C sayfasından devam
78-) Feetbeahüm fir'avnu Bi cünudihi fe
ğaşiyehüm minel yemmi ma ğaşiyehüm;
Firavun,
ordusu ile onları izledi de kendilerini deniz kaplayıp içine aldı, boğdu.
(A.Hulusi)
078 - Derken
Firavun ordularıyla onları takip etti, kendilerini de deryadan saran sarıverdi.
(Elmalı)
Feetbeahüm fir'avnu Bi cünudih
derken Firavun’da askerleri ile birlikte onların peşine düştü. fe ğaşiyehüm minel
yemmi ma ğaşiyehüm onları boğacak olan su görevini yapıp onları
içine alıverdi.
79-) Ve edalle fir'avnu kavmehu ve ma heda;
Firavun,
halkını saptırdı, doğru yola kılavuzlamadı. (A.Hulusi)
079 - Velhasıl
Firavun kavmini dalâlete sürükledi, hidayete götürmedi. (Elmalı)
Ve edalle fir'avnu kavmehu ve ma heda
zira Firavun halkını saptırmış ve onlara
doğru yolu göstermemişti.
80-) Ya beniy israiyle kad enceynaküm min
adüvviküm ve vaadnaküm canibetTuril Eymene ve nezzelna aleykümülMenne vesSelva;
Ey
İsrailoğulları! Gerçekten biz sizi düşmanınızdan kurtardık ve Tur'un (Sina Dağı) sağ yanında size
vadettik... Sizin üzerinize kudret helvası ve bıldırcın kuşu tenzîl ettik.
(A.Hulusi)
080 - Ey
Benî İsraîl! Sizi düşmanınızdan kurtardık ve size Tûrun sağ tarafına vaat
verdik ve üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik. (Elmalı)
Ya beniy israiyle kad enceynaküm min adüvviküm
ve vaadnaküm canibetTuril Eymen siz ey İsrail oğulları doğrusu sizi
düşmanlarınızdan kurtarmış ve Sina dağının sağ yamacında sizden söz almıştık.
Bakara/63.ve 83. ayetlerinde
geçen Ve iz ehaznâ miysakaküm.. (Bakara/63) hani
sizden söz almıştık ey İsrail oğulları diye başlayan ayet. O söz 83. de şöyle
geçiyor; ..lâ
ta'büdûne illAllâh. (Bakara/83)
Allah’tan başkasına kulluk etmeyin diye. Tevhid ve adaleti ikame sözüydü bu. o
hatırlatılıyor.
ve nezzelna aleykümülMenne vesSelva
üstelik bir de size kudret helvası ve Bıldırcın indirmiştik.
Men; lütuf ve nimet anlamına
gelir aslında. Seherde Tevrat’ta nakledildiğine göre seher vakti çölün yüzeyi
üzerine yağlı olarak yağan kişniş tohumuna benzer bir yiyecek diyor Tevrat.
İsrail oğulları bu kırağı gibi yağan bu yiyeceği toplarlar yağı da şekeri de
her şeyi, katığı içinde olan bu şeyden dilerlerse ekmek yaparlar, dilerlerse
yemek yaparlar, dilerlerse öyle yerlerdi.
Selva ise insanı teselli eden şey
anlamına gelir kelime olarak, kelime anlamı budur ki Bakara/57. ayetinde biz bu
terimleri açıkça izah etmiştik ayrıntılı bir biçimde. Ama bıldırcın kuşu diye
hep anılagelmiş. Müfessirlerimiz hep böyle anlamışlar. Yani biz şöyle
anlayabiliriz bunu zahmetsizce elde ettiğiniz nimetler. Allah sizi beslemek
için hiçbir zahmete koyulmadan size bir takım nimetler verdi çölde. Zaten; “El
kem’atu minel men.” buyurmuştu efendimiz Kem’e yani mantar; “men” den dir.
Biz buradan şunu anlıyoruz. Demek
ki bunlar belli yiyeceklerle sınırlandırılamazlar. Yani cins isimler bunlar
aslında özel isimler değil. Mantar; “men” dendir diyor. Neden çünkü mantar
ekilmez, kendiliğinden oluşur. Hatta tohumu da olmaz. Suyu bir yere dökülse
orada oluşur. Onun için kendiliğinden biten şeyler verilmişti onlara,
zahmetsizce elde edecekleri.
81-) Külu min tayyibati ma razaknaküm ve lâ
tetğav fiyhi feyehılle aleyküm ğadabİY* ve men yahlil aleyhi ğadabİY fekad
heva;
Sizi
beslemekte olduğumuz yaşam gıdalarının temiz olanlarından yeyin ve onda aşırı
gitmeyin... Yoksa üzerinizde (yaptıklarınızın
sonucu olarak) gazabım açığa çıkar. Kimin
üzerinde gazabım açığa çıkarsa hakikaten o derin düşüştedir. (A.Hulusi)
081 - Size
verdiğimiz rızkların en hoşlarından yiyin ve hakkında tuğyan etmeyin ki sonra
üzerinize gadabım iner, her kim üzerine de gadabım inerse o uçuruma gider.
(Elmalı)
Külu min tayyibati ma razaknaküm ve lâ tetğav
fiyh ve demiştik ki size verdiğimiz rızklarla beslenin fakat bu
hususta sınırı aşmayın. Yani şükre vesile kılmak yerine küstahça şımarmayın
deniliyor burada. Şükür vesilesi bilin bunları. Zahmetsizce rızk elde etmeyi,
Allah’ın yakınları seçilmiş kavmi olmaya gerekçe kılmayın. Adeta daha sonradan
Yahudileşen İsrail oğullarının Yahudice akıllarına birer istikamet açısı
veriyor ayet ama yine de Yahudileşiyorlar.
feyehılle aleyküm ğadabİY aksi halde
gazabımı hak etmiş olursunuz. ve men yahlil aleyhi ğadabİY fekad heva kim de
benim gazabımı hak ederse işte o artık tepe takla gitmiş olur.
82-) Ve inniy le Ğaffarun limen tabe ve amene
ve amile salihan sümmehteda;
Muhakkak
ki ben, tövbe eden (hakikatine yakışmayan
davranışlarını fark edip pişmanlıkla dönen),
iman eden ve imanın gereklerini uygulayan, sonra da doğru yolu bulan kimseye
elbette Ğaffar'ım. (A.Hulusi)
082 - Bununla
beraber şüphe yok ki ben, tevbe eden ve iman edip Salih amel yapan, sonra da
doğru giden kimse için gaffarım. (Elmalı)
Ve inniy le Ğaffarun limen tabe ve amene ve
amile salihan sümmehteda ama şu da var ki ben af dileyip samimiyetle
bana yönelen, iman eden ve erdemli davranan, salih amel işleyen nihayet doğru
yolda olan herkesi fazlasıyla bağışlayan biriyim.
İmanın ispatı ameldir demiştim
biraz önce. İşte burada da geldi aynı ayet. Onun için imanı tek başına ele
almıyor Kur’an. Meyvesiyle birlikte ele alıyor. Kökü marifet, gövdesi tasdik,
dalları ikrar, meyvesi amel olan bir ağaçtır ki kökü insanın kalbine
ekilmiştir. Meyvesiz ağaç ne ise amelsiz iman da o olur.
83-) Ve ma a'celeke an kavmike ya Musa;
"Seni
halkından acele ile uzaklaştıran nedir, yâ Musa?" (A.Hulusi)
083 - Hem
seni acele ile kavminden geçiren, ne ya Musâ?
Ve ma a'celeke an kavmike ya Musa ve
yeni bir pasajla konuya devam ediyor sure; Ve Allah şöyle dedi; Ey Musa seni
halkını terk etme pahasına böylesine tez canlı kılan nedir?
Bakara/51. ayetinde A’raf/142.
ayetinde de geçiyor. Vahiy almak için Hz. Musa Tûr dağına, daha doğrusu Sina
dağına -ki Tûr yüce dağ demek zaten- Sina dağına çıkmıştı. Burada ifade
buyrulan hakikat şu olsa gerek; Toplumsal dönüşümün bu kadar kısa olacağını mı
sanıyorsun ey Musa. Senin toplumunla henüz ilgilenmeden, onların dönüşümünü
tamamlamadan bu acele niye. Neden hemen acele ettin de çıkıverdin. Yani onların
dönüşümünün bir süreç, uzun bir süreç, uzun bir çaba istediğini göz ardı ettin.
Adeta burada bir uyarı var Hz.
Musa’ya. Neden toplumunu, halkını terk etme pahasına geldin böylesine tez
canlılık yapıyorsun vahiy almak için. Yani önceki verilen vahiyleri bir
sindirin, toplumunu buna bir hazırla, zeminini hazırla, öyle yeni vahiylerle
donan ey Musa dercesine.
84-) Kale hüm ülai alâ eseriy ve aciltü ileyke
Rabbi literda;
(Musa) dedi ki:
"Rabbim, acelemin sebebi rızanı kazanmaktır. Onlar benim
izimdeler..." (A.Hulusi)
084 - Onlar,
dedi, benim izim üzerindeler ve ben sana acele ettim ki rabbim hoşnut olasın.
(Elmalı)
Kale hüm ülai alâ eseriy ve aciltü ileyke Rabbi
literda Musa şöyle cevap verdi; Onlar beni izlemeyiş sürdürüyorlar.
Tabii Hz. Musa yanılmıştı. Yani yanıldığını biraz sonra anlayacaktı. Onlar onu
izlemiyorlardı, onlar sapıtmışlardı ve sapıtmaya çok hazır duruyorlardı. Fakat
Hz. Musa onlar hakkında hüsnü zan besliyordu.
Onların kendisini izleyeceklerini düşünüyordu. Fakat düşündüğü gibi olmadı.
Ben ise ey rabbim sana ulaşan
yolda senin rızanı kazanmak için acele ettim. Sırf bunun için acele ettim.
Doğru rabbinin rızasını kazanmak
için acele ediyordu fakat onlar hakkındaki kanaatlerinde isabetli çıkmamıştı.
Onlar sapıtmıştılar. Tabii ki bu sapıklıkların ardından çölde Hz. Musa 40 yıl
onları dolandırdı Tih çölünde. Üstelik Kur’an ın verdiği bilgiye göre bire ya
da ikiye, iki kişi kalana dek eski nesilden. Yeni bir nesil doğmuş onları sil
baştan, sıfırdan, çekirdekten yetiştirmişti Hz. Musa. Vahiyle terbiye etmişti.
Bu yaralı neslin ölmesini beklemişti. Yani birilerinin doğmasından çok,
birilerinin ölmesini beklemişti adeta. İşte ona bir ima var burada.
85-) Kale feinna kad fetenna kavmeke min
ba'dike ve edallehümüs Samiriyy;
(Rabbi) dedi ki:
"Doğrusu biz senden sonra kavmini, anlayış seviyelerini görsünler diye
denedik... Onları Samirî (Firavun sarayından
kaçıp aralarına katılan Mısırlı istidraç sahibi birisi) saptırdı!" (A.Hulusi)
085 - Amma
dedi: biz senin ardından kavmini fitneye düşürdük, Sâmirî onları şaşırttı.
(Elmalı)
Kale feinna kad fetenna kavmeke min ba'dike ve
edallehümüs Samiriyy Allah; o halde haberin olsun ki dedi, senin
ardından biz kavmini sınadık ve Samiriyy onları yoldan çıkardı.
Samiriyy kim: sonundaki “ye”
nispet “ye” si olduğuna göre ya Samiriyye isimli bir kavim, ya da bir şehre bir
ülkeye nispet. İsmi değil yani. İsmini bilmiyoruz. Dolayısıyla bu bir ülke, ya
bir kavme nispettir. Bunun Mısır yerlisi olma ihtimali zayıf. Çünkü Mısır
yerlisi olsaydı eğer ki Mısır yerlilerinden iman edenler de Hz. Musa’nın
arkasına takılmıştılar. Mısırdan çıkışta ve çok büyük sayıdaydılar. Onlar gibi
olsaydı biraz ilerde Hz. Musa gibi düşünmediğini, onun inancından bir parçayı
kaldırıp attığını söyleyecekti 96. ayette. Ben onlar gibi düşünmedim, sana
inananlar gibi bakmıyorum, onların bakış açısıyla bakmıyorum olaya demişti. Bu
itirafından anlıyoruz ki farklı biri.
Mısır yerlisi olmadığına ilişkin
şöyle bir delil de ileri sürebiliriz; Mısırlılar Apis kültüne tapıyorlardı,
öküze tapıyorlardı. Fakat tabii apis kültünün bir türeviydi inekte Hotor
tanrısı 9 tanrıdan biriydi hayvan biçimli. Ama asıl inek Hintlilerin,
Hinduların tanrısıydı. Tapındıkları bir nesneydi. Yani inek heykeli.
Dolayısıyla Portekizce’de Hindu prenslerine ve Hindu halkına samiriyy adı
verildiğini öğreniyoruz. İlginçtir Nil sözcüğünün Hinduca’da su manasına
geldiğini öğreniyoruz. Yine eski Hint lisanlarında Mısır, Mısr Mısrji. İsminin
çok sık kullanıldığını görüyoruz. Onun içinde eski Mısır’da tapınılan bu kültün
eski Hindistan dan geldiğini söylemek çok mümkün. Belki bu kişi ve bunun
gibiler de Mısır’da yerleşmiş eski Hintli bir koloniyi oluşturan Hint kökenli
vatandaşları idi Mısır’ın. Onun için biz Samiriyy in farklı bir kişilik
olduğunu buradan çıkarabiliriz.
86-) Feracea Musa ila kavmihi ğadbane esifa*
kale ya kavmi elem ye'ıdküm Rabbüküm va'den hasena* efetale aleykümül ahdü em
eradtüm en yehılle aleyküm ğadabün min Rabbiküm feahleftüm mev'ıdiy;
Musa,
kızgın ve üzgün olarak kavmine döndü... Dedi ki: "Ey halkım... Rabbiniz
size güzel bir vaatte bulunmamış mıydı? Bu söz süreci size uzun mu geldi? Yoksa
Rabbinizin gazabının üzerinizde açığa çıkmasını dilediniz de bu yüzden mi
sözünüzü tutmadınız?" (A.Hulusi)
086 - Derhal
Musâ kavmine gadabnâk esefnâk olarak döndü, ey kavmim dedi: rabbiniz size güzel
bir vaat, vaat etmedi mi? Zaman mı uzadı? Yoksa üzerinize rabbinizden bir gadab
inmesini arzu ettiniz de mi bana olan vaadinize hulf ettiniz. (Elmalı)
Feracea Musa ila kavmihi ğadbane esifa
Bunun üzerine Musa hüzünle karışık bir kızgınlıkla toplumuna döndü. kale ya kavmi elem
ye'ıdküm Rabbüküm va'den hasena Ey kavmim dedi. Rabbiniz size güzel
bir vaatte bulunmamış mıydı efetale aleykümül ahd yoksa bu sözün vadesi size
çok uzun bedeli çok ağır mı geldi. Yani bedelsiz ödül mü arıyorsunuz ey
Yahudileşen İsrail oğulları.
Müslüman idiler İsrail oğulları
da bizim gibi. Sonradan Yahudileştiler. Rantçı bir yaklaşıma kapılmışlardı.
Onun için manevi tefecilik anlamına geliyordu bu. Bedeli ödemeden ödül mü hak
etmeye kalktınız. Allah’ın size vaat ettiği o ödülü almak için bir bedel
ödemeniz gerekmiyor muydu.
em eradtüm en yehılle aleyküm ğadabün min
Rabbiküm ya da rabbinizin gazabını üzerinize çekmeye can mı
atıyorsunuz. feahleftüm
mev'ıdiy işte sonuçta bana verdiğiniz sözden de dönmüş oldunuz.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
99.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/06/01/islamoglu-tef-ders-taha-056-09899/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder