D sayfasından
27-) Lâ yesbikuneHU Bil kavli ve hüm Bi emriHİ
ya'melun;
Sözleri,
O'nun hükmü önüne geçmez! Onlar, O'nun hükmünü uygular. (A.Hulusi)
027 - Onun
sözünün önüne geçmezler hep onun emriyle hareket ederler. (Elmalı)
Lâ yesbikuneHU Bil kavl onlar kendi
sözlerini O’nun sözünün önüne geçirmezler, yani aynı zamanda Allah’a muti
kullardır. Veya peygamberler için düşündüğümüzde Allah kendilerine vahy etmeden
onlar insanlara bir şeyler söylemezler. ve hüm Bi emriHİ ya'melun sadece O’nun
talimatıyla hareket ederler.
28-) Ya'lemu ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm
ve lâ yeşfe'une illâ limenirteda ve hüm min haşyetiHİ müşfikun;
Onların
önlerindekini de, arkalarındakini de bilir... Onlar, ancak rızasını kazanmış
kişilere şefaat ederler... Onlar, O'nun haşyetinden titrerler. (A.Hulusi)
028 - O
onların önlerindekini arkalarındakini bilir ve onlar onun rıza verdiği
kimselerden başkasına şefaat etmezler, ve hepsi onun haşyetinden titrerler. (Elmalı)
Ya'lemu ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm
O onların bildiklerini de, bilmediklerini de bilir. ve lâ yeşfe'une illâ limenirteda ki
onlar zaten O’nun hoşnut oldukları dışında kalan hiç kimseye şefaat edemezler.
Yani onlar; O’nun razı ve hoşnut oldukları dışında birini kayıramazlar. Ona
arka çıkamazlar, ona şefaat edemezler.
Kur’an ın şefaat anlayışını açık
ve net biçimde ortaya seren bir ayet bu. Ödül tevdii ve takdimini güzel bir
biçimde izah ediyor bakınız. Takdimci ödülün sahibi değildir. Ödülü takdim eden
aslında ödüllendirilmiştir. Ona da böylece onur verilmiştir. Ödülün sahibi
Allah’tır. Yani kayıran arka çıkan şefaat eden Allah’tır. Dolayısıyla Allah
kayırdığına, ödül vereceğine bu ödülü falancaya sen verir misin, takdim eder
misin, sen iletir misin diyorsa birine, aslında ödülü o veriyor anlamına
gelmez. Ödülü ondan isteyen de yanlış yapmış olur. Çünkü o da ödüle muhtaç.
İşte burada anlatılan hakikat bu.
Onun içinde ödülü tevdi eden kimsenin ödül üzerinde tasarrufu yok ki. Çünkü o
da böylece ödüllendiriliyor. Allah birine ödül vererek, birine de ödül
verdirerek ödüllendiriyor. Şimdi ödülü verdirdiğinden ödül isteyen insan kimden
neyi isteyeceğini şaşırmış bir insan değil midir. İşte burada söylediği de
ayetin bu.
ve hüm min haşyetiHİ müşfikun zira
onlar O’nun yüceliği karşısında derin bir ürpertiyle titrerler.
29-) Ve men yekul minhüm inniy ilâhun min
dûniHİ fezâlike necziyhi cehennem* kezâlike necziz zâlimiyn;
Onlardan
kim: "Ben, O'nun dûnunda bir tanrıyım" derse; ona, bunun sonucunu
cehennem olarak yaşatırız! İşte zalimlere sonucunu böyle yaşatırız. (A.Hulusi)
029 - Ve
içlerinden her kim ben ondan başka bir ilâhım derse biz ona Cehennemi ceza
veririz, zalimleri biz böyle cezalandırırız. (Elmalı)
Ve men yekul minhüm inniy ilâhun min dûniHİ
fezâlike necziyhi cehennem ve onlardan biri onunla birlikte ben de
onlardan biriyim, ben de ilahım demiş olsaydı bu takdirde onu cehennemle
cezalandırırdık. Yani sizin ilahlaştırdıklarınız aslında ben ilahım
dememişlerdir. Hz. İsa mı demiştir, Hz. Üzeyir mi demiştir. Veya sizin ilahlık
yakıştırdığınız melekler mi demiştir. Kim demiştir. kezâlike necziz zâlimiyn çünkü
haddini bilmeyenleri biz böyle cezalandırırız.
30-) Evelem yeralleziyne keferu ennes Semavati
vel Arda kâneta retkan fefetaknahüma* ve ce'alna minelMai külle şey'in hayy*
efela yu'minun;
O
hakikat bilgisini inkâr edenler görmediler mi ki (atom altı boyutuyla)
semâlar ve arz birleşik idi de biz onları (algılayıcı
kuvvelerin yoğunlaşmasıyla) yarıp ayırdık! Her
diri şeyi sudan (H2O) oluşturduk... Hâlâ iman etmiyorlar mı? (A.Hulusi)
030 - Ya
o küfredenler görmediler demi ki Semavât-ü Arz bitişik idiler de biz onları
ayırdık, hayatı olan her şey'i sudan yaptık, hâlâ inanmıyorlar mı? (Elmalı)
Evelem yeralleziyne keferu ennes Semavati vel
Arda kâneta retkan fefetaknahüma Küfürde direnen o kimseler, gökler
ve yer başlangıçta bitişikken bizim onları ayırdığımızı, ve ce'alna minelMai külle şey'in hayy
ve hareket edebilen her canlı varlığı sudan yarattığımızı görmezler mi.
Evet, bir ilkemiz var değerli
dostlar. Bilimin değişken teorileri ve tezlerine Kur’an ı bazen zorlayarak
doğrulatmak doğru bir şey değildir. Bu ilkedir. Tefsirin temel ilkesi bu
olmalıdır. Yani bilimsel buluşların değişkenliğine akılda tutarak bir takım
bilimsel tezlere Kur’an ı doğrulatmak istemek hiçte doğru bir şey değildir.
Fakat adeta bir keşif ve yasa hükmünde olan ilmi gerçeklerden biri de evrenin
önceden birleşik bir gaz bulutu olduğu halde daha sonradan bazı noktalarda yoğunlaşıp
nebule, galaksi, güneş sistemleri, gezegenler ve uyduların oluştuğu gerçeğidir.
Ki bu gerçeğe Kur’an ın daha o zamandan bu netlikte dikkat çekmiş olması
gerçekten de manidardır.
Evrenin astrofizik birliğinden
söz ediyor bu ayet. Hemen bir sonraki cümle ise her canlı varlığı sudan
yarattık. Bu da ilmi bir yasa zaten. Canlı varlıkların prototipi ilk kez
sularda ortaya çıkmıştır. Hayatın belireceği tek ortam olan protoplazma hemen
tamamıyla sudan müteşekkildir. Onun için bu ibarede canlı varlıkların elemen
ter birliği. Bir önceki ibarede astro fiziğin fiziki birliği burada da canlı
hayatın elemek ter birliğine dikkat çekiliyor. Neden? Yaratıcının birliğine
dikkat çekilmek için.
efela yu'minun hala inanmayacaklar
mı..! Yani kökenine doğru gittikçe kesretten vahdete doğru ulaşıyorsunuz ve bir
kaynaktan geldiğini anlıyorsunuz. Onun için hala bunları yaratanın birliğine
inanmayacak mısınız.
31-) Ve cealna fiyl'Ardı ravasiye en temiyde
Bihim ve ce'alna fiyha ficacen sübülen leallehüm yehtedun;
Arzda,
kendilerini sallayıp sarsmasın diye sâbit dağlar (vücutta organlar)
oluşturduk... Dağlar arasında geniş yollar oluşturduk ki doğru yolu bulsunlar.
(A.Hulusi)
031 - Arzda
da onları çalkalar diye baskılar oturttuk, hem onda bol bol açıklıklar yaptık
ki doğru gidebilsinler. (Elmalı)
Ve cealna fiyl'Ardı ravasiye en temiyde Bihim
ve yer yüzünde kendilerini sarsmasın diye kalkmaz kımıldamaz dağlar var ettik. ve ce'alna fiyha
ficacen sübülen leallehüm yehtedun ve onların aralarında yollarını
bulabilsinler diye vadiler açtık.
32-) Ve cealnesSemae sakfen mahfuza* ve hüm 'an
âyâtiha mu'ridun;
Semâyı
da korunmuş bir tavan kıldık... Onlar onun işaretlerine aldırmıyorlar.
(A.Hulusi)
032 - Semayı
da mahfuz bir sakıf yaptık, onlar ise onun âyetlerinden yüz çeviriyorlar. (Elmalı)
Ve cealnesSemae sakfen mahfuza ve
göğü, güvenlikli kubbe olarak tepelerine diktik. ve hüm 'an âyâtiha mu'ridun ama
onlar bu tür göstergelerle işaret ettiğimiz hakikatlere sırt çevirmekte
direniyorlar. Hala ısrar ediyorlar. Görmek istemiyorlar. Başlarını çevirseler
göğü görecekler fakat gördüklerinin neye işaret ettiği üzerinde hiç
düşünmüyorlar.
33-) Ve "HU"velleziy halekalleyle
vennehare veşŞemse velKamer* küllün fiy felekin yesbehun;
"HÛ"
ki, geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratmıştır. Her biri yörüngesinde (enerji - dalga okyanusunda)
yüzmektedir! (A.Hulusi)
033 - Halbuki
o, o hâlik ki geceyi, gündüzü ve Şems-ü Kameri yaratmış, bütün o ecram her biri
birer felekte yüzüyorlar. (Elmalı)
Ve "HU"velleziy halekalleyle
vennehare veşŞemse velKamer oysa ki geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı
yaratanda odur. küllün
fiy felekin yesbehun Ama hepside kendileri için tespit edilen bir
yörüngede akıp durmaktadırlar. Yani felek; dairevi çembere benzer her şeye
denilir Arap dilinde.
Ey insanoğlu şu cansız gibi duran
varlıkların bile bir yörüngesi var ve Allah onlara bir yol tayin etmiş. Seni
başıboş bıraktığını mı sanıyorsun. Senin için bir yörünge, bir yol haritası
çizmemiş mi olsun. İşte bu soruyu sorduruyor Kur’an.
34-) Ve ma ce'alna li beşerin min kablikel
huld* efein mitte fehümül halidun;
Senden
önce hiçbir beşere sonsuz yaşam oluşturmadık! Sen öleceksin de, onlar ebedî
midir? (A.Hulusi)
034 - Bir
de biz senden evvel hiç biri beşer için huld nasip etmedik, şimdi ser ölürsen
onlar mühalled mi kalacaklar? (Elmalı)
Ve ma ce'alna li beşerin min kablikel huld
ey peygamber biz senden evvel yaşamış hiçbir insana ölümsüzlük bahşetmedik.
Vahyi bir ilkedir bu ayet. Onun
içinde ilahi bir yasadır. Hz. İsa’dan tutunda kehf suresinde ki bir kula
varıncaya kadar herkesin üzerinde yapılan spekülasyonlarda nihai sözü işte bu
vahyin ilkesi söylemelidir.
efein mitte fehümül halidun hem,
sanki sen öleceksin de onlar ebediyen yaşayacaklar mı.
35-) Küllü nefsin zâikatülmevt* ve nebluküm
Bişşerri velhayri fitneten ve ileyna turce'un;
Her
nefs (bilinç)
ölümü TADACAKTIR! Biz kuvvelerinizi keşfedesiniz diye sizi şerr ve hayır ile
deneriz... Bize döndürülürsünüz. (A.Hulusi)
035 - Her
nefis ölümü tadacak ve sizi bir imtihan olarak şer ve hayır ile müptela
kılacağız, hepiniz de nihayet bize irca' olunacaksınız. (Elmalı)
Küllü nefsin zâikatülmevt her can
ölümü tadacaktır. ve nebluküm Bişşerri velhayri fitne her can ölümü
tadacaktır, şu da var ki biz seçip ayırmak için sizi hayatın iyi ve kötü
olaylarıyla sınayıp duracağız. ve ileyna turce'un zaten sonunda bize
döneceksiniz.
Kaynak: http://www.ahmedhulusi.org/yazi/olum-nedir-olumun-icyuzu.htm#ixzz20aGARjey
[Ek bilgi; "
ÖLÜM
tadıldığı anda kişi bir süre çevresindeki dünyayı algılamaya devam
eder... Çevresinde olup bitenleri, yapılan konuşmaları, üzüntü ve
feryatları aynen biyolojik bedenle yaşıyormuşcasına algılar...
Bu
devrede âdeta bitkisel hayattaki bir insan gibidir... Dışarıda tüm olup
bitenleri algılıyor, fakat dışarıya hiçbir mesaj veremiyor...
İşte bu anda sıra cenazenin yıkanmasına gelir...
Cenaze niçin yıkanıyor?..
Cenazenin
yıkanmasının bilebildiğimiz kadarıyla hikmeti, henüz hücresel canlılığı
devam eden biyolojik bedenin sudan ozmos yoluyla biyoelektriksel
takviye almasıdır... Böylece kişi, kısa bir süre daha beden aracılığıyla
yaşamış olduğu dünya ile iletişimini tek yanlı da olsa
sürdürebilecektir.
ÖLÜMÜN TADILDIĞI andan itibaren başlayıp, mahşere kadar devam edecek olan yaşam boyutuna BERZAH âlemi denilir... (A.Hulusi)]
36-) Ve izâ reakelleziyne keferu in
yettehızûneke illâ hüzüva* ehazelleziy yezküru aliheteküm* ve hüm Bi
zikrirRahmâni hüm kafirun;
Hakikat
bilgisini inkâr edenler seni gördüklerinde, "Bu mu tanrılarınız hakkında
konuşan!" diyerek seni küçümsemekten başka bir şey yapmazlar... Oysa
Hakikatleri olan Rahmâniyet hatırlatılınca, onu inkâr etmekteler! (A.Hulusi)
036 - O
küfredenler seni gördükleri vakit da seni alaya tutuyorlar, bu mu ilâhlarınızı
anıp duran diyorlar, halbuki onlar hep rahmânın zikrine küfrediyorlar. (Elmalı)
Ve izâ reakelleziyne keferu in yettehızûneke
illâ hüzüva ve o küfre saplanmış olanlar ne zaman seni görseler
sadece alaya almak amacıyla bumuymuş sizin tanrılarınızı diline dolayan diye
dudak bükerler. Ve derler ki ehazelleziy yezküru aliheteküm bumuymuş sizin
tanrılarınızı diline dolayan kişi diye dalga geçerler alay ederler. ve hüm Bi
zikrirRahmâni hüm kafirun ama iş rahman adının anılmasına gelince
onu ısrarla tanımazlıktan gelen de yine onlar olur.
Ra’d/30 ayetine bir atıf yapmak
lazım burada onlar rahmanı inkar ediyorlar der. Fakat müşriklerin Allah’ı inkar
etmedikleri bir gerçek. O halde burada söylenen farklı bir şey. O da şu.
Allah’ın rahman sıfatını ve o sıfatın içeriğini reddediyorlar. Çünkü bu sıfat
Allah’ı hayata doğrudan müdahil kılıyor. Dolayısıyla aracı kılınan putlar
işlevsiz kalıyor. OPnlar ise hayatlarına karışan bir Allah istemiyorlar. Böyle
bir tanrı inancını reddediyorlar. İşte bu nedenle rahman sıfatını inkar ettikleri
için bu ayet buna bir atıf olsa gerektir.
Rahman, yani rahmetiyle insanın
hayatına müdahale eden. Biz rabbimizin rahman sıfatının hayatımızın her anında
tecelli ettirmesini niyaz ediyor ve o sıfatın rahmetinden ömrümüzün tamamının
şerefyap olmasını, nasip tar olmasını ve o rahmete gark olmuş bir hayata bizi
zimmetlemesini niyaz ediyoruz.
“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a
hamd’adır.
101 videonun sonu.
101. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/15/islamoglu-tef-ders-enbiya-001-036101/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder