C sayfasından devam
18-) Ve HUvel Kahiru fevka ıbadiHİ, ve "HU"vel Hakiymül Habiyr;
"HÛ"dur, kullarının fevkinde (boyutsal derinliğinden açığa çıkarak) Kaahir (varlığında hükümran olan) olan! "HÛ"dur; Hakiym, Habiyr. (A.Hulusi)
018 - Kullarının üstünde kahir o, hakîm o, habîr o. (Elmalı)
Ve HUvel Kahiru fevka ıbadiHİ zira yalnızca kulları üzerinde mutlak otorite sahibi olan. ve "HU"vel Hakiymül Habiyr; Yine O’dur hikmetle edip eyleyen, her şeyden haberdar olan.
Unutmayın dostlar tevhit inancının en keskin özetidir bu. Bu ayetler. Tevhit akidesi nasıl usare haline, nektar haline getirilip de söze dönüştürülüyor bu ayetlerde görebilirsiniz. Yani Ey Allah’ım sen kimsin sorusuna cevap veriliyor bu ayetlerde. Mutlak otoriteyim diyor. Ama dikkatinizi çekmiyor mu, mutlak otorite. İnsanı da yarattı fakat insanın özgürlüğünü yok saymıyor. Bu dikkat çekici değil mi, yarattığı ve insana verdiği özgürlüğe hürmeti var Allah’ın Onun için O’na küfretme özgürlüğünü bile tanımış. Tabii ki sonucuna katlanması şartıyla.
Bu çok önemli. Bu aynı zamanda bize de bir ders değil mi..! Allah’ın ahlakını göstermiyor mu bu. Allah’ın ahlakı ile ahlaklanması gereken müminlere, insan iradesine, insan özgürlüğüne Allah’ın hürmetinden bir pay almamız, bir ders almamızı da öğütlemiyor mu?
19-) Kul eyyü şey'in ekberu şehâdeten, kulillahu Şehiydun beyniy ve beyneküm ve uhıye ileyye hazel Kur'anu liünziraküm Bihi ve men belağ* einneküm le teşhedune enne me'Allahi aliheten uhra* kul la eşhed* kul innema HUve İlahun Vahid'ün ve inneniy beriyün mimma tüşrikûn;
De ki: "Şahitlik bakımından hangi şey daha büyüktür?"... De ki: "Benimle sizin arasında Allâh şahittir... Bana vahyolan şu Kur'ân ile sizi ve ulaştığı (her) kişiyi uyarırım... Siz gerçekten Allâh yanı sıra başka ilâhlar bulunduğuna şahit misiniz?"... De ki: "Ben (buna) şahitlik edemem"... De ki: "O Ulûhiyet, TEK'tir ve doğrusu ben, sizin ortak koştuğunuz şeylerden berîyim." (A.Hulusi)
019 - De ki: «Hangi şey şehadetçe en büyüktür?» De ki «Allah şâhid benimle sizin aranızda» ve bana bu Kur'ân vahy olundu ki sizi ve her kime irerse onu bununla inzar edeyim: Ya siz, Allah ile beraber diğer ilâhlar olduğuna gerçekten şehadet mi ediyorsunuz? De ki: Ben şahadet etmem, De ki hakikat ancak şu; O bir tek ilâh, ve şüphesiz ki ben sizin şeriklerinizden tamamen beriyim. (Elmalı)
Kul eyyü şey'in ekberu şehâdeten De ki; En büyük şahit kimdir.
Aslında Kul, ifadesi, emri ve onun türevleri olan Kale; dedi. Ye Kulu; der, diyor, Kulu; deyiniz gibi onun türevleri olan Kale kökünden gelen sözcükler sadece demek manasına gelmez. Düşün, kafanda hayal et. Bir de böyle düşün, bunu tasavvur et. Bu manalara da gelir. Onun için öncelikle bir zihin hali, bir bakış açısıdır bu de ler.
Bir de şöyle düşün eyyü şey'in ekberu şehâdete en büyük şahit kimdir. Bu düşüncen karşısında cevabı sen ver.
kulillahu Şehiydun beyniy ve beyneküm de ki benimle sizin aranızda Allah şahittir. ve uhıye ileyye hazel Kur'anu liünziraküm Bihi ve men belağ Ve bu Kur’an bana kendisi ile sizi ve onun ulaştığı kimseleri uyarayım diye vahyedildi.
Dikkatinizi çekti mi bir şey sevgili Kur’an dostları. Kur’an da bu kadar açık yer alan tek cümle budur. Bu ayet, şu anda yeryüzünde bir çok insanın sorduğu bir soruya bir cevaptır. Kur’an ın ulaşmadığı kimseleri Kur’an dan sorumlu tutulacaklar mıdır. Bakın cevap geldi. Eğer bunun üzerinde durmasaydım hiç fark etmeyecektiniz. Geçip gidiyordu. Bakınız, Kur’an ın kendisine ulaşmadığı kimselerden Kur’an konusunda hesap sorulacak mı. İşte cevap. Bir bakıma sorulmayacak diyor ayet. Kur’an dan onlar sorumlu tutulmayacaklar.
ve men belağa ve ulaştığı, kendisine ulaşan kimseleri uyarmam için. Bu çok önemli. Onlar da sorumlu tutulacaklar ama neden, Allah’ın yerleştirdiği özden, fıtrattan, akıldan, iradeden. Verilenlerden sorumlu tutulacaklar. Kendilerine ulaşandan.
Eğer bu mesaj ulaşmamışsa bu sefer kim sorumlu olacak? Ulaştırması gerekip de ulaştırmayanlar. Herhalde onlardan sorulacaktır. BU doğal bir biçimde anlaşılıyor diye düşünüyorum. Ama ayet açık. Bir daha okuyayım;
ve uhıye ileyye hazel Kur'anu liünziraküm Bihi ve men belağa o zaman Beleğa çok önemli. 19. ayet. Enam suresi. Ki bu Kur’an bana, kendisi ile sizi ve onun ulaştığı kimseleri uyarayım diye vahyedildi. Sizi ve onun ulaştığı kimseleri. Onun ulaştığı kimseler. Onun için ey Kur’an a iman edenler, Kur’an ı, vahyi taşıma sorumluluğunuzu aklınızdan çıkarmayın. Ve bu sorumluluğu, Kur’an ın ulaşmadığı insanlara yıkmaya kalkmayın. Bu çok ucuz bir tavır olur. Kendi vazifenizi bir başkasına yıkarak kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz. Ulaşmadığı insanları suçlayacaksınız, ama ulaştırmayan kendinizi suçlamayacaksınız. Hayır.
einneküm le teşhedune enne me'Allahi aliheten uhra sizde Allah ile birlikte başka ilahların olduğuna gerçekten şahitlik eder misiniz? Harika bir mantık örgüsü var. Yani en büyük şahit kimdir diye sordu, ondan sonra kendi şahidini söyledi. Benim şahidim Allah’tır. Hadi bakalım bulun karşılığında siz de eğer dürüstseniz kendinize karşı saygınız varsa, samimi iseniz, neye inanıyor olursanız olun haydi siz de bir şahitlik yapın ve ben inandığım gücü şahit gösterdim, siz de inandığınız gücü şahit gösterin. Yapabilir misiniz bunu..!
Aslında kendi mantıkları ile kendi tuzaklarına düşürüyor. Kendi kendilerini kurduğu tuzağa düşürüyor yani. Harika bir mantık silsilesi, örgüsü var. Diyor ki;
einneküm le teşhedune enne me'Allahi aliheten uhra siz de Allah ile birlikte başka ilahların olduğuna gerçekten şahitlik eder misiniz. kul la eşhedu ve de ki; Ben etmem, ben şahitlik etmem.
..ya'rifûnehu kemâ ya'rifûne ebnâehüm.. (Bakara/146)
Onlar bu hakikati kendi çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar.
Tabii burada bu hakikati diye çevirdim. Orada ki Hu zamiri neye gider. Bu tefsir de bir problem teşkil ediyor. Eski müfessirlerin hemen tamamı HU zamirini Hz. Peygambere atfediyorlar. Yani mana Onlar Resulallah’ı, öz çocuklarını tanıdıkları gibi tanırlar. Hatta bazı uçuk tefsirler diyeyim, işari tefsirler daha doğrusu. Şöyle uçuk bir yoruma da gitmişler, onlar kendi evlatlarını tanımazlar ki peygamberi tanısınlar gibi. Ama bu bana biraz zorlama geliyordu tabii. Oysa ki burada söylenen Resulallah değil, çünkü ayetin hemen üstündeki ayet ve hemen altındaki ayetin bağlamı Resulallah’la ilgili değil, uluhiyetle ilgili. Yani Allah’ın uluhiyeti ile ilgili. Onun için öyle bir tefsir yanlış olur, zamir hakikatlere gider.
Aynı şey Bakara/146 ayette de yapılmış ki onun tefsirini daha önce yapmıştım. Orada da geçerli. Orada ki zamir de bağlamdan yola çıkılarak kıble ile ilgili hakikate gittiği halde, yine bazı müfessirler, daha doğrusu müfessirlerin çoğu, orda da Resulallah’a gittiğini söylemişler. Tabii ki doğru bir yaklaşım değil. Bunun da en büyük delili, ayetin içinde yer aldığı bağlam. Neden bahsediliyor orada. Resulallah’tan bahsedilseydi doğru, ama değil. Burada da uluhiyetten bahsediliyor. Devam ediyoruz;
[ Atlanan kısım;
kul innema HUve İlahun Vahid'ün ve inneniy beriyün mimma tüşrikûn;
De ki hakikat ancak şu; O bir tek ilâh, ve şüphesiz ki ben sizin şeriklerinizden tamamen beriyim. (Elmalı)
20-) Elleziyne ateynahümül Kitabe ya'rifunehu kema ya'rifune ebnaehüm* elleziyne hasiru enfüsehüm fehüm la yu'minun;
O kendilerine hakikat bilgisi verdiklerimiz var ya, O'nu (Hz.Rasûlullah'ı), kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar... Nefslerini hüsrana uğratanlar, işte onlar, iman etmezler. (A.Hulusi)
020 - Kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin uleması o Peygamberi kendi oğullarını bilir gibi bilirler, kendilerine yazık edenlerdir ki ancak iman getirmezler. (Elmalı)
Elleziyne ateynahümül Kitabe ya'rifunehu kema ya'rifune ebnaehüm
Kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin uleması o Peygamberi kendi oğullarını bilir gibi bilirler (elmalı)]
elleziyne hasiru enfüsehüm fehüm la yu'minun; Kendilerini kaybeden kimseler var ya işte onlardır inanmaya yanaşmayanlar. Daha önce elleziyne hasiru enfüsehüm konusu üzerinde durmuştum. Kendilerini kaybedenler inanmaya yanaşmazlar. Çünkü inanmak, ben idrakine sahip olmak demektir. Ben idrakiniz olmazsa kim inanacak, inanacak adam yok ortalıkta. Siz yoksunuz. Yok hükmündesiniz. İnanmak var olmaktır. İnanmak var oluşu anlamlandırmaktır. İnanmak o kadar çok önemli ki, inanmakla insan kendi kendisin e en büyük iyiliği yapmış olur. Yani inanmak kendinizin meşruiyetini tanımaktır. Bilmem anlatabildim mi.
Kendi varlığının meşruiyetini daha tanımayan kimsenin meşruiyetini başkası niye tanısın.
21-) Ve men azlemü mimmeniftera alellahi keziben ev kezzebe Bi ayatiHİ, innehu la yüflihuz zalimun;
Allâh üzerine yalan uydurandan yahut O'nun işaretlerindeki varlığını (Esmâ'sının açığa çıkışı olan işaretleri) yalanlayandan daha zâlim kimdir? Şu muhakkak ki, zâlimler (şirk koşanlar) kurtuluşa eremez. (A.Hulusi)
021 - Allaha iftira ederek yalan uyduran veya onun âyetlerine yalan deyen kimseden daha zalim kim olabilir? Şüphe yok ki zalimler felâh bulmazlar. (Elmalı)
Ve men azlemü mimmeniftera alellahi keziben ev kezzebe Bi ayatiHİ hem kendi uydurduğu yalanları Allah’a yakıştırandan, ya da O’nun mesajını yalanlayandan daha zalim kim olabilir ki.
Evet, yukarıda ki sözlerimle birlikte düşünürseniz Allah’a bir insan nasıl iftira eder. Ne yapınca Allah’a iftira olur. Aslında böyle davrananlar Allah’a iftira olsun diye davranmıyorlar dikkatinizi çekerim. Zaten onlarında mazereti var. Gelin devam edelim;
innehu la yüflihuz zalimun; gerçekten de zalimler asla iflah olmazlar.
22-) Ve yevme nahşüruhüm cemiy'an sümme nekulü lilleziyne eşrekû eyne şürekaükümülleziyne küntüm tez'umun;
Onları hep bir arada haşredip, sonra da şirk koşanlara "Nerede var sanıp eş koştuklarınız?" dediğimiz süreçte... (A.Hulusi)
022 - Hele hepsini Mahşere toplayacağımız, sonra o şirk koşanlara diyeceğimiz gün: Hani nerede o sizin zu'm etmekte olduğunuz şerikleriniz? (Elmalı)
Ve yevme nahşüruhüm cemiy'an ve o gün tümünü bir araya toplayacağız. sümme nekulü lilleziyne eşrekû eyne şürekaükümülleziyne küntüm tez'umun;
Dikkatinizi çekerim sevgili Kur’an dostları; Ardından ortak koşmakta ısrar edenlere soracağız. Hani sizin yardım edeceğini tasavvur ettiğiniz o ortaklarınız diyeceğiz.
Evet, biraz önceki sözlerimin devamını getirmek için bu ayeti okumak zorunda kaldım. Buradaki atıf, Ahirette kendisinden yardım beklenilen her şeye. Bana yardım edecek diye inanıyor. Kim olursa olsun. “Falan evliya”, “Falan aziz”, “Falan efendi”, “Falan alim”, “Falan hoca”, bizi omzuna alır götürür.
Bu anlayışa bir cevap bu. Aynen bir cevap. Ben hiçbir şey ekleyip çıkarmıyorum. Böyle siz okuyabilirsiniz. Burada söylenen, Allah’ın huzurunda, Allah’tan bağımsız bir yardımcı savına bir itirazdır bu. Onun için deniliyor ki, her tür şefaatçi tasavvuru, Allah’tan bağımsız her tür torpil tasavvuru, her tür yardım tasavvuru işte bu ayetlerin muhatabı halindedir. Onun için de devam ediyoruz;
Devam ediyor E sayfasına geçiniz
44. videoyu toplu halde http://kurantefsir.wordpress.com/2011/06/16/islamoglu-tef-ders-enam-001-03044/ bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder