22 Haziran 2012 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. ENBİYA (027-036)(101-E)


D sayfasından


27-) Lâ yesbikuneHU Bil kavli ve hüm Bi emriHİ ya'melun;

Sözleri, O'nun hükmü önüne geçmez! Onlar, O'nun hükmünü uygular. (A.Hulusi)

027 - Onun sözünün önüne geçmezler hep onun emriyle hareket ederler. (Elmalı)


Lâ yesbikuneHU Bil kavl onlar kendi sözlerini O’nun sözünün önüne geçirmezler, yani aynı zamanda Allah’a muti kullardır. Veya peygamberler için düşündüğümüzde Allah kendilerine vahy etmeden onlar insanlara bir şeyler söylemezler. ve hüm Bi emriHİ ya'melun sadece O’nun talimatıyla hareket ederler.


28-) Ya'lemu ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm ve lâ yeşfe'une illâ limenirteda ve hüm min haşyetiHİ müşfikun;

Onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir... Onlar, ancak rızasını kazanmış kişilere şefaat ederler... Onlar, O'nun haşyetinden titrerler. (A.Hulusi)

028 - O onların önlerindekini arkalarındakini bilir ve onlar onun rıza verdiği kimselerden başkasına şefaat etmezler, ve hepsi onun haşyetinden titrerler. (Elmalı)


Ya'lemu ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm O onların bildiklerini de, bilmediklerini de bilir. ve lâ yeşfe'une illâ limenirteda ki onlar zaten O’nun hoşnut oldukları dışında kalan hiç kimseye şefaat edemezler. Yani onlar; O’nun razı ve hoşnut oldukları dışında birini kayıramazlar. Ona arka çıkamazlar, ona şefaat edemezler.

Kur’an ın şefaat anlayışını açık ve net biçimde ortaya seren bir ayet bu. Ödül tevdii ve takdimini güzel bir biçimde izah ediyor bakınız. Takdimci ödülün sahibi değildir. Ödülü takdim eden aslında ödüllendirilmiştir. Ona da böylece onur verilmiştir. Ödülün sahibi Allah’tır. Yani kayıran arka çıkan şefaat eden Allah’tır. Dolayısıyla Allah kayırdığına, ödül vereceğine bu ödülü falancaya sen verir misin, takdim eder misin, sen iletir misin diyorsa birine, aslında ödülü o veriyor anlamına gelmez. Ödülü ondan isteyen de yanlış yapmış olur. Çünkü o da ödüle muhtaç.

İşte burada anlatılan hakikat bu. Onun içinde ödülü tevdi eden kimsenin ödül üzerinde tasarrufu yok ki. Çünkü o da böylece ödüllendiriliyor. Allah birine ödül vererek, birine de ödül verdirerek ödüllendiriyor. Şimdi ödülü verdirdiğinden ödül isteyen insan kimden neyi isteyeceğini şaşırmış bir insan değil midir. İşte burada söylediği de ayetin bu.

ve hüm min haşyetiHİ müşfikun zira onlar O’nun yüceliği karşısında derin bir ürpertiyle titrerler.


29-) Ve men yekul minhüm inniy ilâhun min dûniHİ fezâlike necziyhi cehennem* kezâlike necziz zâlimiyn;

Onlardan kim: "Ben, O'nun dûnunda bir tanrıyım" derse; ona, bunun sonucunu cehennem olarak yaşatırız! İşte zalimlere sonucunu böyle yaşatırız. (A.Hulusi)

029 - Ve içlerinden her kim ben ondan başka bir ilâhım derse biz ona Cehennemi ceza veririz, zalimleri biz böyle cezalandırırız. (Elmalı)


Ve men yekul minhüm inniy ilâhun min dûniHİ fezâlike necziyhi cehennem ve onlardan biri onunla birlikte ben de onlardan biriyim, ben de ilahım demiş olsaydı bu takdirde onu cehennemle cezalandırırdık. Yani sizin ilahlaştırdıklarınız aslında ben ilahım dememişlerdir. Hz. İsa mı demiştir, Hz. Üzeyir mi demiştir. Veya sizin ilahlık yakıştırdığınız melekler mi demiştir. Kim demiştir. kezâlike necziz zâlimiyn çünkü haddini bilmeyenleri biz böyle cezalandırırız.


30-) Evelem yeralleziyne keferu ennes Semavati vel Arda kâneta retkan fefetaknahüma* ve ce'alna minelMai külle şey'in hayy* efela yu'minun;

O hakikat bilgisini inkâr edenler görmediler mi ki (atom altı boyutuyla) semâlar ve arz birleşik idi de biz onları (algılayıcı kuvvelerin yoğunlaşmasıyla) yarıp ayırdık! Her diri şeyi sudan (H2O) oluşturduk... Hâlâ iman etmiyorlar mı? (A.Hulusi)

030 - Ya o küfredenler görmediler demi ki Semavât-ü Arz bitişik idiler de biz onları ayırdık, hayatı olan her şey'i sudan yaptık, hâlâ inanmıyorlar mı? (Elmalı)


Evelem yeralleziyne keferu ennes Semavati vel Arda kâneta retkan fefetaknahüma Küfürde direnen o kimseler, gökler ve yer başlangıçta bitişikken bizim onları ayırdığımızı, ve ce'alna minelMai külle şey'in hayy ve hareket edebilen her canlı varlığı sudan yarattığımızı görmezler mi.

Evet, bir ilkemiz var değerli dostlar. Bilimin değişken teorileri ve tezlerine Kur’an ı bazen zorlayarak doğrulatmak doğru bir şey değildir. Bu ilkedir. Tefsirin temel ilkesi bu olmalıdır. Yani bilimsel buluşların değişkenliğine akılda tutarak bir takım bilimsel tezlere Kur’an ı doğrulatmak istemek hiçte doğru bir şey değildir. Fakat adeta bir keşif ve yasa hükmünde olan ilmi gerçeklerden biri de evrenin önceden birleşik bir gaz bulutu olduğu halde daha sonradan bazı noktalarda yoğunlaşıp nebule, galaksi, güneş sistemleri, gezegenler ve uyduların oluştuğu gerçeğidir. Ki bu gerçeğe Kur’an ın daha o zamandan bu netlikte dikkat çekmiş olması gerçekten de manidardır.

Evrenin astrofizik birliğinden söz ediyor bu ayet. Hemen bir sonraki cümle ise her canlı varlığı sudan yarattık. Bu da ilmi bir yasa zaten. Canlı varlıkların prototipi ilk kez sularda ortaya çıkmıştır. Hayatın belireceği tek ortam olan protoplazma hemen tamamıyla sudan müteşekkildir. Onun için bu ibarede canlı varlıkların elemen ter birliği. Bir önceki ibarede astro fiziğin fiziki birliği burada da canlı hayatın elemek ter birliğine dikkat çekiliyor. Neden? Yaratıcının birliğine dikkat çekilmek için.

efela yu'minun hala inanmayacaklar mı..! Yani kökenine doğru gittikçe kesretten vahdete doğru ulaşıyorsunuz ve bir kaynaktan geldiğini anlıyorsunuz. Onun için hala bunları yaratanın birliğine inanmayacak mısınız.


31-) Ve cealna fiyl'Ardı ravasiye en temiyde Bihim ve ce'alna fiyha ficacen sübülen leallehüm yehtedun;

Arzda, kendilerini sallayıp sarsmasın diye sâbit dağlar (vücutta organlar) oluşturduk... Dağlar arasında geniş yollar oluşturduk ki doğru yolu bulsunlar. (A.Hulusi)

031 - Arzda da onları çalkalar diye baskılar oturttuk, hem onda bol bol açıklıklar yaptık ki doğru gidebilsinler. (Elmalı)


Ve cealna fiyl'Ardı ravasiye en temiyde Bihim ve yer yüzünde kendilerini sarsmasın diye kalkmaz kımıldamaz dağlar var ettik. ve ce'alna fiyha ficacen sübülen leallehüm yehtedun ve onların aralarında yollarını bulabilsinler diye vadiler açtık.


32-) Ve cealnesSemae sakfen mahfuza* ve hüm 'an âyâtiha mu'ridun;

Semâyı da korunmuş bir tavan kıldık... Onlar onun işaretlerine aldırmıyorlar. (A.Hulusi)

032 - Semayı da mahfuz bir sakıf yaptık, onlar ise onun âyetlerinden yüz çeviriyorlar. (Elmalı)


Ve cealnesSemae sakfen mahfuza ve göğü, güvenlikli kubbe olarak tepelerine diktik. ve hüm 'an âyâtiha mu'ridun ama onlar bu tür göstergelerle işaret ettiğimiz hakikatlere sırt çevirmekte direniyorlar. Hala ısrar ediyorlar. Görmek istemiyorlar. Başlarını çevirseler göğü görecekler fakat gördüklerinin neye işaret ettiği üzerinde hiç düşünmüyorlar.


33-) Ve "HU"velleziy halekalleyle vennehare veşŞemse velKamer* küllün fiy felekin yesbehun;

"HÛ" ki, geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratmıştır. Her biri yörüngesinde (enerji - dalga okyanusunda) yüzmektedir! (A.Hulusi)

033 - Halbuki o, o hâlik ki geceyi, gündüzü ve Şems-ü Kameri yaratmış, bütün o ecram her biri birer felekte yüzüyorlar. (Elmalı)


Ve "HU"velleziy halekalleyle vennehare veşŞemse velKamer oysa ki geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratanda odur. küllün fiy felekin yesbehun Ama hepside kendileri için tespit edilen bir yörüngede akıp durmaktadırlar. Yani felek; dairevi çembere benzer her şeye denilir Arap dilinde.

Ey insanoğlu şu cansız gibi duran varlıkların bile bir yörüngesi var ve Allah onlara bir yol tayin etmiş. Seni başıboş bıraktığını mı sanıyorsun. Senin için bir yörünge, bir yol haritası çizmemiş mi olsun. İşte bu soruyu sorduruyor Kur’an.


34-) Ve ma ce'alna li beşerin min kablikel huld* efein mitte fehümül halidun;

Senden önce hiçbir beşere sonsuz yaşam oluşturmadık! Sen öleceksin de, onlar ebedî midir? (A.Hulusi)

034 - Bir de biz senden evvel hiç biri beşer için huld nasip etmedik, şimdi ser ölürsen onlar mühalled mi kalacaklar? (Elmalı)


Ve ma ce'alna li beşerin min kablikel huld ey peygamber biz senden evvel yaşamış hiçbir insana ölümsüzlük bahşetmedik.

Vahyi bir ilkedir bu ayet. Onun içinde ilahi bir yasadır. Hz. İsa’dan tutunda kehf suresinde ki bir kula varıncaya kadar herkesin üzerinde yapılan spekülasyonlarda nihai sözü işte bu vahyin ilkesi söylemelidir.

efein mitte fehümül halidun hem, sanki sen öleceksin de onlar ebediyen yaşayacaklar mı.


35-) Küllü nefsin zâikatülmevt* ve nebluküm Bişşerri velhayri fitneten ve ileyna turce'un;

Her nefs (bilinç) ölümü TADACAKTIR! Biz kuvvelerinizi keşfedesiniz diye sizi şerr ve hayır ile deneriz... Bize döndürülürsünüz. (A.Hulusi)

035 - Her nefis ölümü tadacak ve sizi bir imtihan olarak şer ve hayır ile müptela kılacağız, hepiniz de nihayet bize irca' olunacaksınız. (Elmalı)


Küllü nefsin zâikatülmevt her can ölümü tadacaktır. ve nebluküm Bişşerri velhayri fitne her can ölümü tadacaktır, şu da var ki biz seçip ayırmak için sizi hayatın iyi ve kötü olaylarıyla sınayıp duracağız. ve ileyna turce'un zaten sonunda bize döneceksiniz.

[Ek bilgi; "

ÖLÜM tadıldığı anda kişi bir süre çevresindeki dünyayı algılamaya devam eder... Çevresinde olup bitenleri, yapılan konuşmaları, üzüntü ve feryatları aynen biyolojik bedenle yaşıyormuşcasına algılar...

Bu devrede âdeta bitkisel hayattaki bir insan gibidir... Dışarıda tüm olup bitenleri algılıyor, fakat dışarıya hiçbir mesaj veremiyor...

İşte bu anda sıra cenazenin yıkanmasına gelir...

Cenaze niçin yıkanıyor?..

Cenazenin yıkanmasının bilebildiğimiz kadarıyla hikmeti, henüz hücresel canlılığı devam eden biyolojik bedenin sudan ozmos yoluyla biyoelektriksel takviye almasıdır... Böylece kişi, kısa bir süre daha beden aracılığıyla yaşamış olduğu dünya ile iletişimini tek yanlı da olsa sürdürebilecektir.

ÖLÜMÜN TADILDIĞI andan itibaren başlayıp, mahşere kadar devam edecek olan yaşam boyutuna BERZAH âlemi denilir... (A.Hulusi)]

Kaynak: http://www.ahmedhulusi.org/yazi/olum-nedir-olumun-icyuzu.htm#ixzz20aGARjey



36-) Ve izâ reakelleziyne keferu in yettehızûneke illâ hüzüva* ehazelleziy yezküru aliheteküm* ve hüm Bi zikrirRahmâni hüm kafirun;

Hakikat bilgisini inkâr edenler seni gördüklerinde, "Bu mu tanrılarınız hakkında konuşan!" diyerek seni küçümsemekten başka bir şey yapmazlar... Oysa Hakikatleri olan Rahmâniyet hatırlatılınca, onu inkâr etmekteler! (A.Hulusi)

036 - O küfredenler seni gördükleri vakit da seni alaya tutuyorlar, bu mu ilâhlarınızı anıp duran diyorlar, halbuki onlar hep rahmânın zikrine küfrediyorlar. (Elmalı)


Ve izâ reakelleziyne keferu in yettehızûneke illâ hüzüva ve o küfre saplanmış olanlar ne zaman seni görseler sadece alaya almak amacıyla bumuymuş sizin tanrılarınızı diline dolayan diye dudak bükerler. Ve derler ki ehazelleziy yezküru aliheteküm bumuymuş sizin tanrılarınızı diline dolayan kişi diye dalga geçerler alay ederler. ve hüm Bi zikrirRahmâni hüm kafirun ama iş rahman adının anılmasına gelince onu ısrarla tanımazlıktan gelen de yine onlar olur.

Ra’d/30 ayetine bir atıf yapmak lazım burada onlar rahmanı inkar ediyorlar der. Fakat müşriklerin Allah’ı inkar etmedikleri bir gerçek. O halde burada söylenen farklı bir şey. O da şu. Allah’ın rahman sıfatını ve o sıfatın içeriğini reddediyorlar. Çünkü bu sıfat Allah’ı hayata doğrudan müdahil kılıyor. Dolayısıyla aracı kılınan putlar işlevsiz kalıyor. OPnlar ise hayatlarına karışan bir Allah istemiyorlar. Böyle bir tanrı inancını reddediyorlar. İşte bu nedenle rahman sıfatını inkar ettikleri için bu ayet buna bir atıf olsa gerektir.

Rahman, yani rahmetiyle insanın hayatına müdahale eden. Biz rabbimizin rahman sıfatının hayatımızın her anında tecelli ettirmesini niyaz ediyor ve o sıfatın rahmetinden ömrümüzün tamamının şerefyap olmasını, nasip tar olmasını ve o rahmete gark olmuş bir hayata bizi zimmetlemesini niyaz ediyoruz.


“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.


101 videonun sonu.
101. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/15/islamoglu-tef-ders-enbiya-001-036101/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder