d sayfasından devam
16-) Ve en levistekamu 'alettariykati
leeskaynahüm mâen ğadeka;
Gerçek
şu ki, onlar tarikat (hakikatine giden yol) doğrultusunda yürüselerdi, elbette onlara bol bir su (marifet ve ilimle)
suvarırdık. (A. Hulusi)
16 -
Ve hakikat o tarikat üzere istikametle gitselerdi elbette kendilerini bol bir
su ile suvarırdık. (Elmalı)
Ve en levistekamu 'alettariykati leeskaynahüm
mâen ğadeka eğer onlar yolda doğru dürüst yürüseler di veya
giderlerse, elbet biz de onları bitimsiz bir suyla sularız.
İlginç değil mi? Burada cinlerin
su ile ne alakası olabilir suali sorulabilir ki, İbn. Âşur gibi bazı
müfessirlerimiz bu soruyu sormuşlar. Yani ne alakası var ki cinlerin suyla.
Kur’an da el cinn in çok anlamlı olduğunu daha önce söylemiştim. Burada tam
hatırlamanın sırası. Kök anlamı görünmeyen varlıklar olan bu kavram mecazen
uzaklardan gelen, bölgede tanınmayan, ender görünen garip kimseler anlamına da
geldiğini unutmamak lazım. Tabii ki Allah’u alem..! Yani bu veya şu anlama
gelir demek elbette ki cür’etli konuşmaktır. Fakat aynısı bu anlama gelmez
demek te cür’etli konuşmak olur Allahu
alem bi muradihi bihi diyoruz. Allah bununla neyi murad ettiğini en iyi
kendisi bilir tabii ki. İnsan ve cinlere kendi cinslerinden peygamber
gönderildiğini daha önce söylemiştim ki, Enam/130. ayeti bunu verir. Yani
Kur’an kuralı koymuştur. İnsanlara kendi, cinslerinden, cinlere de kendi
cinslerinden peygamber gelmiştir. Bu kuralı Kur’an koymuştur.
17-) Lineftinehüm fiyh* ve men yu'rıd 'an zikri
Rabbihi yeslükhu 'azâben sa'adâ;
Onları,
onunla denerdik ne oldukları açığa çıksın diye. Kim Rabbinin zikrinden (hatırlattığı Hakikatinden)
yüz çevirirse, onu gittikçe şiddetlenen bir azaba sokar! (A. Hulusi)
17 -
Ki onları onun içinde imtihan edelim, her kim de rabbinin zikrinden yüz
çevirirse o onu gittikçe yükselen bir azâba sokar. (Elmalı)
Lineftinehüm fiyh bunu o nimetle
sınamak için yaparız. Yani yukarıda ki gibi nimet; suyu sonsuzca açarız ve
yağmuru üstünüze boşaltırız ama bunu bir sınav olarak yaparız her nimette olduğu
gibi. ve men
yu'rıd 'an zikri Rabbihi yeslükhu 'azâben sa'adâ ama rabbini
hatırlamaktan yüz çeviren kimseyi de pek meşakkatli bire azaba duçar ederiz.
18-) Ve ennelmesacide Lillâhi fela ted'u
ma'allahi ehadâ;
Muhakkak
ki secde mahalleri Allâh içindir. O hâlde (secde
hâlinde) Allâh yanı sıra başka birine
yönelmeyin! (A. Hulusi)
18 -
Ve hakikat mescitler hep Allah içindir, o halde Allahın yanında başka birine
duâ etmeyin. (Elmalı)
Ve ennelmesacide Lillâhi fela ted'u ma'allahi
ehadâ mescitler Allah’a aittir. Orada Allah’tan başka hiç kimseye
dua etmeyin. Açık ve net. İttifakla bu ayet 1. ayete hamledilmiştir. Başında
takdiren şöyle bir ibare koyabiliriz. Bana vahy edildi ki mescitler Allah’a
mahsustur, Allah’a aittir. Sakın orada Allah’tan başka hiç kimseye dua etmeyin.
El mesacid; İbadetler kulluk
manasına gelir, ibadet zamanları manasına gelir, secde organları manasına
gelir. Çünkü mescid hem mastarı mimi, hem ismi zaman, hem ismi mekândır.
Putlarla dolu Kâbe ye bir atıftır ilk muhataplar için. Ama her mescidin alnına
yazılacak bir ayettir aynı zamanda bu.
[Ek bilgi: "Arz bana mescid
ve temizleyici (veya temiz) kılındı." hadis-i şerifini göz önünde
bulundurarak bu âyetin tefsirinde Hasan Basr i şöyle demiştir: Burada mesacid,
arzın bütün parçalarına işarettir. Arzın hepsi Allah tarafından yaratıldığı
için, onların üzerinde, yaratıcısından başkasına secde etmeyin demektir. (Elmalı-Tefsir)]
19-) Ve ennehû lemma kame 'Abdullahi yed'uhu
kâdu yekünûne 'aleyhi libeda;
Ne
zaman Abdullah (Allâh kulu - Hz.Muhammed), O'na yönelerek kalksa, çevresinde çullanıyorlar! (A.
Hulusi)
19 -
Ve filhakika o Allahın kulu kalkmış ona duâ ederken üzerine keçelene yazdılar.
(Elmalı)
Ve ennehû lemma kame 'Abdullahi yed'uhu kâdu
yekünûne 'aleyhi libeda ne var ki Allah’ın kulu ona davete kalkmaya
görsün hemen yek vücut olup üzerine çullanıverirler. Çoğunlukla bu ayeti kerime
de müfessirlerimizin dediği gibi Allah resulünün Kur’an okuyuşuna müşriklerin
tepkisini ifade eder.
20-) Kul innema ed'u Rabbiy ve lâ üşrikü BiHİ ehadâ;
De ki:
"Ben yalnızca Rabbime yönelirim (O'ndan
isterim)! Hakikatim olan O'na hiç kimseyi
ortak etmem!" (A. Hulusi)
20 -
De ki ben ancak rabbime duâ ederim ve ona hiç bir şerik koşmam. (Elmalı)
Kul veya kale iki şekilde de
okunmuştur. Kul olursa de ki; Kale olursa dedi veya söyledi. Devam edelim; innema ed'u Rabbiy
ve lâ üşrikü BiHİ ehadâ hiç şüphe yok
ki ben rabbime, sadece rabbime dua ederim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmam.
Kale olursa dedi, böyle söyledi. Veya kul olursa de ki; Ben sadece rabbime dua
ederim ve ona hiçbir şeyi ortak koşmam. Allah’tan başkasına dua açıkça şirk. Bu
ayet bunu söylüyor.
21-) Kul inniy lâ emlikü leküm darran ve lâ
raşeda;
De ki:
"Kesinlikle, size ne bir zarar verebilirim ve ne de hakikati yaşama
olgunluğu oluşturabilirim; (bunlar Allâh'ın
sizde açığa çıkaracağı şeylerdir!)" (A.
Hulusi)
21 -
De ki haberiniz olsun ben size kendiliğimden ne bir zarar, ne de bir irşat
yapamam. (Elmalı)
Kul inniy lâ emlikü leküm darran ve lâ raşeda
de ki; (ne zarar ve yarar) verebilirim, ne de hidayet (ve dalâlete)
götürebilirm. Zımnen, bunu ben bile yapamazken Allah Resulüne de deniliyor.
Veya Allah resulü dedi. Yani burada ResulAllah’ın dilinden söylemesi gereken
şeyler söyleniyor. Bunu ben bile yapamazken cinlerin yaptığına nasıl inanabilirsiniz.
Zımnen bu. Bunu bir peygamber bile yapamazken zarar ve yarar verme işini. Allah
dilemedikçe.
Peki insanlar nasıl cinlerin
zarar verdiğine, cinlerin yarar verdiğine
inanabiliyorlar. Bu ayet bunu soruyor, açık.
22-) Kul inniy len yuciyreniy minAllâhi ehadun
ve len ecide min dûniHİ mültehada;
De ki:
"Gerçektir ki, kimse Allâh'tan beni kurtaramaz ve O'nun dûnunda
sığınılacak yoktur!" (A. Hulusi)
22 -
De ki Allah dan beni kimse kurtaramaz ve ben ondan başka bir sığınacak bulamam.
(Elmalı)
Kul inniy len yuciyreniy minAllâhi ehadun ve
len ecide min dûniHİ mültehada De ki; şüphesiz nedeni Allah’a karşı
kimse koruyabilirdi, ne de ben onun dışında bir sığınak bulabilirim.
23-) İlla belâğan minAllâhi ve risalâtihi ve
men ya'sıllâhe ve RasûleHU feinne lehu nare cehenneme halidiyne fiyha ebeda;
Sadece
Allâh'tan bir bildirim ve O'nun risâletleri istisna! Kim Allâh'a ve Rasûlüne
âsi olursa, sonsuza dek içinde kalacağı cehennem ateşi vardır! (A. Hulusi)
23 -
Ancak Allah dan ve irsalâtından bir tebliğ yapabilirim, her kim de Allaha ve
Resulüne isyan ederse muhakkak ki ona Cehennem ateşi var, içinde ebedi kalmak
üzere onlar. (Elmalı)
İlla belâğan minAllâhi ve risalâtih
tabii ki eğer Allah’tan gelen görevi ve O’nun mesajlarını iletmemiş olsaydım.
Allah’a karşı beni kimse korumazdı. Zımnen; insanın başına gelen cinlerden
değildir, insanın sorumsuzluğundandır. Onun için sorumsuzluğu yüzünden, irade
transferi yüzünden başına gelenleri kalkıp ta vahimlerine hamletmemelidir
sonucunu çıkarabiliriz.
ve men ya'sıllâhe ve RasûleHU feinne lehu nare
cehenneme halidiyne fiyha ebeda ve kim Allah’a ve O’nun elçisine
isyan ederse, işte onun için cehennemin ateşi onu beklemektedir. İçinde ebedi
kalmak üzere. Cehennem ateşi ona müstahaktır.
24-) Hattâ izâ raev ma yu'adune feseya'lemune
men ad'afu nasıren ve ekallu 'adeda;
Nihayet
vadolundukları şeyi (ölüm) gördüklerinde anlayacaklar kim azınlıkta ve çaresizmiş!
(A. Hulusi)
24 -
Nihayet o vaad olundukları şey'i gördükleri vakit artık bileceklerdir ki
yardımcısı en zayıf ve sayıca en aza olan kimmiş? (Elmalı)
Hattâ izâ raev ma yu'adun tehdit
edildikleri azabı görünceye kadar yolları var. Başlarını hangi taşa
vuracaklarsa kendileri bilirler. feseya'lemune men ad'afu nasıren ve ekallu 'adeda
işte o zaman kimin yardıma daha muhtaç ve sayıca az olduğunu anlamış olacaklar.
Allah’a görünmez varlıklardan eş,
ortak, evlat nispet etmenin arka planında yatan hasta bilinci ifade ediyor bu
ayet. Bu birincisi Allah’ın muhtaç olduğu sapıklığına dayanır. Yani Allah
muhtaç mı ki, böyle mi düşünüyorlar. Bunu düşünmek, Allah’ın muhtaç olduğunu
düşünmektir (Haşa). İkincisi ise tekliğinin zaaf olduğunu düşünmektir. Bu da
bir sapıklıktır. Allah’ın tek olması, az olması, destekçisinin az olması
anlamına mı geliyor? (Haşa) böyle mi düşünüyorsunuz. Yani siz cinleri
görünmeyen varlıklardan Allah’a ortaklar koşarak O’nu güçlendirmiş mi
oluyorsunuz demeye getiriyor.
25-) Kul in edriy ekariybun ma tu'adune em
yec'alu lehû Rabbiy emeda;
De ki:
"Vadolunduğunuz yakın mıdır, yoksa Rabbim uzun bir süre mi tanımıştır,
bilmiyorum." (A. Hulusi)
25 -
De ki: dirayet ile bilmem: yakın mı o size vaad olunan? Yoksa Rabbim onun için
bir uzun gayemi yapar? (Elmalı)
Kul in edriy ekariybun ma tu'adune em yec'alu
lehû Rabbiy emeda de ki tehdit edildiğiniz azap yakın mı, yoksa
rabbim onu bir müddet daha erteledi mi. Keşke bir bilseydim de onlara. Yine
zımnen şu var; Ben peygamberken bunu ben bile bilmiyorum. Cinlerin gördüğüne
inanmanız çelişki değil mi? Cinlerden öğrenmeye kalkmanız çelişki değil mi.
Cinlerin bildiğine inanmanız çelişki değil mi? Hakikaten Kur’an burada akıl
yürütüyor ve akıl yürütmemizi istiyor, aklımızı kullanmamızı, istiyor.
26-) 'Alimülğaybi fela yuzhiru 'alâ ğaybihi
ehadâ;
Gayb'ın
bilenidir! Zâtî Gayb'ını kimsede açığa çıkarmaz; (A. Hulusi)
26 - O
bütün gaybı bilir, fakat gaybına kimseyi apaçık agâh etmez. (Elmalı)
'Alimülğaybi fela yuzhiru 'alâ ğaybihi ehadâ
gaybı sadece o bilir. Ve o gaybına kimseyi bütünüyle asla muttali kılmaz. Yani
gaybı O bilir, gaybı ondan başka kimseye tümüyle, hepsiyle muttali kılmaz.
27-) İlla menirteda min Rasûlin feinnehu
yeslükü min beyni yedeyhi ve min halfihi rasadâ;
Sadece
irtiza ettiği (seçtiği; arındırdığı) bir Rasûl istisnadır bundan! Muhakkak ki O, Onun (O Rasûlün) önünden ve
arkasından rasat (gözeten, koruyan) koyar! (A. Hulusi)
27 -
İhtiyar buyurduğu bir Resulden başka, çünkü onun önünden ve ardından râsıdler
dizer. (Elmalı)
İlla menirteda min Rasûl razı olduğu
elçi müstesna. Burada bir istisna cümlesi var. Razı olduğu elçisi müstesna. Ne demek
bu? Meryem/65. ayeti ışığında bu elçiyi vahiy meleği olarak anlayabiliriz.
Vahyin; cinlerin, şeytanların tasallutundan korunduğuna delalet eder bu istisna
cümlesi. Yani vahyi alan ve peygambere getiren elçi dışında hiç kimse vahyin
kaynağına el uzatamaz demektir. O melek elçi de sırf Allah kendisine izin
verdiği için. Burada demek ki gayb aslında inmemiş olan vahiy. İnmemiş fakat
inecek olan vahiy. İnmemiş vahyi kimse bilmez. İşte o dile getiriliyor.
feinnehu yeslükü min beyni yedeyhi ve min
halfihi rasadâ böylesi bir durumda O elçisini gerek bildiği, gerek
bilmediği hususlarda ilahi gözetim altına alarak hedefine ulaştırır. Yani böyle
bir durumda O peygamberini veya o vahiy meleğini bildiği ve bilmediği
hususlarda ilahi gözetim altına alarak hedefine ulaştırır. Aslında burada ki
elçi ile yukarıda ki elçi aynı değil. Bu tabii ki yoruma açık olmakla birlikte
burada Hz. Peygambere gidiyor, Hz. Peygamber ifade ediliyor. Bildiği ve
bilmediği; elçinin bildiği indirilmiş vahiyler, bilmediği henüz indirilmemiş
vahiyler.
Zımnen peygamber bile
indirilmeden vahyi bile bilmiyorken cin nasıl bilir ey insanoğlu. Bunu diyor
Rasada burada ilahi gözetim altında olmak manasına gelir. İsmet sıfatının
Kur’an da ki tarifi işte bu ayettedir. Yani cin suresinin 27. ayetinde.
28-) Liya'leme en kad ebleğû risalâti Rabbihim
ve ehatâ Bima ledeyhim ve ahsa külle şey'in 'adedâ;
Tâ ki
Rablerinin risâletlerini gerçekten tebliğ ettiklerini bilsinler. Onlardakileri
ihâta etmiş ve her şeyi detaylarıyla kaydetmiştir! (A. Hulusi)
28 -
Bilsin diye ki onlar rablerinin risaletlerini hakkıyla eriştirmişlerdir ve o
onların nezdinde kini ihata etmiş ve her şey'i sayısıyla ihsa buyurmuştur.
(Elmalı)
Liya'leme en kad ebleğû risalâti Rabbihim ve
ehatâ Bima ledeyhim ve ahsa külle şey'in 'adedâ ki peygamberler bu
sayede tebliğ ettiklerinin rablerinin risaleti olduğunu, dahası Allah’ın
ellerinde ki vahyi kuşattığını ve her
şeyi sayarak muhafaza altına aldığını bilsin ve rahat etsin. Peygamber
kendisine inmiş olan vahyi, Allah’ın saydığını, onu koruduğunu, onu muhafaza
altına aldığını bilsin ve gönlü rahat etsin. Asla telâşa düşmesin.
Aslında burada ki; Liya'leme nin öznesi Allah’ta
olabilir. Fakat tercihimiz iç bağlama uygundur. Vahiy cinlerden korunmuştur.
Ona temiz olanlardan başkası el uzatamaz diyor Kur’an. Lâ yemessuHU
illel mutahherun. (Vakıa/79) Yani meleklerden başkası onun kaynağına
ulaşamaz. Ama vahyin bir bir sayıldığını bu ayet ilginç değil mi. sanki bana 29
surenin başında gelen hurufu mukaddanın Nûn gibi, elif, lâm ra gibi, elif lâm
mim gibi, ya sin gibi, tâhâ gibi hurufu mukaddanın; Allah’ın vahyi harf harf
saydığını ve bir tek harfinin dahi zayi olmadan insanlığa iletildiğinin bir
göstergesi olarak görünür Allah u alem.!
Cin suresi
de burada son buldu. Rabbim tevhid ve istikametten ayırmasın. Bu sure bize
tevhidi öğretti. Yani görünen ve görünmeyen hiçbir varlığa tanrılık yakıştırmaz
bir mü’min. Görünmeyen varlıklar korkunun öznesi olup bu korkuyu da onları
tanrılaştırmak için kullanalar dile getirildi bu ayette. Dolayısıyla insanoğlu
eğer görünmeyen varlıklardan bir zarar göreceğini düşünüyorsa, bu onlara
transfer ettiği iradesi sayesinde gerçekleşiyor. O halde Allah’ın kendisine
emanet ettiği iradeye ihanet etmesin. İrade emanetine ihanet eden bu ihanetin
cezasını görecektir. Rabbim her tür emanete sadakat gösterenlerden kılsın.
“Ve ahiru davanâ enil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
Cin suresinin sonu
Cin suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder