a sayfasından devam
10-) Ve izessuhufu nuşiret;
Kaydedilmiş sayfaları
açıldığında, (A. Hulusi)
10 - Ve defterler açıldığı vakit, (Elmalı)
Ve izessuhufu nuşiret amel defterleri açıldığında.
11-) Ve izesSemâ'u küşitat;
Semâ sökülüp giderildiğinde
(bilinç muhakemesini yitirdiğinde), (A. Hulusi)
11 - Ve sema' sıyrıldığı
vakit, (Elmalı)
Ve izesSemâ'u küşitat Evet, bir deri gibi gök, ya
da uzay soyulduğunda. Bambaşka bir şeyden söz ediliyor burada. Uzayın dürülüş
sürecinin tamamlanışından söz ediliyor. Sema, uzay bir deri gibi soyulacak
diyor. Nasıldır bilmiyoruz.
12-) Ve izelcahıymu su'ğğiret;
Cahîm tutuşturulup
alevlendirildiğinde (pişmanlık yangını
alevlendiğinde), (Not: Yaptığımız yorum, âyetlerin kişinin kıyametini
sembolize etmesi yönündendir. A.H.) (A.
Hulusi)
12 - Ve Cehennem
kızıştırıldığı vakit, (Elmalı)
Ve izelcahıymu su'ğğiret cehennem, gözleri
yuvalarından fırlatan, cahıym bu. Cehennem ateşi kışkırtıldığında. Buradan
cehennemin bilinen kozmoloji dışında bir yer olduğu çıkarılabilir.
13-) Ve izelcennetü üzlifet;
Cennet yaklaştırıldığında,
(A. Hulusi)
13 - Ve Cennet
yaklaştırıldığı vakit, (Elmalı)
Ve izelcennetü üzlifet ve cennetin görüntüsü yakın
plan sunulduğunda. Üzlifet; yakın plan görüntü sunulduğunda. Böyle çevirmeyi
çok isabetli görüyorum. Bu da yine cennette yerler ve göklerin dışında bir özge
ve özel bir mekan olduğuna delalet etse gerektir.
14-) 'Alimet nefsün ma ahdaret;
Her nefs (bilinç) hazırladığı şeyi
bilmiştir (biyolojik bedenli yaşamında
yaptıklarının getirisini algılamıştır). (A.
Hulusi)
14 - Anlar bir nefis ne
hazırlamıştır. (Elmalı)
'Alimet nefsün ma ahdaret her can ne hazırladığını
işte o zaman bilecek.
15-) Felâ uksimu Bilhunnesi;
Kasem ederim El Hünnes
olarak (Güneş'in ışığından gündüz görünmeyen
yıldızlar), Not:
Hz.Âli r.a. "El Hünnes"i şöyle tefsir eder: "Bunlar gündüzün
sinen - görünmeyen, geceleyin zâhir olan - çıkan yıldızlardır (gezegenlerdir)." (A. Hulusi)
15 - Şimdi kasem ederim o
sinenlere, (Elmalı)
Felâ uksimu Bilhunnesi yook..! bundan öte söz yok.
İşte ben yemin ediyorum gizlenenlere, işte Allah yemin ediyor gizlenenlere.
Daha öte söz olur mu, ötesi yok, yemin eden Allah. Bu ve bir sonraki ayetlerin
mevsufları yok, sıfatlar var. Dolayısıyla tefsirler bunlara yıldızlar,
gezegenler, yabani hayvanlar falan diye tefsir etmişler bunların mevsuflarını.
Ama iki ihtimal görüyorum;
1 – Zamanın ve mekanın geri sarılış sürecinin
sonunda. Yıldızlar, galaksiler, alemin tamamı bir çekirdekte gizlenmiş. İşte
buradaki gizleme bu. Yani Bilhunnes.
2 - Gönüllerde
vahyin harekete geçirdiği gizli güç. Bu iki şeye delalet edebilir. Allahu
alem..!
16-) Elcevarilkünnesi;
El Cevar'e, El Künnes'e (yörüngelerinde seyrederken aynı zamanda burçların etki
alanlarında dolaşanlar - gezegenler), (A.
Hulusi)
16 - O akıp akıp yuvasına
girenlere, (Elmalı)
Elcevarilkünnesi yuvalarına giren yıldız ve
gezegenlere yemin ediyorum. Yani yıldızlar cariye gibi döndüğü için el cevaril
denmiş
17-) Velleyli izâ 'as'ase;
Geri döndüğünde geceye, (A.
Hulusi)
17 - Ve yöneldiği dem o
geceye, (Elmalı)
Velleyli izâ 'as'ase zaman ve mekansız yokluğun
kalıcı karanlığına yemin ediyorum. Zamansız, mekansız yokluğun kalıcı karanlığına
yemin ediyorum. Şöyle de diyebilir miyiz? Yokluk gecesinin sonuna yemin
ediyorum. Yani her şey dürülmüş, artık alem bir çekirdeğin içinde yok olacak,
görünmeyecek noktaya kadar inmiş, noktanın altına inmiş adeta. Başlangıcına
geri dönmüş.
18-) Vessubhı izâ teneffes;
Teneffüs ettiğinde sabaha,
(A. Hulusi)
18 - Ve nefeslendiği dem o
sabaha ki, (Elmalı)
Vessubhı izâ teneffes ve henüz soluk almaya
başlayan zaman yemin ediyorum. Alem geri çekilmiş, geldiği yere dönmüş, artık
yeni bir sabah, yeni bir varlık sabahı olacak. İşte ona yemin ediyorum.
19-) İnnehû lekavlu Rasûlin keriym;
Ki, muhakkak O, şerefli bir
Rasûlün sözüdür; (A. Hulusi)
19 - Muhakkak o (Kur'an)i
kerîm bir Resulün getirdiği kelâmdır. (Elmalı)
İnnehû lekavlu Rasûlin keriym hiç şüphe yok ki bu
mübarek bir elçinin sözüdür, Sadece elçinin sözü değil, keriym; türünün en
iyisi olan bir elçinin sözü.
Ne demek Allah’ın kelamıydı hani; Kur’an öyle diyordu
hani, elçinin sözü mü? Elçinin sözü elçiye ait değildir, bunu bilmeyecek ne
var. Elçi sözün elçisidir, sözün sahibi Allah’tır, elçi o söze elçilik
yapmıştır, burada da söylenen odur.
20-) Ziy kuvvetin 'ınde ziyl'arşi mekiyn;
Kuvvet sahibi (bir Rasûlün)! Arş
sahibi'nin indînde güvencede! (A. Hulusi)
20 - Bir Resul ki pek
kuvvetli, metîn, Zül'arşın nezdinde mekîn, (Elmalı)
Ziy kuvvetin 'ınde ziyl'arşi mekiyn arşın sahibi
katından ona hem güç, hem de makam bahşedilmiştir.
21-) Muta'ın semme emiyn;
İtaat edilendir orada (Semâ'da), Emin'dir. (A.
Hulusi)
21 - Muta' orada, emîn,
(Elmalı)
Muta'ın semme emiyn kendisine itaat edilir,
üstelik güvenilir bir elçidir o. Hz. Cibrilden bahsediliyor, vahiy meleğinden.
22-) Ve ma sahıbuküm Bimecnun;
Sahibiniz (Hz. Muhammed) bir cin
etkisi altında olan değildir! (A. Hulusi)
22 - Yoksa sahibiniz
mecnun değil, (Elmalı)
Ve ma sahıbuküm Bimecnun ve yeni pasajda Allah
resulüne yeniden döndü sure. Arkadaşınız cinlenmiş değildir. Yani deli diye
çevirmedim. Çünkü cahiliye arabının tasavvurunda şiir cinle alakalı, şair,
mecnun, sihir, arraf hep bilinmeyenin bilgisine ulaşma çerçevesinde
kullanılırdı. Onun için vahyi de cinle alakalandırıyor cahiliye tasavvuru ve
aklı.
23-) Ve lekad reahu Bil'ufukılmubiyn;
Andolsun ki Onu apaçık ufuk
olarak müşahede etti! (A. Hulusi)
23 - Vallahi gördü onu açık ufukta. (Elmalı)
Ve lekad reahu Bil'ufukılmubiyn onu apaçık bir
ufukta görmüştü. Apaçık, berrak bir ufukta görmüştü. Vahyin geliş sıklığının
henüz bilinmediği başlangıçta doğal bir vahiy molasını kesildi zanneden Allah
resulüne bir teselli bu.
Burada Necm/13. ayetine bir atıf var. Ve
lekad reahu nezleten uhra. (Necm/13) onu bir kez daha iniş sırasında
görmüştü. O ayetle bu ayet bakışımlı.
24-) Ve ma huve 'alelğaybi Bidaniyn;
O, gayb hakkında cimri
değildir! (A. Hulusi)
24 - Ve o gayb üzerine
kıskanılır değil, (Elmalı)
Ve ma huve 'alelğaybi Bidaniyn evet, o gaybı
kıskanan biri değil ki. Allah resulü gaybı eline geçirmişte hiç kimseye
vermemek için onu kıskanıyor değil ki. Veya şöyle de anlaya bilir miyiz,
çevirebilir miyiz. Gaybi bilgi üzerinde tekel kuran biri değil ki. Evet.
25-) Ve ma huve Bikavli şeytanin raciym;
Ve O, recm olunmuş (hakikatten uzaklaştırılmış)
şeytanın lafı da değildir! (A. Hulusi)
25 - Ve o bir racîm
Şeytanın sözü değil, (Elmalı)
Ve ma huve Bikavli şeytanin raciym yine o kovulmuş,
taşlanmış şeytanın sözü de değil. Çünkü o şeytana dost değil ki şeytan da ona
dost olsun. Şeytanın ilk geçtiği yer nüzul sürecinde burası. Dayanıklı ip
manasına halat manasına geliyor. Es şatanu aslında çok cazip bir yılana da
verilen isim. Öyle cazip bir yılan ki, hem zehirli, hem cazip. Gören gözünü
alamıyor ondan. Ama üzerine gittikçe de zehirleme tehlikesi artıyor. Tam iblise
benziyor, ne güzel de bir benzetme ve köken olmuş bu. Evet.
26-) Feeyne tezhebun;
O hâlde (Kurân'ı bırakıp) nereye
gidiyorsunuz? (A. Hulusi)
26 - Siz nereye
gidiyorsunuz? (Elmalı)
Feeyne tezhebun nereye gidiyorsunuz Feeyne tezhebun ey insanlık nereye
gidiyorsunuz?
27-) İn huve illâ zikrun lil'alemiyn;
O âlemler (insanlar) için yalnızca
Zikir'dir (hatırlatmadır)! (A. Hulusi)
27 - O hâlis bir zikirdir âlemin için, (Elmalı)
İn huve illâ zikrun lil'alemiyn bu bütün bir insanlığa öğütten başka bir şey
değil ki. Siz nereye gidiyorsunuz, öğüt almayacak mısınız. Alemlerin rabbi sizi
öğüt almaya çağırıyor, siz kime kaçıyorsunuz. Allah’tan kaçılır mı ey insanlık.
28-) Limen şâe minküm en yestekıym;
Sizden bilfiil gerçek üzere
yaşamayı dileyenler için! (A. Hulusi)
28 - İçinizden müstekîm
olmak dileyenler için, (Elmalı)
Limen şâe minküm en yestekıym sonuçta içinizden doğru
yolda yürüyenler, yürümeyi isteyenler için bir öğüttür. Doğru yolda yürümeyi
dileyenler için bir öğüttür. Yani yine öğüt alacak olan sizsiniz. Allah öğüt
veriyor da, bu öğüdü kafanıza sokmuyor, siz ona yüreğinizi açacaksınız. Eğer
isterseniz, alırsanız Allah’ın verdiğini, Allah’ın uzattığı vahyi tutarsanız,
Allah’ın kudret elini tutmuş olacaksınız.
29-) Ve ma teşâune illâ en yeşâAllâhu
Rabbül'alemiyn;
Rabb-ül âlemîn olan Allâh
dilemedikçe, siz dileyemezsiniz! (A. Hulusi)
29 - Fakat o âlemlerin
rabbi Allah dilemeyince siz dilemezsiniz. (Elmalı)
Ve ma teşâune illâ en yeşâAllâhu Rabbül'alemiyn
şunu iyi bilin ki alemlerin rabbi olan Allah eğer sizin dilemenizi dilememiş
olsaydı siz asla dileyemezdiniz.. Bir önceki ayette ne diyordu? Limen şâe minküm en yestekıym içinizden
dosdoğru yolda yürümeyi isteyenler için bir öğüttür diyordu, yürümeyi
dileyenler için. Demek ki dileyebiliyormuşuz. Peki son ayet ne diyor? Allah
dilemeden siz dileyemezsiniz diye mi çevireceğiz? Hayır. Allah sizin dilemenizi
dilediği için si,z dileyebiliyorsunuz şeklinde çevireceğiz.
İradeyi veren Allah’tır. Eğer Allah dilemenizi
istemeseydi irade vermezdi. İrade vermiş dileyesiniz diye. Onun için
sapıklığınızın sonucunu, kusurunu Allah’a çıkaramazsınız.
Ne diyordu müşrikler? ..lev şaAllâhu
ma eşrekna.. (En’am/148) eğer Allah isteseydi, dileseydi biz şirk koşmazdık.
Allah’a iftira etmeyin diyor. Hiçbir sapığın sapıklığını Allah dilememiştir.
Allah irade vermiştir ki siz doğruyu seçesiniz. Ve doğruyu da göstermiştir.
Rabbim O’nun verdiği iradeyle
hakikate ihanet edenlerden etmesin O’nun verdiği iradeye sadık kalıp o iradenin
hakkını verenlerden kılsın.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn” El Fatiha.
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.
Tekvir suresinin sonu.
Tekvir suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder