c sayfasından devam
23-) Kellâ lemma yakdı ma emerah;
Hayır!
Ona emrettiği şeyi henüz yerine getirmedi (Hilâfetinin
tam hakkını veremedi). (A. Hulusi)
23 - Hayır
hayır, doğrusu o hiç onun emrini tam eda etmedi. (Elmalı)
Kellâ lemma yakdı ma emerah işte
surenin zirve ayeti geldi; Hiçbir insan asla onun emirlerini kusursuz,
eksiksiz, noksansız yerine getirmeyi beceremez. Yani surenin 3.- 4, - 5. - 6.
ayetleriyle birlikte düşündüğümüzde; Ey nebi sen Allah’ın tebliğ emrini,
nübüvvet ve risalet görevini yerine getireyim diye, Allah’ın kullarına hidayeti
ulaştırayım diye çırpındın. Bu çırpınma sırasında sana gelen Mekke
kodamanlarının iman etmesi için, sana gelen bir âmanın gelişini zamansız buldun
ve hoşuna gitmedi. Yani bu bir hata idi. Fakat bu hata çok doğal, insani bir
hata. Zaten hiç kimse şimdiye kadar Allah’ın emirlerini kusursuz yerine
getirememiştir.
Buradan çıkardığımız sonuç ne?
Allah sizden kusursuzluk beklemiyor, sizden insanlık bekliyor meleklik değil.
Melek olmaya kalkmayın, insan olun yeter. Allah sizden kusursuzluk beklemiyor,
kusurda ve hata da direnmemenizi bekliyor. Adem‘de kusur işledi, şeytan da.
Fakat şeytanı şeytan eden hatasını savunmaktı, Adem’i adam eden de hatasına
istiğfar etmekti, itiraf etmekti. İşte bu, fark bu. Siz de Adem gibi olun, Adem
gibi davranmazsanız iblisleşirsiniz. Dikkat buyurun Kur’an da nerede şeytandan
bahsediliyorsa, iblis olarak bahsedildiği yerlerde Allah’a nispetle kullanılır,
Yani Allah’a nankörlüğü anlatıldığında iblis ismiyle anılır şeytan, insana
nankörlüğü, insanı saptırması anlatıldığı yerlerde de şeytan olarak kullanılır.
24-) Felyenzuril'İnsanu ila ta'âmih;
İnsan
yediğine bir baksın! (A. Hulusi)
24 - Bir
de insan taamına baksın. (Elmalı)
Felyenzuril'İnsanu ila ta'âmih insan
yediklerine bir baksın.
25-) Enna sabebnelmâe sabbâ;
Doğrusu
biz o suyu bolca akıtıp döktük. (A. Hulusi)
25 - Biz
o suyu bir döküş dökmekteyiz. (Elmalı)
Enna sabebnelmâe sabbâ hiç şüphe yok
ki biz, elbet suyu biz tarifsiz bir cömertlikle indirdik.İndirdikçe indirdik.
Sabebnâ, sabbâ; cömert bir biçimde indirdik, sınırsızca indirdik. Baksın
insanoğlu, Allah’ın indirdiği suyu insanoğluna satıyor. Kendi yaratmadığı halde
satıyor. Bulduğu zaman onu bir kabın içine dolduruyor ve ağa pahasına satıyor.
Allah sizden su parası alsaydı bir düşünün servetiniz yeter miydi? Hangi
ırmağa, hangi çağlayana, hangi yağmura para yetirirdi. Bir mevsimde yer yüzüne
düşen yağış miktarı, yer yüzünde yapılan tüm ticaretin miktarının kat kat
fazlası.
Dolayısıyla Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban
(Rahman) nasıl olur da Allah’ın nimetini yalanlarsınız. Nasıl Allah’ın
üzerinizde ki hakkını yalan sayarsınız. Ya Allah bir de havaya para almaya
kalksaydı? Ücretsiz hava alamazsınız deseydi. Allah’ın verdiğini siz kapların
içine koyup bir birinize pazarlıyorsunuz. Ama Allah sizden hiçbir ücret
istemiyor, sadece kulluk istiyor, sadece bilmenizi istiyor. Sadece ben kulum
sen Allah’sın itirafınızı istiyor. Çok mu istiyor? Zımnen bu söyleniyor.
26-) Sümme şakaknel'Arda şakka;
Sonra
arzı bir şakk ile yardık da (böylece), (A. Hulusi)
26 - Sonra
o Arzı bir yarış yarmaktayız(Elmalı)
Sümme şakaknel'Arda şakka sonra yer
yüzünü şakka şakka etti, yani yer yüzünü yardı da içinden bitkileri, tohumları
çıkarttı. Sizin için gökten yağmuru, yerden bitkiyi fışkırttı.
27-) Feenbetna fiyha habbâ;
Orada
ekinler yetiştirdik. (A. Hulusi)
27 - Bu
suretle onda daneler. (Elmalı)
Feenbetna fiyha habbâ ve oradan
tohumları sizin için bitirdi. Sizin için tohumları meyveye, tohumları bitkiye,
tohumları gıdaya dönüştürdü. Yani tüm besinleriniz oraya bağlı. İster hayvani,
ister nebati olsun, nereden besleniyor olursanız olun besinlerinizin merkezi
topraktır. Allah toprağa böyle bir işlev yüklememiş olsaydı, bu cömertliği
toprağa vermemiş olsaydı kendi cömertliğinden, sizi kim doyurur ve insanoğlunun
insanoğluna ettiğini gördüğümüzde insan insana neler etmezdi.
28-) Ve 'ineben ve kadbâ;
Üzüm,
taze yonca, (A. Hulusi)
28 - Üzümler,
yoncalar. (Elmalı)
Ve 'ineben ve kadbâ üzüm bağları,
sebze bahçeleri.
29-) Ve zeytunen ve nahlâ;
Zeytin,
hurma, (A. Hulusi)
29 - Zeytinlikler
hurmalıklar. (Elmalı)
Ve zeytunen ve nahlâ zeytin
ağaçları, hurma ağaçları, hurmalıklar, zeytinlikler.
30-) Ve hadâika ğulba;
Sık ve
iri ağaçlı bahçeler, (A. Hulusi)
30 - Âfâka
ser çekmiş dilber bahçeler. (Elmalı)
Ve hadâika ğulba ve balta girmemiş
ormanlar. Ğulba yı sık ağaçlı alan olarak geçen bu ibareyi, balta girmemiş
orman olarak tercih ettim. Çünkü sık ağaçlı bahçeler zaten hadâik, içinden su
çıkan sık ağaçlı bahçe demektir. hadâika. Fakat bir de ğulba gelmiş o zaman
balta girmemiş orman diye çevirmek daha doğru gibi geldi bana.
31-) Ve fakiheten ve ebba;
Meyve
ve çayır, (A. Hulusi)
31 - Meyveler,
çayırlar neler yetiştirmekteyiz. (Elmalı)
Ve fakiheten ve ebba meyveli
meyvesiz bitkiler, envai çeşit. Yani aklınıza, hayalinize gelmedik
sayamayacağınız, onun için ikisi de nekira gelmiş. Fakiheten, ebban.
32-) Meta'an leküm ve lien'amiküm;
Siz ve
en'amınız yararlansın diye. (A. Hulusi)
32 - Sizin
ve davarlarınızın intifaı için. (Elmalı)
Meta'an leküm ve lien'amiküm hem siz
yiyesiniz, hem de hayvanlarınız yesinler, beslensinler diye Allah böyle cömert
yarattı. Böyle cömert nimetler verdi.
33-) Feizâ câetissâhhatu;
O
korkunç sayha duyulduğunda, (A. Hulusi)
33 - Amma
geldiği vakit o Sahha (o sayhasını dinletecek belâ). (Elmalı)
Feizâ câetissâhhah yepyeni bir
pasaja girdik; Nihayet kulakları sağır eden mahşer çığlığı kopacak. Kulakları
sağır eden mahşer çığlığı.
34-) Yevme yefirrulmer'u min ahıyh;
O
süreçte kişi, kardeşinden kaçar, (A. Hulusi)
34 - O kaçacağı gün
kişinin kardeşinden. (Elmalı)
Yevme yefirrulmer'u min ahıyh ne
olacak o zaman? Kişi öz kardeşinden kaçacak. Kur’an hiç kimsenin haber
veremeyeceği mahşerden haber veriyor. Bize o kâinattan, bize o alemden, bize o
dünyadan kimse haber taşıyamaz. Hiçbir ajansın oradan haber taşıma gibi bir
yeteneği yok. Sadece Allah verir ve iyi dinleyelim, neymiş oradaki manzara.
35-) Ve ümmihi ve ebiyh;
Anasından,
babasından, (A. Hulusi)
35 - Ve
anasından babasından. (Elmalı)
Ve ümmihi ve ebiyh kişi o gün öz
annesinden kaçacak, öz babasından kaçacak.
36-) Ve sahıbetihi ve beniyh;
Karısından
ve oğullarından! (A. Hulusi)
36 - Ve
refîkasından ve oğullarından. (Elmalı)
Ve sahıbetihi ve beniyh ve eşinden,
can yoldaşından, yani sevgilisinden ve çocuklarından kaçacak. Evet, küfür, şirk
tuğyan, fısk, fücur, isyan öyle tehlikeli ve bulaşıcı bir hastalık gibi olacak
ki mahşerde, insan aynı kareye girmek istemeyecek bir kafirle, isterse annesi,
isterse babası olsun. Onunla poz vermek istemeyecek, mahşerde onunla yan yana
görünmek suç ve töhmet olacak. Onun için kaçacak. Ne kadar severse sevsin,
kafirin yanında durmak bile töhmet olacak.
37-) Liküllimriin minhüm yevmeizin şe'nün
yuğniyh;
O
süreçte onlardan her birinin derdi kendi işidir! (A. Hulusi)
37 - Onlardan
her kişinin bir şe'ni vardır o gün başından aşar. (Elmalı)
Liküllimriin minhüm yevmeizin şe'nün yuğniyh
o gün herkesin birbirinden kaçmak için yeterli sebepleri olacak. Yani ne kadar
manidar bir ayeti kerime. Yeterli gerekçeleri, yeterli nedenleri olacak o gün
birbirinden kaçmak için herkesin. Rabbim o gün bizi kaçılan değil, yanında
durulmakla iftihar edilenlerden kılsın inşaAllah.
38-) Vucûhun yevmeizin müsfiretün;
O
süreçte yüzler (vardır) parıldar! (A. Hulusi)
38 - Yüzler
vardır o gün ışılar. (Elmalı)
Vucûhun yevmeizin müsfirah bazı
yüzler vardır o gün ışıl ışıldır. Ağardıkça ağaracak müsfiratün; ağardıkça
ağaracak.
39-) Dahıketün müstebşiretün;
Gülen,
müjdelendiğiyle sevinçli! (A. Hulusi)
39 - Güler
sevinir. (Elmalı)
Dahıketün müstebşiretün gülen
tebessüm eden, şen şakrak, müjdelenmiş yüzler.
40-) Ve vucûhun yevmeizin 'aleyha ğaberetün;
O
süreçte nice yüzler de (vardır) toz kapatmış! (A. Hulusi)
40 - Yüzler
de vardır o gün üzerinde tortoz. (Elmalı)
Ve vucûhun yevmeizin 'aleyha ğaberah bazı
yüzler de vardır o gün buna mukabil, öyle yüzler ki bütünüyle toz toprak.
41-) Terhekuha kateretün;
Onu da
karalık bürür! (A. Hulusi)
41 - Sarar
onu bir kara. (Elmalı)
Terhekuha katerah karardıkça
kararacak. Öbürü ağardıkça ağaracak, Dahıketün müstebşirah şen şakrak olacak, bu da Terhekuha
katerah karardıkça kararacak.
42-) Ülâike hümül keferetül fecerah;
İşte
bunlar facir (bâtıla meyleden) hakikat bilgisini inkâr edenlerin ta kendileridirler! (A.
Hulusi)
42 - İşte
onlar o keferei fecere. (Elmalı)
Ülâike hümül keferetül fecerah işte
bunlar inkarın dibini boylayan, küfrü kendine hayat tarzı edinenlerdir. İnkarın
dibini boylayanlar ve günahı hayat tarzı haline. Fücur, fecerah günahı hayat
tarzı haline getirenlerdir.
Rabbim öyle olmaktan muhafaza
buyursun. Rabbim yüzü ak edenlerden, ak olanlardan kılsın. Yarın yüzümüzü kara
çıkarmasın inşaAllah.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn” El Fatiha.
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
‘Abese suresinin sonu.
‘Abese suresin i toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder