Şimdi aziz Kur’an dostları
Müddessir suresinin tefsirine geçiyoruz kısa bir girişten sonra inşaAllah.
Adını ilk ayetinden alıyor. Sadece
burada kullanılıyor Müddessir. Müzzemmil in zıt yani mukabil anlamlısı olduğunu
söylemiştim. Müzzemmil üste bir şey almak, Müddessir alta bir şey almaktır.
Tedessera dır aslı, kişi altına bir şey aldı. Onun için yatak bu isimle
isimlendirilir. Yatan kişi yatak üzerinde yatarken de Müzzemmil olarak yatan
kişi manasına gelir. ‘Alak; Müzzemmil den sonra Müddessir suresi gelir. sırası
budur. Resulallah’ın vahyin geliş sıklığını tecrübe etmesinden önce. Vahyin
kesildiğini sandığı, ama doğal bir ara vermeden ibaret olan bir dönemde
inmiştir. Fetret-i vahiy dedikleri ama ben gerçek bir fetret olmadığı
kanaatindeyim, sadece ResulAllah vahyin geliş sıklığını öğreninceye kadar bunu
bir kesinti zannetmişti diye düşünüyorum.
Müzzemmil ve Müddessir arasında
çift boyutluluk var. Kur’an ın mesani özelliği gereği. Müzzemmil eylemin
inşasına, Müddessir söylemin ve ahlakın inşasına dairdir. İlk 7 ayette yine 7
emir gelir. Tıpkı Müzzemmil de olduğu gibi. Vahiy Allah resulünü ve mü’minleri
inşa etmektedir. Tümünün tek celsede inip inmediği tartışmalıdır. Şimdi
suremize geçebiliriz.
[Ek bilgi; NÜZÜL SEBEBİ
Mekke müşriklerinin Peygamber
(s.a.s)'e karşı tavır koyarken içinde bulundukları açmazı ilginç bir şekilde
ortaya koyan diğer bir rivayet de şöyledir: Hac günleri gelmiş, tüm Arap
yarımadasından topluluklar Mekke'ye gelmeye başlamıştı. Mekkeli müşrikler telaş
içerisinde, insanları Hz. Peygamber (s.a.s)'den nasıl uzak tutacaklarının
yollarını arıyorlardı. Kendileri, Kur'an-ı Kerim'in çarpıcı ilâhî üslubu
karşısında çaresiz kaldıkları için, bu ilâhî mesajı duyan insanların etkilenip
Peygamber'e uyacaklarından endişe ediyorlardı. Bunun üzerine Mekkeli
müşriklerin ileri gelenlerinden olan Ebu Leheb, Ebu Süfyan, Velid İbn Muğire,
Nadr İbn Haris vb. Daru'n Nedvede toplandılar. Aralarında şu konuşma geçti.
"Hac günleri geldi. Arap
kabilelerinin elçileri gelmeye başladı. Üstelik onlar, hakkında bir şeyler
duydukları Muhammed'in söylediklerini soruşturup duruyorlar. Siz ise, onun
hakkında farklı farklı şeyler söylüyorsunuz. Kimi deli, kimi kâhin, kimi de
şairdir diyor. Ancak her Arap bilir ki, bunların hepsinin bir tek kimsede
bulunması mümkün değildir. Onun için, herkesin kullanacağı tek bir kelime
üzerinde karara varalım.
Onlardan birisi kalkıp;
"şairdir diyelim" dedi. Velid buna itiraz ederek şöyle dedi:
"Ben bir çok şâir dinledim. Muhammed'in hiç bir sözü onlara
benzemiyor"
"Öyleyse kâhindir
diyelim" dediler. Velid; "kâhin bazen doğru söyler, bazen de yalan
söyler. Muhammed asla yalan konuşamaz" diyerek yine itiraz etti.
Bu defa akıl hastasıdır
diyelim dediler. Velid tekrar itiraz ederek şöyle dedi: "Akıl hastaları
insanlara saldırır. Muhammed asla böyle bir şey yapmadı".
Velid ayrılarak evine gitti.
Oradakiler Velid'in şirkten döndüğünü zannettiler. Bunun üzerine Ebu Cehil,
doğruca Velid'in evine giderek ona; "Abdu'ş Şems! Sana neler oluyor!
Kureyş bir şeyde ittifak ediyor, sen karşı çıkıyorsun. Onlar da senin, delil
getirerek dininden döndüğünü zannettiler" dedi.
Velid; "Benim bu iş için
de(ile ihtiyacım yoktur" dedi ve ekledi: "Ben iyice düşündüm, o neden
bir sihirbaz olmasın? Çünkü onun, babayla oğlun, kardeşle kardeşin, karıyla
kocanın arasını açtığını, onları birbirinden ayırdığını duydum ve onun mutlaka
bir sihirbaz olduğuna karar verdim".
Bu sözü Mekke'de yaydılar.
Bunu duyan halk; "Muhammed sihirbazdır" diye bağırmaya başladı.
Rasulullah (s.a.s), bu söylenenleri duyunca üzüntü içerisinde eve döndü ve
elbisesinin içine büzülerek yattı. Bunun üzerine; "Ey örtülere bürünen
" ayeti nâzil oldu. (Besâiru-l Kur’an- Ali küçük)]
[Ek bilgi; Bu surenin bazı
ayetlerinin daha sonraki bir tarihte nazil olduğu muhtemel ise de, surenin
tümünün Mekke döneminin ilk yıllarına, yani Muhammed (s)'in tebliğinin
başlangıç yıllarına ait olduğu tartışmasızdır. Ancak ilk döneme ait ve kısa
olmasına rağmen bu sure, bir bütün olarak Kur’an ın işlediği hemen hemen bütün
temel kavramları ortaya koyar:
Allah'ın birliği ve benzersizliği, yeniden dirilme ve nihaî
yargılama, ölümden sonra hayat ve onunla ilgili bütün müteşabih tasvirler;
insanın zayıflığı ve Allah'a kesinlikle muhtaç oluşu; boş gurura, büyüklenmeye
ve bencilliğe karşı zaafı; her insanın kendi davranış ve eylemlerinden bireysel
olarak sorumlu oluşu; “cennet” ve “cehennem”in keyfî bir ödül veya ceza değil
de kişinin yeryüzündeki hayatının doğal sonuçları olması; bütün sahih dinî
tecrübelerin tarihî devamlılığı prensibi; ve sonraki vahiylerle geliştirilecek
olan daha başka düşünce ve kavramlar. Tevhid, nübüvvet ve ahiret konuları
işlenmiştir. (Muhammed
Esed- Tefsir-u mesaj)]
Rahman, rahiym Allah adına.
1-) Ya eyyühel müddessir;
Ey
Müddessir (bürünmüş olan)! (A. Hulusi)
01 -
Ey bürünen (Müddessir)! (Elmalı)
Ya eyyühel Müddessir ey yatan kişi,
altına bir şey alıp uzanan manasına geldiğini söylemiştim. Müzzemmil ile
Müddessir arasında mütekabiliyet vardır, zıtlık. Biri üste bir şey almak, biri
alta bir şey almak. Ey yatan kişi, Şöyle çevirsem olur mu? Ey yatan iyi. Niye?
Çünkü; Ve inneke le alâ hulukın 'azıym. (Kalem/4) sen
muhteşem bir ahlaka sahipsin diyen Kur’an değil mi? O zaman ey yatan iyi, yatan
iyi, iyi değildir. Kalk.
2-) Kum feenzir;
Kalk da
uyar! (A. Hulusi)
02 -
Kalk artık inzar et. (Elmalı)
Kum feenzir Kalk ve uyar. İnzar,
uyarı. Aslında nezr buradan gelir. Adak. Adakta bir uyarı ve korku olduğu
içindir. Ama adakla insanın adanması arasında ki farkı da inşaAllah daha sonra
geldiğinde ilgili ayet işleyeceğiz.
Kalk ve uyar. Yatan iyi, iyi
değildir. Sen kalkan iyi ol. Pasif iyi, iyi değildir, aktif iyi ol.
3-) Ve Rabbeke fekebbir;
Rabbinin
yüce azametini fark et! (A. Hulusi)
03 -
Ve rabbini artık büyükle. (Elmalı)
Ve Rabbeke fekebbir ve rabbini
yücelt. Yücelt mi? Hayır. Zaten yücedir O. Rabbinin yüceliğini tasdik et.
Rabbinin yüceliğini dillendir. İlk defa tekbir le ilgili bir emir, namazın
içindeki Allahuekber emri buradan mülhem olarak namaza iktibas edilmiştir ve
namazımızın parçası olmuştur. Ve Rabbeke fekebbir Allahuekber. Allah en büyüktür
manası vermek yerine Allah tek büyüktür manası vermek daha doğrudur. Çünkü
ekber ismi tafdil değil, sıfat olarak alınmalı ve tek büyük manası daha doğru
olur. En büyük deyince bir küçüğü mü var gibi bir şey akla gelmesin için.
4-) Ve siyâbeke fetahhir;
Elbiselerini
(bilincini - beynini) arındır! (A. Hulusi)
04 -
Ve elbiseni artık temizle. (Elmalı)
Ve siyâbeke fetahhir elbiseni
temizle. Siyab elbise, elbisenin altında ki deriyi de ifade eder. Bedenini
temizle. Derinin altında ki kalbi de ifade eder, kalbini temizle. Ama o
mecazen, bu hakikaten. Hakikaten almamızda hiçbir sakınca yok, elbiseyi temiz
tutma; artık toplumun önüne vahyi tebliğ için çıkacak peygamberde bir vizyon
inşasıdır.
5-) Verrucze fehcur;
Rücz'den
(her türlü şirkten, yanlış değerlendirmekten) kaçın! (A. Hulusi)
05 -
Ve o pislikleri artık def' eyle. (Elmalı)
Verrucze fehcur şirkten, günahtan,
isyandan uzak dur, hicret et. Emirler ardı ardına yağıyor. Rucz; ricz den
farklıdır. Ricz pislik, Rucz; şirk. Yani biri manevi pislik, öbürü maddi pislik
anlamına gelir. Belki ilk indiğinde harekenin olmamasından dolayı her ikisini
birden anlamamız daha iyidir. Hem maddi pisliklerden, hem manevi pisliklerden
uzak dur.
6-) Ve lâ temnün testeksir;
Çoğu
isteyerek (hırsının getirisi olarak) iyilik - ihsan yapma! (A. Hulusi)
06 -
Hem çoksunarak menn etme. (Elmalı)
Ve lâ temnün testeksir yaptığın
iyiliği çok görme. Veya iyiliği kazanç kapısı haline getirme. İyilik yap ve
Allah için yapıyorsan unut. Allah unutmaz. İstiksar burada yasaklanıyor. Yani
daha fazlasını almak için bir miktar yapmak. Hayır. Büyük için yapılan hiçbir
şey küçük değildir bir, Allah unutmaz iki. Allah için yapıyorsan Allah, Allah
kadar verir üç. Yetmez mi?
Devam ediyor b sayfasına geçiniz.
Müddessir suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder