a sayfasından devam
4-) Kellâ seya'lemun;
Hayır,
(düşündükleri gibi değil), yakında (vefat edince) bilecekler! (A. Hulusi)
04 – Hayır,
ileride bilecekler. (Elmalı)
Kellâ seya'lemun ister acaba var mıdır diye tereddüt gösterenler, eğer
var idiyse orada da yırttık diyorlar onlar zaten. Çünkü burada Allah bize
zenginlik verdiğine göre, bizi desteklediğine göre orada da bizi destekleyecek
demektir diyorlar onlar, o kafa. Ama asla yoktur, yani toz toprak olduktan
sonra mı diriltileceğiz diyenler. Hangisi olursa olsun hepsi seya’ğlemun zamanı gelince görecekler,
bilecekler.
5-) Sümme kellâ seya'lemun;
Yine
hayır (düşündükleri gibi değil), yakında bilecekler! (A. Hulusi)
05 - Hayır,
hayır ileride bilecekler. (Elmalı)
Sümme kellâ seya'lemun kesinlikle,
yani; ben 1. ile 2. nin aynı olduğu kanaatinde değilim. Kur’an da nasıl ki
mutlak müteratif yoksa, mutlak tekrar da yok. 1. si Kellâ seya’lemun; hayır, dünyada bilecekler, onlardan bir kısmı
daha dünyada bilecek. Yani bir ahiret varmış diye belki ölüm anında, belki
sekerat anında, belki ölümden hemen önce, belki de ihtida ederek. Artık kani
olacaklar. Ama burada bilmediler bir şekilde; Sümme, daha sonra kellâ
seya’lemun kesinlikle bilecekler. Zamanı gelince ahirette, zaten ahirette
bilmeyen kalmayacak. Ama bilmek bir işe yaramayacak.
6-) Elem nec'alil'Arda mihâda;
Biz
arzı (bedeni)
bir beşik (içinde gelişeceğiniz geçici kullanım
aracı) yapmadık mı? (A. Hulusi)
06 - Değil
mi ki biz arzı bir döşek yaptık. (Elmalı)
Elem nec'alil'Arda mihâda biz değil
miyiz yer yüzünü yayıp döşeyen, yer yüzünü beşik yapan biz değil miyiz. Yer
yüzünü yapmadık mı, beşik yapmadık mı, döşemedik mi. Mihad; beşik.
7-) Velcibale evtada;
Dağları
(bedendeki organları) da birer kazık! (A. Hulusi)
07 - Ve
dağları birer kazık. (Elmalı)
Velcibale evtada dünya kadar beşik
olursa bu beşiğin ayakları neden olur Kur’an dostları? Dağlardan değil mi? Ve
dağları da o beşiğe ayak yapmadık mı? Direk yapmadık mı? Eh, beşiği dünya kadar
olanın dağ gibi de ayağı olur. Aslında şöyle zihnimizde devam ettirebilir
miyiz? İsterseniz ettirelim zihnimizde, Nasıl? Dünya kadar beşik, dağlardan bu
beşiğin ayağı, bu beşikte ki bebekte insanoğlu, bu beşiği sallayan da Allah’ın
kudret eli diyebilir miyiz? Sanırım diyebiliriz. Bu kadar büyük beşiği bir gün
gelecek Allah, içinde ki eğer ihanet ederse, kendisini eleyip beleyen Allah’a
ihanet ederse, evet, Ve mehhedtu lehu temhiyda (Müddessir/14)
Kalem (Müddessir olacak) suresinde bir azgın şahıstan söz edilir. Evet
bir azgın müşrikten. Yani onu yalnız olarak yaratıp ona evlatlar, cömertliğinin
eseri olan mallar vermedik mi dedikten sonra Ve mehhedtu
lehu temhiyda. (Müddessir/14)
der. onu eleyip belemiştik onu bir bebek gibi eleyip belemiştim ne oldu?
Yeterli bulmadı. Kendinse verdiğimi bir daha istedi. Sümme yatme'u
en eziyd. (Müddessir/15) dahası, daha fazlası yok mu dedi.
Evet, demek
ki eğer bu beşiğin içinde ki bebek ihanet etmeye kalkarsa, Allah’ın eleyip
belemesine rağmen; işte o zaman beşik devrilecek.
[Ek
bilgi; Yer küresinin teşekkülü kaba taslak şöyle düşünülüyor; Çok yüksek
derecede ki bir sıcaklığın hüküm sürdüğü ve özellikle -kayaların erime halinde
olduğu- merkezi bir tabakayı ihiva eden derin bir tabaka ile katı ve soğuk olan
yer kabuğundan yani yüzey tabakasından meydana gelmektedir. Bu tabaka çok
incedir yerin yarıçapı 6.000 km. den fazla olduğu halde, bu yüzey tabakası
birkaç Km. ile birkaç on km. arasında bir kalınlık teşkil eder. Bu da yer
kabuğunun ortalama olarak yer küresinin yarı çapının %1. i kadar bile olmadığı
anlamına gelir.
Jeolojik
olaylar işte –denilebilirse- bu ince deri üzerinde meydana gelmektedir.
Bunların temelinde dağ silsilelerinin esası olan kıvrılmalar bulunur. Dağların
oluşumuna jeolojide orogene’se (dağ oluşması denilir. Bu oluşum sürecinin büyük
bir önemi vardır. Çünkü bir dağı meydana getirecek olan bir engebeye yer altında
yer kabuğunun aynı oranda bir gömülmesi tekabül eder ki bu yere çakılmada, alt
tabakada ona bir temel sağlar.
Kur’an ın
dağlarla ilgili ifadeleri ve onların bir takım kıvrılma hadiselerinin sonucunda
sabir bir şekilde yerine oturduklarına işaret eden ayetler çok önemlidir.
“Değil
mi ki biz arzı bir döşek yaptık.” (Nebe’/6)
“Ve
dağları birer kazık” (Nebe’/7).
Burada işaret olunan kazıklar
(vedet in çoğulu evtad) çadırı yere tespit etmek için kullanılan kazıklardır.
Çağdaş jeologlar yer kıvrımlarının onlarca km. ye varan değişik boyutlarda olan
engebeler halinde yerleşmiş olduklarını bildirirler. Yer kabuğunun sağlamlığı
da bu kıvrılma olayından ileri gelir.
(Maurıce Bucaılle – Kitab-ı
Mukaddes, Kur’an ve bilim/268-270)]
8-) Ve haleknâküm ezvaca;
Sizleri
de eşler (bilinç - beden) olarak yarattık. (A. Hulusi)
08 - Ve
sizleri çift çift yarattık. (Elmalı)
Ve haleknâküm ezvaca ve biziz sizi
çift çift yaratan, eşli yaratan, ezvac. Aslında sizi biz çifterli yarattık. Her
şeyi, sadece insan değil burada, tüm varlıklar çiftli yaratılmıştır. Her ne ki
yaratılmıştır, o çifttir, her ne ki tektir o yaratılmamıştır, yaratandır. Allah
tektir. Veşşef'ı velvetr. (Fecr/3) çifte ve teke yemin
olsun. Vetr; tek; Şef’ı çift. Dolayısıyla insan da çift yaratılmıştır. Bu çift
yaratılış sadece erkekle dişi değil, aynı zamanda insanın maddesi ve manası,
ruhu ve cesedi, dini ve dünyası. Burası ve ötesi. Hepsi bu çiftliliğin bir
sonucu.
9-) Ve ce'alna nevmeküm sübâta;
Uykunuzu
bir dinlenme kıldık. (A. Hulusi)
09 - Ve
uykunuzu bir sübat yaptık. (Elmalı)
Ve ce'alna nevmeküm sübâta uykunuzu
da ölüm sembolü kıldık. Biz kıldık. Uykunuzu ölüm sembolü.
İnsan uykusuna has bir özellik. Sübat Ve ce'alna nevmeküm mevta demiyor
bakınız. Mevt kullanmıyor. Sübat kullanıyor. Sübat ile mevt farklı olmalı. Burada insan uykusuna has bir özellik
olsa gerektir diye düşünüyorum. Allahü alem..! Can ile değil ruh ile alakalı
olsa gerek. Çünkü hayvanlar da uyuyor ama hayvanların uykusuna sübat
kullanılmıyor. İnsanın uykusuna sübat kullanılıyor. Allahu alem, uykunun ölümle
hayat arasında bir tür araf olmasından dolayı. Ruhun bağımsız kalması bazen
hatta gidip gezmesi, ve bazen görülen rüyaların da ruhun gezintisiyle ilgili
olmasıyla alakalı olsa gerek. Çünkü bu ayeti okuduğumuzda hemen şu ayette hemen
aklımıza geliyor. Uykuyu sizin için ölüm kıldık, ölüme benzer kıldık
(Furkan/47) Evet, ölüm benzeri kıldık öyle de anlamamız mümkin. Onun için
burada uykunun ölümle karşılaştırılması ve kıyaslanması insan uykusuna has bir
durum olsa gerek ki sübaten şeklinde gelmiş.
Burada dikkat çekici bir incelik
var, dil inceliği. Bakınız; Halâknaküm geliyor. Ezvacen ile geldiğinde. Yani
sizi çifter li libas, örtü kıldık.yarattık.
Ama Ve ce'alna
nevmeküm sübâtan geliyor uykunuzu da ölüm
benzeri kıldık. Ve ce'alnelleyle libâsa
geceyi de biz libas örtü kıldık. Ve ce'alnennehare me'aşan
ve gündüzü de hayat sembolü kıldık. Bakınız ilginç. Burada Halâka eşyanın
cevherine nispetle, ce’ale arazına ve eylemine ve ahvaline nispetle kullanılır.
Eşyanın cevherinden söz edilecekse eğer, özünden, öz durumundan varlığından var
oluşundan Halâka fiili kullanılıyor. Eşyanın özünden var oluşundan, varlığından
değil de arazından, tavırlarından, niteliklerinden ve eyleminden söz edilecekse
ce’ale kullanılıyor.
Evet,
uyku ne muhteşem bir nimetmiş bize aynı zamanda onu gösteriyor. Uyku ne
muhteşem bir nimet gerçekten. Bazı şeyler gece yapılır. Uyku o açıdan
muhteşemdir. Karanlık ilahı anlamına gelmesin diye uykuya da aynı zamanda
rabbimizin bir nimeti olarak gösteriliyor. Çünkü bu ayetlerin muhatapları
içerisinde geceyi şer ilahı olarak görenler vardı. Hatta ateşperestlikte,
Zerdüştlükte olduğu gibi Ehrimen; karanlık tanrısıydı. Ve karanlık şerrin
geldiği şey olarak görülüyordu. Karanlığın Allah’tan bağımsız olarak
şeytanlaştırılmaması gerektiğini söylüyor aynı zamanda bu ayet bize.
10-) Ve ce'alnelleyle libâsa;
Geceyi
örtü kıldık. (A. Hulusi)
10 - Ve
geceyi bir libas yaptık. (Elmalı)
Ve ce'alnelleyle libâsan biraz önce söylediklerimin hepsi bu ayet içinde geçerli.
Tarifsiz bir örtü kıldık geceyi.
11-) Ve ce'alnennehare me'aşa;
Gündüzü
de geçim meşgalesi kıldık. (A. Hulusi)
11 - Ve
gündüzü bir meaş yaptık. (Elmalı)
Ve ce'alnennehare me'aşa ve gündüzü de hayat sembolü, yaşam sembolü kıldık.
Yer
yüzü ve dağlar lem nec'al şeklinde
gelmiş muzari fiilin başına lem getirilerek mazi yapılmış. Muzariden mazi
yapılmış. Şimdiki, gelecek ve geniş zaman dan geçmiş zamana çevrilmiş. Ama
başına “lem” getirilerek. Fakat çok ilginçtir cinsiyet, uyku gece doğrudan mazi
ile gelmiş haleknâküm ezvacan ,
ce’alna. Lem nec’al değil. Lem nahlûk değil. Veya halâknaküm, ce’alna, evet, Ve ce'alnelleyle, Ve ce'alnennehare, lem
nec'alil'Arda mihâdan, Velcibale evtadan. bakınız Elem
nec'alil'Arda mihâdan evet, yapmadık mı, kılmadık mı soru şeklinde geliyor ama
maziye çevriliyor “lem” ile.
Bunun
nüktesi var mı diye soracak olursanız evet var. Bu ikisi arasında fark şu; İlki
somut varlıklar, yani fiili muzarinin “lem” ile maziye çevrilerek anlatıldığı
soru biçiminde Elem nec'alil'Arda
diye gelen Elem nahlû’kum değil, ezvacen değil. Ve dahası Elem nec’al nevmeküm sübaten değil. Bakınız, nedir Ve ce'alna nevmeküm sübâten işte bu fark birincilerin somut, ikincilerin ise soyut
olmasından dolayıdır. Arap dilinde böyle bir incelik vardır.
Devam
ediyor c sayfasına geçiniz,
Nebe’
suresini toplu olarak BURADA
bula bilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder