(b) sayfasından devam
3-) Zâlike Biennehüm amenû sümme keferu
fetubi'a 'alâ kulûbihim fehüm lâ yefkahun;
Bunun
sebebi şudur: İman ettiler, sonra küfür ettiler (iman ettik dedikleri gerçeği inkâr ettiler)...
Bu yüzden kalpleri (anlayışları) kilitlendi! Bu yüzden, (inkârları
kilitlenmeyi oluşturduğu için) onlar (Risâlet işlevini)
kavrayamazlar! (A. Hulusi.)
03 - O
şundan: Çünkü onlar imana gelmişler, sonra küfre gitmişlerdir de o kalplerine
tab'olunmuş da artık anlamaz olmuşlardır. (Elmalı)
Zâlike Biennehüm amenû sümme keferu bunun
nedeni onların önce iman edip sonra dinden çıkmaları, küfretmeleridir.
Bu nasıl bir şey? Önce iman
edecek sonra küfredecek. Aslında bu bir tereddüt dostlar. Münafığın yüreğinde
ki tereddüt. Acaba, doğrumu, ya değilse. Acaba yalan mı, ya doğruysa. Münafığın
içinde gelgitler yaşanır. Bu tereddüde Kur’an rayb diyor. Birazdan belki ona da
geleceğiz aslında gelelim şimdi isterseniz;
Mü’min, kafir, münafık. 3 tip
insandan bahseder Kur’an. Mü’min; iman eden, kafir inkar eden, münafık ikisinin
ortasında. Mü’min ve kafir Mekke’de belliydi. Fakat münafık kategorisi Medine
de ortaya çıktı. Her ne kadar Mekke de
münafıktan söz ediliyorsa da Medine de artık ayan beyan bir sınıf olarak
münafık ortaya çıktı. Yoksa dünya tarihinde münafıksız bir yer yok.
Peki münafık kaç türlü Kur’an da?
3 tür münafık var Kur’an a baktığımızda. Münafıklık ta tek tip değil.
1 – Kafirden beter münafık İnnel
münafikıyne fidderkil' esfeli minennar. (Nisa/145) münafıklar
cehennemin en alt tabakasında olacaklar diyor, kafirden daha şedid. Kafirin
düşmanlığını bilirsiniz ama münafığın düşmanlığını bilmezsiniz. Zararı daha
büyük onun için.
2 . Bu tip
münafıklar bocalama içinde ki tipler. İşte biraz önce küfürle iman arasında
bocalar dediğimiz. ..fiy raybin mimmâ nezzelnâ alâ abdinâ.. (Bakara/23)
ayetinde olduğu gibi. Kulumuza indirdiğimizden dolayı tereddüt geçirenler. Buna
rayb diyor Kur’an. Mütereddit olanlar. Hani Müzebzebiyne beyne zâlike, lâ ila haülai ve
lâ ila haüla' (Nisa/143) Müzebzibdir diyor, ikisi arasında, zıplar
durur. Bir oraya, bir buraya. Ne oradan, ne buradan. Hem sendenim, hem
sendenim. Hem davuluna vurur, hem kasnağına. Ne şiş yakar ne kebap. Yani böyle
bir tip. Herkese boncuk dağıtır bu tip. Onun için rayb diyor buna Kur’an.
3 – Fiy kulûbihim
meradun..(Bakara/10) dediği Kur’an ın, kalplerinde hastalık olanlar.
Bunlar henüz münafık denilecek nifakı ahlak haline getirmemişler belki ama,
nifakın büyük tezahürleri onlarda ortaya çıkıyor. İşte 3 tip münafıktan söz
eder Kur’an bize.
innehüm sâe ma kânu ya'melun (2.
ayetten) onlar ne berbat iş işliyorlar.
Zâlike Biennehüm amenû sümme keferu
(3) bunun nedeni onların önce iman edip sonra küfretmeleridir. fetubi'a 'alâ
kulûbihim Allah onların kalplerini mühürlemiştir, mühürledi fehüm lâ yefkahun
artık onlar anlamazlar, artık onlar akletmezler, fıkh etmezler, meseleyi
kavramaktan aciz hale gelirler.
İlginç değil mi fetubi'a
'alâ kulûbihim onların kalplerini mühürledi diyor Allah. Kalp sanki suç
aleti olmuş. Hani cinayet aletleri de mühürlenir ya, suç aletleri mahkemede
açılmak için bir torbaya konur, ağzı bağlanır ve mühür vurulur. Ta ki mahkeme
de delil olsun diye. Üzerinde parmak izleri. Tıpkı ona benziyor. Bazı kalpler
vardır ki sahibinin suç aletidir. Büyük mahkeme de delil olmak üzere
mühürlenir. İmandan sonra inkarın mazereti yoktur. Münafığın burada ki yaptığı
o. Veya akıl tutulmasına uğramışlardır diye de çevirebiliriz ayetin sonunu.
Köstebek gibi gözleri kör olmuştur. Aslında ne yaptıklarını bilmiyorlar. Rabbim
bizi korusun.
[Ek bilgi; KİLİTLENMİŞLİK
….Burada, "Allâh'ın
mühürlemesi" ifadesinden murat, "Sünnetullâh" sonucu, beyin
çalışma sistemi gereği, kişide oluşan kilitlenme, "körlük-blokaj"dır!
Zira kişi, verdiği yanlış
hükümle beynini kilitler ve artık o gerçekle yüz yüze gelse de onu
değerlendiremez!
KÜFÜR, gerçeği örtmek,
görememek, inkâr etmektir! Ki bu da, beyindeki kilitlenmenin sonucudur!
"Kâfir" diye tanımlananlar; beyinleri önceden verdikleri hükümle
kilitlenmiş olduğu için, "ALLÂH", "Rasûlullâh" ve
"Kur'ân" gerçeğini değerlendiremeyip, onu ÖRTENLERDİR!
Bizi "OKU"mamış
biri, elbette burada bahsedilen "hatem-mühürlenme" olayının
yukarıdaki bir tanrı tarafından gerçekleştirildiğini düşünebilir...
Oysa bizi
"OKU"yabilenler, şimdi fark edeceklerdir ki, her birimin özünde
bulunup, varlığını oluşturan "ALLÂH" isimlerinin işaret ettiği
özellikler, kişide otomatik olarak bu işleyişi meydana getirmekte; bu durum da,
"Allâh'ın tasarrufu" olarak tanımlanmaktadır Kur'ân-ı Kerîm'de!
Şimdi bakın burada elimize
önemli bir anahtar daha almış oluyoruz Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak için...
Kişinin eline aldığını veya
karşısındakini "OKU"yabilmesi için ilk şart, geçmiş tüm veri
birikimini bir yana koyarak, onlara dayalı değerlendirmelerini devreye
sokmayarak, tamamen objektif, yorumsuz olmasıdır.
İkinci iş, elindeki metinde
veya karşısında anlatanda, işaret yollu, misal veya mecaz yollu dillendirmelere
dikkat etmesi şarttır!
Üçüncü önemli şart...
Kesinlikle, "ben bunu zaten biliyorum, duymuştum-okumuştum"
önyargısından uzak durup, asla peşin hükümlü olarak konu hakkında hüküm
vermemektir!
Ola ki, o anda sizde o konuda
yeterli açıklık oluşmadı... Bu defa o konuyu sakın inkâr veya reddetmeyin. Hüküm
vermeden, değerlendirme işini zamana bırakın. Zira, ya o konuda yeterli
veritabanınız olmadığı için o konuyu anlayamamışsınızdır; ya da daha önceden o
konuda vermiş olduğunuz bir hükümle beyninizi kilitlemişsinizdir! Bu durumda
yapılacak en iyi iş, kendinizi o konuya sürekli açık tutmak olacaktır.
Bilelim ki, verdiğimiz
hükümlerin neredeyse pek çoğu, bizim, sonsuz evrensel gerçeklik içinde sayısız
sırdan mahrum kalmamıza yol açan, en önemli faktör olmaktadır.
Düşünce dünyamızı oluşturan
kozamız, çoğu zaman evrensel araç olarak bizi sonsuz yeniliklere taşımak
yerine; düşünsel hücremiz şeklinde hapishanemiz olmaktadır! (A. Hulusi- Kilitkenmişlik)]
4-) Ve izâ raeytehüm tu'cibüke ecsamuhüm ve in
yekulu tesma' likavlihim keennehüm huşübün müsennedetun, yahsabune külle
sayhatin 'aleyhim* hümul'aduvvu fahzerhüm* katelehümullah* enna yu'fekûn;
Onları
gördüğünde bedenleri (görünüşleri) hoşuna gider... Konuşurlarsa, sözlerini dinlersin... Onlar
(birbirine)
dayandırılmış keresteler (şuursuz bedenler) gibidirler! Her yüksek sesli seslenişi kendi aleyhlerine
sanırlar! Onlar düşmandır, onlardan korun! Allâh onları öldürsün (anlasınlar hakikat neymiş)!
Nasıl da (hakikatlerinden) döndürülüyorlar! (A. Hulusi.)
04 - Sen
onları gördüğün vakit cisimleri tuhafına gider ve söylerlerse dediklerine kulak
verirsin, sanki «Huşubi müsennede» dayanmış keresteler gibidirler, her sayhayı
sanırlar ki aleyhlerindedir, onlar düşmandırlar, onun için onlardan sakın, onları
Allah gebertsin nereden çevriliyorlar. (Elmalı)
Ve izâ raeytehüm tu'cibüke ecsamuhüm
sen onları gördüğünde kalıpları, görünüşleri, fiyakaları hoşuna gider. Yani
fiyakalı adamlardır. Kalakları kulakları yerindedir. Kalıpları fiyakalıdır, dış
görünüşleri caziptir. Böyle görüntüde filinta gibidirler ve in yekulu tesma' likavlihim bir
de konuşsalar, konuşmalarına bayılırsın, dinlersin keennehüm huşübün müsennede ne ki
onlar giydirilmiş kalaslar gibidirler. Yani takım elbiseli kütükler gibidirler.
Tepeden tırnağa, gran tuvalet giydirilmiş kalas diyor. keennehüm huşübün müsennede aslında
ağaç kökü ile irtibatını koparınca haşet denir ona. Kökü ile irtibatını koparan
ağaca odun denir, kütük denir değil mi? Kökünde olana, kökü ile irtibatı olana
hiç kütük denmez.
Peki bağlantısı ne? Münafık
yüreğiyle, fıtratıyla bağını koparmış, fıtrat köküyle, ruh köküyle bağını
koparmış, kütüğe dönmüş onun için ve onlara Kur’an giydirilmiş kalaslar, veya
yaslanmış, dikilmiş kalaslar diyor.
yahsabune külle sayhatin 'aleyhim
bir özelliklerini daha söylüyor bakınız münafıkların her çığlığı aleyhlerine
zannederler. Çok tipik bir özellik. Mesela bir tanesi; aman eteğin tutuştu dese
onun üstüne hücum eder. Sen benim aleyhime konuşuyorsun diye. Oysaki siz onu
yanmasın diye uyarıyorsunuz. Bir tanesi yanan bir evin içinde oturuyor olsa da
yangın var diye bağırsa, bana hakaret ediyorsun diye üzerine yürür. Oysa ki siz
onu uyarıyorsunuz. yahsabune külle sayhatin 'aleyhim her çığlığı
aleyhlerine, her sesi aleyhlerine zannederler.
Bu bağlamda, vahiy bağlamında
nasıl anlayacağız? Rabbimizin vahiy ile kendilerini uyarmalarını da aleyhlerine
zannederler. Peygamber onları adam olun, iman edin diye uyarır, onlar bunu da
aleyhlerine zannederler, düşman zannederler.
hümul'aduvvu asıl onlar kökten
düşmandırlar fahzerhüm
onlardan uzak dur, onlardan sakın katelehümullah Allah onların canını alsın. Allah
onları öldürsün. Belki belasını versin diye de çevirebiliriz. katelehümullah insan insana beddua
ederde, Allah ederse ne olur? Münafık böyle bir tip işte. enna yu'fekûn nasıl da
savruluyorlar, başka nasıl tercüme edeyim ki bunu. nasılda savruluyorlar
hakikatten, haktan, kendilerinden, özlerinden.
5-) Ve izâ kıyle lehüm te'alev yestağfir leküm
Rasûlullahi levvev ruûsehüm ve raeytehüm yesuddûne ve hüm mustekbirun;
Onlara:
"Gelin, Rasûlullâh sizin için mağfiret dilesin" denildiği vakit,
başlarını çevirdiler; sen onların kendini beğenmiş benlik sahipleri olarak yüz
çevirdiklerini görürsün. (A. Hulusi.)
05 - Onlara
gelin ResulAllah sizin için istiğfar ediversin denildiği zaman da başlarını
bükerler ve görürsün ki kibir taslayarak yan çizer giderler. (Elmalı)
Ve izâ kıyle lehüm te'alev yestağfir leküm
Rasûlullahi levvev ruûsehüm ve onlara; gelin Allah’ın Resulü sizin
için af dilesin Allah’tan, mağfiret dilesin denildiğinde başlarını çevirirler. Ve
onlara gelin Allah’ın Resulü sizin için af dilesin Allah’tan, mağfiret dilesin
denildiğinde başlarını çevirirler. Sanki kötü bir şey söyleniyormuş gibi. ve raeytehüm
yesuddûne ve hüm mustekbirun ve sen onların küstahça bir kibir
içinde çekip gittiğini görürsün.
Sebebi nüzül bağlamında anlatılan
olay şu; Münafıkların ele başısı Abdullah Bin Ubey bin Selûl yalanı ortaya
çıkınca etrafında ki dostları demişler ki hayır öğütlü olanlar. Ha git de
ResulAllah’tan istiğfar dile. Senin için Allah’tan af dilesin peygamber.
Adamın cevabı ne mi olmuş? Şuna
bakın değerli dostlar. Nasipsiz olunca insan şuna bakın. Diyor ki; İman edin
dediniz, iman et dediniz, gittim iman ettim. Sanki iman böyle et deyince
edilecek bir şeymiş gibi. Kafasına bakın adamın. Zekat ver dediniz, gittim
zekat verdim. Demek ki inanarak yapmamış. Burada çok önemli, yani Münafıkların
ele başısı zekat ta vermiş. Buradan bunu öğreniyoruz. Geriye Muhammed’e secde
etmediğim kaldı, onu da mı yapacağım. Böyle algılıyor. Yani Allah Resulü senin
için Allah’tan af dilesin git diyenlere verdiği cevap bu adamın.
6-) Sevaun 'aleyhim estağferte lehüm em lem
testağfir lehüm* len yağfirAllâhu lehüm* innAllâhe lâ yehdilkavmel fasikıyn;
Onlar
için mağfiret dilemen yahut dilememen onlara birdir! Allâh onları asla mağfiret
etmez! Muhakkak ki Allâh inancı bozuklar topluluğunu hakikate erdirmez! (A.
Hulusi.)
06 - Onlar
için istiğfar etsen de etmesen de aleyhlerinde müsavidir, Allah onlara aslâ
mağfiret etmez ve Allah fâsıklar güruhunu doğru yola çıkarmaz. (Elmalı)
Sevaun 'aleyhim estağferte lehüm em lem
testağfir lehüm İster onlar için Allah’tan af dile, ister dileme. len yağfirAllâhu
lehüm Allah ebediyen asla onları affetmeyecektir. Ey Muhammed, ey
peygamber istersen onlar için af dile, istersen dileme. İster onlar için
istiğfar et, ister etme. Allah asla onları affetmeyecektir. innAllâhe lâ
yehdilkavmel fasikıyn Allah yoldan çıkmış bir kavme rehberlik etmez.
Evet, İlginç değil mi.
Peygamberin teksiye görevi var değerli dostlar. Yani arındırma görevi. Bu
Kur’an ın da tasdik ettiği bir görev. te'alev
yestağfir leküm Rasûlullah (6). Kemâ erselnâ fiyküm Rasûlen. (Bakara/151) Bakınız,
işte. Hadi gelin Allah’ın resulü sizin için af dilesin. Evet, Bu ayeti,
görüyoruz Bakara suresinde.
Yine; Kemâ erselnâ fiyküm Rasûlen minküm yetlû
aleyküm âyâtinâ ve yüzekkiyküm ve yüallimükümül Kitâbe. (Bakara/151)
ilâ ahır ayeh. Bu ayeti de görüyoruz. Orada tıpkı sizin aranızdan bir elçi
gönderdiğimiz gibi, bu elçi size Allah’ın ayetlerini okusun diye gönderdik.
Dahası ve
yüzekkiyküm sizi arındırsın, teksiye etsin ve size kitabı ve
yüallimükümül Kitâbe kitabı öğretsin diye gönderdik.
Demek ki peygamberin
görevlerinden biri de teksiye. Öğüt vermek bir başka görevi peygamberin Abese
de olduğu gibi.
1. görevi öğüt vermek.
'Abese ve
tevella, (Abese/1)
En câehül'a'mâ,
(2)
Ve ma yüdriyke
le'allehu yezzekkâ.(3) İşte teksiye, öğüt vermek.
2 – Dua
etmek. Allah Resulünden dua isterlerdi ve o da ederdi.
3 – Ki
tevbe/103. ayetinde; … ve salli aleyhim.(Tevbe/103) onlar için dua
et. İfadesi var.
4 – Sadaka
almak. Yine Tevbe/103 ayetinde biz bunu görüyoruz. Hüz min emvalihim sadaka..(Tevbe!03)
onların mallarından sadaka al.
5 - İstiğfar etmek ki burada ki o.
Yine A. İmran/159. ayetinde; FeBima rahmetin
minAllâhi linte lehüm* ve lev künte fazzan ğaliyzal kalbi lenfaddu min havlike fa'fü
anhüm vestağfir lehüm (A. İmran/159)Allah’tan bir rahmet
sayesinde onlara yumuşak davrandın. Sert yapsaydın etrafından dağılır
giderlerdi. O halde onları affet, onlar için Allah’a istiğfar et. İşte burada
da onu görüyoruz. Rabbimi ondan bunu istiyor. Peygamberin görevlerinden biri de
ümmeti için istiğfar etmek. İstiğfar aslında beni arındır diye gelen insanlar
için edilir. Ki biz bunu görüyoruz.
Amr. Bin Semure. İlk büyük
hırsızlık olayının kahramanı demeyelim, hırsızlığı yapan kişi. Hırsızlığın
cezası tek kolu. Tek kolunu kaybettiğinde. Beni arındır Ya Resulallah diye
geliyor. Büyük bir hırsızlığı yapmış ve tek kolunu kaybettiğinde koluna bakıp.
Beni senden temizleyen Allah’a sonsuzca hamd olsun diyen adam bu.
Bu nasıl bir vicdan, Din nasıl
bir vicdan inşa ediyor muhatabında ki böyle diyebiliyor. İşte İslam’ın inşa
ettiği toplumun içinden çıkan suçlunun dahi durumu bu. Bunun altını çizmek
gerek. İbn. Mace de geçiyor bu rivayet.
Kendileri tevbe etmedikçe senin
tevben onlara hiçbir yarar sağlamayacak diyor aslında bu ayet. Ki
karşılaştırmamız için söylüyorum; Tevbe/82. ayeti bunu söylüyor. Aslında
devamını söyleyerek rivayeti, devamındaki ayeti okuyayım ondan sonra tahlil
edeyim;
innAllâhe lâ yehdilkavmel fasikıyn
Devam ediyor(d) sayfasına
geçiniz.
Münafikun suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder