16 Haziran 2011 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. Maide (107-110)(43-D)


C sayfasından devam



107-) Fein usira alâ ennehümestehakka ismen feaharani yakumani mekamehüma minelleziynestehakka aleyhimül evleyani feyuksimani Billahi leşehadetüna ehakku min şehadetihima ve ma'tedeyna* inna izen leminez zalimiyn;

Eğer o iki şahidin geçmişte bir yalan söylediği bilinirse, bunların yerine, karşısında bulundukları taraftan daha evla iki kişi geçer (ve): "Bizim şahitliğimiz o iki şahidin şahitliğinden elbette daha haktır... Biz haddi de aşmadık; yoksa o takdirde zâlimlerden olurduk" diye Allâh adına yemin ederler. (A.Hulusi)

107 - Eğer bunların bir vebâle müstahak olduklarına vukuf hasıl edilirse o vakit ercah olan bu ikinin yerine bunların aleyhlerinde bulundukları mukabil taraftan diğer iki kişi dikilir şöyle yemin ederler: «billâhi bizim şahadetimiz onların şahadetinden daha doğrudur ve hakkı tecavüz etmedik, şüphesiz o takdirde zalimlerden oluruz». (Elmalı)


Fein usira alâ ennehümestehakka ismen Ama bu iki şahidin sonradan bu tür bir günah işledikleri ortaya çıkarsa, feaharani yakumani mekamehüma minelleziynestehakka aleyhimül evleyani feyuksimani Billah bu iki kişinin hakkını çiğnediği taraftan başka iki kişi, yani hakkını çiğnediği taraf. Karşı taraftan başka iki kişi onların yerini alır ve Allah adına şöyle yemin ederler;

leşehadetüna ehakku min şehadetihima ve ma'tedeyna Bizim şahadet ettiğimiz şey, şahitliğimiz ötekilerin şahitliğinden daha doğrudur, zira biz hakka tecavüz etmedik diye yemin ederler. inna izen leminez zalimiyn; eğer böyle yaparsak zalim biz olmuş oluruz. Diye yemin ederler.

Burada yeminin formu üzerinde durmasının amacı da şu; Yemin Allah adına yapılır. Çünkü yemine kutsiyetini, yemine müeyyidesini veren şey, Allah adına yapılmış olmasıdır.

Önceki tefsirim sırasında yeminleri ayırmış ve Allah adına yapılmayan yeminin sahibi için bağlayıcılık değeri olmadığına değinmiş olduğum için geçiyorum.


108-) Zâlike edna en ye'tu Bişşehadeti alâ vechiha ev yehafu en türadde eymanün ba'de eymanihim* vettekullahe vesme'u* vAllahu la yehdil kavmel fasikıyn;

İşte bu, şehâdetlerini onun vechi üzere getirmeleri (Allâh adına yapmaları) için yahut da (yalancı şahitlerin) yeminlerinden sonra, yeminlerinin reddolmasından korkmalarına çözümdür... Allâh'tan korunun ve algılayın! Allâh fâsıklar (bozuk - asılsız inançlılar) topluluğunu hakikate erdirmez! (A.Hulusi)

108 - Bu işte şahadeti olduğu gibi eda etmelerine veya yeminlerinden sonra yeminlerinin reddedilmesinden korkmalarına en yakın bir çaredir, Allah dan korkun ve iyi dinleyin, çünkü Allah fasıklar güruhunu doğru yola çıkarmaz. (Elmalı)


Zâlike edna en ye'tu Bişşehadeti alâ vechiha böylece insanların hakikate uygun usulünce şahitlik yapmaları mümkün olur. ev yehafu en türadde eymanün ba'de eymanihim yoksa onlar yeminlerinin ardından karşıt yeminlerle tekzip edilecekleri kuşkusuna kapılacaklardır. Yani yemin eden insanların prestijine bir zarar gelmesin diye onları da garanti altına alıyor. Şahitlik müessesesinin üzerinde bu kadar durmasının bir amacı var. Belli zaten. Adalet müessesesi öyle bir toplumda, kriminolojinin çok gelişmediği, henüz daha suç delillerinin saklanamadığı, onların iyi kontrol edilemediği, onların tespit edilmesinin zorlandığı yarı göçebe bir toplumda tüm adaletin gerçekleşmesi hemen hemen şahitlerin omzuna biniyordu.

Onun için böyle bir müessesenin üzerinde bu kadar durmasından biz neyi çıkaracağız? Kur’an ın adalete, hükümlerde adalete verdiği önemi çıkaracağız. Bu kadar sade. Yani Kur’an adaletin gerçekleşmesi üzerinde bu kadar duruyor ki adeta Kur’an ın iki merkez kavramı var. Biri akide de, biri sosyalitede. Yani biri insan- Allah ilişkisinde, biri insan-insan ilişkisinde. İnsan Allah ilişkisinin merkezi kavramı tevhid, İnsan – insan ilişkisinin merkezi kavramı adalettir.

vAllahu la yehdil kavmel fasikıyn; zira Allah sapmış bir halkı doğru yola iletmez.

{Atlanan cümle; vettekullahe vesme'u  Allah dan korkun ve iyi dinleyin. (Elmalı)}


109-) Yevme yecme'ullahur Rusüle feyekulü ma zâ ücibtüm* kalu la ilme lena* inneKE ENTE Allamül ğuyub;

Allâh, Rasûlleri cem edeceği süreçte (Onlara sorar): "Size nasıl icabet edildi?", "Hiçbir bilgimiz yok! Kesinlikle gaybları bilen yalnız sensin" derler. (A.Hulusi)

109 - O gün ki Allah bütün Resulleri toplayacak da «size ne cevap verildi?» buyuracak; «bizde ilim yok, sensin allâmül guyûb sen» diyecekler. (Elmalı)

Yevme yecme'ullahur Rusüle feyekulü ma zâ ücibtüm Bunlarla ilgili olarak Kur’an bir uhrevi gerçeğe dikkat çekiyor. Allah bütün peygamberleri topladığı gün onlara; Size ne cevap verildi diye sorulacak. Kur’an ın farklı yerlerinde bu manada peygamberle ümmetleri arasında ki diyaloga dikkat çekilir.

Felenes'elennelleziyne ürsile ileyhim velenes'elennel murseliyn; Araf/6

And olsun, yemin olsun kendilerine peygamber gönderilenlerden soracağız. Size gönderdiklerimiz görevlerini yaptılar mı. Ve gönderdiklerimizden de soracağız. Gittiniz, size karşı nasıl davrandılar. Davet ettiniz davetinize nasıl tepki verdiler. Karşılıklı soracağız. Yani peygamberleri sorgudan azade tutmayacağız. Siz bir tarafa durun bakayım demeyeceğiz. Onlara da soracağız görevinizi yaptınız mı diye ve karşılarında ki gönderildikleri toplumlara; Bu peygamberler size görevlerini yaptılar mı diye soracağız. Çok önemli.

Şimdi anlıyor musunuz sevgili peygamberimizin saçlarının neden ağardığını şimdi anlıyor musunuz topluma hitap ettikten sonra; Tebliğ ettim mi

- Ela hel bellağt  Tebliğ ettim mi..!

Diye Ta yürekten sorup ta tüm cemaat hep bir ağızdan yürekten;

- Evet Ya Resulallah tebliğ ettin deyince,

- Rabbena feşhed..! Rabbim sen şahit ol dediğini, niçin böyle bir kaygıya, bir endişeye düştüğünü anlıyorsunuz değil mi.

Peygamberlerin varisi olan alimler davetçiler içinde geçerlidir bu. Onlardan da sorulacak siz davet ettiniz de bu toplum size karşı nasıl tepki gösterdi. Toplumdan da sorulacak, bunlar size vazifelerini yaptılar mı, davet ettiler mi.

Ve kaler Rasûlü ya Rabbi inne kavmittehazu hazel Kur'âne mehcura; Furkan/30

Furkan suresinde. Böyle de şikayet edeceğini söylüyor Kur’an peygamberin. Diyecek ki peygamber; Ya Rabbi. Bu toplumum var ya bu toplum, beni gönderdiğin bu toplum, inne kavmittehazu hazel Kur'âne mehcura; Kur’an ı mehcur bıraktılar. ittehazu hazel Kur'âne mehcura; Kur’an ı terk edilmiş bıraktılar. Kur’an ı yalnız başına bıraktılar. Kur’an ı sahipsiz bıraktılar diyecek, şikayet edecektir diyor toplumu Kur’an.

Yine başka bir ayet geliyor aklıma:

Yevme ned'u külle ünasin Bi imamihim.. İsra/71

O gün, hesap gününde tüm insanları bölük bölük başlarında liderleri ile geçit resmine çağırırız. Önümüzden liderleri ile geçerler. Yani kime uydular, kime uymadılar. Kimin arkasına takıldılar ve onun arkasında gelirler diyor.

Onun için Allah bütün peygamberleri topladığı gün onlara; size ne cevap verildi diye soracak.

kalu la ilme lena Onlar, bizim bir bilgimiz yok. inneKE ENTE Allamül ğuyub; Yaratılmışların idrakini aşan hiçbir şey yoktur ki onu sen bilmeyesin. Yani yaratıkların idrakini aşan, gabya giren tüm şeyleri yalnızca sen bilirsin. Diyecekler.


110-) İz kalellahu ya 'Iysebne Meryemezkür nı'metiy aleyke ve alâ validetik* iz eyyedtüke Bi ruhıl kudüsi tükellimün Nase fiyl mehdi ve kehla* ve iz allemtükel Kitabe vel Hıkmete vetTevrate vel'İnciyl* ve iz tahlüku minet tıyni kehey'etit tayri Bi izniy fetenfühu fiyha fe tekûnü tayren Bi izniy ve tübriül ekmehe vel ebrasa Bi izniy* ve iz tühricül mevta Bi izniy* ve iz kefeftü beniy israiyle anke iz ci'tehüm Bil beyyinati fekalelleziyne keferu minhüm in hazâ illâ sihrun mubiyn;

Hani Allâh şöyle dedi: "Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi an... Hani seni, varlığında açığa çıkan Ruh-ül Kuds kuvvesi ile teyit etmiştim... Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun... Hani sana Kitabı, Hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i talim etmiştim (bunlardaki ilmi, bilincinde açığa çıkarmıştım)... Hani Bi-izni (iznimle) balçıktan kuş şeklinde yaratıyor, onun içinde nefh ediyordun da Bi-izni (iznimle) bir kuş oluyordu! Anadan doğma köre ve cüzzamlıya benim iznimle şifa veriyordun... Hani ölüleri benim iznimle hayata çıkarıyordun... Hani İsrail oğullarını senden engellemiştim! Hani sen kendilerine delillerle gelmiştin de, onlardan hakikat bilgisini inkâr edenler şöyle demişti: 'Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değil!'" (A.Hulusi)

110 - Allah buyurduğu vakit: ya Isâ İbn. Meryem sana ne validene olan nimetimi düşün, hani seni ruhul Kudüs ile müeyyed kıldım, nâsa kelâm söylüyordun hem beşikte hem yetişkin iken, ve hani sana kitabet, hikmet, Tevrat ve İncil öğrettim, ve hani benim iznimle çamurdan kuş biçimi gibi taslıyordun, içine üflüyordun da benim iznimle bir kuş oluveriyordu, hem anadan doğma amayı ve abraşı benim iznimle iyi ediyordun, ve hani ölüleri benim iznimle hayata çıkarıyordun, ve hani senden Benî İsraîl’i def' etmiştim, o vakit ki onlara o açık mucizeleri getirmiştin de içlerinden kâfirlik edenler şöyle demişti: bu apaçık bir sihirden başka bir şey değil. (Elmalı)


İz kalellahu işte o zaman Allah diyecek ki; ya 'Iysebne Meryem ey Meryem oğlu İsa ezkür nı'metiy aleyke ve alâ validetik hatırlasana ve annene bahşettiğim nimetimi, iz eyyedtüke Bi ruhıl Kudüs hani seni kutsal ruh ile desteklemiştim.

tükellimün Nase fiyl mehdi ve kehla İnsanlarla beşikte ve yetişkin bir adam olarak konuşuyordun. Ya da benim daha tercih ettiğim, doğru olduğunu sandığım bir mana ile, beşikte iken yetişkin biri gibi konuşuyordun.

ve iz allemtükel Kitabe vel Hıkmete vetTevrate vel'İnciyl Hani ben sana vahiy ve hikmet yüklü olduğu halde Tevrat ve İncil’i öğretmiştim. ve iz tahlüku minet tıyni kehey'etit tayri Bi izniy hani sen benim iznimle çamurdan kuş maketi yapmış, fetenfühu fiyha fe tekûnü tayren Bi izniy ona üflemiş ve o da benim iznimle kuş oluvermişti.

ve tübriül ekmehe vel ebrasa Bi izniy Yine nasıl iznimle körleri ve cüzamlıları iyileştirmiş, ve iz tühricül mevta Bi izniy ve yine iznimle ölüleri ayağa kaldırmıştın.

Bu yukarıdaki sayılan ve İsa peygambere atfedilen o dönemde Hıristiyanların İsa peygamber için inandığı bu mucizelere biz bunlar hakkında daha geniş malumatı daha önce Alu İmran suresinin 49 – 50 – 51. ayetlerini işlerken vermiştik. Onun için ben oraya atıfta bulunarak geçiyorum burayı.

Şu unutulmamalı ki burada sayılan bu mucizeler o dönemde Hz. İsa’ya iman eden insanların onun için inandıkları. Kur’an bunları yorum yapmadan veriyor. Yani Kur’an ın bunları veriyor olması, bunların Hz. İsa için bir fiil vuku bulmuş olup olmamasına bir cevap teşkil etmez. Sadece Kur’an muhatap aldığı biz Hıristiyan’ız diyen insanların inancındaki yamuklukları, terslikleri, bozuklukları düzeltmek için onların öncelikle inancını dile getiriyor, ama inançları içerisinde Tevhide aykırı olanları ayıklamaya başlıyor. O Nedenle de tabii ki o mucizelerin Hz. İsa’ya atfedilmelerinde hiçbir sakınca, ne sakınca olacaktır, hiçbir sakınca yoktur.

ve iz kefeftü beniy israiyle anke iz ci'tehüm Bil beyyinat Hani İsrail oğullarına hakikatin bütün delilleriyle geldiğinde sana zarar vermelerine engel olmuştum.

Allah ona verdiği nimetleri teker teker hatırlatıyor. Burada bir diyalog var. Hz. İsa ile Rabbi arasında bir diyalog, bir hatırlatma. Aslında bu hatırlatma Hz. İsa ile Rabbi arasında değil, bu Hz. İsa’ya inananlara dolaylı bir göndermedir. Yani sizin inandığınız insanın, sizin ona atfettiğiniz şirkle, sizin ona atfettiğiniz misyonla bir alakası yok. Dolayısıyla siz inandığınız insana olan sevginizi, ona olan kötülüğe dönüştürüyorsunuz. Sevgi ile cinayet işliyorsunuz. Birazdan  ne demeye geldiğini daha ayrıntılı olarak göreceğiz.

fekalelleziyne keferu minhüm in hazâ illâ sihrun mubiyn; Onlardan küfürde direnenler; Bu sihirden başka bir şey değildir demişlerdi bütün bu mucizeler için.



Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
43. videoyu toplu halde http://kurantefsir.wordpress.com/2011/06/09/islamoglu-tef-ders-maide-101-12043/  bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder