A sayfasından devam
102-) Yevme yünfehu fiysSuri ve nahşurul
mücrimiyne yevmeizin zurka;
O
süreçte Sur'a nefholunur! O gün suçluları gözleri dönmüş bir hâlde haşrederiz.
(A.Hulusi)
102 - O
gün ki sur üfürülecek ve mücrimler o gün göm gök mahşeri toplayacağız. (Elmalı)
Yevme yünfehu fiysSuri ve nahşurul mücrimiyne
yevmeizin zurka o gün kalk borusu çalacak Yevme yünfehu fiysSur o gün kalk borusu çalacak ve biz de o günahı
hayat tarzı haline getirmiş olanları, korku ve dehşetten mosmor kesilmiş bir
halde bir araya toplayacağız.
Evet, el mücrimyn günahı hayat tarzı haline getirenler diye çevirmeyi
uygun buluyorum. Bir kez günah işleyene mücrim denmez. Yani günahkarlığı ad
olarak, isim olarak alabilmek için onu hayat tarzı haline getirmek. Ona
boğazına kadar batmak ve onu artık normal görmek, günahı artık içselleştirmek,
günaha karşı rahatsızlık duymamak halidir. Mücriym odur. Onun için günahı hayat
tarzı haline getirenler diye çevirdim, çünkü buradaki söylenen muhataba
ahiretteki durumu anlatılıyor. Günahı dünyada hayat tarzı haline getirmiş,
ahirete o nasıl bir akıbete uğrayacak işte onu görüyoruz.
Burada ki anlatılan gerçek Kur’an
dan başka hiçbir kaynağın bize haber veremeyeceği bir gerçek. İnsanın ezeli
mazisi ve ebedi istikbali konusunda Allah’tan başka kim bilgi verebilir ki. Kim
bilir ki versin. Ruhunuzun tarihi konusunda size kim bilgi verebilir. Kimin
malumatı var ki. Ve ruhunuzun mazisi konusunda size kim bilgi verebilir.
İstikbali hakkında size kim bilgi verebilir ki. İşte Allah bilgi verebilir ve o
bilgiyi de burada veriyor. Hesap gününün dehşeti karşısında insanın içine
düşeceği o korku ve acziyeti sergileyen mecazi bir ibare bu.
Zürka, aslında burada göze
atfedilerek ki metinde böyle bir göz yok, ama gözü mavileşir, mosmor olur
şeklinde anlamış bazı müfessirler fakat buna gerek yok insanın kanı dondu
denilir. Kanı dondu. Mosmor kesildi. Bu kan dolaşımının ani durumlar karşısında
yavaşlayarak tende ki rengin değişmesi. Bu bir sebebe dayalı olarak
gerçekleşir. O da nedir dehşet hali. Aslında burada söylenen ahirette insanın
karşılaşacağı o dehşet durumdur.
103-) Yetehafetune beynehüm in lebistüm illâ 'aşra;
Kendi
aralarında şöyle fısıldaşırlar: "(Dünya'da) sadece on (saat) kaldınız." (A.Hulusi)
103 - «Ondan
fazla durmadınız» diye aralarında gizli gizli konuşacaklar. (Elmalı)
Yetehafetune beynehüm in lebistüm illâ 'aşra
dehşetten kısılmış bir sesle birbirlerine; “dünyada ne kadar kaldınız ki, hepsi
hepsi 10 gün işte.” Diye fısıldaşacaklar.
Evet, insanın zaman algısındaki
izafiliğe, göreceliliğe bir atıf var. İnsan dünyada da böyle. Aslında zamanı
algılayış biçimi insanın çok farklı. Diyeceksiniz ki gün 24 saat, hafta 7 gün.
Yıl 365 gün. Değil, nasıl yaşadığınıza bağlı olarak zaman değişiyor. Zamanı
hovardaca harcayanlar, zamanı israf edenler, zamanın altından girip üstünden
çıkanlar, zamanı saçıp savuranlar için aslında gün 24 saat değil, hafta 7 gün
değil, yıl 365 gün değil. Ömür 1 gün. Çünkü hiçbir şey yapmadı.
Zamanı değerlendirenler, zamanın
birimi olarak nefesi görüp her nefesinden hesaba çekileceğini hep hatırlayanlar
ve bu hesabı verebilecek bir ömür yaşayanlar. Yani zamanı sünnetleyenler,
tabaklardan önce, yemeklerden önce, Allah’ın kendilerine verdiği en büyük değer
olan zamanı sünnetleyenler; onlar böyle demeyecekler. Çünkü onlar gerçekten
hayatın hakkını vermiş olmanın huzurunu yaşayacaklar.
Kur’an da ahirette ki bir
enstantane olarak, bir manzara olarak zamanın, hayatın ne kadar kısa geçtiğini
ifade eden ayetler hep ahirette hayattan pişman olan, hayatını kötü yaşayan
kimselerin diline yerleştirilir. Demek ki hayatı iyi yaşayanlar doğru zaman
algısına sahip olanlar olacaklar. O nedenle insanın zaman algısındaki izafiliğe
atıf yapıyor. Ki bakara/259 i, İsra/52, Kehf/19. ayeti de buna benzer atıflar
içerir.
10 sayısı Arapça da azlıktan
kinaye olarak kullanıldığı için burada birkaç gün biçiminde anlaşılabilir.
Tabii burada bahsedilen şey biraz da hayatı amaçsız ve hovardaca harcamanın sonucunda
insanın hayal kırıklığını düş kırıklığını ifade ediyor. K, 127. Ayette hayatını
israf edenlere bir atıf var. Gelecek o ayet. O ayetle birlikte okunmalı bu
ayet.
104-) Nahnu a'lemu Bima yekulune iz yekulu
emselühüm tariykaten in lebistüm illâ yevma;
Onların
ne dediklerini biz (hakikatleri olarak) daha iyi biliriz; en çok bileni "Sadece bir gün
kaldınız" dediğinde. (A.Hulusi)
104 - Gidişçe
en beri benzerleri «bir günden fazla durmadınız» deyince ne diyeceklerini biz
biliriz. (Elmalı)
Nahnu a'lemu Bima yekulune iz yekulu emselühüm
tariykaten in lebistüm illâ yevma bakın dahası da varmış. Yol
açısından onların en akılda nesinin yani en önde giden zincirlilerin biri;
hayır diyecek asla bir günden fazla kalmadınız. Dediği zaman onların kendi
içlerinde neler neler diyeceklerini ve yine en iyi biz biliriz.
Evet, akılda nelerinden biri veya
en akıllısı diyecek ki diyor. Demek ki onların en akıllısı aslında en önde
geleni. Hayır 1 gün, 10 gün de değil, 1 gün. Demek ki o daha da hovardaca
tüketmiş. Yani burada ince bir ironi var. İnce bir alay var. en akıllısı
hesapta. Demek ki onun için 1 gün bile değil. Onu söylüyor Kur’an. Hayatı
böylesine yamuk değerlendirmememiz için zamanın hakkını verin, nefesin hakkını
verin günün hakkını verin, ömrün hakkını verin. Unutmayın ki hayat Allah
tarafından size bahşedilmiş bir sermayedir ve bir daha verilmeyecek olan
sermayedir. Bu sermayeyi hovardaca tüketenler Allah’ın verdiği sermayeye ihanet
etmiş olurlar.
105-) Ve yes'eluneke anil cibali fekul
yensifüha Rabbiy nesfa;
Sana
dağlardan sorarlar... De ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak."
(A.Hulusi)
105 - Bir
de sana dağlardan soruyorlar, binaenaleyh de ki: rabbim onları un ufak edip
savuracak da. (Elmalı)
Ve yes'eluneke anil cibal ve sana o
gün dağların durumu hakkında soracaklar, yani kıyamet günü, kozmik kıyametin
kopacağı gün dağlar ne olacak diye soracaklar fekul yensifüha Rabbiy nesfa bu
takdirde onlara şöyle de; Rabbim onları un ufak edip tümünü savuracak.
Belki burada ki sorudan kasıt şu;
Yani dağlar güçlü ya, dağ gibi derler onun için. Teşbih olarak kullanılır. Yani
bizi savuracak haydi, bizi savuran rüzgarlar getirebilir de dağları da
savurabilir mi. Allah’ı takdir edememek tabii bu soru. Birazda oradan
kaynaklanıyor. Dağları bile savuracak, sizin kıymetiniz ne. İşte o günün
dehşeti mosmor eder insanı. O günün dehşeti bu.
106-) Feyezeruha ka'an safsafâ;
"Onların
yerlerini boş, dümdüz hâlde bırakır." (A.Hulusi)
106 - Yerlerini
düpedüz bomboş bırakacak. (Elmalı)
Feyezeruha ka'an safsafâ ve arzı
çırılçıplak, kupkuru bir düzlük olarak bırakacak.
107-) Lâ tera fiyha 'ıvecen ve lâ emta;
"Orada
ne çukur ne de tümsek görmezsin." (A.Hulusi)
107 - Onda
ne bir eğrilik ne bir yumruluk göremeyeceksin. (Elmalı)
Lâ tera fiyha 'ıvecen ve lâ emta
orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin.
Mutlak bir yok oluş değil Kur’an
da kıyamet. İbrahim/48. ayetinde açıkça ifade edildiği gibi yeniden oluş. Yani
Allah’ın yasası gereği bir kevn ve fesad, bir ölüş ve oluş. Bu yasa böyle devam
edip gidecek. Onun için burada aslında anlatılan gerçek şu; Ey insanoğlu senin
ve etrafında gördüğün her şeyin bir ömrü var, bir süresi var, bir sonu var.
Dolayısıyla cansız bile gördüklerinin bile, amaçsız gördüklerinin bile, -ki
cansızsa amaçsız gibi görünmeye çok yakıştırılır- senin gibi yaratıklar zirvesinde olan
Yaratılmışların en tepesine oturmuş olan akıllı ve iradeli bir varlığın amacı
olmasın mı. Onların bile bir sonu varsa seninde ömrünün nihayeti olmasın mı?
Hatta belki burada şu var
mecazen. Dikkat buyurursanız son ayette ne bir çukur, ne bir tümsek. Çukur
tümseğin zıddıdır. Adeta şu söylenmeye çalışılıyor. Şuur verilmemiş varlıklar
içinde bile en sonunda adalet sağlanacak. En sonunda bir adalet sağlanacak,
çukur tümseğe, tümsek çukura karşı adil hale getirilecek. Şuur verilmeyen
dağlara tepelere dahi böyle bir adalet tecelli edecekse ey insanoğlu bilinçli
olarak yaptığın eylemlerden dolayı sorumluluk taşımayacak mısın. Senden bir
hesap sorulmayacak mı. Yani çukur ve tümsek dahi bir gün elden geçirilecekse,
testiyi kıranla suyu getiren nasıl aynı görülecek Allah tarafından, böyle bir
şey bekleme.
108-) Yevmeizin yettebiuned daıye lâ 'ıvece
lehu, ve haşeatil asvatu lirRahmâni fela tesme'u illâ hemsa;
O
süreçte zorunlu uyulacak davetçiye tâbi olurlar... Rahmân korkusuyla sesler
kesilir... Derinden gelen iniltiden başka bir şey işitmezsin. (A.Hulusi)
108 - O
gün davetçiye ı'vicasız(zorunlu) tebe'ıyyet (uymak)edecekler öyle ki Rahmanın
heybetinden sesler kısılmıştır, artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsin.
(Elmalı)
Yevmeizin yettebiuned daıye lâ 'ıvece leh
o gün onların tümü yamukluk yapamayacakları bir davetçiye tabi olmak zorunda
kalacaklar. Evet, ben biraz argoya mı kaçar acaba diye düşündüm ama lâ ‘ıvece leh, aynen böyledir. Yamukluk
yapamayacakları. Çünkü ‘ıvec; yamuk, eğri demektir. Onun için kendisine dünyada
yamukluk yapıyorlar gönderilen davetçilere. Fakat ahirette onu da
yapamayacaklar. Kaçınılmaz bir biçimde o davete uyacaklar, fakat ahirette uymuş
olmanın hiçbir getirisi olmayacak.
ve haşeatil asvatu lirRahmâni fela tesme'u illâ
hemsa artık bütün sesler O sınırsız Rahmet kaynağının geçit verdiği,
O sınırsız rahmet kaynağının azametinden dolayı iyice kısılmıştır. Artık
bitmiştir insan. O sınırsız, yani rahman olan Allah karşısında kimin sesi çıkar
ki demek istiyor. Kısılmıştır, öyle ki; İllâ
hemsa boğuk bir uğultu dışında hiçbir ses işitilmeyecek.
Mahşeri anlatıyor. İçinizde bana
mahşeri anlat diyen var mı? Bakınız Allah mahşeri anlatıyor. Mahşeri O’ndan
başka kimse anlatamaz. Derinden gelen bir uğultu. Sanki gerçekten ölüm uğultusu
gibi. İnsanların canhıraş uğultusu. Ses çıkaracak mecalleri yok ama bir inilti
denizi gibi uğulduyor. Böyle uğulduyor.
109-) Yevmeizin lâ tenfeuş şefa'atü illâ men
ezine lehür Rahmânu ve radıye lehu kavla;
O gün
şefaat fayda vermez... Sadece Rahmân'ın izin verdiği ve sözüne (illâ Allâh diyen) razı
olduğu kimse müstesna! (A.Hulusi)
109 - O
gün şefaat fayda vermez, ancak Rahmânın izin verdiği ve sözüne razı olduğu
kimse müstesnâ. (Elmalı)
Yevmeizin lâ tenfeuş şefa'atü illâ men ezine
lehür Rahmânu ve radıye lehu kavla o gün kendisine o rahmet
kaynağının izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimselerden başkasına kayırma
ve arka çıkmanın hiçbir faydası, hiçbir yararı olmayacak. Yani O rahman olan
Allah’ın kendisine izin verdiği, geçit verdiği ve sözünden razı olduğu La ilahe illallah belki de o sözün en
kısa şifresi. Sözünden razı olduğu kimselere kayırma fayda vermeyecek. Hiç
kimsenin kayırması onları kurtarmayacak.
Ahirette adam kayırmanın
olmayacağı yolunda Kur’an da 25 e yakın ayet var. Bunların 23. menfi cümle
olarak gelir. Nefyederek gelir. Süpürerek gelir. Yok diyerek gelir. İlginçtir.
Yani böyle bir şey varsa kafanızda ben orada da bulurum bir kayırıcı diyen
varsa kafanızdan silin bunu dercesine yok diyerek gelir. Allah’ın razı olduğu
kelime i Tevhide, yani tevhide uygun bir hayat yaşayana Allah ödül verecektir.
Unutmayalım razı olduğu söz tevhid sözüdür. Oysa ki birilerinin kayıracağına
inanmak, tevhidi zedeleyen bir yaklaşım. İllallah. Bu O’ndan başka bir
kayırıcının olmayacağına da inanmaktır. Çünkü Allah tek otoritedir. O’nu tek
otorite bilmek, ahiretin tek otoritesi bilmek, ahirete imanın bir parçasıdır.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
100.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/08/islamoglu-tef-ders-taha-099-138100/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder