C sayfasından devam.
11-) Enı'mel sabiğatin ve kaddir fiysserdi va'melu saliha*
inniy Bima ta'melune Basıyr;
"Zırh
gibi koruyucu mükemmel bir düşünce sistemi oluştur; ve imanınızın gereğini
uygulayın! Doğrusu ben yaptıklarınızı Basıyr'im." (A.Hulusi)
11 -
Bol bol zırhlar yap ve iyi biçime yatır diye. Siz de salâh ile çalışın, daha
iyi işler yapın, çünkü ben her yapacağınızı gözetiyorum. (Elmalı)
Enı'mel sabiğatin ve kaddir fiysserd
ve dedik ki işleri en güzel en ideal, hakkını verecek bir şekilde yap ve onlar
arasında ki yani işlerin arasında ki ölçü ve uyumu gözet.
Yine burada bu cümlede bir
üsttekine bağlı olarak ya fiziki bir anlamda anlaşılabilir, ya da metafizik
anlamda. Fizik anlamda anlaşıldığında Hz. Davud’un zırh yapmasına yorumlanarak
zırhı şu şekilde yap biçiminde. Onun halkalarını şöyle ör biçiminde anlaşılmış,
yorumlanmış klasik yoruma göre.
Ama burada unutmamak lazım ki
hemen ardından gelen va'melu salihan ibaresi var. Ayet devam ediyor.
Yani salih amel işleyin, iyi ve güzel şeyler işleyin. Salih amel ortaya koyun
emri göz önüne alınacak olursa, onun ışığında anlaşılacak olursa bu cümlede bir
önceki gibi ahlakla ilgili, tavırla ilgili, ahlaki davranış kodlarıyla ilgili
olarak anlaşılmalıdır ki sabiğatin
tam yapmak, hakkını vermek. Fiysserd
ise parçalar arasındaki uyuma delalet eder. Bu ibareyi zırh yapmak gibi
zanaatla ilgili bir bağlam yerine vahyin amacı olan ahlaki davranış kalıpları
bağlamında anlamak daha doğru olsa gerektir.
Aynı problem, yani böyle iki
alanda, iki uçta anlama problemi Enbiya/82. ayeti içinde geçerli ki Enbiya/80
de Davud’un işi konusunda enameli konusundadır.
[Ek bilgi; “Yap diye, bol bol,
geniş geniş zırhlı elbise parçalarını birbirine ölçülü biçimde tak. Dokunuşunu
ve biçimini iyi ölç, biçiminde maharetli ol, iyi biçime yatır. Deniliyor ki,
yüce Allah'ın bu sanatı övmesinin hikmeti şudur:
Bu sanatta "Savaşınızın
şiddetinden sizi korumak." (Enbiya, 21/80) buyrulduğu üzere, Allah katında
muhterem olan insanlığı öldürülmekten korumak ile ruhu koruma vardır. Onun için
bunu yapan, kılıç vesaire gibi saldırı silahı yapanlardan daha hayırlıdır. Dünyada
fazla bir silah buluşu yapan ve onu kullanmasını bilenler insanlığa bir
bakımdan yararlı iseler,
ondan korunma vasıtasını bulanlar barışa ve iyiliğe
hizmet ettikleri için daha çok yararlıdırlar. Bu sebeple buyruluyor ki hem
salah ile çalışın, iyi bir iş yapın.
Burada "yap"
denilmeyip de "yapın" denilmesi dikkate değerdir. Bu fiilin öznesi
yerine kullanılan çoğul zamiri, Davud ile birlikte beraberinde bulunanların
yerine kullanılmıştır, diye söylemişler ise de biz bunun, "Savaşınızın şiddetinde
n sizi korumak." (Enbiya, 21/80) gibi hikayenin bir ibreti olmak üzere
Muhammed ümmetine sesleniş ile bir ek cümle olduğu kanaatindeyiz ki, şöyle
demek olur: Siz de ey Muhammed ümmeti, iyilik ve barış ile çalışın, daha güzel
işler yapın. Çünkü ben ne yapacağınızı gözetiyorum, her ne yaparsanız görürüm.
Yani ona göre mükafatını veririm. Elmalı’lı tefsir- Kuran dili)]
[Ek bilgi - 2; Allahü Teâlâ,
Dâvud (a.s.) 'a peygamberlik ve saltanat verip dağları ve kuşları emrine
müsahhar kıldı. Onunla beraber teşbih etmelerini emretti. Ona demiri balmumu
gibi yumuşatmış, savaşta giymek için zırh ve silâh yapmasını buyurmuştur. O
zamana kadar demir, savaşlarda levha halinde kullanılırdı.
Bu ilâhî emirden sonra Dâvud (a.s.) demirden halkalar yapıp zırh dokumuştur. Demircilerin ve zırh ustasının pîri Dâvud (a.s.)'dur. O, demiri istediği şekle sokardı. Çünkü demir onun elinde balmumu gibi yumuşardı. Yüce Halik bunu şöyle beyan ediyor: «...Ona demiri yumuşattık. Bol bol zırhlar yap, dokumada intizamı gözet, diye buyurduk.» Allah kullarının yaptıklarını bilir ve görür. Ona göre mükâfat ve mücâzat verir. Ey insanlar, siz iyi amelde bulunun, Allah sizin yaptığınız her şeyi görür ve bilir. O'nun bilgisinden hiçbir şey gizli kalmaz. (Tefsir-ül Kuran Ebü'l-Leys Semerkandi)]
va'melu salihan İşte kastettiğim
cümle buydu. Bir önceki cümleyi de bu çerçevede bunun ışığında anlamak lazım ve
hepimize bir emir bu. Salih amel işleyin. Yani sizi Allah nezdinde temize
çıkaracak iyi, doğru, güzel ve yararlı işler yapın, hepiniz böyle yapın.
inniy Bima ta'melune Basıyr çünkü
ben yaptığınız her işi görmekteyim.
12-) Ve li Süleymaner riyha ğudüvvüha şehrun ve
revahuha şehr* ve eselna lehu aynel kıtr* ve minel cinni men ya'melu beyne
yedeyhi Bi izni Rabbih* ve men yeziğ minhüm 'an emriNA nüzîkhu min azâbis se'ıyr;
Süleyman'a
da sabah gidişi bir aylık yol, akşam dönüşü bir aylık yol olan o rüzgâr (gibi hareket edeni verdik)!
Onun için bakır kaynağını sel gibi akıttık! Rabbinin elvermesiyle cinnden (görünmeyen türden) kimileri
de (ifrit türü)
Onun önünde çalışırdı. Onlardan kim emrimizden çıkarsa, ona alevli bir ateş
azabından tattırırız. (Bakır kaynağı
tanımlamasını, Zülkarneyn'in yaptığı, yecüc mecüc'e karşı set inşaatında
kullandığı eriyik bakır - demir olayıyla birlikte düşünürsek; anladığımız maddi
anlamda değil, daha farklı bir alanda düşünmemiz zorunluluğu açığa çıkar. Gerek
Zülkarneyn (iki boynuzlu {antenli?}) gerekse Süleyman a.s.ın görünmez varlıklara karşı
tasarruf sahibi oldukları düşünülürse, olayın maddi bakır - demir konusu değil,
bu iki maddenin elementsel bileşiminin gücünü kullanma olarak, belki farklı bir
düşünce kapısı açılabilir bize. Daha derine girmek istemiyorum. A.H.) (A.Hulusi)
12 –
Süleyman’a da rüzgâr: sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay, erimiş bakır
membaını da ona sel gibi akıttık, hem rabbinin izni ile elinin altında
Cinnîlerden de çalışan vardı, onlardan da her kim emrimizden inhiraf ederse ona
Saîr azâbını tattırırız. (Elmalı)
Ve li Süleymaner riyh Süleyman’ın
emrine de rüzgarı amade kıldık. Hz. Süleymanın rüzgarla hareket eden destani
deniz ticaret filolarına bir atıf bu. ğudüvvüha şehrun ve revahuha şehr onun çıkış
vakti bir aylık mesafeyi, dönüş vakti de yine bir aylık mesafeyi buluyordu.
Yani onun akşamıyla sabahı, lafzi anlamda bu ama müfessir üstadımız Tahir Bin
Aşur’un ifade ettiği gibi, otlatmaya gönderilen hayvanların akşam çıkıp sabah
dönüşüne nazire olarak. Deniz ticaret filolarının çıkış ve dönüşünü akşam
dönüşü, sabah çıkışı şeklinde ifade edilmiş.
ve eselna lehu aynel kıtr ve ergimiz
bakır mebaını onun için akıttık. Eldeki Kitabı Mukaddes Tevrat nüshalarında da
var zaten. Hz. Süleyman’ın o kurduğu muhteşem medeniyette madeni ve özellikle
bakır ve bakırdan mamül alaşımları nasıl kullandığını iz ayrıntılarıyla
okuyoruz. Ona bir ima bu.
ve minel cinni men ya'melu beyne yedeyhi Bi
izni Rabbih yine cinlerden bir kısmı rabbinin izni ile onun emri
altında çalışıyordu.
Rüzgarı kurduğu medeniyette
maksimum biçimde kullanan bir peygamber yönetici var. Yine madeni kullanan
peygamber yönetici Hz. Süleyman. Yine görünmeyen varlıkları, ya da aslında
görünmez olmayıp ta insanoğlunun çok ender rastladığı, çok az gördüğü, yani
şaşırtıcı varlıkları kullanarak elde ettiği bir görkem bir devlet ve bir
medeniyetten söz ediyor Kur’an. Yani böylesine bir iktidar. Öyle bir iktidar ki
her türlü şeyi emrine amade kılmış.
Burada söylenen şey açık aslında
Süleyman’ın kurduğu iktidar yer yüzünde görülebilecek en görkemli iktidarlardan
biriydi. Sadece maddi varlıkları değil, manevi varlıklar bile o iktidarın
altında payanda idi. O iktidarı yüceltiyorlardı. O iktidarın kalıcılığı için
çalışıyorlardı. Peki söz nereye getirilecek? Elbette böyle bir iktidar bile
fanidir. Ey insanoğlu, bunun üzerinde düşün dersine getirilecek.
ve men yeziğ minhüm 'an emriNA nüzîkhu min
azâbis se'ıyr ve onlardan hangisi emrimizden çıkarsa ona çılgın bir
ateşin azabını tattırıyorduk.
13-) Ya'melune lehu ma yeşau min mehariybe ve
temasiyle ve cifanin kel cevabi ve kudurin rasiyat* ı'melu ale Davude şükra* ve
kaliylun min ıbadİYeş şekûr;
Onun (Süleyman) için, mabetler,
heykeller, geniş çok büyük havuzlar ve yerlerinde sâbit kazanlardan ne dilese
yaparlardı... "Davud nesli şükre çalışın! Kullarımdan şükreden (değerlendiren) azdır!"
(A.Hulusi)
13 -
Onlar ona, mihraplar, timsaller ve havuzlar gibi çanaklar ve sâbit kazanlardan
her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud hanedanı şükür için çalışın,
mamafih kullarım içinde şekûr olan azdır. (Elmalı)
Ya'melune lehu ma yeşau min mehariybe ve
temasiyle ve cifanin kel cevabi ve kudurin rasiyatin onlar arzusuna
göre, yani Hz. Süleyman’ın arzusuna, isteğine göre ona mabetler, mehariyb
mabetlerin parçaları, belki en belirgin parçası mihraplar, heykeller. Burada ki
mihrapla bizim bildiğimiz mihrap değil, mabedin en çok kullanılan içerisinde
çileye çekilinen, ibadete çekilinen özel mahal. Heykeller temasiyl, ki bu ahdi
kadimde de ifade edilir; Yolun her iki tarafına tunçtan ve bakırdan 12 aslan
heykeli yaptırmıştı diye geçer Tevrat’ta.
Yine göletler gibi yekpare döküm
havuzlar. Evet, ve yere tespit edilmiş dev küvetler. Kazan diye çevirmedim
bunu, çünkü Tevrat’ta baktığımızda ayrıntıya bunların içinde yıkanıldığını
görüyoruz.Dev küvetler yapıyorlardı.
ı'melu ale Davude şükran biz de
dedik ki, yani zımnen bunu demeye getirdik böylece. Ey Davud’un inanç ailesi
şükretmek için çok çalışın. Niçin inanç ailesi diye çevirdim? Ale ile ehl
arasında dilciler böyle bir fark görürler. Ehl şeklide gelirse kan yakınlığına,
ale şeklinde gelirse inanç ve ideoloji yakınlığına delalet eder. Bu anlamda
hepimiz Davud’un iman ailesine mensubuz. Şükretmek için çok çalışın. Yani
söylenen özetle kıssadan hisse şu ki; verilen her bir nimet ve iktidar,
Allah’ın insanoğlunun şükrünü sınamasından başka bir şey değildir.
ve kaliylun min ıbadİYeş şekûr ne ki
samimi kullarım arasında bile layıkıyla şükreden çok azdır.
14-) Felemma kadaynâ aleyhil mevte ma dellehüm
alâ mevtihi illâ dabbetül'Ardı te'külü minseeteh* felemma harre tebeyyenetil
cinnü en lev kânu ya'lemunel ğaybe ma lebisû fiyl azâbil mühiyn;
Ona (Süleyman'a) ölümü (tatmasını) hükmettiğimizde,
Onun asasını yiyen kurtçuktan başkası onlara (cinlere) gerçeği fark ettirmedi! Nihayet (asa çürüyüp) yıkıldığında,
cine (ifrit türüne) fark ettirdi (ölümünü) ki; eğer (onlar) gayblarını bilenler olsaydılar, alçaltıcı azap içinde
kalmazlardı. (A.Hulusi)
14 -
Sonra vaktâ ki ona ölümü hükmettik, onlara onun ölümünü sezdiren olmadı, yalnız
bir güve böceği (Arza) dayandığı asasını yiyordu, bu sebeple yıkıldığı zaman
tebeyyün etti ki Cinler eğer gaybı bilir olsalar o zilleti azâb içinde bekleyip
durmazlardı. (Elmalı)
Felemma kadaynâ aleyhil mevt
(iktidarın görkemine rağmen,) biz bunu böyle parantez içinde böyle anlayacağız.
Davud ve Süleyman iktidarının olanca görkemine rağmen, ki yukarıda örnekleri
verildi. Görünen ve görünmeyen varlıklar bu iktidarın altında payanda iken, onu
yüceltirken ve ayakta tutarken onun uğruna çalışırken, buna rağmen, ölüm
hakkındaki yasamız onun içinde geçerli oldu Felemma kadaynâ aleyhil mevt yani ölüm konusunda koyduğumuz yasa
onu da gelip buldu.
ma dellehüm alâ mevtihi illâ dabbetül'Ardı
te'külü minseeteh evet, sonuçta bastonunu kemiren ağaç kurdu da
olmasaydı öldüğünü onlara bildiren bir delil olmayacaktı. Hz. Süleyman için
geçiyor bu. Zımnen bastonunu kemiren ağaç kurdu olmasaydı, Denek i Hz. Süleyman
vefat etmiş, buradan bunu anlıyoruz, ama vefatından kimsenin haberi olmamış.
Belki buradan şunu anlayabiliriz onun vefat ettiğinden haberdar etmemek için,
belki bir isyandan korkulduğu için, belki ülkenin parçalanmasından korkulduğu
için onu yaşıyormuş gibi göstererek yakınları, düzenin devamını sağlamaya
çalıştılar ama gerçek değiştirilemiyordu.
İnsan ölümlüydü, bu sultan
Süleyman da olsa, aynen bizim Kanuni Süleyman’ımız gibi. O da Zigetvar
seferinden dönüşte öldüğü halde diriymiş gibi yeniçerileri selamlamıştı. Hz.
Süleyman’ın yeniçerileri de ona çalışan, işte çalıştığı ifade buyrulan,
görünmeyen varlıklar ya da görünmez olmayıp ta aslında ender görülen cin gibi,
cin fikirli, çok becerili, çok marifet sahibi özel varlıklar özel çalışanlar
onun yeniçerileri idi ve onlar bile anlamamışlardı onun öldüğünü. Çünkü böyle
bir tedbir alınmış olabilirdi.
Ama özetle zımnen Süleyman da
olsa her dünyevi iktidar geçicidir. Allah her iktidara bir kemirici musallat
eder. ve o onu kemirir. Kurucusu Nebi bile olsa, peygamber bile olsa bu böyledir.
Ki tarihen sabittir Hz. Süleyman’ın oğlu Rahbaim, Hz. Süleyman’ın bıraktığı bu
görkemli devleti paramparça etti. Zevki safaya düşerek devlet paramparça
olmuştu ve belki buradan yola çıkarak Medine’de ucu gözüken o büyük İslam
devletinin daha kurulmadan önce onu bekleyen tehlikeye işaret ederek Resulallah
ile müminler zımnen uyarılmış oluyordu.
felemma harre tebeyyenet nihayet
baston kırılıp devrilince şu gerçek anlaşıldı. felemma harre tebeyyenetil cinnü en lev kânu
ya'lemunel ğaybe ma lebisû fiyl azâbil mühiyn eğer cinler gaybı
bilmiş olsalardı o onur kırıcı azaba katlanmalarına gerek kalmazdı. Yani bu da
ilk muhatapların cin tasavvurlarına bir müdahale, bir düzeltme. Eğer cinler
görünmeyen varlıklar veya cin gibi adamlar veya çok yetenekli bir takım varlıklar,
yetenekli olduğunu düşündükleriniz, yani sizi parmaklarında oynatacağına
inandığınız, düşündüğünüz yetenekte, bilgiye sahip olan her kimlerse onlar Eğer
gaybı bilselerdi bunu da bilirlerdi diyor. Dolayısıyla gaybı sadece Allah
bilebilir. Yani insan idrakini aşan hakikatler vardır ve onları sadece Allah
bilir.
[Ek bilgi 1; Gayb hakkında geniş
bilgi; http://ekabirweb.blogspot.com/2012/09/gayb-nedir-nasil-anlamaliyiz_26.html
]
[Ek bilgi 2; İlginç bir hikaye;
Rivayet ediciler şöyle demişlerdir.
Süleyman (AS) ın mübarek ömrü
elliye ve sultanlığı 40 yıla erince her gün mescide gider ibadette bulunurdu.
Devler de yeni yeni onarmalarda bulunuyorlardı Kendisi zaman olurdu kibir ay
mescitten dışarı çıkmazdı. Kimi olurdu ki bütün gün ayakta durur ibadet
eylerdi. Hiç kimsenin bu ibadeti sırasında onun yanına varmasına cesareti
olmazdı. Eğer bir dev yanaşmış olsa gökten bir ateş düşer o devi yakardı.
Süleyman (AS.)ın mihrabında
her gün bir ağaç biter, fışkırırdı. Süleyman (AS) ağaca; “niçin geldin” diye
sorardı. O ağaç dile gelip; “Ben filan ağacım ve filan derde devayım” derdi.
Eğer otlardan biri olsaydı onu da; “bu otu koparın mihrabımı temizleyin” derdi.
O otu yerinden çıkarırlar veya başka bir yere dikerlerdi.
Bir gün mihrapta yine bir ağaç
gördü ona; “sen niçin geldin” diye sordu. O ağaçta;”şunun için geldim ki bu
mescidi yakıp yıkacağım.” Dedi. Hz. Süleman (AS) da;Ama ben yaşıyorum hayatta
iken bunu kim yakar yıkar” dedi. Lakin ölümünün yaklaşmış olduğunu anladı
Buyruk verdi o ağacı kestirdi, ondan bir asa yaptılar. Ne zaman ibadete olursa
o ağacın üstüne dayanırdı.
Hz. Süleyman (AS); “ Ya rabbi
bu mescidin bitimi için çok az yapılacak iş kalmıştır. Yapan devler ölümümü
duyacak olurlarsa mescit işini bırakırlar Benim ölümümü bunların hepsinden
sakla. Ta ki bu mescidi tamamlasınlar.” Diye dua etti. Hak Teala da duasını
kabul etti. Vatka ki ölüm vakti erişti ayak üstünde iken yüce Allah’ın
rahmetine kavuştu, Ayak üstünde öylece kaldı.
Allah u Teala bir böcek
kurduna; “o ağacı kemir” diye buyurdu. O kurtta hemen geldi ve o asayı
kemirmeye başladı Vatka ki aradan bir yıl geçip tamamlandı, asa kırılıp
parçalandı. Süleyman (AS) yere düştü. Nitekim Cenabı hak şöyle buyurur.
“Biz ona (Süleyman’a) ölüm
hükmünü uyguladığımız zaman ölümünü bildiren bir şey olmadı. Ancak küçük bir
kurt asasını kemirdi, Süleyman yere düştü. (sebe/14)
Süleyman (AS) yere düşünce
Ademoğulları katında devler de periler de birer yalancı çıktılar. Çünkü onlar;
“Biz gaybı biliriz diye iddia ederlerdi. Eğer gaipteki işleri bilmiş olsalardı
Hz. Süleyman’ın da ne zaman ölmüş olduğunu bilirlerdi.
Din bilginleri ilerlediler o
asayı aldılar, o küçücük kurdu gördüler bir gün bir gece ne yedi ne içti Ondan kıyaslayarak
bildiler ki Hz. Süleyman öleli bir yıl olmuştur. …
(Tarih-i Taberi 1.
cilt/557-558)]
Bu örnekler nebinin ve
mü’minlerin iktidar tasavvurunu inşa etmek için verilmiş örneklerdi. Ama bir de
şimdi burada ilk ve son her çağda ki inkarcıların iktidar tasavvurlarını
düzeltmek için verilen bir örneğe geldik Sebe örneği.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
134.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder