B sayfasından devam
31-) Velleziy evhaynâ ileyke minel Kitabi "HU"vel
hakku musaddikan lima beyne yedeyh* innAllâhe Bi 'ıbadiHİ le Habiyrun Basıyr;
Hakikat
ve Sünnetullâh BİLGİSİ'nden (Kitaptan) sana vahyettiğimiz, kendinden öncekini tasdik eden olarak
Hakk'ın ta kendisidir! Muhakkak ki Allâh, Esmâ'sıyla kullarının varlığında
olarak Habiyr'dir, Basıyr'dir. (A.Hulusi)
31 - Kitaplar
içinde o sana vahy eylediğimiz kitab da önündekileri musaddık olmak üzere hak,
ancak odur, her halde Allah, kullarına habîr bir basîyr bulunuyor. (Elmalı)
Velleziy evhaynâ ileyke minel Kitabi
"HU"vel hakku musaddikan lima beyne yedeyh sana vahy ettiğimiz
ilahi kelam önceki vahiylerden kendisine kadar ulaşmış olanları doğrulayan
hakikatin ta kendisidir. Maide/48. hatırlayalım. Ne diyordu?
Ve enzelna ileykel Kitabe Bil Hakkı
musaddikan lima beyne yedeyhi minel Kitabi ve Müheyminen aleyh..
(Maide/48) özellikle son iki kelime Müheyminen
aleyh ibaresine dikkat. Onların doğrusunu yanlışından ayırt edici olarak
gönderdik bu kitabı. Neylerin? Kendisinden önce gelmiş olan vahiylerin
doğrusunu yanlışından ayırt edici bir sağlama kitabıdır son vahiy. Son vahyin
önceki vahiylerden onayladığı kabul edilir, onaylamadığı kabul edilmez. Yani
Kur’an vahyi önceki vahiylerin doğrusunu yanlışından ayıracak bir sağlama
yöntemidir aynı zamanda.
innAllâhe Bi 'ıbadiHİ le Habiyrun Basıyr
elbette Allah kullarının gidişatından haberdardır, her şeyi görmektedir.
32-) Sümme evresnel Kitabelleziynastafeyna min
'ıbadiNA* feminhüm zâlimün linefsih* ve minhüm muktesıd*ve minhüm sabikun Bil
hayrati Biiznillâh* zâlike "HU"vel fadlül kebiyr;
Sonra
kullarımızdan süzüp seçtiklerimizi Hakikat ve Sünnetullâh bilgisine vâris
kıldık! Onlardan kimi nefsine zulmedicidir (hakikat
bilgisinin hakkını vererek yaşayamaz)...
Onlardan kimi muktesiddir (arada, kâh
hakikatini hisseder kâh bedenselliğe düşer)...
Onlardan kimi de Bi-iznillâh (Esmâ açığa
çıkışının elvermesiyle) hayırlar - yaşantıları
ile öne geçendir... İşte bu büyük lütuf, üstünlüktür! (A.Hulusi)
Not: Bu
âyeti açıklayan bir hadis-i şerif: Ebud Derda r.a. dedi ki, Hz.Rasûlullâh'ı şu
âyeti (yani bu 32. âyeti) okurken işittim de şöyle buyurdu: "Hayratlar ile
öne geçene gelince, o hesap görmeden cennete girer... Muktesid (arada olan) ise
kolay bir hesapla hesaba çekilir... Amma nefsine zulmedene gelince, kendisine
hemm (hüzün - üzüntü) dokununcaya kadar bir makamda oturur, sonra cennete dâhil
olur"... Sonra şu âyeti okudu: "Hamd, hazanı (üzülmeyi) bizden
gideren (tüm kuvvelerin sahibi) Allâh'a aittir... Muhakkak ki Rabbimiz,
Ğafûr'dur, Şekûr'dur. {34. âyet}" (Müsned-i A.Hanbel) (A.Hulusi)
32 - Sonra
biz o kitabı kullarımızdan süzdüklerimize mîras kıldık, onlardan da nefislerine
zulmeden var, muktesıd: orta giden var, Allahın izniyle hayırlarda ileri
geçenler var, işte büyük fadıl o. (Elmalı)
Sümme evresnel Kitabelleziynastafeyna min
'ıbadiNA derken bu ilahi kelâmı tebliğ işine kullarımızdan
seçtiklerimizi varis kıldık. Biraz önce atıf yaptığım ayeti kerime geldi.
Varisler ümmeti Muhammed. Hz. Peygamberin risalet sorumluluğu vefatıyla ümmete
geçmiştir, bu ümmete. Delili Kur’an da Hz. peygamber için zikredilen her
fazilet ve ödülün ayrıca da bu ümmet için zikredilmesidir. Şimdi burada
sayamayacağım kadar bir çok örnekte Resulallah için hangi ödül zikrediliyorsa
bu ümmet için de aynı ödül zikredilmiştir.
Bireysel olmaktan çıkıp toplumsal
risalete dönüşmüştür Resulallah’tan sonra risalet mirası. A. İmran suresinde;
Veltekün minküm ümmetün yed'une ilel hayri
ve ye'murune Bil ma'rufi ve yenhevne anil münker. (A.İmran/104)
içinizden hayra çağıran, iyiliği emreden kötülükten sakındıran bir topluluk
bulunsun ayetini hatırlayalım.
İçinizden dediği kimdir? Elbette
bu ümmet. Yani içinizden bir topluluk bulunsun. Muhataplarının içinden. Niçin?
O topluluk gelecekte gelmesi mukadder olan baharı müjdeleyen çiçekler olsun. O
topluluk bu mirasa ihanet etmemiş olsun. Bu mirası yere düşürmesin. Sancağı,
bayrağı yere düşürmesin, vahyi taşısın.
Mirasa ihanet edenler, Resulallah
onlardan şikayet edecek Hatırlayınız ..ya Rabbi inne
kavmittehazû hazel Kur'âne mehcura. (Furkan/30) buyuruyordu Kur’an
Resulallah’ın dilinden. Resul yarın hesap gününde Ya rabbi diyecek bu toplum
var ya benim bu toplumum, bu Kur’an ı terk edilmiş bir hitap olarak bıraktılar,
metruk bıraktılar. Yani emanete ihanet ettiler. Resulallah’ın ümmetini şikayet
ettiği, edeceği, edebileceği tek konu olarak gözüküyor. İşte ayette bunu
yapanlar nefsine zulmedenler olarak geçiyor, ki devamında bu geliyor.
feminhüm zâlimün linefsihim bunlar
üç kısımdır. Miras bırakılanların mirasa tavrına göre üçe ayrılacak bunlar.
1. kesim onların içerisinden
kimisi kendisine zulmeder. Kendilerine zulmedenler. Yani vahiy emanetine ihanet
edenler. Onu yüz üstü bırakanlar, onu taşımayanlar, onu hayatlarına
koymayanlar.
ve minhüm muktesıdun kimisi ortalama bir yol
tutturacak, yani mirasa ihanet etmeyecek belki ama bireysel yaşayacak fakat onu
taşımak için öncü de olmayacak. Ama 3. kesim;
ve minhüm sabikun Bil hayrati Biiznillâh
kimisi de Allah’ın izni ile her iyi şeyde öncülük edecek, yani vahiy mirasını
yere bırakmamak ve taşımak için hangi çaba gerekiyorsa onu göstermekten geri
durmayacak. Vahyin amacını gerçekleştirmek için rol alanlar, bunu dert
edinenler. Burada sözü edilen 3. kesim işte. Benzer bir üçlü tasnif Vakıa
suresinde de birkaç kez geçer ki onlarla birlikte okunduğu zaman bu üçlü tasnif
daha iyi anlaşılır.
zâlike "HU"vel fadlül Kebiyr
bu, işte budur muhteşem zafer.
33-) Cennatu 'Adnin yedhuluneha yuhallevne
fiyha min esavira min zehebin ve lü'lüa* ve libasühüm fiyha hariyr;
Adn (Esmâ kuvveleriyle tahakkuk ederek yaşam) cennetleri ki, oraya girerler... Orada altından
bilezikler ve inci ile süslenirler... Orada onların elbiseleri ipektir. (A.Hulusi)
33 - Adin
Cennetleri: ona girecekler, orada altın bileziklerden, hem de inci
süslenecekler, elbiseleri de orada ipektir. (Elmalı)
Cennatu 'Adnin yedhuluneha onlar
kalıcı mutluluk ve güzelliğin merkezi olan cennetlere girecekler. yuhallevne fiyha
min esavira min zehebin ve lü'lüa altın künyelerin ve bileziklerin,
inci takıların takınıldığı bir yer olacak orası. Orada altın künyeler
takınacaklar ve inci ile bezenecekler. ve libasühüm fiyha hariyr ipekten elbiselere
orada sahip olacaklar.
Dikkatinizi çekmiştir, aslında
dünyada ki gönüllü mahrumiyetlerinin ahiretteki karşılığı olarak. Altın
künyeler, bilezikler, inciler, ipekler, tabii ki bunlar kendi dünyamızda kendi
bilincimize indirilmiş şekli. Yoksa bütünüyle bir gayb olan ahirette ki
havsalamızın almayacağı nimetler bu kelimelerle ifade edilemeyecek kadar bize
uzak, ama bizim dünyamızdan en çok bunlarla anlayabiliriz. Onun için de
bunlarla anlatılıyor. Fakat bizin asıl alacağımız ders farklı.
Hz. peygamber Altına ve ipeğe
nasıl davrandığını biliyoruz. Aslında onun tavrı işte bu ve buna benzer
ayetlerden kaynaklanıyor. Böyle yorumlamamız çok daha doğru bir yaklaşım olur.
Gönüllü mahrumiyetimiz mutlaka ödüllendirilecek.
[Ek bilgi; Soru;1- Bir erkeğin
İpek seccade üzerinde namaz kılması dinimizce uygun mudur?
2- Bir erkeğin altın saat
takması dinimizce uygun mudur?
Cevap;
1. Erkeklere Hz. Peygamberin
getirdiği ipek (harir) ve altın "yasağı" (haramı değil)
efendimizin cennette vaad edilen nimetleri ondan dünyada kendini mahrum ederek
hak etme hassasiyetinin bir ürünü olsa gerektir. Zira harir, cennetteki sonsuz
hürriyetin timsalidir (cenneten ve harira: cennet ve sonsuz hürriyet).
Taabbudi (İbadet ve Kulluk) bir yasak olsa kadın erkek fark etmez,
her mümin için yasak uygulanırdı. Oysa ki kadınlar için yasak söz konusu bile
değildir. Beri yandan Abdurrahman b. Avf'ın haşerelere karşı
hassas vücudu için "Bit tutmuyor" gerekçesiyle İpek gömlek giyme izni
istemesi üzerine Rasulullah bu izni vermişti. Kaldı ki seccade giyilecek bir
şey değildir. İpeğin giysi dışında kullanımını yasaklayan ya da yeren bir
rivayet bilinmemektedir.
2. Efendimizin altın yüzüğü erkeklere yasak kılmasının gerekçesi ipek
yasağı ile aynıdır. Buna, altının kadınların zinet eşyası olarak bilinmesi
ve kullanılması, dolayısıyla cinslerin kendilerini karşıt cinse benzetme
girişiminin yasaklanması kapsamına girmesi de eklenebilir.
Ebu Davud'un tahriç ettiği bir
haberde Suheybi Rumi'nin dört sahabenin
parmağında altın yüzük gördüğünü söylemesi ve kendisinin de altın yüzük
kullanması, Peygamber tarafından konulan bu yasağın "haram
koyma" şeklinde anlaşılmadığını gösterir.
Hüküm: saat eğer takı
niyetine takılıyorsa altın yüzük hükmündedir ve Efendimiz’in yasağı kapsamına
girer. Eğer takı amacıyla değil de saat olarak kullanılıyorsa, saat bir
hacet olduğu için bunda bir beis olmasa gerektir. zira Efendimiz kesik burnu
yerine gümüşten bir burun yaptıran bir sahabeye, gümüş koku yaptığı için
"altından bir burun edin" demiştir. (Mustafa İslamoğlu)]
[Ek bilgi-2; Prof. Dr. Bedri Gencer,
zamanımızın önemli Müslüman düşünürlerinden ile sohbetten.
1 – memelerde büyüme,
2 – penis boyunda azalma,
3 – vücut kıllarında azalma,
4 – kaslarda şişme ve vücutta ödem.]
34-) Ve kalül Hamdu Lillâhilleziy ezhebe
'annelhazen* inne Rabbenâ le Ğafûrun Şekûr;
(Adn cenneti yaşamına girenler)
dediler ki: "Hamd, üzülmeyi bizden gideren Allâh'a aittir... Muhakkak ki
Rabbimiz, Ğafûr'dur, Şekûr'dur." (A.Hulusi)
34 - Ve
şöyle demektedirler: «hamd olsun Allaha, bizden o hüznü giderdi, hakikaten
rabbimiz çok gafûr, şekûr. (Elmalı)
Ve kalül Hamdu Lillâhilleziy ezhebe 'annelhazen
ve diyecekler ki hüznü bizden gideren Allah’a hamd olsun. Cennet ehli cennete
girdiğinde bunu söyleyecek. Artık hüzün bitti, hüznü, kederi, derdi sıkıntıyı,
acıyı, elemi bizden tamamen söküp atan Allah’a sonsuzca hamd olsun. Diyecekler.
Gözlerimi kaldırdım devindi hüzün,
Hüzün ki çiçeği gül ömrümüzün.
Necati Polat.
Diyordu ya şair. Çiçeği gül
ömrümüzün. O kadar çiçeği ki bilmek zaten hüzün verir. Onun için bilenler hep
bir parça mahzundurlar. Onun için sevgili nebi, “İnniy Nebiyyül ahzan” (hadis) diyordu. Ben hüzünlerin
peygamberiyim. Yine o; Lev tağlemune ma
ağlem. Le dahiktum kaliylen. Vele bekeytüm kesiyren. (Hadis-Buhari) eğer benim bildiğimi bilseydiniz, bir başka
varyantında benim gördüğümü görmüş olsaydınız çok ağlar az gülerdiniz. Diyordu.
Yine son nefeslerinde baş ucunda ağlayan kızı Fatımasına; “Ağlama kızım baban
bir daha acı çekmeyecek.” Diyordu. Adeta bu ayetin sanki tefsiriydi. Ve kalül Hamdu
Lillâhilleziy ezhebe 'annelhazen işte bu, yani hüznün kökten söküldüğü
yer cennet olacak. Bunun zıddı şu; Dünyada hüzün hiç kökünden sökülüp
atılmayacak.
inne Rabbenâ le Ğafûrun Şekûr gerçekten
de rabbimiz sınırsız bir bağışlayıcıymış, şükre tarifsiz bir karşılık verirmiş.
35-) Elleziy ehallenâ dârel mukameti min fadliHİ,
lâ yemessünâ fiyhâ nesabün ve lâ yemessünâ fiyhâ luğûb;
Ki O,
bizi fazlından Dâr-ül Mukame'ye (cennet
yaşamını yaşatacak özellikli yapıya)
yerleştirdi... Onda ne bir yorgunluk dokunur bize, ne de bir usanç. (A.Hulusi)
35 - Fadlın
da bizi durulacak yurda kondurdu, burada bize yorgunluk gelmeyecek, burada bize
usanç gelmeyecek».(Elmalı)
Elleziy ehallenâ dârel mukameti min fadliH
lûtfuyla bizi bu varlığı ve güzelliği kalıcı diyara yerleştirdi Allah. Dârel mukame, cennet bedel değil
ödüldür, lûtfuyla diyor ya ayet lûtfuyla, yani bedel değil ödül. Sizden hiç kimse diyordu efendimiz bir
hadisinde cenneti amellerin karşılığı
olarak elde edemez. O Allah’ın size olan bir rahmeti ve lûtfudur. Ya
Resulallah sen de mi diye sormuştu dinleyenler. Evet, ben de. diye buyurmuştu. Onun için ..sevaben min
indillâh. (A.İmran/195) Allah’tan bir
ödül olarak cennet verilecek buyrulur.
lâ yemessünâ fiyhâ nesabün ve lâ yemessünâ
fiyhâ luğûb orada semtimize ne yorgunluk ve bezginlik, ne de usanç
ve bıkkınlık uğrayacak. Bu rahatlıktan insan sıkılmaz mı sorusunun cevabıdır.
Rabbimiz bu muhtemel sorunun geleceğini elbette biliyordu ki, işte burada onun
cevabı geliyor. Hayır asla usanma ve sıkılma olmayacak.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
137. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder