b sayfasından devam
20-) Kitabun merkum;
Merkum
(silinmesi {İngilizce'de;
erase} sözkonusu olmayan) bir kayıttır! (A. Hulusi)
20 -
Terkıym olunmuş bir kitab. (Elmalı)
Kitabun merkum aynısı, yukarıdaki 9.
ayetinin aynısı yine 20. ayette de geldi. Sayısal değerlerle korunmuş bir
kayıttır. Yani kötü kayıtlar cehennemde sayısal değerlerle, daha doğrusu bunun
karşılığı şu; Hiç kimse bu kaydı bozamayacak. Bu kaydı bozmak mümkin değil.
Yani şöyle düşünmeyin; Kayırt eskimiştir nasıl olsa, yani dura dura mutlaka
bayatlamıştır, başına bir hal gelmiştir, 15 – 20 sene veya 300 – 500 sene
geçince artık o kötü sahneleri göstermez olur. Dolayısıyla ahirete de artık
kaydından kurtulmuş olurum falan diye düşünmeyin. Burada aslında zımnen bu
söyleniyor.
21-) Yeşheduhul Mukarrebun;
Ona
mukarrebûn (kurbiyet ehli - tecelli-i sıfat
nasiplileri) şahit olur. (A. Hulusi)
21 -
Ki ona mukarrebîn şahit olurlar. (Elmalı)
Yeşheduhul Mukarrebun onu, Allah’a
yakın olanlar izleyebilir. O kaydı Allah’a yakın olanlar izleyecek. Yeşheduhu;
Yani müşahit derler TV izleyicisine günümüz Arapçasında. Dolayısıyla onu
Allah’a yakın olanlar izleyecekler.
22-) İnnel Ebrare Lefiy na'ıym;
Muhakkak
ki Ebrâr, elbette Nimet cenneti içindedir. (A. Hulusi)
22 -
Haberiniz olsun ki ebrar muhakkak bir naîm içindedir. (Elmalı)
İnnel Ebrare Lefiy na'ıym iyiler,
sonsuz nimetler diyarında bulunacaklar. İyiler iyiliklerinin karşılığını
görecekler. İyiler iyiliği kum kadar yaptılar, Allah’ta onlara karşılığını
Allah’ça verecek.
23-) 'Alel'erâiki yenzurun;
Koltuklar
üzerinde nazar ediyor oldukları hâlde. (A. Hulusi)
23 -
Erîkler üzerinde nezaret ederler. (Elmalı)
'Alel'erâiki yenzurun cennet
divanları üzerinde birbirlerine bakacaklar erike tekili. ‘erâik. Gelin
karyolası demektir. Yani gelin ve damat karyolaları üzerinde birbirlerine
bakacaklar.
24-) Ta'rifu fiy vucûhihim nadretenna'ıym;
Yüzlerinde,
o nimetlerin parıltısını tanırsın. (A. Hulusi)
24 -
Yüzlerinde naîmîn revnakını tanırsın. (Elmalı)
Ta'rifu fiy vucûhihim nadretenna'ıym
yani cennette rabbimiz onları en güzel halleriyle misafir edecek demiyorum,
çünkü rabbimizin dünyada misafiriyiz, cennette ise varis sahibiyiz. Asıl
sahipliğimiz orada başlayacak. Ahirette mülkiyet var ama dünyada emanet var.
Evet, emanet olan geri alınacak, mülkiyet olan geri alınmayacak. Bu böyle.
Rabbim hepimizin akıbetini cennet etsin inşaAllah.
Ta'rifu fiy vucûhihim nadretenna'ıym
yüzlerinde sonsuz mutluluğun tarifsiz parıltısını göreceksin. Sonsuz
mutluluğun. fiy
vucûhihim nadretenna'ıym sonsuz mutluluğun tarifsiz parıltısı.
25-) Yüskavne min rahıykın mahtum;
Mühürlenmiş
(korunmuş)
hâlis bir şaraptan içirilirler. (A. Hulusi)
25 - Onlara
öyle bir rahîktan sunulur ki mahtum. (Elmalı)
Yüskavne min rahıykın mahtum kişiye
özel tarifsiz bir içki ikram edilecek. Kişiye özel tarifsiz bir içki diyor.
Yüskavne; Su zahmet çekecek kendini sunacak. Aslında yeşrabune; suya ulaşan
kişinin suyu içmesine denir, yüskavne suyun, su içenin ayağına gelmesine denir.
Onun için essükya daha farklıdır, yani şürpten farklıdır. Şürp; suyun ayağına
gidip suyu içmek, üska ise su ayağınıza gelip zahmet çekmeden kendini size
içirmesi. Nasıl olacak? Cenneti tarif ne mümkün, burada anlayamayız ki biz
bunu. Ancak ölünce göreceğiz İnşaAllah. Onun için görseydik ölürdük, görseydik
yaşayamazdık.
Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min
kurreti a'yün. (Secde/17) orada mü’mini bekleyen göz kamaştırıcı
nasıl sürprizlerin beklediğini kimse bilemez, tahayyül dahi edemez. Hani
efendimiz öyle tefsir ediyordu ya bu ayeti: Adettü ibadüssalihıyn salih kullarım için cennette öyle güzel
nimetler hazırladım ki mâ lâ 'aynun
re'et hiçbir göz görmedi. Ve lâ
üzünün semi’at hiçbir kulak işitmedi ve
lâ hatara 'alâ kalbi beşerin Hiçbir beşerin aklına öylesi gelmedi. Ne
diyelim şimdi. Sözün bittiği yer.
26-) Hıtamuhu misk* ve fiy zâlike
elyetenafesilmütenasifun;
Onun
hitamı (sonu)
misk'tir... Yarışanlar işte onda yarışsınlar! (A. Hulusi)
26 -
Hıtamı misk, işte ona imrensin artık imrenenler. (Elmalı)
Hıtamuhu misk onu içtikten sonra
geriye misk kokusu hissedilecek. Yani onun sonu mistir ve fiy zâlike elyetenafesilmütenasifun
işte bu nedenle yarışmak isteyenler ille de yarışacaklarsa artık bu uğurda
yarışsınlar. Ey insanoğlu, bir şey uğruna yarışmak mı istiyorsun. Dünya da hep
yarışıyorsunuz, mal yarışı yapıyorsunuz, şöhret yarışı yapıyorsunuz, para
yarışı yapıyorsunuz, yani bir şey yarıştırıyorsunuz. İlla, evlat
yarıştırıyorsunuz, onun evladı benimkinden tahsilli, benimki daha iyi olacak,
onun şöhreti benimkinden şöyle. Eğer ille de yarışacaksanız size bir yarış
alanı göstereyim. Nedir o? Cenneti elde etmek için yarışın. Bundan daha güzel
yarış mı olur.
Aslında rabbimiz daha ne desin münamese;
nefislerin nefasette yarışması. Hasetçi kemâle düşmandır. Münafis ise kemâle
aşıktır. Onun için hasetçiden farklıdır münafis. Yani münafis kemâle aşık
olduğu için koşar, Hasetçi ise başkası sahip olmasın diye koşar. Birincisi
bedduadır hasetçinin hasedi, münafisin yarışması ise duadır.
27-) Ve mizacuhu min tesniym;
Onun
karışımı Tesnîm'dendir. (A. Hulusi)
27 -
Hem mizacı Tensîmden. (Elmalı)
Ve mizacuhu min tesniym onun katkı
maddesi cennetin zirvesinden dolacak. Allahuekber..! Bir de katkı maddesi var.
Demek ki sâbikuna içirilen değil bu. Katkı maddesi katılacağına göre iyilere
verilecek. Bir de iyilikte ileri gidenler var. hani yarışın dedi ya? Yarışın
iyilikte?
28-) 'Aynen yeşrebu Bihel Mukarrebun;
Mukarrebûn
olarak kendisini içtiği bir kaynaktır! (A. Hulusi)
28 -
Bir çeşme ki mukarrebîn onunla içerler. (Elmalı)
'Aynen yeşrebu Bihel Mukarrebun
Allah’a yakın olanların içtiği bir kaynaktan dolacak.
Ha..! burada iki zümreden
bahsediliyor aslında. Yani iki ayrı cennet var, iki ayrı cennetlik var.
Cennetliklerden bir kısmı öyle zirvede olacaklar ki, onlar ondan içecekler
zaten, cennetin en yükseğinde ki pınardan. Ama ötekilere de o pınardan katkı
maddesi olarak onların içeceğine katılacak. Burada böyle diyor.
29-) İnnelleziyne ecremu kânu minelleziyne
amenû yadhakûn;
Muhakkak
ki o suç işleyenler iman edenlere gülerlerdi. (A. Hulusi)
29 -
Evet, o cürüm işleyenler iman edenlere gülüyorlardı. (Elmalı)
İnnelleziyne ecremu kânu minelleziyne amenû
yadhakûn ne var ki günah bataklığına gömülmüş olanlar, bir zamanlar
iman edenlere gülerlerdi, onlarla dalga geçerlerdi. Yani; seninkine bak, karada
gemi yapıyor derlerdi. Seninki ne kadar da Müslüman derlerdi. Sofuya bak
derlerdi, ipten kazıktan çıkmış dünyayı bu bağlayacak derlerdi. Sen mi kurtaracaksın
anam derlerdi. Gel derlerdi bir kerecikten bir şeycikler çıkmaz derlerdi. Ve
bak, bak, bak daha bizim işlediğimiz günahı ömründe hiç işlememiş diye dalga
geçerlerdi ya. İşte onlar ne olacak?
30-) Ve izâ merru Bihim yeteğamezun;
Onlara
rastladıklarında, birbirlerine göz kırparlar, alay ederlerdi. (A. Hulusi)
30 -
Ve onlara uğradıkları zaman birbirlerine göz kırpıyorlardı. (Elmalı)
Ve izâ merru Bihim yeteğamezun ve ne
zaman onlara rastlasalar, karşılaşsalar kaş göz ederlerdi dünyada. Seninkine
bak, yine sofuluk yapıyor, seninkine bak yine karada gemi yapıyor. Yani günah
denizinde bir sevap adası olanı hep böyle küçümserler dalga geçerlerdi. Tıpkı
Nuh kavminin Hz. Nuh ile geçtiği gibi.
31-) Ve izenkalebû ilâ ehlihimunkalebû
fekihiyn;
Kendi
ehillerine (ailelerine, yandaşlarına) döndüklerinde, keyiflenmiş mutlu dönerlerdi. (A. Hulusi)
31 -
Ve evlerine döndükleri zaman zevk alarak dönüyorlardı. (Elmalı)
Ve izenkalebû ilâ ehlihimunkalebû fekihiyn
kafadarları arasına döndüklerinde de keyifle yaptıkları çirkinliği,
terbiyesizliği anlatırlardı. Yani sevap adalarıyla dalga geçtik, sevap
adalarını kirletmeye çalıştık derlerdi.
32-) Ve izâ raevhüm kalu inne haülâi ledâllun;
Onları
(iman edenleri)
gördüklerinde: "Muhakkak ki bunlar, elbette sapkınlardır" derlerdi.
(A. Hulusi)
32 -
Ve onları gördükleri vakit ha, işte bunlar sapıklar diyorlardı. (Elmalı)
Ve izâ raevhüm kalu inne haülâi ledâllun
iman edenleri gördüklerinde onlar derlerdi ki; İşte bunlar var ya bunlar,
sapıtmışlar derlerdi. Kendileri sapık oldukları halde, kendi sapıklıklarını
itiraf etmek yerine doğru yolda gidenleri sapık ilan ederlerdi. Kendileri doğru
yola gelmek yerine, doğru yolda gidenleri yamuk ve yanlış olarak tanıtırlardı.
Böyle işlerine gelirdi.
33-) Ve ma ursilu 'aleyhim hafizıyn;
Hâlbuki
onlar (iman edenler) üzerine koruyucular olarak irsâl olunmadılar! (A. Hulusi)
33 -
Halbuki üzerlerine gözcü gönderilmemişlerdi. (Elmalı)
Ve ma ursilu 'aleyhim hafizıyn ne ki
onlar mü’minlerin inancına müfettiş olarak gönderilmediler. Haydi böyle tercüme
edeyim. Evet, onlar mü’minlerin inancının müfettişi olarak mı gönderildiklerini
sanıyorlar kendilerine. Ki onların inançlarını değerlendiriyorlar. Böyle
olmadıkları halde inanç müfettişliğine girişirlerdi. Kendileri sapık oldukları
halde doğru yolda gidenleri sapık ilan ederek.
34-) Felyevmelleziyne amenû minelküffari
yadhakûn;
Bu
süreçte de iman edenler, o gerçeği reddeden o perdelilere gülüyorlar! (A.
Hulusi)
34 -
İşte bugün de iman edenler kâfirlere gülecekler. (Elmalı)
Felyevmelleziyne amenû minelküffari yadhakûn
artık bugün iman edenler, küfre gömülüp gidenlere gülecekler işte. Bir gün
gelecek ahirette iman edenler de o küfre gömülüp gidenlerin orada ki acıklı ve
komik haline, gülünç haline gülecekler. Kim gülünçmüş bakalım, kim kâr etmiş,
kim zarar etmiş, kim akıllıymış, kim ahmakmış. Yani Allah’a sırtını dönen mi,
Allah’a yüzünü dönenmi. Allah’ın emrine teslim olan mı, Allah’ın emrinden kaçan
mı. Kimmiş işte asıl orada kimin gülünç olduğu ortaya çıkacak.
35-) 'Alel erâiki yenzurun;
Koltuklar
üzerinde nazar ediyor oldukları hâlde. (A. Hulusi)
35 -
Erîkler üzerinde nazar edecekler. (Elmalı)
'Alel erâiki yenzurun ve onlar orada
cennet divanlarında birbirlerine bakacaklar. Veyahutta; rablerine bakacaklar.
Böyle de çevrilebilir.
36-) Hel süvvibelküffaru ma kânu yef'alun;
Hakikati
inkâr edenler yaptıklarının sonucunu yaşıyorlar mı işte böyle! (A. Hulusi)
36 -
Nasıl kâfirler ettiklerinin cezasını buldular mı? (Elmalı)
Hel süvvibelküffaru ma kânu yef'alun
evet, nasıl? Şöyle bu son ayeti çarpıcılığını Türkçeye yansıtacak şekilde
çevirmek istiyorum; Küffar, küfre gömülüp gidenler yapa geldiklerinin sevabına
nail olmuşlar mı bakalım. Evet, hani dalga geçiyorlardı ya, rabbimizde ironik
bir hitapla onlara hitap ediyor. Yaptıklarının sevabına nail olmuşlar mı.
Nasıl, bugün nasıllar. oradaki sevap kinayeten tabii ki ince bir orada ironi
var. Yani onlar müminlerle dünyada nasıl dalga geçtilerse, ahirette öyle bir
hale girecekler ki herkes onlarla dalga geçecek.
Rabbim dünyada da ahirette de
halimizi iyi hal etsin. Rabbim dalga geçilecek bir halle huzuruna çıkarmasın.
Rabbim cennete layık bir ömür yaşatsın, cennetini buldursun, ebediyen yüzümüzü
güldürsün inşaAllah.
Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
Mutaffifin suresinin sonu.
Mutaffifin suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder