C sayfasından devam.
19-) Ve leHU men fiys Semavati vel Ard* ve men
'ındeHU lâ yestekbirune an ıbadetiHİ ve lâ yestahsirun;
Semâlarda
ve arzda kim varsa O'nun (El Esmâ mânâlarının
açığa çıkması) içindir! "HÛ"nun
indînde olanlar, O'nun kulluğunu ne benliklerini katarak büyüklenmiş olurlar ne
de bezginlik duyarlar! (A.Hulusi)
019 - Halbuki
Göklerde Yerde kim varsa onundur, ve onun huzurundakiler ona ibâdetten ne
çekinirler ne de yorgunluk duyarlar. (Elmalı)
Ve leHU men fiys Semavati vel Ard
zira göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’na aittir. Yani göklerin ve yerin
sahibini mi tanımlamaya kalkıyorsunuz, O’na mı rol biçmeye kalkıyorsunuz. Yani
siz ne biçim bir haddi aşkınlık yapıyorsunuz. Göklerin ve yerin sahibine bunu
nasıl becerirsiniz, nasıl yapmaya kalkarsınız. Nasıl güç yetirirsiniz, yeter mi
gücünüz. Bu alemi bu evreni yaratanı tanımlamaya, O’na rol biçmeye O’nu şuradan
alıp buraya koymaya yeter mi gücünüz. Beceremeyeceğiniz bir şeye
soyunuyorsunuz. İşte zulmün en büyüğü budur. İnsanın kendi kendisine zulmü,
haddini bilmezliği.
ve men 'ındeHU lâ yestekbirune an ıbadetiHİ ve
lâ yestahsirun nitekim O’nun tarafında yer alanlar, O’na kulluk
etmede ne kibre kapılırlar, ne de bıkıp usanırlar.
Burada hem Melekler ima edilmiş
olmalı, ki bu ayetin ve bu ayetlerin muhatapları Melekleri böyle bir paye ile
anarlardı. Yani adeta bir takım kadim hermetik düşüncede, inanışta olduğu gibi
alt katmanlarda ki yarı ilahlar gibi. İşte böyle bir düşünceyi ret içeriyor bu
ayetler. İşte yarı ilahlık yakıştırılanlar. Uzak bir tanrı inancına sahiplerdi
bu ayetin ilk muhatapları, inkarcılar. Ve o uzak tanrı ile kendi aralarında ki
aracılığı da ara tanrılar, aracı tanrılar,i yarı tanrılara rol biçerlerdi. Bu
telakkiye dayanan bir inançları vardı. Bu burada Meleklerinde, vahiy getiren
peygamberlerin de Allah’a muti, kulluk etmekten çekinmeyen birer kul oldukları
vurgulanıyor.
20-) Yüsebbihunelleyle vennehare lâ yeftürun;
Gece ve
gündüz (yaratılış amaçlarındaki işlevlerine
devam suretiyle) tespih ederler; Hiç
kesintisiz! (A.Hulusi)
020 - Gece
gündüz ona tesbih ederler, fütur getirmezler. (Elmalı)
Yüsebbihunelleyle vennehare lâ yeftürun
onlar gece gündüz demeden aralıksız O’nun aşkın ve yüce olan Zatını anarlar.
Yani onlar, sizin yarı ilahlık yakıştırdıklarınız bile Allah’a rol biçmeye
kalkmazlar. Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz. Bu ne çelişki demeye getiriyor
ayet.
21-) Emittehazû aliheten minel Ardı hüm
yünşirun;
Yoksa
onlar yeryüzünde, kabirdeki ölüleri (bedenlerdeki
şuurundan gâfil bilinçleri) dirilten (hakikatlerini hatırlatıp yaşatan) tanrılar mı edindiler? (A.Hulusi)
021 - Yoksa
bir takım ilâhlar edindiler de Arzdan neşri onlar mı yapacaklar? (Elmalı)
Emittehazû aliheten minel Ardı hüm yünşirun
yoksa onlar gök yüzü yerine kendileri o cansız nesneler tarafından
canlandırılsınlar diye mi yer yüzünden tanrı ediniyorlar. Yani yukarıdakiler
gök yüzünden tanrı ediniyorlardı. İşte kadim grosnikler gibi kadim bir takım
yıldızlara, gök cisimlerine, aya, güneşe tapan inanç sitemlerinde olduğu gibi yukarıdaki ayette ifade edilenler
gök cisimlerini tanrılaştırıyorlardı. Bu ayette ise tanrılarını yer yüzü
cisimlerinden seçenlere hitap ediliyor ve sizin yeryüzünden tanrı ittihaz
etmeniz, onlar size can versin diye mi.
hüm yünşirun bu ibarenin nasıl anlaşılması konusu tefsirlerde baya
problem oluşturmuş. Hatta Zemahşeri bu ibare üzerine kendi içinde hayli düşünce
sarf etmiş ama net bir sonuca ulaşamamış gibi. Onun için bendeniz bu ibare
üzerinde de hayli durdum ve bağlama uygun olarak en doğru şekilde
anlaşılmasının; kendilerine can versin. Yoksa ahirete inanmadıkları için onları
yeniden diriltsin diye mi şeklinde çeviremeyiz bir çok müfessirin anladığı
gibi. Çünkü onlar zaten ahirete inanmıyorlar, yeniden dirilişe inanmıyorlar.
Onun için burada söylenen yeniden diriliş değil, bu hayat. Kendilerine hayat
versin. Bu can versin, bu canı kendilerine bahşetsin diye mi yeryüzünden ilah
seçiyorlar şeklindeki mana daha doğru olur.
Gökleri ve yeri kim yarattı
sorusuna onlar ..le yekulünnAllâh.
(Ankebut/61) elbette Allah yarattı diye cevap veren insanlar unutmayalım. Onlar
Allah’a onun için inanıyorlar, göğü ve yeri yaratan Allah olarak inanıyorlar. O
nedenle yer yüzünden niye tanrı seçsinler? İşte uzak bir Allah inancına
inandıkları için.
22-) Lev kâne fiyhima alihetün ilAllâhu
lefesedeta* fesubhanAllâhi Rabbil Arşi amma yesıfun;
Eğer o
ikisinde (semâlar ve arz) Allâh'tan başka tanrılar olsaydı, elbette o ikisi de
düzenini yitirirdi! Arş'ın Rabbi Allâh, onların vasıflamalarından münezzehtir.
(A.Hulusi)
022 - Yerde
Gökte Allahtan başka ilâhlar olsa idi ikisi de fasit olmuş gitmişti, rabbin o
arşın rabbi Allah münezzeh sübhandır onların isnat ettikleri vasıflardan. (Elmalı)
Lev kâne fiyhima alihetün ilAllâhu lefesedeta
eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka tanrılar olsaydı gökler ve yer kaos
içinde kalıverirdi.
Kozmos, aslında vahdetin
şahididir. Kozmos’un zıddı kaostur biliyorsunuz. Yani düzen ve düzensizlik.
Burada Kur’an analoji yapıyor. Yani kıyas yapıyor. Eğer iki ilah olsaydı
düşünsenize ey insanlar, ey inkarcılar, alem fesada giderdi. Biri yağmur
yağdırmak, diğeri yağdırmamak isterdi. Biri soğuk diğeri sıcak isterdi. Yani
buradan yola çıkarak dahi alemi yaratanın tek bir ilah olduğunu bilirsiniz.
fesubhanAllâhi Rabbil Arşi amma yesıfun
işte bu nedenle O yüceler yücesi olan Allah, O mutlak otorite sahibi, onların
yakıştırdığı her şeyin ötesindedir. Her şeyden beridir.
23-) Lâ yüs'elu amma yef'alu ve hüm yüs'elun;
Yaptığından
soru sorulmaz! Onlar sorgulanır (yaptıklarının
sonucu yaşatılır)! (A.Hulusi)
023 - O
yaptığından mesul olmaz onlar ise mesuldürler. (Elmalı)
Lâ yüs'elu amma yef'alu ve hüm yüs'elun
o yaptıklarından dolayı hesaba çekilmeyecektir, çekilemeyecektir daha doğrusu.
O’nu kim hesaba çekebilir ki. Fakat kendileri mutlaka hesap vereceklerdir.
Hesaptan kaçışa işaret, yani kendileri hesap vermezken, kendileri güç yetirmez,
zayıf,muhtaç, her şeylerini başkalarına muhtaç kul iken hesap vermekten
kaçıyorlarken. Dönüp Allah’a hesap sormaya, O’na bir yer biçmeye kalkmaları ne
kadar komik duruma düştüklerinin göstergesi değil mi. İşte bize bu açmazı, bu
aziym çelişkiyi gösteriyor bu ayet.
24-) Emittehazû min dûnihi aliheten, kul hatu
burhaneküm hazâ zikru men me'ıye ve zikru men kabliy* bel ekseruhüm lâ
ya'lemunelHakka fehüm mu'ridun;
Yoksa
O'nun dûnunda tanrılar mı edindiler? De ki: "Kanıtınızı getirin hadi! Bu (lâ ilâhe illAllâh) benimle
beraber olan kimsenin de zikridir (hatırladığı
hakikattir); benden önce olan kimsenin de
zikridir (hatırladığı hakikattir)"... Hayır, onların çoğunluğu Hakk'ı
bilmiyorlar... Bundan ötürü yüz çeviricilerdir. (A.Hulusi)
024 - Yoksa
ondan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: haydi getirin bürhanınızı, işte
benimle beraber olanların zikri ve benden evvelkilerin zikri, fakat çokları
hakkı bilmezler de onun için ibraz ederler. (Elmalı)
Emittehazû min dûnihi alihe Yoksa
onlar bu gerçeğe rağmen O’nun dışında tanrılar edinmekte ısrar mı edecekler. Yani
min dûnihi; hem makam olarak en
aşağı ıdemektir, hem dışında demektir. Yani Allah’ın dışında ve Allah’ın
makamının altında tanrılar.
kul hatu burhaneküm de ki haydi
sizde kendi delilinizi getirin eğer bunda ısrarcıysanız. hazâ zikru men me'ıye ve zikru men kabliy
işte bu hem benimle birlikte olanların, hem de benden öncekilerin dile
getirdikleri ortak mesajdır. bel ekseruhüm lâ ya'lemunelHakka fehüm mu'ridun
ama hayır onların çoğu bu açık gerçeği bilmiyorlar. Bu nedenle de ondan yüz
çeviriyorlar.
25-) Ve ma erselna min kablike min Rasûlin illâ
nuhıy ileyhi ennehu lâ ilâhe illâ ENE fa'budun;
Senden
önce bir Rasûl irsâl etmedik ki Ona: "Tanrı yoktur, sadece Ben! O hâlde
bana kullukta olduğunuzu fark edin" diye vahyetmiş olmayalım. (A.Hulusi)
025 - Senden
evvel hiç bir Resul göndermedik ki ona şöyle vahiy etmiş olmayalım: hakikat bu:
benden başka ilâh yoktur, onun için hep bana ibadet edin. (Elmalı)
Ve ma erselna min kablike min Rasûlin illâ
nuhıy ileyhi ennehu lâ ilâhe illâ ENE fa'budun halbuki biz senden
önce gönderdiğimiz peygamberlere sadece şunu iyi bilin ki benden başka tanrı
yok. O halde yalnızca bana kulluk edin diye vahy ettik.
Burada ayet açıkça tevhidin tüm,
bütün bir oluş evrenini doğru kavramanın yegane anahtarı olduğuna dikkat
çekiyor. Yani röpor noktası. Röpor noktasını doğru tespit ederseniz, diğer tüm
arazi ölçümlerini doğru tespit edersiniz. Çünkü hepsini de o noktaya göre
ölçeceksiniz. Eğer o nokta yanlışsa tüm ölçümleriniz yanlış olacaktır. İşte
tevhid röpor noktasıdır.
26-) Ve kalüttehazer Rahmânu veleden subhaneHU,
bel 'ıbadun mükramun;
"Rahmân
çocuk edindi" dediler! Subhan'dır O! Bilakis, ikrama nail olmuş kullardır
(İsa ve Allâh'ın kızları diye vehmedilen
melekler). (A.Hulusi)
026 - Böyle
iken dediler ki: Rahman velet ittihaz etti, tenzih o sübhana, doğrusu onlar
ikram olunmuş kullardır. (Elmalı)
Ve kalüttehazer Rahmânu veleden subhaneH
ama yine de rahman çocuk edindi dediler o şanı yüce olan, ölümlülere has olan
bu tür vasıflardan berîdir. Yani nasıl böyle derler, çünkü çocuk edinmek ölümlü
insanlara varlıklara has bir vasıf. Ölümlüler için kullanılabilecek bir şey
ölümsüz olan, ebedi olan, yüceler yücesi olan Allah için kullanan mantığın
aslında temel problemi nedir? Temel problemi ters dönmüş olmasıdır. Yani eşyayı
tanrılaştırınca, tanrıyı da insanlaştırmaya kalkacaktır. İşte ters dönüş. İşte
zulüm. Özellikle Hz. İsa’nın müntesiplerine bir ima var gibi burada.
Meryem/91-92. Ayetleriyle benzerliği de ortada. Bu örnekten yola çıkarak
melekleri Allah’ın kızları olarak gören müşriklere de bir ima var gibi.
bel 'ıbadun mükramun Aksine Allah’ın
soyundan geldiğini iddia ettikleri o kimseler ilahi ikrama mazhar olan
kullardır. Hz. İsa gibi. İlahi ikrama mazhar olmuş, Allah’ın soyundan geldiğini
iddia ediyorlar. Aksine onlar kul olduklarını itiraf eden güzel birer
kuldurlar.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
101.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/15/islamoglu-tef-ders-enbiya-001-036101/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder