A sayfasından devam.
1-) Ya eyyühenNebiyyu lime tuharrimu ma
ehallAllâhu leke tebteğıy merdate ezvacike, vAllâhu Ğafûrun Rahıym;
Ey
Nebi! Allâh'ın sana helal kıldığı şeyi, hanımlarının gönlü olsun diye niçin (kendine)
haramlaştırıyorsun? Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir. (A. Hulusi)
01 -
Ey o Peygamber! Sana Allahın helâl kıldığını niçin harâm edersin, zevcelerinin
hoşnutluğunu ararsın? Mamafih Allah gafurdur rahîmdir. (Elmalı)
Ya eyyühenNebiyyu lime tuharrimu ma ehallAllâhu
leke tebteğıy merdate ezvacik sen ey peygamber, sen ey peygamberler
ailesinin ferdi eşlerinden bazılarının rızasını kazanmak için, gönlünü almak
için, onların hatırını yapmak için neden Allah’ın helâl kıldığı şeyi kendine
haram ediyorsun. Burada bir uyarı. Belki bir ileri adım daha atarsak, bir azar
varmış gibi duruyor. Uyarı olduğu hiç kuşkusuz.
Peki bu uyarının tarihsel bir
sebebi olmalı, nedir sebep? Sebebi nüzulü tek değil. Bize kadar gelen
rivayetler 3 farklı olay veriyorlar bu ayetlerin iniş nedenine ilişkin. Hz.
Peygamberin muhtemelen hicri 8. yılda bir ay süre ile eşlerinden ayrı kalacağına
yemin etmesi üzerine nazil oluyor bu ayetler. Yani eşlerinden hiç biriyle
birlikte olmayacağına dair yemin ediyor Allah resulü. Peki bu yeminin amacı ne?
Daha doğrusu yeminin arkasında yatan gerekçe ne? Diye sorulduğunda işte orada 3
ayrı rivayet görüyoruz.
Birincisi; Hz. Peygamber eşi
Zeynep Bint-i Cahş’ın dairesinde bir bal şerbeti içiyor. Allah resulünün
adetidir, güneş batıya meyl ettiğinde ortalık serinleyip de hava tatlandığında
eşlerini teker teker hanelerinde ziyaret ederlerdi, yani akşamüzeri, ikindi
sonrası. Onların hanelerinde 5 – 10 dakika oturur takriben, onlarla hasbıhal
eder, gönüllerini alır ve daha sonra diğer eşinin hanesine geçerdi.
İşte bu sırada Hz. Zeyneb Bint-i
Cahş’ın odasına girmişti ve Hz. Zeyneb de Resulallah’ın çok sevdiğini bildiği
bal şerbeti ikram etmişti ona. Bu şerbeti içtikten sonra da Allah Resulü Hz.
Hafza’nın odasına girdi. Ama Hz. Zeynebin odasında her zamankinden, mutad
olandan daha fazla kalınca diğer eşlerden bazıları herhalde gayrete gelmiş
olacaklar ki Hz. Hazfa ile Hz. Aişe rivayetlerin bildirdiği iki ortak isim bu
baş başa vererek bir şaka yapalım dediler. Yani tabii bu şakanın arkasında da
onların eşlik gayretleri yatıyordu.
Bu şaka Allah resulünün en hassas
olduğu bir konuda yapılacaktı. Hz. Peygamber Hafza’nın odasına girdiğinde; “Ya
ResulAllah, yüzünü ekşiterek- Meğafir mi yedin” diye tepki gösterdi Meğafir
bölgede yiyen ya da suyunu içenin ağzında hoş olmayan bir koku bırakan,
başkasını rahatsız eden bir koku bırakan bir bitki. Allah resulünün en hassas
olduğu nokta bu. Allah resulü hiç kimseyi rahatsız etmek istemez ve bu nedenle
de soğan sarımsak yiyen mescidimize gelmesin buyurur ve bu nedenle de Allah
resulü belki dünya da ağız ve diş bakımı açısından kendisiyle kimsenin boy
ölçüşemeyeceği hassasiyette biridir.
Onun diş fırçalaması, misvak
kullanma alışkanlığını biz biliyoruz. Hatta onun bu alışkanlığı onun bu
ümmetine bir sünnet olarak bıraktığını da biliyoruz. Levlâ en eşukka le emertehüm bissivaki (mea külli salâtin)
eğer ben ümmetimin üzerine zor gelmeyeceğini bilseydim, meşakkat olmayacağını
bilseydim her beş vakitte misvaki yani 5 vaktin abdestinde, -böyle anlamamız
lazım- misvak yani diş fırçalamayı onlara şart koşardım buyurmuştu.
Bu hassasiyette olan Allah
resulüne böyle bir şey söyleyince tabii ki ResulAllah olağanüstü hassas olduğu
bu konuda kendisine gösterilen tepkiye şu cevabı verir. “Bir daha içmeyeceğim.”
Yani Zeyneb’in odasında bal şerbeti içmiştim, demek ki bal yapan arılar meğafir
çiçeğinden almışlar balını. Yani böyle bir yorum çıkıyor ortaya. Bu yorumu Hz.
Hafza’nın ya da Hz. Aişe’nin Resulallah’a yaptığı da söylenir.
Onun yanından çıkıp Hz. Aişe’nin
yanına girince ResulAllah yine aynı tepkiyle karşılaştı. Ya ResulAllah meğafir
mi yedin, veya meğafir suyumu içtin. Hayır deyince Zeyneb’in yanında bal
şerbeti içmiştim. İşte onun üzerine Allah resulü yemin eder. “Bir daha der
içmeyeceğim.” Belki biraz amaçta budur bu şakadan bilemiyoruz. Ve bunu bir daha
kimseye diye de tembih eder. Bir rivayet böyle. Tabii söyleme diye tembih ettiği
eşi muhtemelen Hz. Hafsa arkadaşı Hz. Aişe’ye açar söyler ve müteakip 3. ayette
zaten bunun üzerine.
[Ek bilgi; İLGİLİ HADİS;
Âişe (R) şöyle demiştir:
Resûlallah (S) balı ve tatlıyı severdi, ikindi namazından döndüğü zaman
kadınlarının yanına girer ve onlardan birinin yanına yaklaşırdı. Bir gün
Ömer'in kızı Hafsa'nın yanına girdi de, orada kalmakta olduğundan daha çok
kaldı. Ben bunu kıskandım (ve bunun sebebini soruşturdum). Bana:
- Hafsa'ya, kavminden bir
kadın küçük bir çömlek bal hediye etti, o da bu baldan Peygamber'e şerbet
içirdi, denildi.
Ben de kendi kendime: Vallahi biz bunun için muhakkak bir
hile yaparız! dedim. Akabinde Şevde bint-u Zem'a'ya şöyle dedim:
- Biraz sonra Rasulullah
muhakkak sana yaklaşacaktır. Sana yaklaştığında O'na: Sen megâfîr mi yedin?
dersin, O da sana: Hayır, diyecektir. Bunun üzerine sen de O'na: Sen'den
hissetmekte olduğum bu koku nedir? dersin. O da sana muhakkak: Hafsa bana bal
şerbeti içirmişti! diyecektir. Sen de O'na:. O balın arısı urfut ağacından toplamıştır!
dersin. Bana geldiğinde ben de böyle söyleyeceğim. Yâ Safiyye, sen de böyle
söyle! Dedim.
Âişe bu talîmâtın tatbik
suretini şöyle anlatmıştır: Şevde şöyle diyordu:
- Vallahi çok geçmedi Rasulullah
kapının önünde durdu. Yâ Âişe, senden korktuğum için bana emrettiğin sözü hemen
Resûlallah’a oracıkta iken söylemek istedim.
(Âişe dedi ki: Rasulullah ona
yaklaşınca, Şevde O'na:
- Yâ Resûlallah, sen megâfîr
zamkı mı yedin? demiş O da:
- "Hayır!" diye cevap vermiş. Şevde:
- Sen'den hissetmekte olduğum bu koku nedir?
demiş.
Rasulullah:
- "Hafsa bana bal şerbeti içirmişti!"
buyurmuş. Şevde:
- O balın arısı urfut ağacında yayılmış! demiş.
Nihayet Rasulullah benim odama
dönüp geldiğinde ben de bu sözlerin benzerini söyledim. Safiye’ye gittiğinde o
da bunların benzerini söylemişti. Sonra Rasulullah dönüp Hafsa'nın nevbetinde
yanına vardığında, Hafsa:
- Yâ Resûlallah! Sana o bal
şerbetinden içireyim mi? diye sorduğunda Rasulullah:
- "Hayır, benim ona ihtiyâcım
yoktur!" buyurdu. Âişe (rivayetine son vererek) dedi ki: Şevde bana:
- Vallahi biz Resûlallah’ı bal
şerbetinden mahrum ettik, diyordu. Ben de Sevde'ye:
- Sus! dedim (ve Hafsa
hakkındaki hîle ve tedbîrimizin duyulmasını istemedim). (Buhari/ 7 Bab-15)]
İkinci
nüzul rivayeti Hz. Hafza’nın odasında Allah Resulü önce kendisine hediye edilen
biri iken daha sonra eşi olan ve tabii ki Çocuğu küçük İbrahim’in bin
Muhammed’in annesi olan Mısır’lı eşi Haz. Mariye ile birlikte olur. Hz.
Mariye’nin hanesi mescidin etrafındaki odalardan değil daha geri de, hatta
Medine’nin kıyı semtlerinden birindedir. Orada kardeşi ile birlikte kalmaktadır
ve Allah Resulü Mariye’yi her zaman sık gidip ziyaret edemediği için Hz. Mariye
ara sıra Allah Resulünün diğer eşlerinin evine, hanesine gelmektedir ve o gün
boş olan Hz. Hafza’nın hanesinde Allah Resulü eşi Mariye ile birlikte olur. Hz.
Hafsa buna muttali olunca tepki gösterir. Yani bir tür eş kıskançlığı krizi
tutar.
Bu
tepki üzerine Allah Resulü bir daha böyle yapmayacağına dair yemin eder. Bu da
çok gizli bir hadisedir kimsenin açıklanmaması halinde bilemeyeceği bir
hadisedir. Ama rabbimiz bunu da vahyin içine alır. İkinci sebebi nüzül budur.
Tabii kimseye söylememesi tembihlenir ama Hz. Hafza yine de bunu arkadaşına iletir.
Üçüncü
rivayet daha farklı. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in kendisinden sonra liderliğe
geçeceğine dair bir imada bulunur. Allah resulü Bu rivayete göre. Yine Hz. Hafza’ya.
Hz. Hafza da kendisine söylenmemesine rağmen hemen gider ve arkadaşı Hz. Aişe’ye
durumu açıklar. Resulallah’ın eşleri arasında şöyle bir öbeklenme olduğunu
bilgi olarak vermek durumundayım;
Hz.
Aişe’nin başını çektiği bir grup, Hz. Zeyneb’in başını çektiği bir başka grup.
Yani iki gruptur. Hz. Peygamberin eşleri adeta iki rakip grup gibi de
diyebiliriz. Tabii ki bu rekabet öyle kırıcı yıkıcı olmamıştır ama tatlı bir
rekabet diyebiliriz buna eşleri arasında ki.
İşte bu
üç rivayet, üçünde de ortak nokta, verilen bir sır vardır. Allah Resulü’nün
helal bir şeyi bir daha yapmayacağına dair, kendine haram kıldığına dair yemini
vardır ve tabii bunun arkasından Allah resulünün kimseye deme diye sır emanet
ettiği eşinin de gidip ortağına bunu açıklaması vardır. Bunların hepsinde de
ortak müşterek nokta budur.
Hz.
Peygamber yemin etti, fakat Hz. Peygamberin yemin etmesi bir helali haram
kılmadı peygamber olduğu halde. Kendisine dahi bir helali haram kılamayacağı
ifade buyruldu. Öncelikle eşya da asıl olanın mübahlık olduğunu söyleyelim. El
asl fiyl eşya ibahatül bir şeyin helalliğine delil aranmaz. Eğer yasak değilse
helal demektir. Haram değilse helal demektir. İslam fıkıh usulünde usul kaidesi
budur, bu kaide de yine Kur’an da çıkarılmıştır. Çünkü Kur’an açıkça der ki;
Kul men harrame
ziynetellahilletiy ahrece li ıbadiH. (Araf/32) De ki Allah’ın kulları için çıkardığı, yarattığı, var
ettiği güzellikleri haram kılacak kimmiş bakayım göster bana onu. Açıktır Yani
Allah’ın kulları için yarattığı ve yasaklamadığı bir şeyi kullarına haram
kılmak, yasaklamak, kimsenin işi değildir.
Bir
başka ayet; Küllüt taami kâne hıllen li beni israiyle illâ ma harreme
israiylü alâ nefsih.. (A. İmran/93) her yiyecek İsrail oğullarına
başlangıçta helal di. Ancak İsrail’in, buradaki İsrail Hz. Yakub’un lakabıdır,
ancak Yakub’un kendi nefsine yasakladığı şey hariç.
Burada tarihsel olarak bir
olaydan bahsediliyor aslında. Bu tarihsel olay Hz. Yakub’un bize helal olan bir
şeyi kendisine yasakladığını söylüyor. Allah’u alem bazı etleri, daha doğrusu
ineğin ve ona benzer bazı hayvanların iç yağını ve bazı yerlerini yasaklamış
kendisine. Bilmiyorum neden sebebi. Fakat Onun koyduğu, kendisi için
benimsediği bu yasak belki de perhiz diyebiliriz, daha sonra İsrail oğulları
tarafından sanki bir haram gibi algılanmış. Sanki ilahi bir yasak gibi
algılanmış. Öyle ki bu yasakla da kalınmamış, zaten Allah dışında kimsenin bir
helali haramlaştıramayacağının özünde yatan ve yanlış sonuçlardan birine de
burada dikkat çekiliyor. Nedir o? Önce böyle bir yasakla başlıyor haram kılma,
daha sonra haram kılınan o şey kutsallaştırılıyor. Tıpkı Hz. Yakub’un kendisi
için perhiz addettiği o şeyin İsrail oğullarında ilerleyen yy. lar da hatta bin
yıllarda artık haram kabul edilmesidir. İşte belki de uzak doğuda bazı
hayvanların kutsallaştırılması.
Yine vahyin indiği çevre de bazı
hayvanların, işte saibe, vasiyle, haam gibi isimlerle üst üste 5 batın doğurdu,
Arap onun kulağını yarar ve bırakırdı o deveyi. Üst üste 2 kere ikiz doğurdu,
Arap onun kuyruğunu keser veya kulağını yarar bir belge olsun diye bırakırdı,
kutsal addederdi onu. Artık bu işareti gören her kim olursa bu Allah’ın devesi
derdi. Yemek vermezdi, su vermezdi, bakmazdı, çekmezdi, hayvanın hiçbir
ihtiyacını gidermezdi. Ama Allah’ın devesi. Yani kutsal deve. İşte saibe, seyid
oradan gelir. Vasile yani ile vasıl olunan, sanki Allah’a yaklaşılan veya
putlara yaklaşılan, artık nasıl zihinlerinde canlandırıyorlarsa, Yani bölgede
böyle bir takım arka plan da var. Onun için Haram kılmanın Allah dışında hiç
kimsenin haram kılamayacağı yönünde ki bu genel kuralın gerekçeleri çok önemli,
işte bu saydığın gerekçeler onlardan.
Peygamberler Haram koyar mı?
Cevabı ayet veriyor. Peygamberin yetkisi beyan yetkisidir. litübeyyine linNasi ma nüzzile ileyhim ve
leallehüm yetefekkerun (Nahl/44) kendisine indirileni insanlığa
açıklaman için. litübeyyine linNasi
insanlığa açıklaman için. ma nüzzile ileyhim Demek ki açıklama beyan
peygamberin asli görevidir. Tabii ki beyan iletmeyi öncelikle ifade eder. Yani
aldığı vahyi olduğu gibi iletmek. Fakat aynı zamanda beyan açıklamayı da
içerir. Onun için Allah Resulünün açıklamaları olmuştur. Mesela yenilmesi yasak
olan hayvanlar babında Nehennebi an ekli
nuhumül humr-ul ehliyye (Hadis) Peygamber ehli eşek etinin yenilmesini
yasakladı. ve an külli zînâbin mine
duyûr ve kulli zî adlin minel muhruc Yine peygamber tüm etçil yırtıcı
hayvanların, pençeli olanlarının etinin yenilmesini ve yine tüm gagalı etçil
kuşların etinin yenilmesini yasakladı diyor.
Ama Dikkat buyurun; Nehennebi diye geliyor, Harramen nebiy diye değil. Sahabe bu
ayırımı, ilk raviler bu ayırımı koyuyorlardı. Peygamberin yasaklamasından söz ediyorlardı. Haram kılmasından değil.
Yine; ne hennebî an bey ateyni fî bey aten vahideh alışverişle ilgili
peygamberin koyduğu bir yasak mesela bu. Bir satışta iki satışı yasaklıyordu
peygamber. Yani bir satışta iki satış şu bir açıklaması; peşin alırsan şu,
vadeli alırsan şu deyip ikisinden birine fikslememek, bağlamamak. İkisini açık
bırakarak alışveriş yaptığını düşünmek. Yani karşıda ki insan birinden birini
tercih etmeden alışverişi bitirdiklerini düşünmeleri. Çünkü mechullük var. Bu
yasak mesela. Bir tanesine fikslenecek, peşinse peşin vadeliyse vadeli. Bunu
yasaklamış Allah resulü.
Yine ipek ve Altın yasağı
erkeklere. Bu da Allah’ın koyduğu haramla özdeşleştirilemez. Öyle olsaydı
Süheyb-i Rumi, den gelen, Ebu Davud’da nakledilen rivayette Süheyb-i Rumi 4
tane sahabenin parmağında altın yüzük gördüm dedi. Elbette ki Allah Resulü bunu
yasaklamış, Allah Resulünün bu yasağının Allah’u alem temelinde ki sebep
cennette erkeklere giydirilecek ve verilecek olan yuhallevne..(Kehf(31) ifade ediliyor, buyruluyor
ya orada altından bilezikler takılacak, takılar takılacak. Cennette rabbim eğer
verecekse, dünyada mahrum olalım yaklaşımıyla Allah Resulünün attığı bir şey
bu. Yaklaşmadığı bir şey.
Yine ipek
meselesi de öyle Abdurrahman Bib Avf; vücudu haşarattan tahriş olduğu için,
alerjik bir vücuda sahip olduğu için Allah resulünden izin istemiş, O da ipek
gömlek giymesine izin vermiş. Yine Halid bin Velid için de benzer bir rivayet
var. Demek ki haram olarak kesin, diğer haramlar gibi görseydi Allah resulü
asla izin vermezdi. Kızım Fatıma da olsa elini keserim diyen Allah resulü nasıl
harama müsaade edecek. Bu gibi çok küçük mazeretlere bakıp ta binaen.
Demek ki
Allah resulü için beyan yetkisi çerçevesinde düşünmek lazım. Sonuç şu; Nebi’nin
Allah’tan bağımsız haram koyması söz konusu olmamıştır zaten.
Bu nispeten
uzun açıklamadan sonra tahrim suresinin 1. ayetiyle devam ediyoruz; vAllâhu Ğafûrun
Rahıym Ama Allah sonsuz bağış sahibidir, sonsuz merhamet sahibidir.
Ayet böyle bitiyor. Ayetin böyle
bitmesi tesadüf değil elbette. Ayetin sonlarında yer alan esmaül Hüsna
isimlerle ayetin muhtevası arasında birebir ilişki vardır. Ayet böyle bittiğine
göre bu yapılan bir hatadır. Yani ey peygamber niçin Allah’ın sana helal kıldığı
bir şeyi eşlerinin rızasını talep etmek için, onların gönlünü yapmak için
kendine haram kılıyorsun derken bunun bir hata olduğunu biz ayetin sonunda ki
ğafurun rahiymun esmasından anlıyoruz. Çünkü Allah’ın bağışlayıcılığına, sonsuz
merhametine bir atıfla bitiyor ayet. Allah affetmiştir. Bunu da zımnen
içeriyor.
Devam ediyor c sayfasına geçiniz.
Tahrim
suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder