b sayfasından devam
5-) Ve enna zanenna en len tekulen'insu
velcinnu 'alAllâhi keziba;
"Biz
gerçekten, ins ve cin Allâh hakkında asla yalan söylemez, diye
zannetmiştik." (A. Hulusi)
05 -
Ve doğrusu biz, İns ü Cin Allaha karşı asla yalan söylemez sanmışız. (Elmalı)
Ve enna zanenna en len tekulen'insu velcinnu
'alAllâhi keziba halbuki biz ne insanların ne de cinlerin asla
Allah’a iftira etmeyeceğine kani idik, zannederdik. Yani iftira edeceğine asla
ihtimal vermezdik dediler. Cinlerin ve insanların Allah’a iftira edeceğine ihtimal
vermezdik, ama ederlermiş. Fahvel hitab, yani sözün geliminden bu anlaşılıyor.
Ama cinler de, insanlar da görünen ve görünmeyen varlıklar, uzak ve yakın
varlıklar. Tanıdığımız ve tanımadığımız varlıklar. Cin kavramının farklı
anlamlarından, farklı kullanımlarından yola çıkarak hepsini de anlayabiliriz.
Ama görünen ve görünmeyen, uzak ve yakın, bilinen ve bilinmeyen insan ve cin
Allah’a iftira edermiş meğerse.
6-) Ve ennehu kâne ricalun minel'insi ye'uzune
Biricalin minelcinni fezadûhüm raheka;
"Doğrusu,
insan türünden bazı rical (erkek veya kadın), cin türünden bazı ricale (erkek veya kadın) sığınırlar... Bu
yüzden onların azgınlıklarını artırırlar." (A. Hulusi)
06 -
Ve doğrusu İns ten bazı rical Cinden bazı ricale sığınıyorlardı da onların
istilâlarını artırıyorlardı. (Elmalı)
Ve ennehu kâne ricalun minel'insi ye'uzune
Biricalin minelcinn hiç kuşkusuz insanlardan bazıları, cinlerden
bazılarına sığınırlar. İşte o ayet geldi. Demek ki insanlardan cinlere
sığınanlar varmış. Hem de ye'uzune
Biricalin minelcinn yani cinlerden bazılarına. Buradaki rical cinlerden
bazı erkeklere diyor. artık burada ki cini hangi manayı yükleyeceksek ona göre
anlaşılmalı. Eğer uzak varlıklar, bölgede bilinmeyen, görünmeyen varlıklar
manasına yükleyeceksek o zaman bu ricali bildiğimiz erkek olarak anlamak lazım.
Ama her nasıl anlayacaksak anlayalım cinlere sığınan insanların varlığından söz
ediyor bu ayet.
Bir önceki ayetin söz ettiği şey
de neydi aslında; Allah’a yapılan iftira. Allah’a insan nasıl iftira yapar?
Allah’a ait vasıflardan, sıfatlardan birini yaratılmışlardan birine
yakıştırarak. Bu bir insan olabileceği gibi cin de olabilir. Yani siz veya bir
başkası her kimse; Allah’a ait bir vasfı bir cine yakıştırıyorsa, mesela Allah
her şeyi görür El Basıyrdir değil mi? Eğer cin her şeyi görür diye inanıyorsa,
Allah’a ait bir vasfı cine yakıştırdığı için onu Allah’a ortak koşuyor,
dolayısıyla Allah’a iftira ediyor, Allah’tan rol çalıyor demektir.
Mesela cin her istediğini bana
yapabilir diye inanan bir insan. Cinler isterlerse insana istediğini yaparlar
diyen bir insan, aslında cinlere Allah’a ait bir vasfı yüklüyorlar. Allah’a ait
bir sıfatı yüklüyorlar. Çünkü isterse Allah her istediğini yapabilir. Bu
Allah’ın vasfıdır. Çünkü Allah gücü sonsuz olandır, kudreti sonsuz olandır.
İnnallahe kadiyrun; Allah kadiyrdir, Allah her şeye gücü yetendir. ‘Ala külli
şey’in kadiyr; Allah her şey üzerine kadirdir, güç yetirendir gibi Kur’an i
ibareler bize bunu veriyor. Biz veya bir başkası Allah’ın kadiyr oluşunu
tutarda cinlere atfedersek Allah’a iftira etmiş ve cinlere de ilahlık rolü
yakıştırmış oluruz. İşte burada bunu söylüyor ayet.
fezadûhüm raheka bu da onların
cüretini, bu da onların cesaretini artırdı. Değerli dostlar işte bu surenin can
damarı olan ibareye geldik. 6. ayetin son cümlesi olan fezadûhüm raheka ibaresi cin
suresinin can damarı değil sadece, bizim cin tasavvurumuzun da anahtarı olmak
zorundadır. Bu ibareyi bu küçücük cümleyi anladığımızda cin meselesini anlamış
olacağız. Yani artık cinlerin tasallutundan kurtulmuş olacağız. Bunu onun için
anlamak lazım. Cinlerle ilgili tüm Kur’an da ki, anahtar ibare bu çünkü. fezadûhüm raheka
Cinlerin insan üzerinde ki etkisi
nedir, nereye kadardır sorusunun cevabı bu cümlede gizli. Rahk; sarmak, bürümek kök manasından geliyor. Aslında tepesine
çıkarmak, şımartmak, cür’et vermek, karşısında edilgen hale geçmek, karşısında
edilgen hale geçtiğiniz için onu da etken hale geçirmek. Kendiniz
nesneleştiğiniz için onu özne ilan etmek. Yani siz kendinizi nesneleştirerek
onun sizi üzerinizde bir takım tasarrufta bulunmasına cür’et kazandırmak
manasına gelir. Aslında bu kadar bile yeter değil mi? Yamuk cin tasavvurumuzu
düzeltmek için bu ibare gerçekten de bir ilaç gibi.
Şimdi şımartmak fezadûhüm raheka
işte bu davranış cinlere insanların sığınması cinlerin cesaretini artırdı,
cür’etini artırdı. Yani onlar karşısında insanı edilgen kıldı. Bu şudur dostlar
kısaca; İnsanoğlu cinlere meydan okuması lazım. Cinin insanoğlu üzerinde hiçbir
etkisi olamaz. Allah açıkça ifade ediyor. Şeytanın cinlerden olduğunu Kur’an
dan öğrenmiştik. Şeytan için Kur’an ara ara ne diyor? Senin salih kullarım
üzerinde hiçbir hükmün geçmez. Yani onlar üzerinde gücün yoktur buyuruyor
Kur’an. Evet, gücün yoktur.
Kur’an cinlerden bir grup olan
cin şeytanlarının insan üzerinde herhangi bir gücü olmadığını söylüyor. O halde
insan üzerinde güç uygulayan görünmez varlıklara ilişkin ne diyebiliriz? Açıkça
şunu deriz. İnsan kendi iradesinden onlara transfer eder, kendi iradenizden
transfer ettiğinizi size karşı kullanır. Yani görünmez varlıklar insana karşı
eğer bir zarar verebiliyorlarsa, bu onların verdiği zarar değil, insanın
iradesinden eksiltmesidir. İnsanın irade zaafıdır. Sizin verdiğiniz mermiyi
size atmaktadır.
Aslında bu iradenin imtihanını
kaybetmiş olmanın cezasıdır. Aslında bu iradeyi zayıflaştırmanın cezasıdır,
ceremesidir, faturasıdır. Eğer iradenizi teslim ederseniz, iradenizden vaz
geçerseniz, iradeniz size karşı kullanılır. Hatta vehimlerle olmayanı varmış
gibide yaparsınız. Öyle evhamlanırsınız ki aslında vehminiz kendinize dönüp
sizi vuran bir bumerang silahına dönüşür. Atarsınız, gelir sizi vurur.
İşte bu ibare fezadûhüm raheka
bize bütün bunları vermektedir. Kıssanın özü de budur aslında. Burada anlatılan
kıssanın özü de budur. İnsanın kendi kendisini vurmasıdır. Belki tarihsel
olarak Babil büyücülüğüne bir atıfta vardır, Yahudiler bağlamında Ahkaf/28-32.
ayetleriyle birlikte düşündüğümüzde, Yahudilerle irtibat kurduğumuzda, dünyaya
büyüyü yayan Babil sürgünü sırasında Yahudilerin Babil’liler den öğrendikleri
büyücülüğü nasıl dehşet bir hale getirip insanlara salgın bir hastalık gibi
yaydıklarını ima ettiğini düşünebiliriz.
[Ek bilgi; Bazıları şöyle der:
"Bir adam ıssız bir vadide yatmak veya konup geçmek istediği ve başına bir
tehlike gelmesinden korktuğu zaman yüksek sesle, "Ey bu vadinin azizi! Ben
senin itaatinde bulunan beyinsizlerden sana sığınıyorum." der ve böylece o
vadideki cinninin kendisini koruyacağına inanırdı. Kuşkusuz bu inançtaki
kişiler başı sıkıldıkça veya herhangi bir amaca ermek istedikçe, işi, önce
cinne sığınmak olur.
Ebu Hayyan'ın zikrettiği gibi
Mukatil şöyle demiştir: Araplarda cinne sığınmak Yemen'de bir kavimden başladı,
sonra Beni Hanife'ye geçti, sonra Araplarda yaygın hale geldi. (Elmalı-Tefsir)]
7-) Ve ennehüm zannu kema zanentum en len
yeb'asâllahu ehadâ;
"Muhakkak
ki onlar (insanlar), sizin gibi düşünüp, Allâh'ın hiçbir kimseyi asla bâ's
etmeyeceğini, zannetmişler!" (Bu âyet
cinlerin de yaşadıkları beden boyutu itibarıyla 'Ölüm - kıyamet' aşaması
sonrasına insanlar gibi vâkıf olmadıklarını göstermektedir. A.H.) (A. Hulusi)
07 -
Ve doğrusu onlar sizin zan ettiğiniz gibi zan etmişlerdi ki: Allah ebada hiç
bir kimseyi ba's etmeyecek. (Elmalı)
Ve ennehüm zannu kema zanentum en len
yeb'asâllahu ehadâ o sapık insanlar tıpkı sizin sandığınız gibi
Allah’ın hiç kimseyi geri göndermeyeceğini sanmaktadırlar. en len yeb'asâllahu ehadâ
diriltmeyeceğini.
Aslında burada elçi manasına,
peygamber manasına, yani Allah hiç kimseyi peygamber olarak göndermez diye
inanıyorlarmış demek ki, işte o sapık insanlar tıpkı sizin sandığınız gibi
Allah hiç kimseyi peygamber olarak göndermeyecek zannetmektedirler,
zannetmişlerdi daha doğrusu.
Yahudilerin kendi dışlarında
peygamber gelmeyeceğine dair inançlarına bir atıf olsa gerek. İnsandan ümit
kesmişlerdi çünkü. Bu müşrikler için geçerliydi. Ama Yahudiler bizden
başkasından adam çıkmaz diyorlardı İşte burada ki onu ifade ediyor. Artık Allah
tıpkı insanlardan peygamber göndermeyeceği gibi, sizden de peygamber göndermez
zannetmişlerdi, sanmışlardı. Bu arada şunu söyleyeyim;Kur’an insanlara ve
cinlere kendi türlerinden peygamber gönderildiğini ifade eder.
8-) Ve enna lemesnes Semâe fevecednaha müliet
haresen şediyden ve şühüba;
"Gerçekten
biz semâya dokunduk da onu, güçlü bekçilerle (kuvvelerle) ve şihablarla (anlamamızı
önleyen ışınlarla) doldurulmuş bulduk."
(A. Hulusi)
08 -
Ve doğrusu biz o Semayı yokladık da onu öyle bulduk ki şiddetli muhafızlar ve
şihablarla doldurulmuş. (Elmalı)
Ve enna lemesnes Semâe cinler
dediler ki biz göğü yokladık fevecednaha müliet haresen şediyden ve şühüba ama
onu tam donanımlı bir koruma ordusu ve tarifsiz bir göktaşı sağanağı ile dolu
bulduk. Hicr/17 ve18. ayetleri ile karşılaştırmak lazım Yahudi kabalizmine bir
atıf var gibi geldi bana. Çünkü Yahudi kabalizmi gaybı bilme iddiasıyla ortaya
çıkıyor. Oysa ki bu imkansız. Vahyin kaynağını bulandırmak ta dile
getirilebilir burada. Yani vahyin kaynağına bir şey karıştırırlar mı cinler. Bu
vahyin indiği sırada bazı insanlar böyle düşünüyorlarmış. Cinler de vahy
getirir diye düşünüyorlarmış. Hatta Allah resulüne mecnun demelerinin sebebi
cinlenmiş demeleriydi. Yani deli değil bizde ki gibi, mecnun cinlenmiş manasına
kullanıyorlardı. Ne demekti? Onun cini var diyorlardı, ona cin vahiy getiriyor
diyorlardı. İşte bu tip iddiaların tümüne birden rettir bu ayetler.
[Ek bilgi; HARES, bekçi ve
muhafız demek olan "hâris" kelimesinin çoğuludur. "Hadem"
kelimesinin, hizmetçi mânâsına gelen "hâdim" kelimesinin çoğulu
olduğu gibi.
ŞÜHÜB de "şihâb ın
çoğuludur. Şihâb, esasen ateş alevidir. Nitekim, "Parlak bir ateş
koru." (Neml, 27/7) âyetinde de bu mânâda kullanılmıştır. Bundan, gökte
yıldız kayar gibi kayan parıltılara da isim olmuştur.
Mânânın özeti şu oluyor: Biz
iman ettik ki, "Allah kimseyi peygamber göndermeyecek, göndermez."
zannı yanlış imiş, biz yüce bir şahsın peygamber gönderildiğini anladık. Çünkü
biz göğü, o yüksek âlemi yokladık da onu şiddetli bekçiler, kuvvetli muhafız
melekler ve atılmaya hazırlanmış ateş gibi alevler, korlarla doldurulmuş
bulduk.(Elmalı tefsir)]
9-) Ve enna künna nak'udu minha meka'ıde
lissem'ı, femen yestemi'ıl'Ane yecid lehu şihaben rasadâ;
"Biz
anlamak için ondan mekân edinip oturuyorduk. Şimdi ise kim dinlese kendisi için
gözetleyen tahrip edici ışın bulur!" (A. Hulusi)
09 -
Ve doğrusu biz ondan dinlemek için bazı mevki’lere otururduk, fakat şimdi her
kim dinleyecek olursa onun için gözeten bir şihap buluyor. (Elmalı)
Ve enna künna nak'udu minha meka'ıde lissem'ı
halbuki vaktiyle biz onun uygun yerlerinde haber dinlemek için oturuyorduk,
oturmuştuk. Yahudilerin kendilerinden bir peygamber beklentisine bir atıf gibi
geldi bana. Onlar bu iş için astrolojiyi kullanıyorlardı. Yani onun uygun
yerlerine oturmuştuk dedikleri gök.ç Göğün uygun yerlerine oturmak olsa olsa
müneccimlerin bu hangi peygamberin yıldızı, acaba gelecek peygamberin yıldızı
doğdu mu, doğacak mı diye spekülasyon yapmaları şeklinde de anlayabiliriz.
femen yestemi'ıl'Ane yecid lehu şihaben rasadâ
ne var ki şimdi bizden her kim dinlemeye kalksa göğü, yani vahyin kaynağını,
veya aşkın haberlerin kaynağını dinlemeye kalksa derhal karşısında ki hedefi
gözetleyen bir ateş toplu buluyor. Yani karşısında ki hedefe güdümlü bir füze
gibi, güdümlü bir mermi gibi bir ateş topu buluyor. Ben bu ateş topunun ne
olduğu üzerinde düşündüm. Acaba nasıl anlayabiliriz dedim; Kulak hırsızlığına
dayalı sahte vahiylere bir atıf bu aslında. Gelecekten haber verme
girişimlerinin tümünü birden reddediyor bu ayet ve düşündüğümün sonucunda beni
ikna edecek olan işte bu vahiydir dedim. Yani ateş topu tıpkı;
Ve nünezzilu minel Kur'âni ma huve şifaun
ve rahmetun lil mu'miniyn. ve lâ yeziyduz zalimiyne illâ
hasara (İsra/82) ayetinde olduğu gibi. Biz bu Kur’an dan
Mü’minler için şifa olan ayetler indirdik fakat onlar onda; ve lâ yeziyduz zalimiyne
illâ hasara, zalimlerin hüsranını artırır o. Yani zalimlerin de hüsranını
artırır. Tıpkı onun gibi Kur’an ın adeta
bir nûr, bir de nâr olan veçhesi var.
Nûr olan
veçhesi kendisinden faydalanmak isteyeni ışıtması, aydınlatması, kendisine iman
edenlerin gözünü ve gönlünü aydınlatması.
Nâr olan
veçhesi ise kendi kaynağını bulandırmak isteyenleri yakması, Yani, mü’minin
imanını, kafirin küfrünü, münafığın nifakını artırır dersek acaba olur mu?
Allah’u alem..!
Güdümlü bir
silah gibi avlayıp geçersiz kılan, kendi kaynağını bulandırmaya yönelik her
teşebbüsü adeta güdümlü bir mermi gibi varıp tam gözüne isabet eden şeklinde de
anlayabiliriz. Rasadâ diyor çünkü.
Rasatla yan, tarassut eden, onu gözetleyen, adeta güdümleyen bir biçimde
anlamına.
Devam ediyor
d sayfasına geçiniz.
Cin suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder