a sayfasından devam
1-) İzesSemâunfetaret;
Semâ
yarıldığında, (A. Hulusi)
01 - Semâ
çatladığı vakit, (Elmalı)
İzesSemâunfetaret es sema, yani gök
tekil geldiğinde uzay diye çevirebiliriz. Daha önce de vurgulamıştım. Uzay
çatlayan bir çekirdek gibi çatladığında. Yani çatlayan bir çekirdekten çıkan
filiz gibi yeniden yaratılmaya başladığında. Çünkü fetara; bir çekirdeğin ağaca
dönüşmek için ucunu çatlatıp içinden filizin çıkmasına denir. Filiz çıktı,
filiz çıkmak için çatladı aslında. Onun için Lillâhi Fatıris Semavati vel Ard.
(Fatır/1) Allah göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Yani bir tohumdan, bir
çekirdekten bir ağacın çıkması gibi gökleri ve yeri çıkarmıştır, yaratmıştır
manasına gelir. Onun için burada yeniden yaratılışın bir tek tohumdan nasıl
başladığı ifade edilmekte.
Tekviyr in
zıddı olduğunu daha önce söylemiştim, bir önceki sure. Belki mushafta Tekviyr
suresi ile İnfitar suresinin arka arkaya gelmesinin sebebi de budur. Hem mushafta,
hem nüzül sıralamasında İnfitar suresinin yeri 82. sıradır. Belki bunun da
sebebi budur. Dolayısıyla biz İnfitar ile Tekviyr’i, yani dürülüş ve açılışı
rahmanın nefesinin alınış ve verilişi, daha doğrusu veriliş ve alınışı olarak
göreceğiz.
2-) Ve izelkevakibünteseret;
Gezegenler
saçılıp dağıldığında, (A. Hulusi)
02 - Ve
Yıldızlar döküldüğü vakit, (Elmalı)
Ve izelkevakibünteseret gezegenler,
kevket; nücumdan farklı olarak, necm den farklı olarak gezegenlere denir.
gezegenler serpilip saçıldığında. Yani bu saçılma parçalanma ve yok olma değil
başlangıç olarak tefsir ettik, bunu tercih etmiştik biz. Yani bu surenin son
saat değil ilk saate tekabül ettiğini söylemiştik ki bu bizim tercihimiz ve
yorumumuz. Bu yorum üzerinden diğer ayetleri de anlayacak olursak yıldızlar
yeniden serpilmeye başlandığında. Yani oluş, kâinatın oluşu yeniden
başladığında, daha yıldızlar bebek iken, alem bebek iken bu kâinat daha yeni
doğmuş bir bebek iken.
3-) Ve izelbiharu fucciret;
Denizler
kaynayıp fışkırtıldığında, (A. Hulusi)
03 - Ve
denizler akıtıldığı vakit, (Elmalı)
Ve izelbiharu fucciret denizler
yeniden yükselip kabardığında yani kâinat daha bebek, denizler yeni oluşuyor,
yer yüzü bebek. Bebek yeryüzünde yeni yeni oluşuyor denizler.
[Ek bilgi; Kıyamet sahneleri
açıklanırken daha evvel Tekvir suresinde “denizler kaynatıldığı zaman” ifadesi
geçmişti. Burada ise denizlerin kıyamet günündeki durumu “denizler yarılıp
akıtıldığı zaman” diye açıklanmaktadır. İki açıklamayı beraber
değerlendirirsek, kıyamet anında oluşan depremler nedeniyle yerkabuğu altındaki
magmanın denizleri kaynatacağı, denizlerin yarılıp yataklarından taşarak
karaları kaplayacağı ve hayat diye bir şey bırakmayacağı anlaşılmaktadır.
Bu ayetlerde ifade edilen
olaylar şu ayetlerde de bulunmaktadır;
Ve o gün gökyüzü bulutlar ile
yarılır ve melekler ardı arkasına indirilir.
İşte o gün gerçek hükümranlık,
Rahman’a özgüdür. Kâfirler için ise o, pek çetin bir gün olmuştur.
Ve o gün, o zalim kimse
ellerini ısırarak; “Eyvah, keşke elçi ile beraber bir yol tutsaydım!
Eyvah, keşke falancayı izdaş
edinmeseydim.
Hiç şüphesiz bana geldikten
sonra, beni Zikir’den o saptırdı. Ve şeytan insan için bir rezil edenmiş!” der.
(Furkan/25- 29)
Sûr'a bir tek üfleme
üflendiği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden
kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o
gün, “o olay” olmuştur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o gün dayanaksızdır.
Melekler onun (semanın)
çevresindedirler. O gün Rabbinin Arşını da bunların fevkinde, Biten,
(yok edilenlerin yerine getirilenler) taşır. (Hakka/16)
Sonra da gök yarılıp
zeytinyağı gibi bir gül olduğu zaman... (Rahman/37)
Gökyüzü de açılıp kapı kapı
oluvermiştir. Dağlar da yürütülüp serap oluvermiştir. (Nebe/19)
Gök bile onunla [o günün
şiddeti ile] parçalanır. O'nun vaadi gerçekleşmiştir. (Müzzemmil/18)
Denizler kaynatıldığında…
(Tekvir/6)(Hakkı yılmaz-Tebyinü-l Kur’an)]
4-) Ve izelkubûru bu'siret;
Ruhlar
dünyalarından çıkartıldıklarında (evrensel
gerçekliği fark ettiklerinde); (A. Hulusi)
04 - Ve
kabirler deşildiği vakit, (Elmalı)
Ve izelkubûru bu'siret kabirler içini
boşalttığında. Yeniden yaratılış, yani
ba’sü ba’del- mevt; öldükten sonra diriliş. İman ettiğimiz o ölümden sonra
diriliş. Allah’u alem mahşer başlıyor burada. kabirler içini boşalttığında
mahşer başlıyor. Mahşer yeri yeniden düzenleniyor, rabbimiz haşr yerini
yaratıyor yeniden.
5-) 'Alimet nefsün ma kaddemet ve ahharet;
Her
nefs takdim ettiği (yapıp önceden gönderdiği) ve tehir ettiği (yapmadığı,
sonraya bıraktığı) şeyi bilmiştir. (A. Hulusi)
05 - Bilir
bir nefis: nedir takdîm ettiği ve tehîr ettiği? (Elmalı)
'Alimet nefsün ma kaddemet ve ahharet
o zaman asıl bize öğüt olan tarafı burada, asıl söylemek istediği burada geldi.
İşte o zaman insan, her can; nasıl çevireyim ma kaddemet ve ahharet
i?öncelediğini niçin öncelediğini, ertelediğini de niçin ertelediğini bilecek.
Bu çeviri yüreğime tam oturdu. Evet, neyi öncelediğini, neyi ertelediğini, bunu
da niçin yaptığını bilecek.
Öyle değil mi? Şimdi bir şeyleri
önceliyoruz, dünyayı önceliyoruz. Elbiseyi önceliyoruz, yiyeceği önceliyoruz,
midemizin gıdasını önceliyoruz da ruhumuzun gıdasını erteliyoruz. Bedenimizin
örtüsünü önceliyoruz da, kalbimizin örtüsünü erteliyoruz. Bizim dünyada ki
komşumuzu önceliyoruz da ahirette ki komşumuzu erteliyoruz. Dünyada ki
hatırımızı ve şöhretimizi önceliyoruz da ahirette ki hatırımızı ve şöhretimizi
erteliyoruz. Dünyayı önceliyor, ahireti erteliyoruz. Nefsi önceliyor, ruhu
erteliyoruz. İç güdülere öncelik veriyoruz da bilince öncelik vermiyor ve
erteliyoruz. Dünyamıza öncelik veriyoruz da dinimize öncelik vermiyoruz.
Çocuğumuzun okuluna öncelik veriyoruz, statüsüne öncelik veriyoruz, çocuğumuzun
istikbali adıyla dünyevi geleceğini kuruyoruz ve inşa ediyoruz da ahiret
istikbalini erteliyoruz. Acıktığımızda, karnımızın acıktığı zamanı biliyoruz
da, aklımız ve ruhumuz acıktığı zaman iplemiyoruz.
İşte neyi önceleyip neyi
ertelediğini, daha doğrusu aslında
öncelediklerinin öncelenmeye değer olmadığını, ertelediklerinin de ertelemeye
gelmeyecek kadar önemli olduğunu insan işte o gün bilecek ama hiçbir yararı
olmayacak. İş işten geçecek. Evet, bunu söylüyor aslında. Ve arkasından zirve
ayet geliyor;
6-) Ya eyyühel'İnsanu ma ğarreke
BiRabbikelkeriym;
Ey insan!
Keriym olan Rabbine (Hakikatine, hakikatini
bildiren bilgiye nankör olmaya) nasıl cüret
ettin? (A. Hulusi)
06 - Ey
insan! Ne mağrur etti seni o kerîm Rabbına? (Elmalı)
Ya eyyühel'İnsanu ma ğarreke BiRabbikelkeriym
ey insanoğlu bu kadar cömert olan rabbine karşı seni böyle gururlandıran,
müstağni kılan be? Ğarrake; gurur buradan geliyor. Aslında aldanıştır. Ğarrake,
seni aldatan. Beni kim aldatıyor? Beni ben aldatıyorum. İnsanın en büyük
aldanışı kendi kendisini aldatışıdır. Bir başkası bizi aldatırsa bunu fark
ettiğimizde aldanmaktan kurtuluruz. Ama biz kendi kendimizi aldatırsak bundan
nasıl kurtuluruz? Onun için insanoğlunun en tehlikeli aldanışı, kendisini
aldatışıdır. En tehlikeli aldatma kendini aldatmadır.
İşte bu ayet, İnfitar suresinin
6. ayeti bu gerçeğe dikkat çekiyor. Kendinizi aldatmayın diyor. Kendinizi
aldatırsınız zaten, Allah’ı aldatamazsınız. Rabbinize karşı neden bu kadar
gururlusunuz. Rabbinize karşı oysa ki yer bağır olmanız lazım, secde halinde
olmanız lazım. Çünkü varlığınızı O’na borçlusunuz. Her şeyinizi, aldığınız
nefesi O’na borçlusunuz.
Zaten borcunuzu ödemediniz ki.
Sizi, size emanet etmişti, onu ödemediniz. Borç borçla ödenmez ki. Yaşadığınız
her an, aldığınız her nefes borç. Peki nasıl düşünüyorsunuz ödemeyi? Hayır. İşte
din dıyn den gelir onun için. Din borçluluk bilincidir. Borçlu olduğunu itiraf
et ey kulum, ödemiş sayacağım. Biz mesajı böyle alıyoruz.
Ey kulum; “Allah’ım sana borcum
yok ki, sana ne borcum var deme, böyle der gibi yapma, bu anlama gelecek bir
gurura girme, Ya rabbi her şeyimi sana borçluyum itirafında bulun ödemiş gibi
üstünü çizeyim borcunun. Ne cömert rabbimiz var değil mi, keriym Allah’ımız
var.
7-) Elleziy halekake fesevvake fe'adelek;
O ki
seni yarattı (izhar etti), seni tesviye etti (beynini,
bilincini ve ruhunu oluşturacak şekilde meydana getirdi), seni tam dengeli yaptı! (A. Hulusi)
07 - Ki
seni yarattı, düzenine koydu, tenasüp ve itidal verdi. (Elmalı)
Elleziy halekake fesevvake fe'adelek
bakın ikramına, okuyalım. Teker teker nasıl sayıyor bakınız. Ne ikram etmiş
rabbimiz bize? Öncelikle bizi bize ikram etmiş. Biz O’nun bir ikramıymışız.
Bizi bize zimmetlemiş, bizi yaratıp bize emanet etmiş. Elleziy halekake seni O yarattı, yaratmakla kalmadı fesevvak; seni tesviye etti, yani mâ hulika leh i, yükledi, yaratılış
amacını da verdi. Amaçsız yaratmadı manası çıkar bundan bir. Anlamsız yaratmadı
manası çıkar iki, senin için biçtiği amacı sana fıtrat olarak yükledi manası
çıkar üç. Eğer O’nun yüklediği amaç ve anlamın dışında yaşarsan kendini
anlamsız ve amaçsız zannedersen işte bu Allah’a karşı başkaldırı ve gurur
anlamına gelir manası çıkar dört.
Dahası; fe'adelek, evfe’addelek iki şekilde de okunur. Şeddeli olarak ta
okunur, şeddesiz olarak ta, mübalağa vezniyle de okunur. Yani seni ta’dil etti,
adaletli bir biçimde yarattı. Biz bunu dengeli diye çeviriyoruz ve anlıyoruz.
Duygu-düşünce dengesi koydu sana. Bir duygu dünyan var, bir düşünce dünyan var.
Onun için duygularını da kirletmemeye çalış düşüncelerini de. Duygusal
temizliğini de koru, düşünsel temizliğini de.
Yine; seni madde ve mana ile
birleştirdi. Yani ruh, mana alemini temsil ediyorken, cesedin madde alemini
temsil ediyor. Bu ikisini bir araya getirdi, sen iki alemin karıştığı noktada
duruyorsun. Meracelbahreyni
yeltekıyan. (Rahman/19) adeta iki denizin birleştiği noktada bulunuyorsun.
Yine; seni
dünya ve ahiret için yarattı. Dünya senin tarlan, ahiret senin hasadın
olacaktı. Yine; seni hem dünyaya hem de ahirete yönelik bir boyutla yarattı ki,
hem burayı inşa edesin, hem orada mutlu olasın diye. Yani fe’adelek, evfe’addelek bu dengeyi ifade ediyor. sen bu dengeyi
bozma ey insanoğlu. Yani bedenle ruh dengesini, madde ile mana dengesini, dünya
ile ahiret dengesini bozma. Yani nerede ne kadar kalacaksan orada o kadar
çalışmaktır dengeyi bozmamak. Dengeyi bozmamak; eşit davranmak değil. Dengeyi
bozmamak herkese hakkını vermektir. Dünyaya dünya da kalacağın kadar, ahirete
de ahirette kalacağın kadar hakkını vermektir.
[Ek bilgi; Şüphesiz insan, yapısı
gerçekten güzel ve düzgün, özü itibariyle dengeli bir yaratıktır. İnsanın
bünyesindeki yaratmanın Hayret verici güzellikleri onun anlama kapasitesinin
çok üstündedir. İnsanın etrafında gördüğü her şeyden daha Hayret vericidir.
Bu güzellik, düzgünlük ve
denge insanın hem bedensel yapısında, hem akli yapısında hem de ruhsal
yapısında gözlenebilmektedir. Ve bütün bunlar insanın bünyesinde şahane bir
güzellik ve düzgünlük içinde dizilmiştir, uyum içine girmiştir. (Seyyid
Kutub- Fizilal’il Kur’an)]
8-) Fiy eyyi suretin ma şâe rekkebek;
Hangi
sûrette olmanı diledi ise öylece terkibini - bileşimini oluşturdu! (A. Hulusi)
08 - Dilediği
her hangi bir surette terkîp etti. (Elmalı)
Fiy eyyi suretin ma şâe rekkebek
yani burada parantez içi var olduğunu düşünebiliriz) Hangi surette dilemişse
seni o surette terkip etti.
9-) Kellâ bel tükezzibune Biddiyn;
Hayır,
(iş sandığınız gibi değil)! Bilakis dininizi (tâbi
olduğunuz Sistem'i) yalanlıyorsunuz! (A.
Hulusi)
09 - Hayır
hayır, doğrusu siz dîni tekzip ediyor, cezaya inanmıyorsunuz. (Elmalı)
Kellâ şimdi iyi bak; şimdi burada
dur. Sanki; Yoo..! burada dur ve düşün Allah’ın dediklerini Yani burada ki
kellâ, aslında yukarıda ki 6. ayete atıf. Ya eyyühel'İnsanu ma ğarreke BiRabbikelkeriym ey
insanoğlu bu kadar cömert olan rabbine karşı seni böyle müstağni kılan ve
gururlandıran ne. Ayetinde, işte böyle bir Allah’a karşı gururlanılmaz. Kulluk
yap, boyun eğ, yerlere kapan, rabbinin huzurunda secdeye eğil, O’na kayıtsız
şartsız teslim ol deyince ey insan, bunun aksini yapamazsın. Bu kellâ nın altında bunlar var.
bel tükezzibune Biddiyn peki sen ne
yapıyorsun ey insan, böyle yapacağın yerde, ne yapıyorsun? Bilakis o tip dini
yalanlıyor, siz dini yalanlıyorsunuz. Yani hatta belki Biddiyn; deyn köküne
eğer atfedersek; siz Allah’a borçlu olduğunuz gerçeğini yalanlıyorsunuz. Bu
mana yüreğime daha çok yattı. Siz Allah’a borçlu olduğunuz gerçeğini
yalanlıyorsunuz. Borcum yok diyorsanız, her şeyinizi borçlu olduğunuz birine,
ondan nasıl davranmasını beklersiniz. Şu dârı dünyada bile ödenebilecek küçük
borçlarımızı inkar ettiğimizde tepemize gök kubbeyi yıkıyorlar da, ya
varlığımızı kendisine borçlu olduğumuz Allah’a olan borcumuzu inkar edersek ne
olur ki? Ne oluruz? Allah korusun.
Devam ediyor c sayfasına geçiniz.
İnfitar suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder