Değerli Kur’an dostları geçen
dersimizde Enbiya suresinin 36. ayetine kadar tefsir etmiştik. Bu ders aynı
surenin 37. ayeti ile devam ediyoruz.
Geçen dersimizde işlediğimiz son
ayet vahyi inkar edenlerin nasıl bir mantığa, nasıl bir akla sahip olduğunu
beyan ediyordu. Bu ders yine geçen dersimizde işlediğimiz ayetlere bir atıf
olarak küfrün vahyi inkar eden, Allah’ın hayatı inşasını inkar eden, daha
doğrusu kutsaldan kopan aklın nasıl bir zavallılık içine düşeceğini beyan eden
ayetlerle giriyoruz derse.
37-) Hulikal İnsanu min acel* seüriyküm âyâtiy
fela testa'cilun;
İnsan,
hemen oluşturmak isteyen (aceleci) olarak yaratılmıştır! İşaretlerimi (ne demek
olduğunu) size yakında göstereceğim... (Onların oluşmasında) acele etmeyin!
(A.Hulusi)
037 - İnsan
aceleden yaratıldı, yarın ben onlara âyetlerimi göstereceğim şimdi siz acele
etmeyin. (Elmalı)
Hulikal İnsanu min acel insanoğlu
aceleci bir yaratılışa sahiptir.
İnsana ilişkin genel bir tespit
bu. İnsanın yaratılışına, yapısına ilişkin bir tespit. Aslında ayetin lafzi
çevirisi şöyle; insan aceleden yaratılmıştır. Tabii ki bu mecazi bir ifadedir.
Yani insan aceleden yaratılmaz. İnsan aceleci bir yaratılışa sahiptir anlamına
gelir. Haddi zatında biz bu mecaz formunu sünnette de buluyoruz. Efendimizin meşhur
hadis derlemelerinde nakledilen bir haber vardır.
- Hulikatil mer’etu minet delea’
Kadın kürek kemiğinden
yaratılmıştır.
Tıpkı işte bunun gibi. Mecazi
hakikatten ayıramayanlar bu ibareyi kadın sanki kürek kemiğinden
oluşturulmuştur gibi anlamışlar. Oysa ki bu ayette Enbiya/37. ayetinde ki; Hulikal İnsanu min
acel insan aceleden yaratıldı ne demek istiyorsa, nasıl bir formsa
dil açısından, belegat açısından Resulallah’ın bu hadisi de odur. Yani insanın
yaratılış hammaddesi değil, insanda ki bir eğilim, bir temayül.ç İnsan yapısına
ilişkin bir hususiyet, nitelik anlatılıyor. Kadının nazik, nazenin, hassas,
ince ruhlu olduğu ifade ediliyor Resulallah’ın hadisinde. Kaldı ki zaten aynı
hadis bir başka biçimde yine aynı kaynaklarda başta Buhari olmak üzere “Kürek
kemiği gibidir” şeklinde de nakledilir.
Demek ki aslında böyle
anlaşılması gerekirken yanlış anlaşılabiliyor. Çünkü mecaz hakikate
hamledilince yanlış anlaşılır. Hakikatte mecaza hamledilince yanlış anlaşılır.
Dil sadece hakikatten, yada sadece mecazdan oluşmaz. Dilin imkanıdır bunlar.
Dilin tüm imkanlarını Kur’an kullanır. Çünkü Kur’an da insanoğlunun konuştuğu
dillerden biri olan Arapça ile inmiştir. Onun içinde Kullandığı dilin tüm
imkanlarını bünyesinde barındırır vahiy. Bu sebeple burada da mecazi bir ifade
görüyoruz bu ifade insanın eğilimlerinden birinin acelecilik olduğunu söylüyor.
[Ek bilgi; Adem ve Havva’nın yaratılışı.
Adem’in bedeni ortaya
çıktığında cinsel arzu yoktu. Halbuki Allah ilminde bu dünya hayatında üreme,
çoğalma ve cinsel ilişkinin olacağı takdir edilmişti. Bu dünyada cinsel ilişki,
türün varlığını sürdürmesi içindir. Bu nedenle Allah Adem’in sol kaburgasından
Havva’yı çıkarmıştır. Allah Tealanın “Erkeklerin
kadınlar üzerinde bir derecesi vardır.” (Bakara/228) Buyurduğu gibi kadın
bu nedenle erkekten bir derece eksiktir. O halde kadınlar hiçbir zaman
erkeklere katılamaz.
Havva, kaburgada ki eğiklik
(ve de düşkünlük) nedeniyle kaburgadan meydana gelmiştir. Bu edenle çocuğuna ve
kocasına muhabbet besler. Bu meyanda erkeğin kadına düşkünlüğü, gerçekte
kendisine düşkünlüğüdür. Çünkü kadın erkeğin bir parçasıdır. Kadının erkeğe
düşkünlüğü ise kaburgadan yaratılmış olmasından kaynaklanır. Erkekte kaburga sevgi ve düşkünlük demektir.
Allah Havva’nın kendisinden
çıktığı Adem’de ki yeri Havva’ya arzu ile doldurmuştur. Çünkü varlıkta boşluk
kalamaz. Allah o boşluğu arzu ile doldurduğunda Adem kendisine özlem duyar gibi
Havva’ya özlem duymuştur. Çünkü Havva kendisinin bir parçasıydı. Havva’da
kendisinden geldiği vatanı olduğu için Adem’e sevgi duydu. Şu halde Havva’nın
sevgisi vatan sevgisi, Adem’in sevgisi kendisini sevmesidir. Bu nedenle erkek
kendisinin aynı olduğu için kadına sevgi gösterebilirken, kadın ise erkekleri
sevmede hayâ diye ifade edilen güç verilmiştir. Böylelikle gizleme gücü
artmıştır. Çünkü Adem’in kadınla birleştiği tarzda vatan ile birleşemez.
Allah o kaburgada Adem’in
bedeninde biçimlendirdiği ve yarattığı her şeyi şekillendirmiştir. Allah’ın
kendi suretinde Adem’in bedenini yaratması, çömlekçinin toprak ve taşta meydana
getirdiği şeye benzer. Havva’nın bedeninin yaratılışı ise marangozun ahşapta
yonttuğu şekillere benzer. Allah onu kaburgada biçimlendirip ve ona suretini
yerleştirdiğinde vce onu düzenleyip dengeye kavuşturduğunda ona ruhundan
üflemiştir. Böylelikle Havva diri, düşünen ve türemeden ibaret olan doğumun
meydana gelmesi için ekin ve ziraat mahalli olarak var olmuştur. Adem onsa o da
Adem’de dinginlik buldu Böylece Havva Adem için bir elbise olduğu gibi Adem de
onun için bir elbise olmuştur. Allah şöyle buyurur;
“Kadınlar sizin için siz de kadınlar için bir elbisesiniz.”
(Bakara/187) (İbn. Arabî- F.Mekkiyye C/1-360)]
Tez canlılık ve acelenin en
kötüsü belada acele etmektir. Belasını istemesidir insanın ve burada da zaten
ima edilen acele olumsuz aceledir. Ki zaten acele Kur’an da genellikle olumsuz
anlamda kullanılır. Arap dilinde olumlu çabukluk sürat kelimesiyle kullanılır.
Olumsuz çabukluk ise acele kelimesi ile kullanılır. Onun için “vAllâhu
seriy'ul hisab” (Nûr/39)Allah için olumlu acelecilik sürat
kelimesi ile ifade edilir. O nedenle acele değil ama süratli, yani seri, yani
ara vermeksizin, duraksamaksızın, ama hakkını vererek.
Şairin dediğini hatırlayalım;
Erişir menzili maksuduna aheste giden.
Tizi reftar olanın pâyine damen dolaşır.
Hatemi
İbrahim bey.
Yani hakkını vererek giden yolcu
mutlaka menziline, varacağı yere ulaşır. Fakat acele edenin ayağına eteği
dolaşır diyor.
seüriyküm âyâtiy fela testa'cilun
zamanı gelince size mesajlarımın gerçek olduğunu göstereceğim. Dolayısıyla fela
testa'cilun acele etmenize hiç gerek yok. Zamanını bekleyin.
Bu ayetin çağrışımını Nahl/1.
ayetiyle karşılaştırdığınızda çok daha güzel anlaşılıyor. Kur’an da birkaç
yerde küfürle örtülmüş mantığın Allah’a meydan okuması dile getirilir. Bu
meydan okuma da; Hadi bakalım tehdit ettiğin azabı getirsene. Hadi bakalım
kıyameti getirsene, hesabı getirsene, mahşeri getirsene şeklindeki bir meydan
okuma. İnsanoğlunun haddini aşınca yapacağı bir şey. Onun için burada ki acele
de böylesine olumsuz, yani belada acele etmek anlamında.
38-) Ve yekulune meta hazel va'dü in küntüm
sadikıyn;
"Eğer
doğru söyleyenler iseniz şu vadedilen ne zamandır?" derler. (A.Hulusi)
038 - Bir
de bu vaat ne zaman? Doğru iseniz, diyorlar. (Elmalı)
Ve yekulune meta hazel va'dü in küntüm sadikıyn
buna rağmen onlar diyorlar ki; Eğer doğru söylüyorsanız cevap verin bakalım bu
tehdit ne zaman gerçekleşecek?
Tabii ki küfreden bir akıl,
Allah’tan uzaklaşmış bir akıl, kutsaldan ilgisini koparmış bir akıl, kutsalla
bağını kesmiş bir akıl anlatılıyor burada. Yani diyorlar ki eğer doğru
söylüyorsanız hadi cevap verin bu tehdit ne zaman gelecek? Peygambere
söylüyorlar. Meydan okuyorlar akıllarınca.
Neden? Bir peygambere veya onun
getirdiği ilahi vahye karşı insan bu tavrı nasıl alır..! Bunun mantığı nedir.
Yerinde bir soru bu. Bunun mantığı şu; Gündelik yaşıyorlar. Yevmiye yaşıyorlar.
Düşüncelerinin ufku 24 saat ertesi gün mü? Yok. Ya da istikbal deyince sadece
dünyalığın geleceğini hatırlıyorlar. Ondan ötesine gidemiyorlar. Onun içinde
tek dünyalılar. Tek dünyalı bir akılla düşünüyorlar. Çift dünyalı düşünemiyorlar.
Her şeyin hemen şimdi ve burada olmasını istiyorlar. Çünkü kendileri tüm
çabalarını hemen şimdi ve burada ya yoğunlaştırmışlar. O nedenle de hemen
kazanmak istiyorlar.
Hemen kazanmak isteyenlerin
olduğu yerde rant olur. Köşe dönmecilik, soygun, hırsızlık, hemen kazanmak
isteyenlerin bol olduğu yerlerde bol olur. Çünkü onlar gündelik yaşarlar. Bu
akıl hemen şimdi ve burada ister. Oysa ki Allah vaat eder. Cennet hemen şimdi
ve burada değildir. Mutluluk, süresiz mutluluk, sonsuz saadet; hemen şimdi ve
burada değildir. Çünkü bedel ödenmesi gerekmektedir. Hemen şimdi ve burada
istemek seküler bir mantığın eseridir. Yani sadece dünya ile bağlantılı bir
mantık. Dünyayı aşamayan bu geçici hayatın hazlarını aşamayan bir mantık. O
nedenle hemen şimdi ve burada isteyenler hazlarının kulu olurlar. Geçici
içgüdülerinin kulu olurlar. Zevklerinin ve neşelerinin kulu olurlar.
Hemen şimdi ve burada isteyen
akıl günaha ayarlı bir akıldır. Çünkü günah hemen şimdi ve burada işlenebilir.
O nedenle bu soruyu soran aklın oturduğu zemin nedir diyorsanız eğer işte
cevabım budur. Hemen şimdi ve burada isteyen akıl.
O Allah rızası içini anlayamaz.
Onun için de ibadetin mantığını kavrayamaz. Bir müminin tavır ve davranışını
çözemez. Anlayamaz, çünkü kendisi tek dünyalıdır. İki dünyalıların yaptığını
anlayamaz.
Burada da bu tek dünyalı aklın
sahibini görüyoruz. Boyuna posuna bakmadan kendi haddini bilmeden Allah’a
meydan okuyan mantık. Zaten hemen şimdi ve burada ya çalışan bir mantığın
geleceği olur mu.
39-) Lev ya'lemülleziyne keferu hıyne lâ
yeküffune 'an vucuhihimünnare ve lâ an zuhurihim ve lâ hüm yünsarun;
Hakikat
bilgisini inkâr edenler, ne vechlerinden (iç
dünyalarından) ne de sırtlarından (dıştan) yakanı
önleyemeyecekleri; kendilerine yardım da olunmayacağı zamanı bir bilselerdi!
(A.Hulusi)
039 - Bilseler
o küfredenler ne yüzlerinden ne arkalarından ateşi men edemeyecekleri, ve hiç
bir taraftan yardım olunmayacakları o demi. (Elmalı)
Lev ya'lemülleziyne keferu hıyne lâ yeküffune
'an vucuhihimünnare ve lâ an zuhurihim ve lâ hüm yünsarun İşte hemen
şimdi ve burada cı, seküler mantığa vahyin verdiği tokat gibi cevap. Hem de ne
cevap. Hem şefkat dolu, rahmet ve merhamet dolu hem de uyarıcı bir cevap.
İnkarda ısrar eden bu kafirler yüzlerini ve sırtlarını ateşten koruyamayacakları,
dahası; hiçbir yardım da alamayacakları anın dehşetini keşke bir bilselerdi.
Kendilerini o yakıcı vicdan, akıl, ruh ve tasavvurlarını yakıp kavuran o
ateşten koruyamayacakları anın dehşetini bir bilselerdi.
Peki, bu nasıl bilinir? Bir şeyi
bilmek;
1 – Ya onu gözlemlemekle olur, denemekle
olur
2 – Ya da inanmakla olur. Bu
denenemez. Bir kez deneyeyim hoşuma gitmezse vazgeçerim diyeceğiniz bir şey
değil. Çünkü ölüm denenemez. Hoşuma gitmezse bir daha ölmem diyemezsiniz. Onun
içinde tek şık kalıyor. İman. Bu imanın temeli de Allah’a güvenirseniz olur.
Allah bunu böyle söyledi, ben de Allah’a inanıyorum, O doğru söyler. Sadakalla
hul aziym. Aziym olan yüce olan Allah doğru söyler.
O zaman bu sözü de bu vaadi de,
bu haberi de doğrudur Çünkü ben böyle bir haberi Allah dışında bir kaynaktan
alamam ki. Bu haberi bana hangi muhabir getirebilir ki. Hangi muhabirin haber
kaynakları böylesine varlığı aşan Yaratılmış dünyayı aşan, sizin ömrünüzü aşan
gayba giren, algı mekanizmalarınızın ta ötesine ağan bir dünyadan haber
getirebilir ki. Hangi muhabir. Hangi haber ekibi, hangi haber sistemi size
ahiretten doğru haber getirebilir. Allah’ın peygamberleri ve vahyi dışlında.
Onun için işte bu, büyük haber bu aslında. Olay haber bu, şok haber bu, nebeün
aziym diyor ya Kur’an; Büyük haber, şok haber, olay haber.
Nasıl baktığınız önemli Yani
sizin için şok edici haber hangisi, hangi haberlere büyük haber olarak
bakıyorsunuz. 24 saat yaşayan, ufku 24 saatlik olan, gündelik yaşayan bir
adamın şok haberi gazete manşetleridir. Gazete manşetinden şok haberi olan adam
nasıl ebedi istikbaline yönelik şok haberi anlasın ki.
İşte bu modern uygarlığın insanı
nasıl gündelik yaşamaya mahkum ettiği ve böylece insanın geleceğini nasıl
mahvettiği de ortaya çıkmıyor mu ve vahiy, sadece vahiy size ebedi
istikbalinizle ilgili şok haberleri verir. Tabii geleceğini düşünen akıllı
insanlara. Geleceğini, istikbalini merak etmeyen, ebedi hayatını merak
etmeyenler elbette bu haberi dinlemek
istemeyecekler, duymayacaklar ki, zaten bu ayetlerde onlardan söz
ediyor.
40-) Bel te'tiyhim bağteten fetebhetühüm fela
yestetıy'une raddeha ve lâ hüm yünzarun;
Bilakis
(vadolunanı yaşatacak vefat {bedenin hayatiyetini yitirmesiyle meydana gelen kopuş}) onlara ansızın gelir de,
kendilerini şaşkına çevirir! Artık onu ne geri çevirmeye güçleri yeter ve ne de
kendilerine mühlet verilir. (A.Hulusi)
040 - Doğrusu
o onları bağdeten gelecek de kendilerini dondura kalacak, artık ne reddini
güçleri yetecek ne de kendilerine mühlet verilecek. (Elmalı)
Bel te'tiyhim bağteten fetebhetühüm
ama hayır, o an birden bire gelecek ve onları şaşkına çevirecektir. Birdenbire
gelecek fetebhetühüm, onları
hayrette bırakacak, dehşette bırakacaktır. Dehşetle karışık şaşkınlık demektir
beht.
..febühitelleziy
kefer. (Bakara/258) firavun için Hz.
Musa; “benim rabbim güneşi doğudan doğdurur, batıdan batırır. Haydi bakalım,
eğer sen de rabliğinde samimi isen tersini yap deyince ..febühitelleziy kefer kafir dehşetten ve şaşkınlıktan donakaldı.
Diyor. Yapacak bir şey yok. Oradaki kelime ile buy kelime aynı kökenden.
fela yestetıy'une raddeha ve lâ hüm yünzarun
artık onlar ne onu geri çevirebilecekler, ne de kendilerine zaman tanınacaktır.
Gündelik yaşayan her tek dünyalı ölüme ansızın yakalanır. Bu ayetin verdiği
ders bu.
Evet, onlar ne onu geri
çevirebilecekler, ne de kendilerine zaman tanınacak, ansızın yakalanacaklar.
Gündelik yaşayanlar ölüme ansızın yakalanırlar. İster bela, ister iptila, ister
felaket, ister helak suretinde olsun. Ölüm onları hangi surette bulursa bulsun
ama hep ansızın bulur.
Neden? Çünkü ölüm hiç
gündemlerinde yoktur. Çünkü ölümü uzaklaştırdıklarını sanmışlardır. Ölümü
öldürdüklerini sanmışlardır. Onun içinde unutmakla ölümün öleceğini
zannetmişlerdir. Mezarlıkları şehirlerin dışına atmışlardır. Ölülerle ilgili
hiçbir haberi duymak istememişlerdir. Onu çok kısa anlara mahkum etmişlerdir.
Ölümü salt kötü bir şey olarak algılamışlardır.
Bu çok önemli. Hiç öldünüz mü?
Ölüm bizatihi niçin kötü olsun. Hiç ölmediğinize göre ölüm hakkında ki bu sui
zannınız neden? Neden kötü düşünüyorsunuz. Zaten ölüm hakkında Hüsnü zan etmek
müminin işidir. Çünkü o ölmeden evvel ölümüm sırrını yakalamıştır. Onun içinde
öldükten sonra yaşamanın sırrını yakalamıştır. Çünkü o ölümü koynunda
gezdirmeyi bilmiştir. Çünkü o ölümü bir eşik bilmiştir. İki dünya arasındaki
bir eşik. Çünkü o ölüme yok oluş anlamı yüklememiştir. Onun için ölüm bir
dünyadan bir başka dünyaya, geçici bir dünyadan kalıcı bir dünyaya geçiş
eşiğidir. Onun içinde bir mümin için ölüm; kendisinden korkulacak değil,
kendisine hazırlıklı olunacak bir olaydır.
41-) Ve lekadistühzie Bi Rusulin min kablike
fehaka Billeziyne sehıru minhüm ma kânu Bihi yestehziun;
Andolsun,
senden önceki Rasûllerle de alay edildi de; küçümsedikleri şey, alay edenleri
her yönden kuşattı.
041 - Kasem
olsun ki senden evvel bir çok Peygamberlerle istihzâ edildi de içlerinden alay
edenleri o istihzâ ettikleri şey kuşatıverdi. (Elmalı)
Ve lekadistühzie Bi Rusulin min kablik
doğrusu ey Muhammed senden önceki elçilerle de alay edilmişti. fehaka Billeziyne
sehıru minhüm ma kânu Bihi yestehziun fakat alay eden kimseleri
bizzat alay ede geldikleri şey mahvu perişan etti. Alay ettikleri şey başlarına
geldi ve kendileri alay konusu oldular.
Sevgili dostlar hatırlayın bu
surenin 2. ve 3. ayetler; ve hüm yel'abun diye bitiyordu 2. ayet. Onlar
dalga geçiyorlar, onlar oyun oynuyorlar ve hemen arkasında ki ayette; Lahiyeten
kulubühüm onların aklı fikri oyunda oynaştadır diyordu değil mi.
İşte bu akıl. Lütfen dikkat buyurunuz ve kendinizi bu kategoriler içinde
nereye yerleştirdiğinize bakınız, hayatı
nasıl algıladığınıza bakınız. Hayatı bir oyun, dünyayı bir lunapark, kendisini
de bir oyun çocuğu olarak gören kişi burada dile getiriliyor. Yani ciddi değil
hayata karşı. Onun içinde hayatı ciddiye almıyor. Hayatın sahibi ona ciddi ol
diyor lütfen ciddi olur musun.
Buyurun. Vahyin amacı bu. Vahyin
amacı ciddiyete davet etmektir insanoğlunu. Hayatla dalga geçen, hayatı bir
oyun olarak algılayan, yeryüzünü bir lunapark olarak algılayan, kendisi de oyun
çocuğu yaşını aşamayan bir insan nasıl vahyin ebedi çağrısını algılayabilecek.
O nedenle bir uyarıdır, bir uykudan uyandırıcıdır vahiy bu manada. Sadece
görülenin ciddi olması yetmez, görenin de ciddi olması lazım. Yaşananın ciddi
olması yetmez, yaşayanın da ciddi olması lazım. Ortamın ciddi olması yetmez, o
ortamda bulunanın da ciddi olması lazım. Baktığınızın ciddi olması yetmezi
bakışınızın da ciddi olması lazım. Algıladığınızın ciddi olması yetmez,
algılayanın da ciddi olması lazım.
Onun için algılanan ne kadar
ciddi olursa olsun eğer algılayan ciddi bakmıyorsa onun için şaka gelecektir ve
işte burada gördüğünüz şey alay eden kimseleri, alay ettikleri şey perişan etti
diyor ayet. Bu bir ters yüz olmuş akıldır. Alabora olmuş akıldır. Akıl ters yüz
olunca hakikati tam zıddı ile algılar. Yani ciddi olanı şaka, şaka olanı ciddi.
Geçici olanı kalıcı, kalıcı olanı geçici. Yüce olanı alçak, alçak olanı yüce.
Değerli olanı değersiz, değersiz olanı değerli. Siz uzatıp gidin bu örnekleri
böyle algılar. Çünkü ters dönmüştür, alabora olmuştur. İşte buna zalim der
Kur’an. Ters dönmüş akıl, ters dönmüş bilinç.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
102.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/22/islamoglu-tef-ders-enbiya-037-077102/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder