Mutaffifin suresi.
Mutaffifin tatfif (Alırken dolgun,
verirken eksik ölçmek.) mastarı aslında yolsuzluk yapanlar manasına
geliyor. El mutaffifin. Tatfif; yolsuzluk diye çevirebiliriz. Aslında yontmak,
kesmek. Tatfif; takfiğ dir, kısaltmak, kesmek. Hani nalıncı keseri diye bir
tabir kullanılır ya Türkçede, kendine yontmak. Zaten sure de o gelecek kendine
yontan mantığı ele alacak.
Surenin zamanı ihtilaflı,
İbn. Mes’ud ve şakirtleri Mekke de indiğini söylüyorlar, İbn. Abbas ve
şakirtleri Medine de indiğini söylüyorlar. Hatta bir üçüncü görüş daha var,
onlar da Kelbî ve Cabir Bin Zeyd yolda, Mekke Medine arasında indiğini
söylüyorlar. Ama surenin üslubuna, surenin belağatına, surenin konumuna ve
konusuna baktığımızda Mekki surelerde ki özelliği görüyoruz. Dolayısıyla bu mutraffifin
suresini Mekke de ki son sure olarak görmemizde hiçbir mahsur yok.
Surenin konusu yolsuzluğu
ret. Bugünün dünyasının da en büyük problemlerinden biri olan yolsuzluğa
ilişkin bir sure var Kur’an da. Çok ilginç değil mi. Yani yolsuzluk yapanlara
ilişkin bir sure var Kur’anımızda demek ki yolsuzluk problemi insanoğlunun
kadiym zaaflarından kaynaklanıyor ve tabi ki adalete davet emrediliyor surede,
hesap günü uyarısı yapılıyor. Yani yolsuzluk yapanlar, sizin defterinizi Allah
tutuyor. Yolsuzluğunuza yer yüzünde kılıf bulabilirsiniz da, Allah’a hesap
gününde ne kılıf bulacaksınız. Bu sure aslında bunu söylüyor. Bu özetten sonra
suremize geçelim.
[Ek bilgi; Medine'ye hicret
edilince, orada da Yahudi tüccarları ticaret hilelerinde becerikli idiler.
Ashabı kiram ticaret konularına İslâmî bir yaklaşımla el atınca, dürüst bir
ticaret başladı. Piyasada güven sağladılar. Ekonomi ve para gücü giderek
onların eline geçti. Artık ayet ve hadislerle yapılan yeni ekonomik
düzenlemelerde, hilekarların güç kazanmasına imkan bırakılmıştı. Ayetlerde
söyle buyrulur:
"Ölçüyü ve tartıyı adâletle yapın" (En'âm,152).
"Bir şeyi ölçerken tam ölçün, tartarken de doğru teraziyle
tartın" (İsrâ,35).
Cenâb-ı Hak, ölçü ve tartıda
hile yapmaları sebebiyle Şuayb peygamberin kavmini helak et-mistir. Âhirette
karşılaşılabilecek sıkıntı için de; "Yoksa
onlar, büyük bir gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı?"
buyrulur.
Ebû Hureyre'den rivayet
edildiğine göre; Hz. Peygamber bir gün pazar yerinden geçerken, elini bir
zahire yığının içine sokmuş, alt kısmının ıslak olduğunu görünce sebebini
sormuştur. Satıcının; yağan yağmurun ıslattığını söylemesi üzerine söyle
buyurmuştur: "Bu ıslaklığı herkesin
görmesi için zahirenin üzerine çıkarman gerekmez miydi? Hile yapan benden
değildir" (Müslim, İman,164; Ebu Davud, Buyu,50) (Basâirü-lKur’an Ali
Küçük)]
Rahman, Rahıym olan. Özünde
merhametli, fiilinde, ef’alinde, davranışında, yaratışında, muamelesinde
merhametli Allah adına.
1-) Veylün lilmutaffifiyn;
Vay
hâline ölçü ve tartıyı tam yapmayanların! (A. Hulusi)
01 -
Veyl o mutaffifîne. (Elmalı)
Veylün lilmutaffifiyn yolsuzluk
yapanlara yazıklar olsun, lanet olsun. Vay gele onların başına. Kendine
yontanlara, haksızlık yapanlara eksik ölçüp tartanlara, yamuk ölçüp tartanlara,
yamuk bir bakış açısıyla ölçüp tartanlara, yamuk bir akılla ölçüp tartanlara.
Yamuk bir tasavvurla ölçüp tartanlara.
Neden geldik buraya? Çünkü burada
ki mutaffifin maddi olana indirgenemeyecek kadar geneldir. Yani ille de fiili
ölçülebilir ve tartılabilir, ticarette yapılan noksanlıklara ve ticarette
yapılan yolsuzluklara hasredilemez, tahsis edilemez. Asıl yolsuzluk insanın
zihnindedir. Çünkü zihnindeki kilo ve zihnindeki metre bozuksa, elindeki kilo
ve elinde ki metrenin tam olması ne işe yarar. Zihninde ki bozukluğu eline
yansıtır. En azından tartarken malı terziye hızlıca atar ki oradan 20 gr. 30
gr. Çalayım diye. Bu aslında ki zihindeki yamukluğun ele yansımasından başka
nedir ki?
Ama ben en zararlı, en zarar
verici yontmanın, yolsuzluğun, haksızlığın, yanlış ölçme ve tartmanın mallarda
alınıp satılan emtiada olduğu kanaatinde değilim. Çünkü bizim şerefimiz, bizim
değerimiz, bizim onurumuz, bizim haysiyetimiz, bizim paramızdan daha değerli
olmalı. Öyle görmeliyiz.
Peki ya haysiyetimizi
değerlendirirken haksızlık yapanlar? Ya şerefimize yönelik haksızlık yapanlar,
yanlış tartanlar bizi değerlendirirken yanlış ve eksik ölçenler. Eksik teraziyi
kullananlar, yamuk ölçenler. Cebimizdeki parayı çalmaları mı bizi daha üzer,
yoksa onurumuzu ve şerefimizi çalmaya kalkmalarımı.
Demek ki Veylün lilmutaffifiyn nin kapsam
alanı çok daha geniş, ticari olana indirgenemeyecek kadar geniş ve asıl bizce
burada tasavvurda ki ve akılda ki yamukluğa dikkat çekiliyor. Çünkü içinde ki
kilo ve metre 80 cm ise bir insanın eline 100 cm lik bir metre, bin gr.lık bir
kilo verseniz de yamuk ölçer. Çünkü yamukluk içinde. İçindeki yamukluğu
düzeltmeden elinde ki yamukluğu, içindeki yamukluğu düzeltmeden işindeki
yamukluğu düzeltemezsiniz. İçindeki yamukluğu düzeltmeden terazisindeki
yamukluğu düzeltemezsiniz. Tasavvurunda ki yamukluğu düzeltmeden ticaretindeki
yamukluğu düzeltemezsiniz. İşte bu kapsam içerisinde anlarsak doğru anlamış
oluruz.
2-) Elleziyne izektalu 'alenNasi yestevfun;
Onlar
ki, insanlardan haklarını tam ölçüyle alırlar da; (A. Hulusi)
02 -
Ki nâs üzerinden kendilerine ölçtükleri zaman tam basarlar. (Elmalı)
Elleziyne izektalu 'alenNasi yestevfun
kendileri başkalarından alacaklar diyelim değil mi. ‘alennas İnsanlardan alacaklı oldukları zaman yestevfun isterler ki tam adalet yapsın, adilce versin, hiç
noksansız versin hakkımızı isterler. İlginç bir tahlil değil mi? En hırsızını
bile aldatılmayı arzu ederken göremezsiniz. Ama sen başkalarını aldatıyorsun?
Hayır o herkesi aldatsın ama hiç kimse onu aldatmasın. Beni aldatsın, yar bana
bir aldatıcı..! diye gezen duydunuz mu? Gördünüz mü? Var mı, olabilir mi öyle.
En hırsızı, en soyguncusu, en üçkağıtçısı affedersiniz bile hayır aldanmak
istemez. Hep aldatmak ister.
Neden? İşte fıtratın aslında
Allah tarafından nakşedildiğinin bir göstergesi bu. Çünkü aldatmak kötüdür.
Kimse kendisine kötülük yapılmasını istemez. İnsanoğlu fıtraten onun için
iyidir, iyilik ister. İnsanoğlunun fıtraten kötü olduğunu ispatlamak için
kendisine kötülük yapılmasını insanın istemesi lazım. Böyle bir tür
bulduğumuzda insanoğlunun özü itibarıyla kötü olduğu sonucuna varabiliriz.
Yoksa varamayız.
3-) Ve izâ kâlûhüm ev vezenuhüm yuhsirun;
Onların
(hakkını vermeye gelince) ölçtüklerinde eksiltirler! (A. Hulusi)
03 -
Onlara ölçtükleri veya tarttıkları vakit ise eksiltirler. (Elmalı)
Ve izâ kâlûhüm ev vezenuhüm yuhsirun
fakat başkaları için ölçüp tarttıkları zaman hile yaparlar. Yuhsirun;
azaltırlar, eksiltirler, sahtekarlık yaparlar. Nalıncı keseri gibi kendilerine
yontarlar.
4-) Elâ yezunnu ülâike ennehüm meb'usûn;
Bunlar
kendilerinin (ölümü tatmanın akabinde) bâ's olunacaklarını zannetmiyor mu? (A. Hulusi)
04-5 -
Zannetmez mi bunlar ki büyük bir gün için ba's olunacaklar? (Elmalı)
Elâ yezunnu ülâike ennehüm meb'usûn
dikkat, onlar, işte bu tipler diriltilmeyeceklerini mi zannediyorlar. Yan, bir
daha yeniden diriltilmeyecekleri zannıyla mı böyle yapıyorlar. Buradan
çıkardığımız şey nedir? Aslında şudur Bir insan ahirete iman etmiyorsa ancak
başkalarını aldatma konusunda bu kadar iştahlı olabilir. Yine çıkardığımız
sonuç şudur; Dünyada ki ahlaksızlık, üç kâğıt, soygun, vurgun, yolsuzlukların
tamamının zemininde ahirete görür gibi bir imanın olmaması yatıyor. Yani bu
meseleyi kökten çözmek istiyorsa insanoğlu, ahirete görür gibi iman etmeyi
sağlamalı.
Evet, yaratan rabbimiz insanı
biliyor, bildiği insanı da böyle bildiriyor. İnsan bize tefsir ediliyor. Burada
tefsir edilen aslında ayet değil, ayetin tefsir ettiği insan. Allah’ın
yarattığı insanı, Allah kelâmıyla tefsir ediyor. Çünkü Elâ ya'lemu men
halâk. (Mülk/14) yaratan yarattığını bilmez mi. İşte böyle.
5-) Liyevmin 'azıym;
Aziym
bir süreç için. (A. Hulusi)
04-5 -
Zannetmez mi bunlar ki büyük bir gün için ba's olunacaklar? (Elmalı)
Liyevmin 'azıym yani tekrar diriltilmeyeceğini
mi zannediyor o, bu tip. Öyle bir gün ki Liyevmin
'azıym dehşetli bir günde hesaba çekilmeyeceğini mi zannediyor. Veya
dehşetli bir günde hesaba çekilmek için tekrar diriltilmeyeceği zannında mı
bulunuyorlar. Evet,
6-) Yevme yekumunNasu liRabbil'alemiyn;
Rabb-ül
âlemîn için insanların kıyam ettiği süreç! (A. Hulusi)
06 - O
gün ki nâs rabbülâlemîn için kıyam edecekler. (Elmalı)
Yevme yekumunNasu liRabbil'alemiyn o
gün insanlık, en Nas; insan türü, insan soyu Alemlerin rabbinin huzuruna
çıkarılır. Yani Allah’ın huzuruna. Hakimi Allah olan bir mahkeme düşünün.
Hakimi Allah, şahidi peygamberler ve sanığı insanoğlu. Böyle bir mahkemede
delil karartmak ne mümkün. Böyle bir mahkeme de yalan şahit bulmak ne mümkün.
Böyle bir mahkemede yalan söylemek ne mümkün. Elyevme nahtimü alâ efvahihim ve
tükellimüna eydiyhim ve teşhedü ercülühüm Bimâ kânu yeksibûn.
(Yasin/65) o gün ağızlarını bantlarız bize elleri konuşur, ayakları şahitlik
yapar yaptıkları hakkında. Eliniz ayağınız sizin şahidiniz olduktan sonra siz
nasıl hilafı hakikat beyanında bulunabilirsiniz ki. Elimiz bizi yalanlar o zaman.
O zaman dilimiz bizi yalanlar. O zaman hücrelerimiz bizi yalanlar. Gözümüz,
peki biz gözümüzü yalanlayabilecek miyiz? Gözüm yalan söylüyor ya rabbi, elim
yalan söylüyor ya rabbi, ayağım yalan söylüyor ya rabbi. Bu mümkün mü? Evet,
işte bunu hatırlatıyor.
7-) Kellâ inne Kitabel füccari lefiy sicciyn;
Hayır (asla)! Muhakkak ki füccar (Hak'tan sapanlar)'ın
kayıtları elbette siccîn'dedir! (A. Hulusi)
07 -
Hayır hayır: çünkü fâcirlerin yazısı siccîndedir. (Elmalı)
Kellâ Yo..! Burada dur. Artık yeter.
Artık böyle yapmayın. Nalıncı keseri gibi kendinize yontmayın, yolsuzluk
yapmayın. Hem insanlara tartarken, ölçerken insanların şeref ve haysiyetlerini,
değerlerini kıymetlerini kıymetlendirirken, insanlar hakkında hüküm verirken.
Hem mal melal satarken, yicaret yaparken, yani hangi konuda olursa olsun bir
ölçme ve değerlendirme yapıyorsanız bunu adil olarak yapınız, zalimce yapmayın.
Bu yeter artık bunu yapmayın.
inne Kitabel füccari lefiy sicciyn
evet, ilginç bir noktaya getirdi. Günah bataklığına gömülenlerin kaydı sicciyn
de arşivlenecek.
inne Kitabel füccari lefiy sicciyn boğazına kadar günaha gömülmüş,
füccar bu. Facirden daha öte bir şey. Fücur günah işlemek, facir günah işleyen.
Ama füccar; günahı hayat tarzı haline getiren, yan hayatını günaha dönüştüren.
İşte böyle birinin sicili, böyle birinin kaydı sicciynde olacak. Neymiş
sicciyn?
8-) Ve ma edrake ma sicciyn;
Siccîn'i
(ne olduğunu)
sana bildiren nedir? (A. Hulusi)
08 –
Bildin mi siccîn nedir? (Elmalı)
Ve ma edrake ma sicciyn sen sicciyn in
ne olduğunu nereden bileceksin. Yani dirayetle bilemezsin, Allah haber verecek
sen bileceksin. O zaman ilahi rivayetle bil.
9-) Kitabun merkum;
Merkum
(silinmesi
{İngilizce'de; erase} sözkonusu olmayan) bir kayıttır! (A. Hulusi)
09 -
Terkıym olunmuş bir kitab. (Elmalı)
Kitabun merkum o sayısal değerlerle
korunmuş bir kayıttır. Daha güzel çevirecek kelimeler bulamıyorum. Kitabun merkum
Kitap, kayıt. Eşyanın kayıt tabiatını ifade eder. Merkum; rakamlanmış, sayısal
değerlerle korunmuş bir kayıttır. Nasıl anlarsanız anlayın, ama bu ayeti anlama
konusunda bu çağın insanı geçmiş çağların tümünün insanından daha şanslı olduğu
bir gerçek, şimdi çok daha kolay anlayabiliriz. Sayısal değerlerle kayıtların
yapıldığı, her türlü kaydın korunduğu, arşivlendiği günümüz dünyasında bu
ayeti; tarihte ki herkesten daha iyi anlayabilecek bir konumda olduğumuz
konusunda şahsen bu acizin bir tereddüdü yok.
Devam ediyor b sayfasına geçiniz.
Mutaffifin suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder