c sayfasından devam
10-) İnna nehafu min Rabbina yevmen 'abusen
kamtariyra;
"Muhakkak
ki biz Rabbimizden, gazaplı ve çok çetin bir süreçten korkarız" (derler). (A. Hulusi)
10 -
Çünkü biz rabbimizden korkarız, bir suratsız kara günden (derler). (Elmalı)
İnna nehafu min Rabbina yevmen 'abusen
kamtariyra ve devam ederler, onlar derler ki; biz rabbimizden
yüzleri asıp, kaşları çatan bir günün azabından dolayı korkarız. Bu günden
dolayı rabbimizden korkarız.
Aslında burada ki havf o gün
rabbimizin bize hesap sormasından korkarız. Soracağı hesaptan korkarız.
Rabbimizin karşısına hangi yüzle çıkacağımızdan korkarız. Rabbimi bize; Kulum
sen nasıl geldin derse korkarız gibi bir zımni mana var.
11-) Fevekahumullâhu şerre zâlikelyevmi ve
lakkahüm nadreten ve sürura;
Bundan
dolayı Allâh, işte o sürecin şerrinden onları korudu ve onlara bir parlaklık ve
sürur verdi. (A. Hulusi)
11 -
Allah da onları o günün şerrinden korur ve kendilerini bir parlaklıkla bir
sürûra indirir. (Elmalı)
Fevekahumullâhu şerre zâlikelyevmi ve lakkahüm
nadreten ve sürura bu yüzden Allah onları bu günün dehşetinden
koruyacak. şerre
zâlikelyevm şerrinden koruyacak ve yüzlerini Nûr, yüreklerini sürur
ile donatacak. ve
lakkahüm nadreten ve sürura yüzlerine Nûr koyacak, gönüllerine
sürur, sevinç koyacak. Rabbimiz koymak isterse koyar. Mutluluk ırmağı Allah’tan
çağlar demiştik ya, mutluluk ırmağından bir çay da sizin yüreğinize akıtmak
istese kim mani olur. Onun için Allah has kullarının yüzlerine bir nûr,
gönüllerine bir sürur ve sevinç koyacak ki, bunun tarifi yok, tarifi olmadığı
için nadreten, süruren. Yani belirsiz gelmiş. Belirlilik takısıyla gelmemiş.
Tarifsiz çünkü. Bu sevincin tarifi yok, bu parlaklığın tarifi yok. Yüzden,
alından doğan bu güneşin tarifi yok.
12-) Ve cezahüm Bima saberu cenneten ve
hariyra;
Onlara
sabırlarını cennet ve ipek ile cezalandırdı! (A. Hulusi)
12 -
Ve sabırlarına mukabil onlara bir Cennet ve bir harîr verir. (Elmalı)
Ve cezahüm Bima saberu cenneten ve hariyra
ve yine onları sabırlarından, sabrettiklerinden dolayı cennetle ödüllendirecek.
Hariyr i; ipek diye çevirmek mütenasip olmuyor, uyumlu olmuyor. Cennet ve
harir; zaten cennet insanın istediği her şeyin içinde bulunduğu ve güzelliğin
üretildiği merkez. Ayrıca hariyr ipek, gerçekten “vav” ile gelen iki şey için
mütenasip değil. Aslında hariyr, Hûrr dan gelir; özgür. Yani orada sonsuz bir
özgürlük verecek. Veyahut ta orada tüm kötü duygulardan, kinden, hasetten, tüm
şehvet duygularından arındıracak, özgür kılacak. Her ikisi de geçerli.
Burada aslında ipeğe ipek
denmesinin de özgürlükle bir alakası var. Çünkü ipeği özgür olanlar giyermiş.
İpek özgürlük giysisi olarak giyilir ve bir simge olarak giyilirmiş. Onun için
burada cennet ve sonsuz bir özgürlük vaad ediyor rabbimiz.
Dünyada özgürlük sonsuz değil,
asla değil. Çünkü başkasının özgürlüğünün başladığı yere kadardır benim
özgürlüğüm. Dünya da biz kul olduk, rabbim de cennette hariyr i verdi. Doya
doya yaşayacağımız muhteşem bir özgürlük.
13-) Müttekiiyne fiyha 'alel'eraiki, lâ yeravne
fiyha Şemsen ve lâ zemheriyra;
Onda
koltuklar üzerine yaslanırlar... Orada ne güneş (sıcağı) görürler ve ne de zemherir (dondurucu soğuğu). (Bedensel duyular yoktur o yaşam boyutunda anlamına. A.H.) (A. Hulusi)
13 -
Orada erîkeler üzerine dayanmışlardır ne Güneş görürler onlarda ne de zemherîr.
(Elmalı)
Müttekiiyne fiyha 'alel'eraiki, orada
fiyha, divanlara sere serpe uzanacaklar eriyke; gelin karyolasına denilir. Yani
gelinler ve damatlar için hazırlanmış karyolalara uzanır gibi uzanacaklar.
Cennet tasvir ediliyor dostlar. Cennet tasvir edilince söz biter, nutk durur,
zihin tavana vurur artık kelimeilerin mecali kalmaz, kelimelerin nabzı durur,
söz bitmiştir sözün bittiği yerden konuşuluyor.
Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min
kurreti a'yün. (Secde/17) ayetinde. Öyle denilmiyor mu. Orada
cennetlik bir mü’mini hangi göz kamaştırıcı sürprizlerin beklediğini kimse
bilemez, kimse tahayyül dahi edemez. ‘adettü
li ibadis salihiyn salih kullarım için öyle şeyler hazırladım ki cennette ma lâ ‘aynün raed hiçbir göz onu
görmedi, onun gibisini görmedi. Velâ
üzünün semi’at hiçbir kulak onun gibisini ve lâ hatara ala kalbi beşerin hiçbir insanın aklına öylesi
gelmedi. (Hadis) Allah resulünün dilinden işte secde/17 nin tefsiri.
Dolayısıyla nasıl tasvir edeceğiz ki güzelliğin merkezini, güzelliğin
kaynağını.
lâ yeravne fiyha Şemsen ve lâ zemheriyra
orada ne bir güneş yani ne bir sıcak, yakıcı sıcak, ne de bir dondurucu soğukla
karşılaşacaklar, görecekler. Bunların hiç biri olmayacak.
Sa’leb demiş ki; güneş ve ay,
zemheriri ay olarak tefsir etmiş 2. kuşağın otoritelerinden Sa’leb. Böyle
bakarsak eğer şöyle de yaklaşabiliriz. Cennet; ışığını güneşten aydan değil,
mü’minin kendisinden alacak. Yani Mü’min cennetin yıldızı olacak, güneşi
olacak. Mü’minden doğacak cennetin ışığı, mü’min aydınlatacak. Böyle de
bakabiliriz.
14-) Ve dâniyeten 'aleyhim zılaluha ve züllilet
kutufuha tezliyla;
Onun
gölgeleri üzerlerine yakın, onun devşirilenleri (marifetleri) ise boyun eğdirilmiş
hâldedir. (A. Hulusi)
14 -
Üzerlerine o Cennet gölgeleri sarkmış ve devşirimleri mebzûl mebzûl önlerine
konmuştur. (Elmalı)
Ve dâniyeten 'aleyhim zılaluha ve züllilet
kutufuha tezliyla cennetin kutlu gölgesi üzerlerine düşecek de,
oranın salkımları emre amade kılınacak. Eyvallah..! ve züllilet kutufuha tezliyla
oranın meyve salkımları cennetlik insanların emrine amade zilletle boyun
eğecekler. Ben senin emrine amade oldum diyecekler. Zillet bu, burada. Tezliyl,
cennetin gölgesinde sayesinde sayeban olacaklar. Eskilerin eskimez ifadesi.
15-) Ve yutafu 'aleyhim Bianiyetin min fıddatin
ve ekvabin kânet kavâriyra;
Gümüşten
kaplar ve billur testiler dolaştırılır çevrelerinde. (A. Hulusi)
15 -
Hem dolaşılır üzerlerine gümüşten kaplar ve küplerle ki billûrlar. (Elmalı)
Ve yutafu 'aleyhim Bianiyetin min fıddatin ve
ekvabin kânet kavâriyra etraflarında fır fır dönecekler. Aslında
yutafu ‘aleyhim; servis yapılacak. Bugünkü dile taşırsak kendilerine servis
yapılacak. Bianiyetin
min fıddatin tarifsiz gümüşten kaplar içinde kendilerine servis
yapılacak. ve
ekvabin yine tarifsiz kupalarla kânet kavâriyra ki; kristal gibi. Burada ki kânet
aslında teşbih edatı işlevi verir, dolayısıyla Kristal görünümlü gümüş
kupalarla onlara servis yapılacak. Fır fır dönülecek etraflarında. Yine bu da
cennete ilişkin bir tasvir. Cennete ilişkin her tasvirde olduğu gibi bu da
aklımızı, havsalamızı aşan bir hakikati ifade ediyor.
Belki bunu şöyle de
anlayabiliriz. Hani etrafları tavaf olunacak ya, onlar dünyada rızaya ram
oldular, Allah’ın rızasını tavaf ettiler. Allah’ın rızası şurada mı, burada mı,
orada mı diye rızayi bari yi görebilecekleri her yere baktılar. Yani Allah’ın
şundan razı olurum dediği şeyleri çok çok işlemeye çalıştılar ya, cennette de
onlar tavaf olunacak. Tabir caizse cennetin Kâbe si olacaklar.
16-) Kavâriyre min fıddatin kadderuha takdiyra;
Miktarlarını
kendilerinin takdir ettiği gümüşten billur kadehlerdir! (A. Hulusi)
16 -
Gümüşten billûrlar, onları türlü türlü biçime koymuşlardır. (Elmalı)
Kavâriyre
min fıddatin kadderuha takdiyra öyle gümüşten billurlar ki onların
hamini kendileri takdir edecek. Kadderuha
takdiyra. Yani cennetin mükemmel güzelliği anlatılıyor burada, güzelliğin
üretildiği merkez. Kendileri içecekleri kadar takdir edecekler, zorlanmayacak.
Sadece az gelmeyecek değil, fazla da olmayacak. Arzu ettikleri kadar, iştahları
kadar, canları çektiği kadar sunulacak.
Belki Kadderuha takdiyra da her şeyi takdir ettikleri gibi yaşayacaklar.
Dünya da Allah’ın takdirine uydular, ahirette ise kendi takdirleri gibi
yaşamayı hak ettiler zımni karşılığı var gibi geliyor fakire.
17-) Ve yuskavne fiyha ke'sen kâne mizacuha
zencebiyla;
Onda
özelliği zencefil olan bir kâse içirilirler. (A. Hulusi)
17 -
Ve orada bir kadeh sunulur ki katkısı olmuştur zencefil. (Elmalı)
Ve yuskavne fiyha ke'sen kâne mizacuha
zencebiyla zencefil ile tatlandırılmış kadehler içerisinde içkiler
sunulacak. Zencefil aslında Farsça bir kelime. İlk defa hatta Arap dilinde
Kur’an tarafından kullanıldığı söylenilir. Bizim buradan anladığımız ve
anlayacağımız şey, bunun dünyada ki hangi amelimizin karşılığı. Kur’an ın tüm
ayetlerinin derin boyutunun bize öğüt olduğu da aklımıza gelirse eğer, bunun
bize hangi öğüdü verdiği.
İbadetler de tatlandırılıyor.
Cennette güzelliğin üretildiği merkez olan cennette bile sunulan içecekler,
muhteşem üstüne bir muhteşemlik ifade eden tatlandırıcılarla veriliyor sanki.
Dünyada ki ibadetlerimiz de tatlandırılmaz mı? Mesela namaz, Namaz huşû ile
tatlandırılır, hudu ile tatlandırılır değil mi? Oruç sadakayla tatlandırılmaz
mı? sadakayla beraber oruç tatlandırılmış bir içecek değil mi? Yine infak
teşekkürle tatlandırılmaz mı. Biraz önce de söyledim; Hem verirsiniz, hem
teşekkür edersiniz, aldığınız için, kabul ettiğiniz için teşekkür ederim diye.
Hac; şuurla ve marifetle tatlandırılmaz mı. Tüm ibadetlerimizi tatlandıracak
mutlaka bir şey vardır. İçine katacak muhteşem bir karışım mutlaka vardır.
18-) 'Aynen fiyha tüsemma selsebiyla;
Onda
"Selsebîl" denen bir kaynaktır. (A. Hulusi)
18 -
Bir çeşme ki denir sel sebil. (Elmalı)
'Aynen fiyha tüsemma selsebiyla öyle
bir göze, öyle bir su gözesi ki orada, cennette, tüsemma selsebiyla; selsebiyl
diye isimlendirilir o. Nedir selsebiyl? ‘Ayn; ebedi saadeti temsil ediyor
aslında ebedi saadetin kaynağı. Tüsemma; İsm den gelir. İsm; hem alâmet,
yücelik kökünden türetilmiştir. Vesm, sumuğ veya. Yücelik kökü daha da belirgin
bir kök. Onun için orada öyle bir göze yüceltilecekler, yüceltilecekler ki;
Selsebiyl ne manaya gelir peki?
Hz. Ali bunu iki kelimeden müteşekkil bir kelime olarak okumuş. Sel; sor sebiyl
yolu. Yolu sor. Dolayısıyla ebedi saadetin kaynağı olan oraya yüceltilen bir
yolu sor, bir yolu ara. Sor aynı zamanda ara manasına da gelir. Bir yolu ara
manasını Hz. Ali tercih etmiş ki bizimde tercihimiz bu güzel mana. Yani
cennetin kaynağına seni götürecek bir yolu sor, seni yüceltecek bir yolu sor.
Devam ediyor e sayfasına geçiniz.
İnsan
suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder