d sayfasından devam
7-) Ya eyyühelleziyne keferu lâ ta'tezirulyevm*
innema tüczevne ma küntüm ta'melun;
(Zebânîlerden hitap şudur):
"Ey hakikat bilgisini inkâr edenler! Bugün mazerete yer yoktur! Siz
yalnızca yaptıklarınızın sonucunu yaşıyorsunuz!" (A. Hulusi)
07 - Ey
o küfredenler! O gün özür dilemeğe kalkmayın çünkü hep yaptıklarınızın cezasını
çekeceksiniz. (Elmalı)
Ya eyyühelleziyne keferu lâ ta'tezirulyevm
siz ey inkar edenler, siz ey hakikati inkar edip Allah’a nankör olanlar, bugün
mazeret ileri sürmeyin innema tüczevne ma küntüm ta'melun şimdi
yaptıklarınızdan başkasının karşılığını görmeyeceksiniz. Yani şu anda
karşılığını gördüğünüz şeyin hepsi elinizle yaptıklarınızdır. İşlediklerinizin
karşılığı olarak cezalandırılıyorsunuz. Sadece ve sadece olan bu.
8-) Ya eyyühelleziyne amenû tûbû ilAllâhi
tevbeten nesuha* 'asâ Rabbuküm en yükeffire 'anküm seyyiatiküm ve yudhıleküm
cennatin tecriy min tahtihel'enharu, yevme lâ yuhzillahunNebiyye velleziyne amenû
me'ahu, nuruhüm yes'a beyne eydiyhim ve Bieymanihim yekulune Rabbenâ etmim lenâ
nûrenâ vağfir lenâ, inneKE 'alâ külli şey'in Kadiyr;
Ey iman
edenler! Allâh'a özden ve kesin bir tövbe ile tövbe edin! Umulur ki Rabbiniz
kötülüklerinizi sizden örter ve sizi altından nehirler akan cennetlere dâhil
eder. O süreçte Allâh, O Nebi'yi ve Onunla beraber iman etmişleri rezil - rüsva
etmez! Onların nûru, önlerinden ve sağ taraflarında koşar. Derler ki:
"Rabbimiz... Nûrumuzu tamamla ve bizi mağfiret eyle... Muhakkak ki sen her
şeye Kaadir'sin." (A. Hulusi)
08 - Ey
o bütün iman edenler! Allaha öyle tevbe edin ki nasuh (gayet ciddî, müessir,
öğütcü) bir tevbe olsun, gerek ki rabbiniz sizden kabahatlerinizi keffaretle
örter de sizleri altından ırmaklar akar Cennetlere koyar, O gün ki Allah
Peygamberini ve onun maiyetinde iman edenleri utandırmayacak, nûrları önlerinde
ve sağlarında koşacak, şöyle diyecekler: ya Rabbenâ! Bizlere nûrumuzu tamamla
ve bizleri mağfiretinle yarlığa, şüphesiz ki sen her şey'e kadîrsin. (Elmalı)
Ya eyyühelleziyne amenû ve siz ey
iman edenler. tûbû
ilAllâhi tevbeten nesuha samimi bir kalp ile tevbe ederek içten bir
sadakatle Allah’a yönelin.
En Nasuh; fe’ul vezninden. Hem
samimi olan, hem de tevbe edeni samimi kılan tevbe demektir. Yani öyle bir
tevbe edeceksiniz ki hem samimi olacaksınız tevbe ederken, hem de tevbe sizi
samimi kılacak. Sütün memeye dönmediği gibi günaha dönmemektir Nasuh tevbesi
demişler. Yani günaha bir daha dönmemek üzere tevbe. Zaten tevbe dönüş
demektir, dönüş, dönüş yapmak. Bilinç yenilemek de diyebiliriz buna. Ölüm
gelinceye kadar günah işleyip de ölüm gelip çatınca tevbe ettim diyenin
tevbesinin kabul edilmeyeceği Nisa/18. ayetinde ifade edilmiş.
'asâ Rabbuküm en yükeffire 'anküm seyyiatiküm
umulur ki, beklenir ki rabbiniz sizin günahlarınızın üzerini örter. ‘asa; temenni edatıyla gelmiş. Bunun
anlamı, birkaç anlamı var.
1 – Tevbeyi kabulün Allah’a vacip
olmadığı anlamına gelir. Yani sen tevbe et ey kul, fakat şöyle zannetme ben
tevbe edeyim de isterse affetmesin. Yok öyle şey. O dilerse affeder. O isterse
affeder, sen istersen değil. Ama senin istemen, O’nun istemesi için kaçınılmaz
bir gereklilik bunu unutma.
2 - O’ndan ümit etmek tevbenin edebidir. Yani
ümit kesmeyeceksin, fakat kesin de zannetmeyeceksin . Yani kesin affetti,
affedildim. İkisi de yanlıştır. Ümit edeceksin, çünkü ümit duadır. Allah’tan
ümit kalbin Allah’a duasıdır.
3 – Suç işlemeyenle affedilen
arasında küçük bir fark olsun. Haydi sinema tekniği açısından açıklayalım.
Allah hayat filmimizden mazı kareleri montajlayacak, kesecek. Kötü kareleri,
tevbe bu biz tevbe ettik. Rabbim dedi ki o kareleri gösterme, o kareleri mahşer
halkına seyrettirme, ya rabbi beni mahcup etme dedi ve o karelerin hayat
filmimizden çıkmasını istedi, rabbimiz de onu kesti. Kestim bile demedi, azarda
etmedi ve üzerini örttü. Hiç işlememişle işlemiş olan arasında hiç fark olmasın
mı, küçük bir fark sanırım olacak montaj yerleri belli olacak. Yani biz ne
olduğunu bilmeyeceğiz ama buralarda bir kesinti yapılmış diyebileceğiz galiba.
Yani buralardan bazı kareler gitmiş diyebileceğiz. Evet, tevbe hiç o günahı
işlememiş ile işlemiş olan arasında böyle küçük bir farkta sanırım olur.
[Ek bilgi; (İbn Cerir) Hz. Ali,
bir defasında bir bedevinin tevbe ve istiğfar kelimelerini aceleyle tekrarladığını
görür ve "Bu sahte bir tevbedir" der. Bedevi "O halde sahih
tevbe nasıl olur?" diye sorduğunda, Hz. Ali şöyle cevap verir:
"Tevbenin sahih olabilmesi için 6 şart gerekir.
1) Yaptığına pişman olman,
2) Gaflet ettiğin farzları
yerine getirmen,
3) Gasbettiğin hakkı geri
vermen,
4) Eziyet ettiğin kimseden
özür dilemen,
5) İşlediğin günahı
tekrarlamamaya azmetmen,
6) Nefsini Allah'a itaatle
eğitip, günah işlerken zevk aldığın gibi, Allah'a itaat ederken de sıkıntı
çekmendir. (Besairu-l Kur’an-Ali Küçük)]
{Atlanan cümle; ve yudhıleküm
cennatin tecriy min tahtihel'enharu
O
gün ki Allah Peygamberini ve onun maiyetinde iman edenleri utandırmayacak. (A.
Hulusi)
O
süreçte Allâh, O Nebi'yi ve Onunla beraber iman etmişleri rezil - rüsva etmez!
(Elmalı)
Bir müminin yaptığı iyi
ameller ve onların mükafatı zail olmaz. Yani kafir ve münafıklar, müminler
hakkında "inandılar da ne oldu?" diyebilme fırsatını asla elde
edemeyeceklerdir. Sonuçta zelil ve rezil olacak olanlar Allah'a isyan
edenlerdir, itaat edenler değil.(Ebu-l Al’a Mevdudi- Tefhimu-l Kur’an)}
yevme lâ yuhzillahunNebiyye velleziyne amenû
me'ah işte o gün Allah’ın peygamber ve ona katılarak iman edenleri
mahcup etmeyeceği o gün nuruhüm yes'a beyne eydiyhim ve Bieymanihim onlar
önlerinden ve sağlarından ışık saçarlar. yekulune Rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vağfir lenâ ve
derler ki; ellerini açarlar, rablerine yönelirler, gönülden şöyle dua ederler;
Ey bizim rabbimiz bize nurumuzu tamamla ve bizi bağışla inneKE 'alâ külli şey'in Kadiyr hiç
şüphe yok ki sen her şeye güç yetirensin.
Nûr; ışık, vahyin ışığı. Akla
gelen ilk şey bu. Vahiy; ışığın göze nispeti neyse, vahyin gönle nispeti de
odur değerli dostlar. Şu ışığı yok edin gözümüz görse de görmez olur, kör olur.
O halde vahyin ışığını alamayınca yürek gözü, gönül gözü de kör olur. Vahye bir
atıf var.
9-) Ya eyyühenNebiyyu cahidilküffare
velmünafikıyne vağluz 'aleyhim* ve me'vâhüm cehennem* ve bi'selmasıyr;
Ey
Nebi! Hakikat bilgisini inkâr edenler ve ikiyüzlüler (münafıklar) ile mücahede et
ve onlara kesin davran (tavizsiz ol)! Onların barınağı cehennemdir! Ne kötü dönüş yeridir o! (A.
Hulusi)
09 - Ey
o Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara mücahede et ve onlara karşı kalın bulun,
onların varacakları yer Cehennemdir, ona gidiş de ne fena gidiştir, (Elmalı)
Ya eyyühenNebiyyu cahidilküffare velmünafikıyne
vağluz 'aleyhim sen ey peygamberler ailesinin ferdi, kafirlerle ve
münafıklarla cihat et ve onlara karşı sert davran. Vağluz ‘aleyhim diyor, ince
ayar çekiyor tabir caizse. Oysa ki bir başka yerde de fasfah diyor yani onlara müsamahalı davran hoşgörülü davran (Hicr/85)
Demek ki rabbimiz sürekli kontrol ediyor peygamberinin yüreğini. İlahi kontrol
altında Resulallah. Münafıklarla cihat, kafirler gibi olmaz tabii ki ince bir
siyasetle olur. Burada kafirlerle ve münafıklarla Allah resulünün nasıl farklı
biçimde cihat ettiğini de hatırlamanın tam sırası.
ve me'vâhüm cehennem onların varıp
duracağı yer cehennemdir ve bi'selmasıyr o ne kötü son duraktır.
10-) DarebAllâhu meselen lilleziyne
keferumraete Nuhın vemraete Lut* kâneta tahte 'abdeyni min 'ıbadiNA salihani
fehanetahüma felem yuğniya 'anhüma minAllâhi şey'en ve kıyledhulennare
me'addahiliyn;
Allâh,
hakikat bilgisini inkâr edenler için Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal
verdi... (O kadınların ikisi de) kullarımızdan iki sâlih kulun (nikâhı) altında idiler. (Karıları) onlara (Nuh ve Lût'a) hainlik
ettiler de, (Nuh ve Lût) Allâh'tan (gelen) hiçbir şeyi onlardan uzaklaştıramadılar. (O iki kadına):
"Girenlerle beraber ateşe girin!" denildi. (A. Hulusi)
10 - Allah
küfredenlere Nuh’un karısıyla Lût’un karısını bir mesel yaptı, o iki kadın
kullarımızdan birer salih kulun tahtı ismetinde idiler de onlara hıyanet
ettiler, onun için o iki salih kul da onları Allahın azâbından zerrece
kurtaramadılar, o iki kadının ikisine de denildi ki: girin ateşe girenlerle
beraber. (Elmalı)
DarebAllâhu meselen Allah misal
verdi, örnek getirdi, ibret getirdi veya örnek gösterdi. Farklı farklı ibareler
bunlar Türkçeye yansısın diye çevirmek daha doğru olur. Kimi; lilleziyne
keferumraete Nuhın vemraete Lut kafirler için, inkarcılar ve
nankörler için Nuh’un ve Lût’un karısını misal getirdi. Evet, Nuh peygamberin
ve Lût peygamberin. İki peygamberin eşi bunlar. Kafir eşler.
kâneta tahte 'abdeyni min 'ıbadiNA salihayn
bu ikisi de iki salih kulumuzun nikahı altında idiler. Yani iki peygamberin
nikahı altında bulunan iki kafir kadından bahsediliyor burada. Fehanetahüma
kocalarına ihanet ettiler. Yani kocalarının misyonuna ihanet ettiler. felem yuğniya
'anhüma minAllâhi şey'e (iki kocanın) varlığı da onları Allah’ın
cezasına uğramaktan kurtaramadı. Yani iyilere yakın olmak iyi olmanın garantisi
değildir demiştim girişte. Burada bir şeyi daha söylemek durumundayım; İyilere
hatta peygamber eşi olmak Allah’ın cezasını engellemek için yetmiyor.
Tam da sırası değil mi Allah
Resulünün; Kızım fatıma; İşterî nefseki
minallah (feinnî lâ uğnî anki minallahi şey'en) Allah’ın elinden
nefsini satın al vallahi yarın senin içinde bir şey yapamam deyişini, diye
haykırışını hatırlamanın tam sırası değil mi şimdi. ve kıyledhulennare me'addahiliyn ve
onlara dedik ki cehenneme girenlerle birlikte siz de girin. Ateşe girenlerle
siz de girin.
11-) Ve darebAllâhu meselen lilleziyne
amenûmraete fir'avn* iz kalet Rabbibni liy 'ındeke beyten fiylcenneti ve
necciniy min fir'avne ve 'amelihi ve necciniy minelkavmizzâlimiyn;
Allâh,
iman edenler için de Firavun'un karısını (ders
alınası) misal verdi. Hani (Asiye) dedi ki:
"Rabbim, benim için indînde, cennette bir ev bina et! Firavun'dan ve onun
yaptıklarından beni kurtar! Beni zâlimler topluluğundan da kurtar!" (A.
Hulusi)
11 - Allah,
iman edenlere de Firavunun hatununu bir mesel yaptı: o vakit o hatun demişti
ki: ya rabbi! Nezdi ülûhiyetinde benim için Cennetle bir ev yap ve beni Firavundan
ve onun amelinden kurtar, beni o zalimler kavminden necata çıkar. (Elmalı)
Ve darebAllâhu meselen lilleziyne amenûmraete
fir'avn ve yine Allah iman eden, Allah’a güvenen kimselere de
Firavunun karısını örnek verdi. Kötünün yakını olanda kötü olmaya mecbur
değil., Nuh’un karısı kafir, kafir firavunun karısı Kur’an a geçmiş bir mü’min,
mücahide bir mü’min. Üstelik prenses. Allah’ın bunlarla bize verdiği ibretler
var.
Evet, bu prensesin Hz. Musa’yı
sudan kurtaran, bebek Musa’yı sudan alıp yetiştiren prenses olduğu rivayetleri
vardır. Adının Asiye olduğu nakledilir kaynaklarda. Hatta Asiye’nin bu
prensesin bir gün saçını tarayan maşıta, yani tarakçısı tarağını elinden
düşürünce Allah’ın adını anar. O, o güne kadar duymadığı bu isim karşısında
meraka kapılır ve bu merak onu imanın kapısına getirir iman ettikten sonra ise
kocasıyla zıt taraflara düşerler ve kocası ona büyük bir piramit yaptırmayı
vaad eder eğer imanından dönerse. O imanından vazgeçmez, koca bir
imparatorluğun prensesi olmaktansa Allah’a iman ederek işkence altında ölmeyi
tercih eder. İşte tahrim suresinin 11. ayeti o bu tarihi hadisenin anlatıldığı
ayettir.
iz kalet Rabbibni liy 'ındeke beyten fiylcenneh
hani o demişti ki bir zamanlar; Rabbim demişti benim için cennette bir mekan
bina et. Bu firavunun dünyada senin adını ölümsüzleştireyim, sen vazgeç bu
dinden diye onu ayartmak istemesi üzerine o da; Rabbim ahirette sen bana
muhteşem bir saray ver der. Dünyanın sarayları onun olsun dercesine böyle
söylüyor.
ve necciniy min fir'avne beni
firavundan kurtar ve 'amelihi ve onun çirkin eyleminden, veya işkencesinden,
zorbalığından veya ayartmasından kurtar ve necciniy minelkavmizzâlimiyn ve beni zalim
kavimden kurtar ya rabbi diye işkence altında dua etti.
12-) Ve Meryemebnete 'ımranelletiy ahsanet
ferceha fenefahna fiyhi min ruhına ve saddekat Bikelimati Rabbiha ve kütübiHİ
ve kânet minelkanitiyn;
İffetini
bir kale gibi koruyan İmran kızı Meryem de... Onun içinde ruhumuzdan nefhettik
(açığa çıkardık).
Rabbinin, Kelimelerindeki Esmâ'sıyla varlığını ve Kitaplarını (Bilgilerini) tasdik etti ve
teslim olup itaat edenlerden oldu. (A. Hulusi)
12 - Bir
de İmran’ın kızı Meryem’i ki ırzını pek sağlam korudu, fakat biz ona ruhumuzdan
nefh ettik, hem rabbinin kelimâtını ve kitaplarını tasdik etmişti, hem
«kanitîn»den idi. (Elmalı)
Ve Meryemebnete 'ımran yine İmran’ın
kızı Meryem’i de örnek gösterdi Allah. A. İmran/35-47. ayetlerinde ve Meryem
suresinde Hz. Meryem’in hayatı ayrıntılı olarak anlatılır. elletiy ahsanet ferceha o Meryem ki
iffetini korumuştu. fenefahna fiyhi min ruhına buna karşılık biz de
onun rahminde kine ruhumuzdan üflemiştik. Buradaki fiyhi üzerinde çok durulmuş
onun rahminde kine. Zamir İsa’ya dönerse eğer tüm insanlar için geçerli olan
genel kanun, yani her insanın ruhuna üflenir. Üflendiği için her insan ruh
bulur. Ama eğer ikinci ihtimal zamir Meryem’in rahmine dönerse mana onun
rahmine üfledik olur. Üçüncü bir ihtimal daha var Meryem’in kendine döner mi.
Meryem’e dönmesi için zamirin “ha” olması lazım dişil zamir olması lazım.
Oysaki fiyha değil fiyhi burada. Fakat İbn. Mes’ud burayı fiyha okumuş. Bunu
bir tarafa koyalım.
Enbiya/91. ayetinde aynı, fiyha
olarak geliyor bu zamir. İstisnai bir üreme sistemine bir atıf olabilir mi?
Mümkindir. Yani Meryem’in diğer tüm insanlardan farklı olarak istisnai bir üreme
yöntemine, üreme sistemine sahip olduğu yönünde anlayabiliriz ki buna A.
İmran/37. ayetinde ki ..ve enbeteha nebaten hasenen (A.İmran/37) onu bir çiçek gibi yetiştirdik ayetini de yanına
koyabiliriz.
Yine çok
ilginçtir devamında, onu da okuyalım; ve saddekat Bikelimati Rabbiha ve kütübiHİ
o da rabbinin kelimelerini ve O’nun kitabını gönülden tasdik etmişti. Yani
çoğunluk kitabihi okumuş kütübhi’yi. İsa’ya indirilen vahiy veya kitaben
mef’ula kabilinden ilahi bir mucizevi doğum da olabilir. Asıl söyleyeceğimiz
burada ve kânet
minelkanitiyn ve o el pençe divan duranlardan biri idi.
İşte el kanitiyn. Aslında müennes olarak dişil olarak gelseydi bu kelime
el kanitat gelmesi lazımdı. A.
İmran/43. ayetinde de rakiat yerine raki’iyn gelmiş. İşte bunu da deminki
yorumun yanına koyabiliriz. Meryem’in yiğitliğine de delalet edebilir bu
ikincisi onun istisnai üreme sistemine de delalet edebilir.
Değerli dostlar Tahrim suresi
böylece bitti. Tahrim suresi bize 4 örnek gösterdi. İkisi ibret, ikisi örnek.
İkisi ibreti alem ikisi numune-i imtisal. İkisi iki peygamberin iki kafir
karısı, diğeri ise Meryem ve dünyanın en kafir, en anud, en isyankar
insanlarından biri olan firavunun Müslüman eşi.
Rabbim bizi ibreti alem değil,
numune-i imtisal olanlardan kılsın. Rabbim bizi Meryem’in ve Asiye’nin izinden
gidenlerden kılsın, Nuh Lût A.S. kafir eşlerinin değil. Aslında burada tüm
zamanların insanlarına farklı farklı teselli modelleri sunuluyor. Yani eşinden
memnun olmayan, eşinin imanından memnun olmayan, eşinin İslam’ın dan memnun
olmayan mü’min kocalara; bakın bu ibretlere de sabredin denildiği gibi, aynı
zamanda zalim bir eşe düşüp inim inim inleyenlere de senin eşini Firavunla bir
kıyaslasana gibi bir nükte de sunuluyor olsa gerektir. Allahu alem..! Şimdi bir
sonraki sureye geçiyoruz.
Sadakallahul azıym. {ve
ahıru da'vahüm enil Hamdu Lillâhi Rabbil alemiyn. (Yunus/10)}
Dualarının sonu da
"Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun." diye şükretmek
olacaktır.(Elmalı)}
Tahrim
suresinin sonu.
Tahrim
suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder