a sayfasından devam
{Atlanan ayet; 5-) Bel yüriydul'İnsanu liyefcure emameh;
Hayır!
İnsan, önündekini (ölümle başlayan yaşamı) yalanlarcasına azgınlaşıyor! (A. Hulusi)
05
- Fakat insan ister önünde fücur etmesini, (Elmalı)
Bel yüriydul'İnsanu liyefcure emameh
Bu kısa cümleyle, ahireti inkâr edenlerin gerçek hastalıklarının teşhisi
konulmaktadır. Bunlar, aslında kıyameti ve ahireti mümkün görmedikleri için
inkâr etmiyorlar. Asıl sebep, ahirete inanmakla doğacak birtakım ahlâki
sorumluluklardan hoşlanmamalarıdır. Tefhimu-l Kur’an- Mevdudi)
“Yok eğer burada anlatılan
insan mü’minse, o zaman da mânâ şöyle olacaktır: Bu insan günahı öne alır da,
tevbeyi sona bırakır. Önündeki bir kısım günah programlarını da icra edinceye
kadar tevbeyi, Allah yoluna dönüşü tehir eder.
Peki bizler ne yapıyoruz?
30-40 yılı geride bıraktık. Geçmişimizi biliyoruz. Önceki hayatımızı Allah’ın
istediği biçimde değerlendiremediğimizi, yapmamız gereken nice şeyleri
yapmadığımızı, yapmamamız gereken nice şeyleri yaptığımızı biliyoruz.
Gençliğimizde şöyleydik, evlendiğimizde böyleydik, geçen sene şöyleydik,
evvelki sene böyleydik, bunu biliyoruz. Öyleyse gelin hem kendi îmanımız
kendimizi düzeltsin, hem de kendi îmanımız karşımızdaki Müslüman
kardeşlerimizi düzeltsin. Tanıdığımız
insanların, çoluk-çocuğumuzun îmanlarını da, hayatlarını da düzeltsin.
Hayır önündeki günlerinde
fücûruna devam etmek ister bu insan. Böyle yaparken âhireti inkâr ettiğinden,
öldükten sonra dirilmeye inanmadığından yapmaz. O da bu yapıp ettiklerinin
mutlaka bir gün hesabı sorulacağını bilir. Bunu onlar da biliyorlar ama
hayatlarını, hayat programlarını bu îmana bina etmeye, buna göre bir hayat
yaşamaya yanaşmıyorlar. Çünkü o zaman sorumlulukları gündeme gelecek. Çünkü o
zaman zevkleri ve eğlencelerine bir sınır gelecek, huzurları kaçacak. Âhirete
îman gündeme gelince elbette iştahları kaçacak ve yedikleri şeyleri
yiyemeyecekler, insanlara zulmedemeyecekler. Önlerindeki bir kısım günah programlarını
icra edemeyecekler. Onun içindir ki, ipleri önlerinde olsun, ipleri ellerinde
olsun da dilediklerini yapabilmeyi isterler. (Besâir-ul
Kur’an. Ali Küçük)
[Bel yüriydul'İnsanu liyefcure emameh
yoo..! hayır. “Bel” ıdrap içindir, önceki durumu nefy eder, yeni bir durumu
ispat eder. Onun içinde Yoo..! öyle değil. Nedir ya? Bilakis yüriydul'İnsanu
liyefcure emameh çıplak bir mana veriyorum önce, gözden kaçan bir mana bu.
Çünkü fücur u eş anlamlılara hamlederek mana veriliyor genelde. Ama ben fücur u
asli manasıyla bir mana veriyorum şimdi.
İnsan ister, bayılır diye mana
vereceğim, neden verdiğimi de izah edeceğim; liyefcure imameh; İnsan emameh, orada ki “hu” yu ba’se atfederek,
dirilişe atfederek, dirilişin önünde elinden geldiği kadar fücur işlemeye
bayılır. Bu bir manadır. İnsan, orada ki “he” zamirini ba’se atfederek
yapıyorum yalnız, yoksa hemen hemen tüm müfessirler, tabii meallerde onlardan
çekerek insana atfederler. O dirilişin önünde insan fücur işlemeye, günah
işlemeye, suç işlemeye bayılır. Suç işlemeyi ister. Yani ölüm gelmeden evvel
işleyeceğim ne kadar varsa işleyeyim. Bu kimin? Bu insan tipi genelde insanın
inkar edenine, genelde ahireti gözetmeyenine, tek dünyalı olanına atfen
kullanılır.
Fücur’u eğer yalana
hamledersek yani kizb e hamledersek o zaman ne mana veririz? O “hu” zamirini
bilakis insan önündekini yalanlamak ister. Önündekini yani ahireti yalanlamak
ister. Kıyameti yalanlamak ister. Yalanlamaya bayılır, can atar. O bayılır ı
“lâm” dan dolayı veriyorum, “lâm” burada teksir için. Aslında bu teksir
bayılıra yani bunu çok yapar manasına geldiği gibi, insanların çoğu önündeki
ahireti yalanlamaya bayılır. Teksir manası asıl oraya yansır. Onun için el insan
ı kafir insana dönüştürmeye gerek yok işte bu manada. İnkarcı insana. İnsan
çoğunlukla önündekini yalanlamaya bayılır. Veya 1. mana ile dirilişin önünde,
yeniden dirilmeden yani kıyametten önce, yani ölümden önce günah işlemeye
bayılır insanların çoğu. Fücur dediğim gibi inkar manasına gelebilir. (Mustafa
İslamoğlu-tefsir dersleri)]}
6-) Yes'elü eyyane yevmul kıyameti;
"Kıyamet
süreci (ölüm sürecinde yaşanacaklar) ne zamanmış?" diye sorar. (A. Hulusi)
06 -
Sorar: ne zaman diye o Kıyamet günü, (Elmalı)
Yes'elü eyyane yevmul kıyameh
soracak, kıyamet ne zaman, hangi gün? Eyyane, en ‘anekeza cümlesinin
sıkıştırılmışıdır, zipli halidir. en’aneke. Anı ne zaman? Ne zaman kopacak
kıyamet? En’ane açılımını kasıtlı zikrettim, bu çok önemli çünkü. Ne için
önemli? Bu hem nefy, hem ispat içerir. Bakınız, çok önemli. Onun için ne zaman
kopacak kıyamet dediğimizde aynı zamanda, kıyamet kesinlikle kopacak demişte
oluruz da biz farkına varmayız. Farkında olmadan tasdik etmiş oluruz. Ve devam
ediyor;
7-) Feizâ berikal besar;
Gözünde
şimşek çaktığında, (A. Hulusi)
07 -
Ne vakit ki o göz şimşek çakar. (Elmalı)
Feizâ berikal besar bakın onu gören
gözler şimşek şimşek çakacak.
8-) Ve hasefel Kamer;
Ay
tutulduğunda, (A. Hulusi)
08 -
Ve Ay tutulur. (Elmalı)
Ve hasefel Kamer ve ay sönüp
gidecek, ışığı gidecek, kendisi gidecek, yok olacak. 3 mananın üçüne de
gelebilir.
9-) Ve cumi'aşŞemsu velKamer;
Güneş
ve Ay bir araya geldiğinde! (A. Hulusi)
09 -
Ve Güneş ve Ay toplanır. (Elmalı)
Ve cumi'aşŞemsu velKamer güneş ve ay
bir araya (geri) gelecek. Geri dedim onu, çünkü kâneta retkan
fefetaknahüma. (Enbiya/30) başlangıçta ikisi birdi yer ve
güneş, Allah, onu biz ayırdık diyor. Demek ki geri dönüş olacak Enbiya/30 da
öyle buyuruyor. Yaratılışı geri saracak rabbimiz, sistemi başa döndürecek. Yevme
natvis Semae ketayyis sicilli lilkütüb. (Enbiya/104) O gün semayı
çeviririz. Sarık sarar gibi natvi odur aslında, düreriz.
Peki sicilli
lilkutup, kitap sayfaları gibi. Bizim çağımızda kitaplar böyle yapıldığı için
her çağda kitabı böyle zannettik oysa bu ayetlerin geldiği çağda rulo idi. Onun
için çok katlı rolu gibi düreriz. Şöyle çok katlı ruloyu açın ondan sonra da Samanyolu’nun
fotoğrafınızı önünüze koyun. Spiraller, kuyruklarla, açılmış bir rulo gibi
olduğunu görürsünüz. Evet öyle yapacağız diyor. Müthiş bir haber, Allah’tan
başka kimse veremez bu haberi bize.
[Ek bilgi; CEHENNEM NEDİR?
Cehennem nedir? Nasıl izah ediliyor?
Cehennemin kıyamet denilen
zamanda gelip Dünya'yı kuşatması ve yutması şöyle anlatılıyor. Abdullah ibni
Mesûd'dan naklolmuştur: Rasûlullâh şöyle buyurdu:
"O gün cehennem getirilecek!.. Onun yetmiş bin bağı olacak ve her bağ
ile beraber cehennemi çeken yetmiş bin melek olacak."
Evet, böylece gelip Dünya'yı
kuşatan cehennemin ateşinin yani radyasyonunun içinden istisnasız bütün
insanlar geçecektir.
"SİZDEN CEHENNEM'E UĞRAMAYACAK HİÇ KİMSE YOKTUR! BU RABBİNİN
KESİNLEŞMİŞ BİR HÜKMÜDÜR. SONRA KORUNANLARI (korunmanın getirisi, nûrânî kuvve
sahiplerini) KURTARIRIZ; NEFSİNE ZULMEDENLERİ DE DİZÜSTÜ ORADA BIRAKIRIZ."
(19.Meryem: 71-72)
"KESİNLİKLE CEHENNEM GÜZERGÂH OLMUŞTUR (herkes
oradan geçer)!" (78.Nebe': 21)
"(İşte) O
SÜREÇTE, CEHENNEM DE GETİRİLİR (Dünya'yı kuşatır)!" (89.Fecr: 23)
Gelip Dünya'yı kuşatan ve
alevleri içinden istisnasız herkesin geçmek zorunda kalacağı bu CEHENNEM ne
yapıyor şimdi? Kendi kendini yiyor!
Hayır, espri yapmıyorum!
Gerçeği anlatıyorum! Buyurun önce bu olayı Hz. Rasûl-ü Ekrem'in ağzından mecazî
şekilde açıklanan ifadesini okuyalım. Ebu Hureyre (radıyallâhu anh) anlatıyor.
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi
vesellem) buyurdu:
"Cehennem Rabbine şikâyette bulunarak: "Yâ Rabbi kısımlarım
birbirini yedi!.." dedi! Bunun üzerine Allâh ona iki nefes vermesi için
izin verdi. İşte bulduğunuz şiddetli soğuk (kışın) cehennemin ZEMHERİR'inden; bulduğunuz yakıcı sıcak da onun
SEMUM'undandır!.."
Evet, 1400 yıl öncesinin
şartları içinde ancak bu kadar dile getirilebilir böylesine muazzam bir gerçek!
Cennete girenler cehennemden
geçip oradaki gerçeği gördükten sonra aralarında konuşurlarken, cehennem
ateşini şöyle tarif ederler:
"Allâh bize lütfetti ve bizi (cehennem ateşi) Semum'un (insan bedeninin
gözeneklerinden geçen zehirleyici dumansız ateş; mikrodalga radyasyon)
azabından korudu!" (52.Tûr: 27)
Şimdi önce birinci hususu
anlamaya çalışalım.
"Cehennem kendi kendini
yedi" tâbiri neyi anlatmak istiyor?
Güneş, tümüyle hidrojen
gazından ibaret merkeze sahiptir ve burada 15 milyon derece civarında bir hararet
mevcuttur! Bu hararet dolayısıyla sürekli nükleer tepkimeler olmakta ve
hidrojen atomları kendi kendini yiyerek helyuma dönüşmektedir. Bu arada
yediklerinden artanı(!) da dışarıya atmaktadır. Bu atıklar ise tâ Dünya'ya,
bizlere kadar ulaşmaktadır.
"Güneş'in", pardon,
"Cehennemin" yediklerinin artıkları nedir?
"SEMUM!.." Nedir "nârı
SEMUM"?
Arapçada "SEMUM"
kelimesi iki mânâya gelir. Birincisi: "Gözeneklere (mesamat) işleyen
ışın". İkincisi: "Zehirleyici" ateş yani radyasyon!
Termonükleer tepkime içinde
olan GÜNEŞ'in, bu tepkime sonucu yaydığı çeşitli radyasyonlar, ışınlar acaba
bundan daha başka nasıl anlatılabilirdi 1400 küsur yıl önce?
Evet, Rasûlullâh, tamamıyla
bilimsel gerçeklere dayanan din olgusunu en mükemmel şekilde açıklamıştır. Ne
var ki, insanlar dine ilimle değil, şartlanmaların hükmü altındaki ön yargı ile
baktıkları için bu gerçekleri görmekten mahrum kalmışlardır.
Esasen Dünya'nın ve
içindekilerin âkıbeti, son derece açık seçik basîret sahiplerinin idrakleri
önüne serilmiştir! Ancak ne var ki, çeşitli vesilelerle ortaya atılmış bulunan
bu gerçekler, yüksek akıl sahipleri tarafından derlenip toparlanıp, sayısız
mozaiklerden oluşan ana sistem olarak, bir resim gibi gözler önüne
serilmemiştir! İşte bu mümkün olmamıştır geçmişte, bilimin yeterli düzeyde
olmaması sebebiyle.
Günümüzde ise ilâhî lütuf ve
merhamet, bizlerin bu gerçeği öğrenmesine yol açmaktadır. Öyle ise aklımızı son
zerresine kadar değerlendirip, 1400 sene öncesinden işaret edilen bu gerçekleri
çok iyi idrak etmeye çalışalım.
Dünya, tüm üzerindekilerle
birlikte, neticede büyüyecek olan "Güneş'in" yani bir diğer ifade ile
"cehennemin" içine girecektir! İnsan ise "ruh" beden ya da
diğer bir ifade ile "holografik dalga" bedeninin elde ettiği enerji
durumuna göre ya Dünya üzerinden kaçıp sayısız yıldızların boyutsal
derinliklerindeki üst yaşam boyutlarına yani cennetlere gidecek; ya da
Dünya'nın ve hemen sonrasında da Güneş'in manyetik çekim alanından kendini
kurtaramayarak; neticede, ebedî olarak cehennemin içinde yani Güneş'in içinde kalacaktır!
Zaten ilk anda kendilerini
kurtaramayanların daha sonraki devirlerinde Güneş'in içinden çıkmaları gittikçe
artan yoğunluk sebebiyle ebediyen mümkün değildir.
İşte bu yüzden cehenneme girip
de oradan kaçamayanlar ebedî olarak orada kalıcıdırlar; cennetlere girenler de
ebedî olarak orada kalıcıdırlar, denilmiştir! (Cehennem Kıyamet - A. Hulusi)]
10-) Yekulul'İnsanu yevmeizin eynelmeferr;
O
süreçte insan: "Nereye kaçabiliriz?" der! (A. Hulusi)
10 -
Der o insan o gün: nereye kaçmalı? (eynel'mefer). (Elmalı)
Yekulul'İnsanu yevmeizin eynelmeferr
insan diyecek; nereye kaçmalı?
11-) Kellâ lâ vezere;
Hayır,
(dışarıda)
sığınak yoktur! (A. Hulusi)
11 -
Hayır hayır, yok bir siper. (Elmalı)
Kellâ lâ vezer yoo..! kaçacak bir
yer yok, sığınak yok, nereye kaçacaksın. Bir başka ayetten alalım cevabı: Fefirrû
ilAllâh. (Zariyat/50) Allah’a kaçın. Allah’tan kaçılmaz ki. Onun
için insanlar ikiye ayrılır.sonunda dönüşün Allah’a olduğuna iman edenler,
Allah’tan kaçacağını zannedenler, ama yine de kaçıp kurtulamayanlar.
12-) İla Rabbike yevmeizinil müstekarr;
O
süreçte (her birimin kendi) karargâhı Rabbinedir! (A. Hulusi)
12 - Rabbinedir
ancak o gün karar. (Elmalı)
İla Rabbike yevmeizinil müstekarr o
gün yolların sonu rabbine çıkacaktır. Tüm yollar Allah’a çıkar.
13-) Yünebbeül'İnsanu yevmeizin Bima kaddeme ve
ahhar;
O
süreçte insanda, takdim ettiği (önceden
gönderdiği) ve tehir ettiği (sonraya bıraktığı, yapmadığı)
şeylerin bilgisi açığa çıkarılır. (A. Hulusi)
13 -
Ayıltılır insan o gün, yaptıkları ile mukaddem, müahhar. (Elmalı)
Yünebbeül'İnsanu yevmeizin Bima kaddeme ve ahhar
insana o gün önünden ne gönderdiği, arkadan ne göndereceği bir bir haber
verilir. Veya önündeki ve arkasında ki. Şöyle çevirsem olur mu? öncelikleri ve
sonralıkları. Öncelediği şeyler, arkaya attığı şeylerin hesabı bir bir sorulur.
Şimdi oldu. Bu ayete bu mana tam
oldu. Neye öncelik verdi? Neyi sonraya bıraktı. Allah’ın öncelik verdiklerini
sonraya atıp, Allah’ın önemsiz diye söylediklerini öne mi koydu. Dünyayı
önemliler yerine, ahireti önemsizler yerine mi koydu. Dinini arkaya attı,
dünyasını önüne mi aldı. Ruhunun açlığını hiç düşünmedi, varlığını, bedenini
doyurmak için, cesedini doyurmak için mi kullandı. İşte o zaman hesabı
sorulacak.
14-) Belil'İnsanu 'alâ nefsihi basıyretun;
İşte (gerçek şu ki) insan, kendi
nefsini değerlendiricidir! ("OKU yaşam
bilgini {kitabını}! Bilincin bu aşamada, yaptıklarının sonucunun ne olduğunu görmeye
yeterlidir." 17.İsrâ' Sûresi: 14. âyetini hatırlayalım. A.H.) (A. Hulusi)
14 -
Doğrusu insan kendine karşı bir basîrettir. (Elmalı)
Belil'İnsanu 'alâ nefsihi basıyretun
bilakis insan kendi benliğine şahit olacak. İnsan kendi benliğine şahit olacak
diyor.
15-) Ve lev elka me'aziyreh;
Mazeretlerini
öne sürse bile (bir şey değişmez)! (A. Hulusi)
15 - Dökse
de ortaya mazeretlerini(Elmalı)
Ve lev elka me'aziyreh türlü
mazeretler ortaya koymuş olsa da. Ne mazeret ileri sürerse sürsün insan kendi
kendisinin şahididir. Belil'İnsanu 'alâ
nefsihi basıyra (14) nefsi üzerine bir basiret. Sanki bir çift göz kendi
nefsini gözetleyen, kendini gözetleyen. Evet, ne dersiniz? Zımnen insan
hakikati yalanlasa buna tumturaklı mazeretlerde uydursa, yine de hiçbir mazeret
onu mazur kılmaz. Tıpkı lev şaAllâhu ma eşrekna..(En’am/148)
da olduğu gibi. Eğer Allah dilemeseydi biz şirk koşmazdık. Ne buyuruyorsunuz?
Müşrikler Allah’a iftira etmiş olmuyorlar mı. Mazeret olur mu bu? Bu
mazeretleri kabul edilir mi. Edilmeyeceğini biliyoruz. Neden? Çünkü Allah akıl
verdi de ondan. Hiçbir şey olmasa vahiy de gelmese Allah’ın varlığına ve
birliğine seliym akıl kafidir.
Devam ediyor
c sayfasına geçiniz.
Kıyamet
suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder