c sayfasından
devam
10-) Vasbir 'alâ ma yekulune vehcurhüm hecren
cemiyla;
Onların dediklerine sabret ve onlardan güzel bir ayrılış
ile ayrıl! (A. Hulusi)
10 - Ve ağyarın diyeceklerine sabret ve onları bir hecri
cemîl ile terk et ayrıl. (Elmalı)
Vasbir 'alâ ma
yekulune onların söylediklerine karşı sabret vehcurhüm hecren cemiyla ve onlardan
uzaklaşman gerektiğinde kapıyı kırarak uzaklaşma. Vurduğun kapıyı uzaklaşırken
tekmeleme. Ne yap? Güzellikle uzaklaş. Neden? Çünkü bir daha gelip vuracaksın.
Bir daha, bir daha, bin daha vuracaksın. Allah’ın kullarından öyle vazgeçemezsin.
Allah vazgeçiyor mu ki sen vazgeçesin. Dönüp dönüp affetmiyor mu? Onun için
tekmeleyerek uzaklaşma. Açılmazsa güzellikle uzaklaş, bir daha döner gelirsin.
Hepimize bir öğüt.
Ama şurada ki
sabra ne demeli? Kur’an da sabır 3 harfi cerle birlikte kullanılır. Burada ki ”‘ala”
harfi cerle ile gelmiş, vaspir ‘alâ.
Vaspir “le” ile gelebilirdi; vaspirliy, nitekim gelecek te. Vaspir’an. üçü de farklı manaya gelir. Vaspir’alâ göğüs ger. Sana yapılan
zulümlere, saldırılara, sözlere, sözlü saldırılara, zoruna giden şeylere karşı
göğüs ger. İşte sabır diye hepimizin kullandığı genel mana bu.
Ama bir iki
mana daha var: Mesela sadara’an; diren, sebat et, mevzini koru, geri adım atma
manasına gelir. Burada ki sabır da bu. Sabrın 2. manası; geri adım atmamak,
direnmek, direniş. Peki sadarali; “lam” ile gelirse lehine sabret. Yani cenneti
elde etmek için insanların kahrına sabretmek gerekiyorsa sabredeceksin. Veya
Allah’a kullukta sabret. Kulluk kolay değil, mükellefiyettir. Namaz kılmak
lazım, oruç tutmak lazım, iyilik etmek lazım, tasadduk etmek lazım, emri bir
ma’ruf yapmak lazım, cihad etmek lazım. Bunlar insana yük getirir. Yani insan
ister ki keyfince yaşasın. İnsan ister ki iç güdüleri ne emrediyorsa onu
yapsın. Ama yapma, sabret. Yani iç güdüne karşı sabret, Allah’ın emirlerine sabret
ki cenneti bulasın, rızaya eresin. İşte sadaraliy; “lâm” ile kullanılan sabır
da kulluğa sabretmektir.
11-) Ve zerniy velmükezzibiyne üliynna'meti ve
mehhilhüm kaliyla;
Beni, o nimet içindeki yalanlayıcılarla (başbaşa) bırak! Onlara
mühlet ver. (A. Hulusi)
11 - Ve bırak da bana o tekzip edici zevk-u refah
sahiplerini, mühlet ver onlara biraz. (Elmalı)
Ve zerniy
velmükezzibiyne üliynna'me nimet içinde yüzdükleri halde
yalanlayanlar güruhunu bana bırak. Ve zerniy,bana bırak. Bu farklı farklı gelebilir
Kur’an da. Zerniy gelmiş burada. Daha başka yerlerde farklı formlar
kullanılıyor. Aslında burada ki zımnen söylenen şey; gündemini düşmanın
belirlemesin ey nebîi gündemini Allah belirliyor. Düşmanına bakarak gündem
tespit etme. Düşmanının yaptığı hiç önemli değil, asıl seninki önemli. Sen
tezsin, o antitez olsun. Senin gündemin kendine has olsun. Bırak onları, onlara
takılmaya gelmez, onlar karanlığa benzer, karanlığa takınılır mı? Karanlık yok
gibidir, ışığın yokluğu halidir. O zaman sen güneş ol vahiy aydınlığı içinde
aydınlat.
ve mehhilhüm
kaliyla ve onlara az bir mühlet tanı, süre tanı. Bu iki manaya da
gelebilir. Az bir süre tanı, bir gün gelecek günlerini görecekler, hesaba
çekilecekler. İkinci mana da biraz daha mühlet ver, düşünsün taşınsınlar,
akılları başlarına belki gelir. Böyle bir vurgu da mümkindir. Fakat bağlam
birincisini daha fazla destekliyor.
12-) İnne ledeyNA enkâlen ve cahıyma;
Muhakkak
ki bizim yanımızda enkal (güçlü bağlar,
zincirler) ve cahîm (cehennem, yakıcı ateş)
vardır.
Not: Ünlü Kur'ân yorumcusu İmam Razi, gelecek yaşamdaki
azabın bu sembolizmini izah ederken şunları söyler: "Bu dört durum,
kişinin hayattayken yaptıklarının ruhî sonuçları olarak görülebilir. "Ağır
prangalar", ruhun önceki maddi ilgilerine ve bedenî zevklerine
mahkûmiyetinin devam etmesinin bir sembolüdür. Bunların gerçekleşmesinin
imkânsız hâle geldiği o gün, bu prangalar ve zincirler, yeniden dirilen insan
kişiliğini (nefs) yücelik ve sâfiyet katına çıkmaktan alıkoyar. Ardından, bu
ruhî prangalar "ruhî ateşlere" sebebiyet verir; çünkü kişinin beden
zevklerine güçlü bir eğilim duyması, onlara erişmenin imkânsızlığı ile
birleştiğinde, ruhî olarak şiddetli bir "yanıp tutuşma" duygusu
oluşturur, "yakıcı alev" in (cahîm) anlamı budur. Günahkâr, bu
durumda, arzuladığı şeylerden kopmanın acısını ve yoksunluğun boğucu baskısını
boğazında hisseder; bu da "boğaza takılan yiyecek" ifadesinin
karşılığıdır. Ve sonunda, bu şartlardan dolayı, Allâh'ın nûruyla aydınlanmaktan
ve kutsanmış kişilerle bir arada olmaktan yoksun kalır; "şiddetli
azap" ifadesinin anlamı budur. Ama yine de bilin ki, Kurân'ın bu
âyetlerinin anlamının bu söylediklerimden ibaret olduğunu iddia ediyor
değilim..." (A. Hulusi)
12 - Çünkü bizim yanımızda bukağılar var, ve bir cehîm
var. (Elmalı)
İnne ledeyNA
enkâlen ve cahıyma yanımızda prangalar var enkâlen ve cahıyma. Ve gözleri yuvalarından fırlatacak kadar
dehşetli bir ateş var. el ‘aynül cehma’;pörtlek göz demektir. Bu niye gelir? Bu
cehennemin sıfatlarından biri olarak alırsak eğer; Öyle bir şey ki cehennem
gözünüz onu görmeye dayanamayacak. Gözünüz onu görünce ya arkaya kaçacak
görmemek için, ya da gözünüzü çekip alacak. Korkunuzdan, manzaranın dehşetinden
gözünüz sizden önce gidecek. Böyle dehşet bir manzara. HafizanAllahu ve
iyyaküm. Allah sizi, bizi hepimizi korusun inşaAllah.
13-) Ve ta'amen za ğussatin ve 'azâben eliyma;
Boğazda tıkanan gıda ve feci bir azap! (A. Hulusi)
13 - Ve boğaza duran bir ta'am ve bir azâbi elîm var.
(Elmalı)
Ve ta'amen za
ğussatin ve boğaza düğümlenen berbat bir yiyecek, korkunç bir
yiyecek. Üstteki ayetle birlikte düşünün. Adeta zımnen rabbimiz şunu diyor;
Verdiğim nimetlere küfrederseniz boğazınıza dursun. Çünkü burada boğaza duran
bir şeyden söz ediliyor. ta'amen za
ğussa boğazda duran berbat bir yiyecek. Eğer dünyada verilen nimetlere
nankörlük yapmışsak, rabbimiz adeta boğazınıza dursun diyor ahirette. Aman
Allah’ım..! ve
'azâben eliyma ve elim bir azab, korkunç bir azab. Boğazınıza dursun
diyen Allah ise orada durmak lazım.
Zaten sevgili
nebî de burada durmuş. Bir seferinde bu ayeti okumuş, dayanamamış “Allah..!”
diye haykırmış Allah resulü, rengi atmış. Yine bir kezinde Hasan El Basri,
tabii nin büyük alimi, büyük mütefekkir, büyük dava adamı aynı zamanda.
Döneminin zalimlerine karşı bir sessiz eylemi gerçekleştiren muhteşem adam. Bu
ayetin okunduğu bir yerde öyle bir hal almış ki; titremeye başlamış, yere
yıkılmış, dostları kaldırmışlar, 3 gün önüne getirilen yiyecekten bir tek lokma
almamış. Ayetlerin muhataplarında nasıl yankı bulduğunun örneklerine bakın aziz
Kur’an dostları. Ne diyorsunuz. Kur’an a karşı kör ve sağır davranmamak sümmen
ve ‘umyane olmamak nasıl bir şey acaba. İşte böyle bir şey.
14-) Yevme tercuful'Ardu velcibâlu ve
kânetilcibalu kesiyben mehiyla;
O süreçte arz (beden) ve dağlar (bilinçler -
benlikler) sarsılır... Dağlar heyelana uğramış
bir kum yığını olur! (A. Hulusi)
14 - O gün ki yer ve dağlar sarsılacak, dağlar erimiş bir
kum yığınına dönecektir. (Elmalı)
Yevme tercuful'Ardu
velcibâl o gün yerler ve dağlar darmadağın olacak, sallanacak ve kânetilcibalu
kesiyben mehiyla ve dağlar bütün bu işlemler sonunda toz yığınına
dönüp kesiyben mehiyla eriyip su
gibi akacak. Sanki bir potada eritilmiş, ergitilmiş bir maden gibi akacak.
Kayaları eritecek o günün dehşeti. Zımnen öyle bir günde kayaları, dağları
eriten Allah’ın, sana gücünün yetmeyeceğini mi sanıyorsun. Dağlara gücü yeten
Allah sana güç yetiremeyecek mi. Kendini ne zannediyorsun ey kul, ne
sanıyorsun.
15-) İnna erselna ileyküm Rasûlen şahiyden
'aleyküm kemâ erselna ila fir'avne Rasûla;
Muhakkak ki biz, Firavun'a bir Rasûl (hakikatine yönlendirici, arındırıcı) irsâl ettiğimiz gibi size de şahit olarak bir Rasûl irsâl
ettik. (A. Hulusi)
15 - Haberiniz olsun biz size bir Resul gönderdik,
üzerinizde şahit, nitekim gönderdiğimiz gibi Firavuna bir Resul. (Elmalı)
İnna erselna
ileyküm Rasûlen şahiyden 'aleyküm kemâ erselna ila fir'avne Rasûla
tıpkı daha önceden firavuna nasıl elçi göndermişsek, işte öylece size de bir
şahit olarak Resul gönderdik, elçi gönderdik. Biz gönderdik ama. Özellikle
vurgu bu; İnna. Biz gönderdik. Neden? Elçinin değerini gönderen kapı belirler.
Neden? Elçiye zeval olmaz, elçiye edilen laf, elçiyi gönderen makama
edilmiştir. Neden? Eğer elçiye bir lafınız varsa Allah’a laf vermiş olursunuz.
Onun için elçiye zeval olmaz. Elçiyi gönderen kapıya söylemiş olursunuz ne
söyleyecekseniz. Elçiye hayır diyen elçiyi gönderene hayır demiştir. Elçiye
hakaret eden elçiyi gönderen Allah’a hakaret etmiştir. Elçiyi hafifseyen ve
küçümseyen Allah’ı küçümsemiştir aklını başına alsın. Budur, İnna erselna
da ki sır budur.
Firavunun ilk
geçtiği yer burası. Zımnen hangisini tercih edecekseniz edin ey muhataplar.
Elçinin izini mi, Firavunun izini mi. Musa’nın izini mi izleyeceksiniz
firavunun izini mi. Muhammed Musa’nın izini izliyor. Siz de firavunun izini
izleyecekseniz hiç tereddüdünüz olmasın ki akıbetini bekleyiniz. Yani kimin
izini izleyecekseniz onun sonuna razı olun. Sonuna razı değilseniz izini de
izlemeyin. Zımnen verilen bu.
Dikkat buyurun
şahiden diyor, şahit olarak. Hakim belli, Allah. Bir mahkeme var, hakimi Allah.
Bir mahkeme var,i mahkemesi mahşer. Bir mahkeme var, sanığı da belli. İnsan.
Peki şahidi kim? Peygamberler. Evet, peygamberler insanlığın şahitleridir,
şehitleridir, modelleridir aynı zamanda.
16-) Fe'asâ fir'avnurRasûle feehaznâhu ahzen
vebiyla;
Firavun o Rasûle âsi oldu da onu kahredici tutuşla
yakalayıverdik! (A. Hulusi)
16 - Ki Firavun o Resule isyan etti de biz onu vehîm bir
tutuşla tuttuk alıverdik. (Elmalı)
Fe'asâ
fir'avnurRasûle feehaznâhu ahzen vebiyla ama firavun elçiye isyan
etti, karşı geldi. Ne yaptık biz de? feehaznâhu ahzen vebiyla bizde onu enseledik.
Dehşetli bir biçimde enseledik ve mahvettik. Vebiyl, vebal aynı kökten gelir.
Onun vebalinin altında onu enseledik. Yani yaptığının vebali üzerine bir dağ
gibi çöktü, altında ezildi.
17-) Fekeyfe
tettekune in kefertum yevmen yec'alulvildâne şiyba;
Eğer (hakikatin bildirimine) nankörlük ederseniz, gençleri saçı ağarmış ihtiyar kılan
o süreçte nasıl korunursunuz? (A. Hulusi)
17 - O halde siz nasıl korunursunuz küfredersiniz? O gün
ki çocukları ak saçlı kocalara çevirir. (Elmalı)
Fekeyfe tettekune
in kefertum yevmen yec'alulvildâne şiyba o halde beşik bebelerinin,
küçük emzikli bebeleri, ak saçlı ihtiyarlar gibi ihtiyarlatan bir günün dehşetinden,
eğer küfrederseniz, eğer nankörlük ederseniz nasıl olur da korkmazsınız. Veya
eğer bira bir mana verecek olursam; Korkarsınız da nasıl böyle yaparsınız. Eğer
korkuyorsanız nasıl böyle yaparsınız.
Arap dilinde
orijinal bir kullanımdır derler dilciler bu kullanım için. Daha önceden Arap
edebiyatında hiç kullanılmamış bir edebi bir kalıp var burada derler. Ki
doğrudur. Son saatin dehşeti işleniyor burada. Hac suresinin ilk ayetlerini
hatırlıyor musunuz? Dehşettir o ayetler. Emzikli kadın bebeğini unutur diyor
ya. Ve her gebe kadın bebeğini düşürür diyor. Hatırlasanıza ..ve teda'u küllü zâti hamlin hamleha.. (Hac/2) her gebe kadın bebeğini düşürür o günün dehşetinden.
Dahası var; ve teranNase sükâra ve ma hüm Bi sükâra
(Hac/2) insanları sarhoş olarak görürsün, ama sarhoş değildirler. İçmeden
sarhoş olmuşlardır. Neden? O günün dehşetinden. İşte böyle. O günü bu ayette
güzel ifade ediyor.
Bu ayetle
ilgili tarihsel bir hadise anlatılır. Ebu Bekir Verrak
isimli meşhur bir arif vardır tarihimizde, onun oğluyla ilgili. Oğlu,
küçümencik yavrusunu hıfz için hocaya göndermiş Ebu Bekir Verrak. Çocuk bu
ayeti öğrendiğinde eve sapsarı bir benizle gelmiş. Daha 7 veya 8 yaşlarında
imiş. Dilinde; Fekeyfe
tettekune in kefertum yevmen yec'alulvildâne şiyba, Fekeyfe tettekune in kefertum yevmen yec'alulvildâne şiyba..
! sürekli bu ayet. Annesi önüne ne koyduysa yememiş, içmemiş ve birkaç gün
içinde yatağa düşmüş. Dilinde sürekli yine bu ayet. Anne diyormuş, ben beşik
bebesi bile değilim, ya ben nasıl dayanırım ve bu ayette dilinde teslimi ruh
etmiş yavru. Babası Ebu Bekir er Verrak sık sık oğlunun mezarına gider, göz
yaşı içinde; Yavrum, baban ahirete iman dememiş, ahirete imanı senden öğrendi
diye ağlarmış. Evet, Ahirete iman, iman eder gibi görünmek farklı, görür gibi
iman etmek çok daha farklı.
Devam ediyor e
sayfasına geçiniz.
Müzemmil
suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder