{{ 184. videodaki İnsan suresi giriş
bölümü;}}
İnsan suresi, Kur’an ın,
Mushaf’ın 76. suresi. Adı mahlukat ağacının tohumu, hem de meyvesi olan İnsan.
Kur’an da insan diye bir surenin olması harika değil mi? İnsan. Allah bir
sureyi insana ithaf etmiş. Ne muhteşem. Buhari de ki rivayet ilk ayetinin
tamamıyla anıldığını gösteriyor surenin. Hel eta alel'İnsani hıyn (1) Emşac, dehr,
Ğafaci, ebrar diye de anılmış suremiz.
Suremizin zamanı Mekki mi,
Medeni mi olduğu konusunda ihtilaf edilmiş. İbn. Abbas, İbn. Ebi Talha, Katade,
Mukatil Bin Süleyman Mekki dir demişler. Mücahit ve diğerleri ise Medeni dir,
Medine de nazil oldu demişler. Delilleri ne peki Medine diyenlerin? 8. ayet. O
ayette esiyran geçiyor. Esiyr. Bunu
savaş esiri olarak almışlar savaş ta Medine de yapıldığına göre bu sure de
Medenidir demişler ki, bizce asla isabetli bir görüş değil. Orada ki esiyr
sadece savaş esiri diye niye alınsın, kaldı ki savaşlar sadece Medine de
yapılmadı. Mü’minlerle kafirler arasında Mekke de bir savaş olmadı ama savaş
öteden bir var, Mekke de öteden beri esiyr olarak ele alınıp köle edilmiş bir
yığın insan var. Bunlar içinde sahabe de var. Dolayısıyla esiyr i Medine’ye
hasretmenin hiçbir tutarlılığı yok. Onun için sure Mekki dir Üslubu bunu ele
veriyor zaten. Zira peygamber Kıyame suresiyle insan suresini birlikte okuyor
namazda. Demek ki bir arada gelmiş olmalılar ki Allah resulü bu iki sureyi
birbirine arkadaş kılıyor.
Suremizin konusu insan.
Adından da belli zaten. İnsan iradesinin belirleyiciliğini ele veriyor. Daha
doğrusu bu surenin konusu, insanın iradeli bir varlık oluşu. İradesini
kullanınca insanın insan oluşu. Beşer olmaktan insan olmaya terfi etmek için
iradeyi kullanmanın şart oluşunu işliyor bu sure. Ne diyor?
İnna
hedeynahussebiyle imma şakiren ve imma kefura. (3) biz onu,
insanı yola soktuk, yönelttik. İsterse şükreder, isterse küfreder. Yani isterse
iman eder, isterse küfreder. Buradan da iradeye vurguyu anlıyoruz.
ResulAllah’ı
inşa eden bir sure. 23 – 28. ayetler arası bunu gösteriyor. Yine iradeye atıfla
başlayan sure aynı iradeye atıfla bitiyor. Ve
ma teşâune illâ en yeşâAllâhu Rabbül'alemiyn (Tekviyr/29)
Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz ayetinin ne manaya geldiğini bir önceki
surede izah etmiştim. Allah sizin dilemenizi dilemiştir manasına.
Bu girizgâhtan sonra BismillahirRahmanirRahıym
diyerek insan suresine
giremiyoruz zira dersimizin vakti burada doldu. İnşaAllah bir sonraki derste
girizgâh olmaksızın insan suresinin tefsirine gireceğiz. Allah ömür verir,
nefesimiz yeterse.
Rabbim Hitamuhu misk buyurduğu
gibi sonunu misk etsin ve inşaAllah 10 yıldan beri süren bu mübarek projenin Kul e'ûzü BirabbinNâs
(Nas/1) ile sonuçlandığı günü bizlere göstersin.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır. }}
[185.
video başlıyor]
El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy;
(Tâhâ 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Amin..! Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr,
Rabbi yessir ve lâ tüassir, Rabbi temmim bil hayr. Rabbim hayr ile başlat,
hayr ile bitirt. Rabbim kolaylaştır, güçleştirme,
Rabbi edhılniy müdhale sıdkın ve ahricniy
muhrace sıdkın vec'al liy min ledünke sultanen nasıyra. (İsra/80)
Rabbim beni girdiğim yere sadakatle, doğrulukla, dürüstlükle, güzellikle,
hakikatle girdir. Beni çıktığım yerden sadakatle, doğrulukla, dürüstlükle
çıkar. Ve bana bunu başarabilecek katından bir güç, bir dirayet, bir idrak, bir
irade bahşet. Amin, amin, amin..!
Değerli dostlar bugün dersimiz
İnsan suresi. Geçen dersimizde insan suresinin girizgâhını yapmıştık. Sure
hakkında genel hatlarıyla kısa bir özet vermiştik. Onun için bu derste doğrudan
surenin tefsirine geçiyoruz.
Rahman, rahıym olan Allah adına.
Özünde merhametli, işinde merhametli Allah adına. Seven, sonsuz sevginin menbaı
olan ve tüm yarattıklarına sevgiyle, şefkatle muamele eden Allah’ın adıyla.
1-) Hel eta alel'İnsani hıynün mined Dehri lem
yekün şey'en mezkûra;
Dehr'de
insanın anılmadığı bir süreç yok muydu? (A. Hulusi)
01 -
Filhakîka geldi insan üzerine dehr den bir müddet o anılır bir şey olmadı.
(Elmalı)
Hel eta alel'İnsani hıynün mined Dehri lem
yekün şey'en mezkûra insan soyu üzerinden, insan türü üzerinden
henüz bir şey olarak anılmaya değer bir şey olmadığı uzun, ama çok uzun bir
zaman geçmedi mi. Ayetin lafzen manası bu. Fakat anlamları çok derin. Kat kat,
katman katman anlamı var diğer ayetlerin olduğu gibi bu ayetin de.
Bir kez ayet “hel” ile
başlamışsa, soru edatıyla. Bu Arap dilinde orijinal bir ifade tarzı. Daha önce
Arap belağatında, Kur’an öncesinde sualle, soru ile başlamak bilinmeyen bir
şey. Onun için Arap belağatına Kur’an ın hediyesi desek yeridir. Arap dilinde
soru birkaç edatla gelir. “Hel” edatıyla, hemzeyi istifhamiye denilen, soru hemzesiyle,
Yine keyfe, kem gibi farklı soru edatlarıyla gelir. Fakat burada “Hel”
kullanılmış. Bu; istifham-ı takriri denilen bir soru türü. Yani muhataptan
onaylaması istenen bir soru türü. Hel eta alel'İnsan insan üzerine böyle bir zaman
gelmedi mi, gelip geçmedi mi. Burada bizden istenen cevap ‘ad eta alel’insan. Elbette insan üzerinden anılmaya değer bir şey
olmadığı çok uzun bir süre gelip geçti cevabını ister. Veyahutta “Hel” i kad
terine de okuyarak kad eta alel'İnsani
hıynün mined Dehri lem yekün şey'en mezkûra şeklinde anlamamız için
sorulur. Yani insan üzerinden, henüz bir şey olarak anılmaya değer bulunmayan
uzun ama çok uzun bir zaman geldi ve geçti şeklinde anlamamız için böyle
başlamış.
İns; görünen varlık demektir.
Aslında ünsiyetten geldiğini söyleyen dilcilere göre ilişki kuran, yakınlık
kuran, irtibat kuran varlık. Vahş in zıddı bu manada. İnsan, İns ise cin in
zıddı. Cin görünmeyen varlık, ins görünen varlık. Cin dokunulamayan varlık ins
dokunulabilen varlık. Cin özgül ağırlığı olmayan varlık, ins özgül ağırlığı
olan varlık. Cin uzak varlık, ins yakın varlık. Cin bilinmeyen, bilinmediği
için de bir parça korkulan, havf duyulan varlık. Bilinmeyene karşı insanın
zaafı olarak. İns ise bilinen, bilindiği içinde korku duyulmayan varlık.
Dolayısıyla iki mana burada birleşti. Vahş aslında korku duyulan varlıklara da
vahşi deriz. Çünkü vahşi hayvanlar bizi korkutur. Vahşi tabiat bizi korkutur.
Vahşi gece bizi korkutur. Korkuttuğu için biraz da vahş, vahşi kelimesini
kullanırız. Bu manada ünsiyetin zıddı olan vahş korkuyla da irtibatlı.
Demek ki insan yakın, ünsiyet
kurulan, vahşeti atmış olan, artık vahşiyetten çıkmış, insiyete girmiş olan
varlık demektir ki vahşet dönemi insanın beşerlikti. Beşerlikten çıktığında
insanlığa girmiş olur. İnsan beşerken iki şeyden müteşekkildi. 1 – beden, 2 –
can. Yani o zaman diğer canlılarla eşitti. Ama rabbimiz tüm canlılar içinden en
gelişmişi olan, kendi taktiri ile en muttakisi bulunan, en gelişmişi bulunan
insana ruhundan üfledi. O zaman insan akıl sahibi, irade sahibi, meleke sahibi,
öğrenebilen alleme AdemelEsmâe küllehâ. (Bakara/31) Ademe
isimlerin tamamını öğretti. Talim-ul esma, yani öğrenebilen, eşyaya isim
koyabilen, öğretebilen, anlamlandırabilen bir varlık oldu, işte o zaman
meleklerin kendisine itaat ettiği bir varlık oldu..
Ne
buyuruyordu Rabbimiz yanlış hatırlamıyorsam Tâhâ suresinde Ne zaman ona
ruhumdan üfledim feka'u lehu sacidiyn. (Hicr/29) işte o zaman siz de ona
secdeye kapanın. Yani ruhumdan üflediğim insana, beşerlikten insan olmaya
yükselmiş olan bu varlığa itaat edin, onun emrine amade olun, ona boyun eğin,
ona musahhar olun. Yani sizi onun emrine verdim, siz de onun emrine girin.
Dolayısıyla el insan bu.
İnsan iradei
hilafet görevi olarak aldı. Onun için hilafet iradedir diyenler doğru söylemişler.
Hayır veya şerri, iyi veya kötüyü, batıl veya hakkı, doğru veya yanlışı seçme
kabiliyeti kazandığında insan oldu. İnsan olduğunda meleklerin itaatine muhatap
oldu. İşte insan olmadan evvel çok uzun bir zaman geçtiğini söylüyor bu ayet.
Ed Dehr; çok uzun bir zaman.
Dehr’e
farklı farklı anlamlar vermişler müfessirlerimiz. Ama hiç şüphe yok ki bütün
verilen anlamlar aynı kapıya çıkıyor; Uzun zamanlar. Hani Ahkab geçiyordu ya
Kur’an da o da aslında insanın üzerinden uzun zaman geçtiğini ifade ediyor.
Bu uzun
zaman içerisinde insan beşer iken halden hale girdi. Bir kez biz biliyoruz ki
insan kökeni diğer tüm canlılar gibi su. Çünkü Kur’an bu konuda açık konuşuyor ve ce'alna
minelMai külle şey'in hayy. (Enbiya/30) biz her bir canlıyı sudan
kıldık. Ayrıca yine bu ibarenin içinde olduğu bir başka ayette sudan kılındığı
ifade edilenler içinde 4 ayaklılar, iki ayaklılar, yürüyenler, sürünenler ve
uçanlar sayılır. Demek ki tüm canlılar köken olarak sudandır. Kur’an bunu
söylüyor.
Daha sonra
insanın geçirdiği aşamaları, insanın beşerken geçirdiği elementer kökenine atıf
olarak zikredilen ayetlerde farklı farklı ibareler gelir. Min turabin,
topraktan, min Hamein, balçıktan, ama konsantre balçık diyebiliriz buna. Min
dıynin; çamurdan, yani su katılmış topraktan. Min hamein, süzülmüş topraktan
konsantre hale getirilmiş, belki çürütülmüş, belki organik hale getirilmiş,
belki içinde organizmalar olan demek bu anlama geliyor. ..min hamein mesnun. (Hicr/33)
yine bu da süzülmüş, damıtılmış, arıtılmış, usaresi alınmış. min tıynin
lazib. (Sâffât/11) Yine bu da deminki gibi bir anlama geliyor. Çok
konsantre, yani özü ve usaresi alınmış, iyice posası atılarak özü alınmış
manasına gelir. min
salsalin kelfahhar. (Rahman/14) toprağın içine su karışmıştı, şimdi
toprağın içine ateşte karıştı. Pişirilmiş topraktan. min salsalin kelfahhar.
Dolayısıyla
bütün bu ibareleri alt alta dizecek olursak aslında insanın elementer kökeninin
nasıl ilahi takdir gereği bir kemale doğru ilerlediğini görüyoruz. Yani
tekâmülün Allah’ın yaratışındaki bire sünnet olduğunu da görüyoruz. Yoksa
terlerin ve göklerin kat kat olduğunu ifade eden ve bunların yaratılışının 6
günde olduğunu ifade eden, yani 6 aşamada olduğunu ifade eden, yine bunların
yaratılışının, mesela; ..kâneta retkan yerler ve gökler başlangıçta
birdi fefetaknahüma
(Enbiya/30) o ikisini biz ayırdık gibi ayeti kerimelerin tamamını
yan yana koyduğumuzda, dizdiğimizde Allah’ın yaratışında ki tekâmül kanunu
ortaya çıkıyor.
Peki tekâmül
kanunu deyince hemen aklımıza Darvin’in gelmesi mi gerekiyor. Bir indirgeme
operatörü olan, bir insanın insanlığını beşerliğine, beşerliğini de maddesine
indirgeme operatörü olan, tıpkı diğer kafadarları gibi, Froyd gibi. Ki o insanı
libidoya indirgemişti. Şehvet güdüsüne indirgemişti. Yine Marx insanlık tarihini
bölüşüm ve üleşime indirgemişti. Yani kemik kavgasına indirgemişti. Bu üçünü
ben insanı değersizleştirme operatörü olarak niteliyorum.
Peki hemen
Darvin mi akla gelmeli; Bir kere şunu söyleyeyim Tekamül; varlığın yasası olan
Allah’ın yaratışında ki ilahi bir yasa olan tekâmül yasasını anlarken bir yerde
tekâmül varsa veya evrim varsa orada Allah yok (Haşa). Bir yerde Allah varsa
orada evrim yok veya tekâmül yok şeklinde ki bir kutuplaşmanın hiçbir gereği
yok. Yanlış olan budur. Allah’ın yaratışında ki hikmetleri Kur’an bize açıkça
vermiştir. Ve bu ayette zaten ona delalet eder. Onun için Kur’an ın tekamüle
ilişkin söylediği şeylerin bir indirgeme ve değersizleştirme operatörü olan
Darvin’in amacıyla hiçbir alakası olmasa gerek.
Zaten hiçbir
şey değil demiyor Ayeti kerime bakınız lem yekün şey'en mezkûra anılmaya değer olmadığı bir dönem,
anılmaya değer. Yoksa hiçbir şey değil. Bir şey, Ama anılmaya değer olmayan bir
şey. Onun için bu ikisi arasında ki farkı iyi keşfetmek lazım.
[Ek bilgi; HZ.
ADEM İLE İLK İNSAN OLAN ADEM AYNI DEĞİL
Bugünkü insan türü olan Homo
sapiens sapiens’in ilk ferdi olan ilk insan Adem’in yaratılışı, Doğum tarihi
MÖ:3761 veya 3100 olarak belirlenen peygamber Adem’den çok çok öncelere
gitmektedir. Homo sapiens sapiens tarih sahnesine ilk defa 100.000 veya 200.000
yıl önce doğu Afrika, Ortadoğu ve Asya da çıkmıştır. Daha sonra bazı kolları
buralardan sıra ile Batı Afrikaya (100.000 – 50.000 yıl önce) Orta ve doğu
Avrupaya, (50.000 – 40.000 yıl önce) daha sonra batı Avrupa, güney ve orta
Amerika ile Okyanusya’ya (40.000 – 35.000) yıl önce ve son olarak Kuzey
Amerika’ya (20.000 – 15.000 yıl önce) göç etmişler, veya orada yaratılmışlardır.
Tekrar etmek gerekirse İlk
insan Adem’in ve ilk ademoğullarının dünyada ki biyolojik yaratılışları
en azından 100.000 seneden fazladır. O zaman MÖ.3.761 veya 3.100 yılında
yaratılmış olan peygamber Adem, ilk insan Adem olamaz. İlk insan ve ilk peygamber,
Adem ile Peygamber Adem bu iki insan arasında geçen zaman diliminde dünyanın
çeşitli yerlerindeki başka kavimlere de pek çok peygamberler gönderilmiş olması
gerekir.
*********************************************************
Eldeki mevcut bilgiler dini taassuptan
arındırılarak akıl ve mantığın süzgecinden geçirildiğinde iki farklı Adem'den
söz edildiği açıkça anlaşılmaktadır. Bu bölümde peygamber Adem hakkında
görüşlerimizi ortaya koymaya çalışacağız.
Peygamber Adem'in doğumunu
zaman ve mekan koordinatlarına yerleştirdiğimizde onun MÖ.3.100 - 3.000
yıllarında Sümer ülkesinde yaşamış bir Sümerli olduğu anlaşılır. Krallar
listesinde isminin yer alması Kutsal kitaplarda ve inanç sisteminde peygamber
olarak bilinmesi, onun Sümer ülkesinde hem siyasi, hem dini bir lider olduğunu
ortaya koyar.
MÖ. 3.100 - 2.900 yılları
Mezopotamya'da Ubaid ve Uruk dönemlerinden sonraya rastlayan ve Jemdet Nasr
denilen yeni ve parlak bir dönemin hüküm sürdüğü bir dönemdir. Yazının ve okuma
yazmanın gelişmeye başlaması da bu dönemde olmuştur.
(Prof.
Dr. Mümin Köksoy- Yer bilimlerinin katkısıyla NUH TUFANI VE SÜMERLERİN KÖKENİ
s/42 * s/188-189)
O devirde yeryüzünde bir
tekâmül sürecinden geçerek bugünkü "insan"a son derece benzeyen;
fakat zihnî fonksiyonlar yönünden düşünce, muhakeme gibi insanî vasıflardan
yoksun; "homo-saphien" olarak adlandırılan, insan bedeninde
hayvanlığı yaşayan topluluklar vardı... Ki biz bunlara "insansı"
demekteyiz.
Bunlar, kişisel menfaatleri
için birbirlerine her türlü zararı verebiliyorlar; kan döküp, fesat
çıkarıyorlardı! Yaşamları yalnızca hayvansal düzeyde olup, yeme-içme,
çiftleşme, olabildiğince her şeye sahip olma gibi son derece sınırlı bir
şekilde devam ediyordu.
Elbette o zaman yeryüzünde en
bilinçli varlıklar olan "CİN"ler
de bunlar üzerinde istedikleri gibi tasarrufta bulunabiliyorlardı.
Melekler de kendi kapasiteleri
ve gördükleri örnekler kadarıyla, "Halife" olacak "insan"ı,
o an'a kadar yaşam süregelmekte olan "insansı"lar gibi
değerlendirerek; yeryüzünde kan dökücü, fesat çıkarıcı bir varlık
zannetmişlerdi!
Oysa, "Âdem" ismiyle
işaret edilen "şekillenmiş çamur" yani "hücresel beden"
sahibi varlığa, yani "insansı"ya, belli bir kıvama -sevveytu-
geldikten sonra Allâh, "ruhundan üfle"miş; böylece o, bir
"mutasyon" geçirmişti! Bundan sonra da "insansı"lar
arasında ilk "insan" olmuştu Hz. Âdem! (Ahmed
Hulusi- İnsan hakkında)]
Devam ediyor b sayfasına geçiniz.
İnsan suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder