a sayfasından devam
15-) Hel etake hadiysü Mûsa;
Musa'nın
olayı sana ulaştı mı? (A. Hulusi)
15 - Geldi
ye sana Musâ’nın kıssası? (Elmalı)
Hel etake hadiysü Mûsa şimdi bir
girizgâh yaptı, bir giriş yaptı ve bize ahiretten sondan akıbetten, insanın
ebedi istikbalinden bir manzara sundu. Bu dehşet manzarasıydı. Kıyametin, son
saatin dehşet manzarası. Yerlerin göklerin ömrünün doluş manzarası bu.
Şimdi ise insanoğluna tarihten
bir pencere açıyor ve bu pencereden Hz. Musa’yı seyrettiriyor. Tabii ki bu
kıssa bir çok yerde anlatılır Musa ve Firavun kıssası. Ama burada anlatılan
kıssa tamamen Hz. Musa ile ilgili. Demek ki ilk muhatap Allah resulüne bir
teselli babında, aynı zamanda bir inşa babında bir anlatım bu. Hel etake hadiysü
Mûsa kad etake hadiysü Mûsa. Hel ile başlayan tüm ayetleri böyle
anlayabiliriz demiştim. Yani Musa’nın haberi sana geldi mi? Musa’nın haberi
işte sana geldi.
16-) İz nadahu Rabbuhu BilVadilMukaddesi Tuva;
Hani
Onun Rabbi Ona, (Bi-)mukaddes vadi Tuva'da hitap etti: (A. Hulusi)
16 - O
vakit ki ona rabbi nidâ etmişti o mukaddes vadîde: Tuva da. (Elmalı)
İz nadahu Rabbuhu BilVadilMukaddesi Tuva
hani ona rabbi nida etmişti mukaddes Tuva vadisinde. Ona rabbi nida etmişti,
seslenmişti.
Mukaddes; ismi mef’ul, kutsal
kılınmış demek. Zaten fail olarak hiç gelmez, hep mef’ul olarak gelir. Fail
olarak nasıl gelsin ki, Allah’ın esmasından biridir Kuddus. ..Kuddûs'üs Selâm'ul
Mu'min'ul Müheymin.. (Haşr/23) çünkü kutsallığı
O koyar. O bir şeyi kutsal kılarsa o kutsaldır. Yoksa olmaz. Onun için mukaddes
denilmiş. Bakınız, yani Allah’ın kutsal kıldığı, bir fail tarafından kutsallık
yüklenmiş bir mef’ul. Kur’an da 3 yerde kullanılıyor ikisi Tuva vadisi için,
birisi Filistin için, Ama Kur’an Filistin için aynı zamanda mübarekte
kullanılıyor. Mekke ve havalisi için. Yine Filistin için de mübarekte
kullanılıyor. Filistin için hem mübarek, hem mukaddes kullanıldığına göre.
Demek ki bu ikisi birbirine yakın manalarla kullanılıyor. Bereketli ve Allah’ın
kutsallık verdiği, mukaddes kıldığı vadi.
Vadi
mukaddesliğini kendisinden almıyor, o vadide olan şeyden alıyor. Ne oldu orada?
O vadide vahiy indi. Vahiy indiği yere bir mübareklik, bir bereket, bir
mukaddeslik katıyor. Çünkü vahiy kutsal olandan neş’et ediyor. Ey insan sana
inerse seni ne yapmaz zımni suali bunun içinde var. Onun kutsal kılmadığını
kutsal ilan etmek Allah’tan rol çalmaktır. Bunu unutmamak lazım.
17-) İzheb ila fir'avne innehu tağâ;
"Git
Firavun'a! Muhakkak ki o azgınlaştı!" (A. Hulusi)
17 - Haydi
demişti git Firavuna da, çünkü o pek azdı. (Elmalı)
İzheb ila fir'avne innehu tağâ
Musa’ya seslendik Tuva vadisinde. Dedik ki firavuna git, şüphesiz o haddini
aştı, azdı, çığırından çıktı. Tam da tağa; tağalma; su taşınca çığırından
çıkınca bu cümle kullanılır. Çığırından çıktı, haddini aştı firavun.
18-) Fekul hel leke ila en tezekkâ;
"De
ki: Arınıp saflaşmaya ne dersin?" (A. Hulusi)
18 - De
ki: ister misin temizlenesin? (Elmalı)
Fekul hel leke ila en tezekkâ ve ona
de ki senin arınmaya gönlün var mı? Adam olmaya gönlün var mı? Yani sana öğüt
versem sende öğüt alacak beni dinleyecek bir kulak var mı? Şu kibarlığa
bakınız, davetçiye davet üslubu da öğretiliyor aynı zamanda. Davet eden Musa
AS. davet edilen yer yüzünün süper güçlerinden biri olan Mısır’ın firavunu. hel leke ila en
tezekkâ seni uyarsam benim uyarımı dinler misin?
19-) Ve ehdiyeke ila Rabbike fetahşâ;
"Seni
Rabbine erdirmeme? (Azameti karşısında) haşyet duyarsın!" (A. Hulusi)
19 - Ve
rabbine irşat edeyim de seni saygılanasın? (Elmalı)
Ve ehdiyeke ila Rabbike fetahşâ eğer
cevabın evet ise ben seni doğru yola yönlendireceğim, sen de kendine çeki düzen
vereceksin. Böyle biraz açılımlı çevireyim. Yani ben seni hidayet yoluna
yönlendireceğim, sen de kendine çeki düzen verip Allah’a karşı saygılı
olacaksın. Fetahşâ; Haşyet içinde olacaksın.
20-) Feerahul'ayetelkübra;
Derken
ona büyük mucizeyi gösterdi! (A. Hulusi)
20 - Vardı
ona o büyük mucizeyi de gösterdi. (Elmalı)
Feerahul'ayetelkübra ve ona Musa en
büyük ayeti gösterdi. Yani mucizeyi gösterdi, büyük mucizeyi. Burada nübüvvet,
yani peygamberlik belgesini gösterdi şeklinde anlayabiliriz. Her peygamberin
bir peygamberlik belgesi vardır. Mucize budur ve Allah Resulünün peygamberlik
belgesi Kur’an dır. Ne yaptı peki Firavun?
21-) Fekezzebe ve 'asâ;
(Firavun) yalanladı ve isyan
etti. (A. Hulusi)
21 - Fakat
o tekzip etti, isyan etti. (Elmalı)
Fekezzebe ve 'asâ yalanladı ve isyan
etti. ‘asa yı eğer değnek gibi dümdüz durdu manasına alırsak; yalanladı ve
diklendi. Değnek gibi, kazık gibi diklendi.
22-) Sümme edbere yes'â;
Sonra
koşarak ardına döndü. (A. Hulusi)
22 - Sonra
koşarak idbara gitti. (Elmalı)
Sümme edbere yes'â sonra hışımla
bulunduğu yeri terk etti.
23-) Fehaşere fenâda;
Akabinde
topladı, seslendi: (A. Hulusi)
23 - Derken
mahşerini topladı da bağırdı: (Elmalı)
Fehaşere fenâda sonra adamlarını
topladı başladı bağırıp çağırmaya. Taktik veriyor;
24-) Fekale ene Rabbukümül'a'lâ;
"Ben,
sizin en âlâ Rabbinizim!" dedi. (Kadim
Hakikat bilgisini elde eden Firavun, bunu şuurun sınırsız kuşatıcılığıyla tüm
varlıkta müşahedesi yerine; bilincine yükleyerek bedenselliğine vermiş; bilinç
varlığına tanrısallık vermiş ve bedenselliğinde dilediğini yapma noktasına yani
nefs-i emmâre yaşamına düşmüştü. Bu yüzdendir ki Musa a.s. ona hakikat
bilgisini aktarmak yerine, yani Allâh'a iman yerine, Rabb-ül âlemîn'e iman
noktasına çekerek uyarı yapmıştı. Yani tüm varlıkta tedbir eden Esmâ
mertebesine dikkatini çekerek hayalindeki vahdeti, bilinç - beden boyutunda
yaşayarak birimselliğiyle sınırlamak yerine; şuur boyutunda tüm varlığa yaygın
Esmâ mânâları çıkışına iman etmesini teklif etmişti. A.H.) (A. Hulusi)
24 - Benim
en yüksek rabbiniz, dedi. (Elmalı)
Fekale ene Rabbuküm ve dedi ki ben sizin rabbinizim el ‘alâ
en büyük benim. Mahsus böyle çevirdim Ben sizin en büyük rabbinizim şeklinde çevirmedim.
Çünkü el ‘alâ sebebi nat olmalı
burada. Sebebi nat olarak anlaşıldığında böyle çevirmek lazım. Çünkü Firavun da
biliyordu ki gökleri ve yeri yaratan kendisi değil. Güneşi doğudan doğdurup,
batıdan batıran kendisi değil. Bunu da itiraf ettiğini biz yine Kur’an dan
öğreniyoruz. Dolayısıyla en büyük rabbin gökleri yaratan güneşin ve ayın rabbi
olduğunu biliyordu. Fakat kendisi yer yüzünde bir numara olduğunu düşünüyordu.
Hatta göklerin ilahı göklere
karışsın yere de beni memur kıldı ben karışırım kafasındaydı. Yani bir tür
Allah’ın müdahil olmadığı alan fikrine inandığı için Firavunlaştı. Yani seküler
mantığa saplandığı için firavunlaştı. Allah’ın müdahil olmadığı alan düşüncesi
şirk düşüncesinden başka bir şey değildi. Firavunu firavun yapan da belki ta
zihniyetinin arka planında buydu.
Bu firavun tarihsel olarak Hiksos
hanedanı, -ki Hiksos hanedanı Hz. Yusuf’a görev veren hanedan- Çoban krallar
manasına geliyor ve aslen Arap soyundan olan bir hanedan dı, Mısır’ın fatihleri
olarak Mısır’a girdiler. Aslen Irak ve Suriye kökenlidirler. Dolayısıyla Hiksos
hanedanı ile Hz. Yusuf arasında da bir köken birliği, Sami kök ailesine ait bir
birlik söz konusuydu. Evet, o hanedan sürüldükten sonra, çıkarıldıktan sonra,
yerine geçen kamosa hanedanı kendini; tanrının yer yüzünde ki simgesi olarak
ilan etti., yani yaşayan tanrı. Eskiden firavunlar öldükten sonra tanrı ilan
edilirdi, ama kamosa hanedanı döneminde ilk defa yaşayan tanrı ilan ettiler. Bu
aslında ona bir atıf olsa gerek.
25-) Feehazehullahu nekâlel 'ahıreti vel ûla;
Bunun
üzerine Allâh, onu sonsuz yaşam boyutunun ve öndekinin (dünyanın) ibret verici
azabı ile yakaladı. (A. Hulusi)
25 - Allah
da onu tuttu sonuna önüne nekâl olmak üzere tenkîl ediverdi. (Elmalı)
Feehazehullahu nekâlel 'ahıreti vel ûla
dünya ve ahirete ibret olsun diye Allah onu enseledi. Bunun sonucunda Allah onu
enseledi. Ehazehu; yakaladı. Niçin? Dünya ve ahirete ibret olsun diye.
26-) İnne fiy zâlike le'ıbreten limen yahşâ;
Muhakkak
ki bunda haşyete ermiş kimseler için elbette bir ibret vardır! (A. Hulusi)
26 - Şüphesiz
ki bunda bir ibret var, saygı duyacaklar için. (Elmalı)
İnne fiy zâlike le'ıbreten limen yahşâ
hiç şüphe yok ki bunda Allah’a karşı sorumlu davrananlar için derin bir ibret
vardır. ‘ıbre, ubur, geçit manasına gelir kökü. Yani bir geçitten geçeceksiniz
düşünceyle, olayın arka planından bakacak ve satır aralarını ve satır
arkalarını okuyarak sadece rabbim ne dedi değil, rabbim ne demek istedi bana
diye soracağız. İşte bu ‘ıbret oluyor.
27-) Eentüm eşeddü halkan emisSema'* benâha;
Sizin
yaratılışınız mı zorlu yoksa Semâ mı? (Ki Allâh) onu bina etti! (A. Hulusi)
27 – Siz
mi daha çetinsiniz yaratılışça yoksa Semamı? O «Allah» onu bina etti. (Elmalı)
Eentüm eşeddü halkan emisSema'* benâha
yaratılış açısından siz mi daha eşed siniz, yoksa gök kubbe mi. Eşed i klasik
mealler gibi zor diye çevirmek kökten yanlış olur. Zira Allah için zor yok ki
yaratışta. Allah için şunu yaratmak, bunu yaratmaktan daha zordur diye bir şey
söylenemez ki. Eşed de zaten tek manası bu değil, daha sağlam manasına gelir.
Aslında ilk manası budur, ana manası budur. Yani siz mi sağlamsınız, gökler mi
sağlam. Hiç şüphesiz gökler sağlam. Çünkü insanoğlu yaşasa yaşasa 100 yıl kadar
yaşar, göklerse milyarlarca yıldan beri duruyor. Onun için hangisi daha sağlam
sualinin cevabını biliyoruz.
28-) Rafe'a semkeha fesevvaha;
Onun
sınırlarını yükseltti de onu tesviye etti (işlevini
yerine getireceği özelliklere göre oluşturdu)!
(A. Hulusi)
28 - Boyuna
irtifa' verdi. Nizamına koydu. (Elmalı)
Rafe'a semkeha fesevvaha gök kubbeyi
yükseltti ve dengeli bir iç düzene kavuşturdu. Fesevvaha. Hatta belki mahul kaleyhini yükledi, yaratılış amacı
neyse onu da yükledi, programladı diye anlamakta mümkin. Tesviyenin bir manası
da odur.
29-) Ve ağtaşe leyleha ve ahrece duhaha;
Onun
gecesini kararttı, onun gündüzünü aydınlattı. (A. Hulusi)
29 - Gecesini
kararttı, kuşluğunu çıkardı. (Elmalı)
Ve ağtaşe leyleha ve ahrece duhaha
onun gecesini karanlık ve gündüzünü de aydınlık yaptı.
Devam ediyor c sayfasına geçiniz.
Nazi’at suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder