerleştirdik. ve ce'alna leküm fiyha me'ayiş ve orada sizi geçiminizi sağlayacak bir ortam verdik. Bir zemin sağladık, yarattık. kaliylen ma teşkürun; yine de ne kadar az şükrediyorsunuz.
Dikkatinizi çekiyor mu? Bu denli kuşatıcı, bu denli kapsamlı bir kitap ancak Allah’ın kitabı olabilir. İnsanlığın ta başlangıcına, yer yüzünde insan varlığının tüm tarihini, kapsadı bir tek cümle. Bu cümleyi siz nasıl belli bir zamana, belli bir mekana yer yüzü coğrafyasının küçücük bir kasabasına hasredebilirsiniz ki?Mekke bu cümleye sığar mı, Mekke kaldırır mı bu cümleyi. Arabistan kaldırır mı, sadece o yüzyıl kaldırır mı, sadece bir insanın yaşadığı çevre kaldırır mı. Burada Kur’an insanlığın yer yüzünde ki var oluş serüvenini anlatıyor. Onun için böyle bir hitap ancak ilahi kelemde bulunur.
İnsan yaşamının yer yüzünde mümkün kılınması bir tesadüf mü? Bu ayet aslında bunu soruyor. Bir tesadüf mü diyor. Şu gördüğünüz uzayda, sadece bizim galaksimizde 100 milyar yıldız olduğu söyleniyor. 100 milyar yıldız içerisinde bunun, bunlar sistem. Biz bu yıldızlardan bir tanesinin sadece bir tek gezegeniyiz ve şu ana kadar bilinen şey, içinde bulunduğumuz evrende henüz bizim dışımızda sorumlu ve şuurlu varlıkların yaşadığından haberdar değiliz. Bu tesadüf mü. Yer yüzünde insan hayatının, şuurlu ve iradeli bir varlığın hayatını sürdürmesi için tüm donanımın Allah tarafından hazırlanması bir tesadüf olabilir mi.
İşte buna dikkat çekiyor Kur’an ve ne kadar az şükrediyorsunuz derken; kaliylen ma teşkürun; hemen bu ayetin sonunda bunu söylerken işte buna dikkat çekiyor. Yer yüzünde ki varlığınızı Allah’a borçlusunuz. Bırakınız kendi varlığınızı, bırakınız babanızı, bırakınız kendi çapınızı, insan varlığını O’na borçlusunuz.
11-) Ve lekad hâlâknaküm sümme savvernaküm sümme kulna lil melaiketiscüdu liAdeme, fesecedu illâ ibliys* lem yekün mines sacidiyn;
Gerçek ki, sizi yarattık... Sonra sizi şekillendirdik... Sonra meleklere "Secde edin Âdem'e" dedik... İblis hariç secde ettiler; o secde edenlerden olmadı. (A.Hulusi)
11 - Hakikat sizi evvela halk ettik, sonra size sûret verdik, sonra da Melâikeye dedik ki «Âdeme secde edin» hemen secde ettiler, ancak İblis secde edenlerden olmadı. (Elmalı)
Ve lekad hâlâknaküm doğrusu sizi yarattık, sümme savvernaküm sonra sizi biçimlendirdik, sümme kulna lil melaiketiscüdu liAdem ardından meleklere dedik ki; Adem’in önünde secde edin.
Buradaki sümme savvernaküm sonra sizi biçimlendirdik. Sizi yarattık, yaşayan organizmalara can verdik demek yani. Sizi biçimlendirdik, savvernaküm insanın gelişim sürecine bir atıf olabileceği gibi, insan soyunun tekamül sürecine, zaman içerisinde geçirdiği tekamül sürecine de bir atıf olabilir.
sümme kulna lil melaiketiscüdu liAdem ardından meleklere dedik ki; Adem’in önünde secde edin.
Gazali, burada ki melekleri gök melekleri değil yer melekleridir, yer yüzü melekleridir biçiminde tanımlıyor. Buradan yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yer yüzünün güçlerini insanoğluna boyun eğdirdik anlamını taşıyor. O anlamı da içinde barındırıyor bu ayet. Yer yüzünün sahip olduğu tüm nimetleri, tüm değerleri, yer yüzünü ayakta tutan tüm güçleri, hatta yasaları insanoğlunun emrine amade kıldık. Buna Teshıyr denilir. Musahhar kılmak, emrine vermek, ona emanet etmek. Onun için;
Ve sahhare lekümüş Şemse vel Kamer (İbrahim/33) Güneşi ve ayı sizin emrinize verdi.
Ve sahhare lekümüs arda ves sema.. (?)
[Ve sahhare lekümülleyle vennehare veşŞemse vel Kamer* venNücumu müsahharatün Bi emriHİ.. (Nahl/12) olabilir.]
yer yüzünü ve göğü sizin emrinize verdi. Gibi ifadeler işte bu Teshıyr sırrına matuf olarak kullanılır. Onun için Kur’an da bir yasadır. Yer yüzünün yasaları insan oğlunun emrine verilmiştir.
Burada meleklerin secde etmesinin bir çok anlamından biride bu olsa gerektir. Ki burada ki secde bir ibadet secdesi değil elbette, bir saygıdır. Onun huzurunda saygı duymak, ona saygı ile eğilmek anlamını taşır.
fesecedu illâ ibliys hemen yere kapandılar, iblis hariç. lem yekün mines sacidiyn; o secde edenler arasında yer almadı.
Burada geçen, ayette geçen Adem ismi bu sembolik kıssada tüm insanlığı sembolize eder. Dikkatinizi çektiği gibi burada sembolik bir dille insanın yer yüzünde ki serüveni aktarılıyor. Kullanılan dil gayet sembolik ve simgesel bir dildir ve burada geçen adem, insanlığın tamamını temsil eden bir simge. Onun için daha ayrıntılı açıklamayı Kur’an da tam yedi surede geçen bu olayı, bakara suresindeki versiyonu sırasında yapmıştık. Eğer çok ayrıntılı bir açıklama istenirse Oraya müracaat edilebilir.(Bakara/34).
Burada geçen iblis umutsuzluk sembolü. İblis kelime anlamı olarak umutsuz vakıa demektir. Yani umutsuzlaşmadan iblisleş ilmez. Eğer umudumu kaybettim diyorsa biri, ben iblisleşiyorum demiş olur. Onun için umudu kaybetmeden iblis olunmaz. Umudunu kesen iblisleşir.
Burada aslında böyle bir sembolik kıssanın, temsilin getirilmesinin dönemin, vahyin birinci muhatapları açısından farklı bir yorumu da var. O da şu; Mekke müşriklerinin zihninde melekler çık farklı bir yer ediyordu. Onlar meleklere çok farklı bir anlam yüklüyordu Mekke müşrikleri. Melekler onlara göre Allah’ın kızları idi (Haşa) onun için onların taptığı putlarda, taştan putlar da aslında meleklerin sembolleri idi. Adem’e secde eden melek ifadesi burada, sembolik ifadesi, müşriklerin zihnindeki melek imajını yıkmak için, senin taptığın, senin önünde eğiliyor. Sen bir insansın, nasıl oluyor ki sen tam tersine çeviriyorsun. Senin şu anda sembolize edipte taptığın o şeylerin aslı, senin önünde eğildiler. Senin emrine amade kılındılar. Sen, kendi emrine girmiş olan, senin hizmetin için senin emrine amade kılınan şeylerin emrine amade oldun.
Dünya senin hizmetine verilmişti sen dünyanın hizmetçisi oldun. Yerlerin ve göklerin güçleri senin hizmetine, yeryüzünde senin saadetini ve mutluluğunu sağlamak için Allah tarafından görevlendirilmişti, sen hizmetçini efendi ettin ve Allah’ı unuttun. Çünkü zihnin alabora oldu, hakikati ters yüz ettin, ters çevirdin. Önünde eğilmen gerekenin önünde eğilmedin, senin önünde eğilenlerin önünde eğildin. Burada söylenen şey işte budur. Sembolik kıssanın bize ifade ettiği büyük hakikatlerden biri budur.
12-) Kale ma mene'ake ella tescüde iz emertük* kale ene hayrun minhu, halakteniy min narin ve hâlâktehu min tıyn;
Buyurdu: "Sana emrettiğimde seni secde etmekten engelleyen neydi?"... "Ben daha hayırlıyım Ondan; beni Nâr'dan (ateşten - radyasyon - bir tür dalga boyu yapı; {dikkat edile ki burada kullanılan 'nâr' kelimesi, cehennemdekileri yakacağı belirtilen 'nâr' kelimesiyle aynı anlamdadır. Bunun anlamı iyi düşünülmeli! A.H.}) yarattın, Onu tıynden (maddeden) yarattın" dedi. (A.Hulusi)
12 - Sana, buyurdu: «emrettiğim halde secde etmemene mani' ne oldu?» ben, dedi: ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın. (Elmalı)
Kale ma mene'ake ella tescüde iz emertük Allah sordu; Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten alıkoyan neydi? kale ene hayrun minhu dedi ki “ben ondan üstünüm”. halakteniy min narin ve hâlâktehu min tıyn; Çünkü beni ateşten, onu ise balçıktan yarattın.
Mantığa bakın, şeytanın polemiğine bakın değerli dostlar. Allah’ı yanlış anlayan akıl, doğru yapamazdı. Şeytanın bu büyük yanlışı, Allah’ı yanlış anlaması sonucunda gerçekleşti. Şeytani analoji budur işte. Ateş topraktan üstündür. Ben ateşten yaratıldım, o halde ben üstünüm. Şeytani kıyas, şeytani analoji budur.
Yanlış öncülle doğru önerme yapılabilir mi? Yanlış temel üzerine doğru bina yapılamayacağı gibi. Onun için ben şeytana ilk materyalist derim. Neden; Çünkü kendi seçimi olmayan bir şeyle öğünen ilk varlıktır. Kendi maddesini kendisi seçmiş değil, seçiminde kendi dahli yok ama övünüyor. Aslında şeytanın bu analojisi ile şu analoji aynıdır; Ben üstünüm, çünkü falan ırktanım. Falan ırk üstündür, o halde ben de üstünüm. Ben üstünüm, çünkü ben erkeğim. Erkekler üstündür, ben de üstünüm.
İşte aynı şey. Şeytani mantık, bunların hepsi. Yani kendi dahlimizin olmadığı bir şeyle övünmek. Ben üstünüm, falanca renktenim, beyazım. Aynı şey. İşte şeytani analojidir bu. Ben üstünüm, falanca ulusa mensubum. Ben üstünüm, falanca coğrafya da doğdum.
Hayır hiç birini siz seçmediniz. Üstünlük; insanın kendi seçtiği, tercih ettiği şeyle olur. O da Allah’a karşı sorumluluk bilinci ve saygınlıktır. Yani takvadır.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz
51. videoyu toplu halde http://kurantefsir.wordpress.com/2011/08/04/islamoglu-kuran-tefsir-dersleri-araf-1-34-51/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder