30 Ocak 2014 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. TAHRİM (04-06) (78-A)d



c sayfasından devam


4-) İn tetuba ilAllâhi fekad sağat kulûbüküma* ve in tezahera 'aleyhi feinnAllâhe HUve Mevlâhu ve Cibriylu ve salihul mu'miniyn* velMelaiketü ba'de zâlike zahiyr;

Eğer ikiniz (Ayşe ve Hafsa) Allâh'a tövbe ederseniz (ne âlâ); (yoksa) gerçekten kalpleriniz (Hak'tan) kaymış bulunuyor... Eğer O'nun aleyhine olarak birbirinize destek olursanız, muhakkak ki Allâh, O'nun Mevlâ'sıdır; Cibrîl de, iman edenlerin sâlihi de (Ayşe'nin babası Hz. Ebu Bekir; Hafsa'nın babası Hz. Ömer). Ondan sonra melâike de yardımcı olandır. (A. Hulusi)

04 - Eğer Allaha tevbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalpleriniz eğildi, yok eğer ona karşı tezahüre kalkışırsanız haberiniz olsun ki Allah onun mevlâsı, hem Cibrîl ve mü'minlerin salihi, onun arkasından da melâike zahîrdir. (Elmalı)


İn tetuba ilAllâh eğer tevbe ederseniz siz ikiniz bu iyi olur. Allah’a yönelirseniz bu sizin hakkınızda iyi olur. fekad sağat kulûbüküma doğrusu her ikinizin de kalbi kaymıştır. Yani aslında kalbeküma gelmesi lazım tensiye olarak gelmesi lazım, çoğul gelmiş. Neden çoğul gelmiş derseniz eğer Hz. Aişe ve Hz. Hafsa ikiliğinden olan yani taraftarı olan diğer eşlerde hadiseye taraf olarak karıştıkları içindir  cevabından başka bir cevabımız yok. Sağat aynanın açısı kaymak manasına gelir. Aslında kalbin açısı kaymış. Demek ki kalbin açısı var ve kayar onu söylüyor ayet.

ve in tezahera 'aleyhi feinnAllâhe HUve Mevlâhu ve Cibriylu ve salihul mu'miniyn şimdi tehdit geliyor; Eğer Allah resulü aleyhine sizler dayanışma içine girerseniz, şunu iyi bilin ki Allah, evet O’dur onun mevlâsı, dostu. Cibrildir onun dostu ayrıca. Ve salih-ül mü’miniyn ve salih mü’minler de onun dostudur.

velMelaiketü ba'de zâlike zahiyr hepsine ilaveten melekler de O’nun destekçileridirler. Yani burada söylenen şu; Maddi manevi onun destekçileri çoktur. Başta Allah, Hz. Cebrail, salih mü’minler ve tüm melekler. Eğer siz ona karşı dayanışma içine girerseniz, Allah resulünü üzerseniz, Allah’ta onunla dayanışma içine girer. Yani bunu sana kim haber verdi diye niye soruyorsun, bir peygambere üstelik. O vahiy alıyor, ona böyle soru olur mu?

[Ek bigi;1 {Ya Abdullah! Biz kureyşliler olarak kadınlara hâkimdik. Onlar bİ-zim emrimizdeydi. Ama Medîneye geldik. Gördük ki burda da kadınlar erkeklerine hâkim olmuşlardı. Erkekler onların emrindeydi. Onlar kadınlarımızı etkilediler. Bir gün hanımının bile bana öfkeli konuştuğunu gördüm.
“Bana karşı mı geliyorsun?” dedim. Dedi ki: “Beni bırak. ResulAllah’ın hanımları da ona böyle konuşuyorlar. Onlardan birisi ResulAllah (s.a)'dan ayrı tek başına duruyor, nöbetinde yerinde durmadı”
Bunun üzerine ben Hafsa’nın yanına vardım. Bu sözü ona söyledim. “Bu söz gerçek mi?” dedim, Hafsa “Gerçektir” dedi.
Ben dedim ki: “Siz onu incitince Allah'ın da size gazap etmeyeceğine emin olabilir misiniz? Ona yerici bir cevap verirsiniz. Ben senin nâmına isterseniz onunla konuşayım. Sakın sen incitici bir cevap verme. Ne ihtiyacın varsa gel benim malımdan al. Sen ona (Âişe'ye) özenme. Çünkü o senden güzeldir. Onun yanında da itibarı daha çoktur.”
Sonra akrabam olan Ümmü Seleme'ye vardım. Ondan durumu soruşturdum. Dedi ki: “Ya İbn-i Hattab! Sen garip bir adamsın! Her şeye karışıyorsun. Şimdi de ResulAllah’ın hanımlarına mı karışıyorsun?”
Bu söz canımı sıktı. “ResulAllah hanımlarını boşadı” sözünü işitince ben “eyvah Hafsa ve Âişe helak oldu” dedim.

ResulAllah (s.a.v) hanımlarına katı davranmaya başladı. Onun sırrı dilden dile dolaşmıştı. ResulAllah (s.a.v)'ı incitmiş. Onlarla bir ay bir araya gelmemeye and içti. Bu sûrenin ilk âyetleri bu sebeplerle indi. Ama keffâret emredilmişti. Hafsa ve Âişe hakkında da tevbe etmeleri emredilmiştir. (Ebü-l Leys Semerkandi- Tersir-ük Kur’an)}]

        [Ek bilgi 2: Bir de tabii burada Rabbimizin sert bir dille eleştirisini kadınlarımız göz ardı etmemelidirler. Kocalarına karşı tavır bozukluğu içinde olan, onların yüzlerine karşı sert cevaplar veren, onların İslâmî emir ve arzularını yerine getirmeyen kadınlar uyarının sertliğine bakarak ibret alsınlar.
Eğer kadınların kocalarına karşı bu hareketleri, onların meşru isteklerine karşılık vermeleri önemsiz bir şey olsaydı, elbette Rabbimiz böyle bir azarlamada bulunmazdı. Hz. Ömer efendimiz ve Ebu Bekir efendimiz elbette kızlarını bu derece azarlamazlardı. (Besairu-l Kur’an-Ali Küçük)]


5-) 'Asâ Rabbuhu in tallakakünne en yübdi lehû ezvacen hayren minkünne müslimatin mu'minatin kanitatin taibatin 'abidatin saihatin seyyibatin ve ebkâra;

Eğer sizi boşarsa, Rabbinin O'na, sizin yerinize sizden daha hayırlı, teslim olan, iman eden, itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, dünyalığa karşı oruçlu olan, dul ve bakire eşleri vermesi umulur. (A. Hulusi)

05 - Gerek ki rabbi, şayet o sizi boşarsa, yerinize ona sizlerden daha hayırlı zevceler verir öyle ki Müslimeler, mümineler, kaniteler, tâibeler abideler, Saimeler, seyyibler ve bâkirler. (Elmalı)


'Asâ Rabbuhu in tallakakünne en yübdi lehû ezvacen hayren minkünn farz edin ki o sizi boşadı bu takdirde onun rabbi yerinize sizden daha iyisini getirebilir. Yerinizi sizden daha iyisiyle doldurabilir. Müslimatin Allah’a tam teslim olmuş eşler. Yani o yerinize getirdiği eşler kim olabilir? Allah’a tam teslim olmuş eşler. Zımnen siz de Allah’a tam teslim olun.

İkincisi; mu'minatin Allah’a gönülden bağlanmış, iman etmiş eşler. Kanitatin Allah’a yürekten boyun eğmiş eşler taibatin hata ettiklerinde hiç ısrar etmeyip Allah’a gönülden tevbe eden yönelen eşler. 'abidatin Allah’a yürekten kul olan, gereği gibi kulluk yapan, ibadetinde kusur etmeyen eşler. Saihatin hayır yolunda biteviye koşan, bıkmadan usanmadan hayır yolunda koşan eşler. seyyibatin ve ebkâran dul ya da bakire fark etmez eşler sizin yerinize Allah ona böyle, bu sıfatları taşıyan eşler verir.

İbn. Haleveyh’in bir icadı olarak bu son iki kelime arasına seyyibatin ve ebkâran gelen vav a semeniye vav ı denmiş. Garip gerçekten de. Bu vav diğerlerinin aksine son ikisinin ezdad olduğunu yani zıt olduğunu, aynı anda bir arada bulunamayacağını ifade eder. Yani dul bir hanım hem dul hem bakire olmaz. Bu vav işte onu ifade eder. Dul ya da bakire. Ama bu vasıfları taşıyan eşler verir yerinize.


6-) Ya eyyühelleziyne amenû ku enfüseküm ve ehliyküm naren ve kudühenNasu velhıcaretu 'aleyha Melaiketun ğılazun şidadün lâ ya'sunAllâhe ma emerehüm ve yef'alune ma yu'merun;

Ey iman edenler! Nefslerinizi (benliğinizi) ve ehlinizi (bedeninizin gelecekteki karşılığını), yakıtı insanlar ve taşlar (tapındıkları heykeller, putlar türü cansızlar) olan Nâr'dan koruyun! Onda hükmedildiği üzere emredildiklerini yapan; kendilerine emrettiği konuda Allâh'a âsi olmayan, çok güçlü, çok şiddetli acımasız, melekler (kuvveler) vardır! (A. Hulusi)

06 - Ey o bütün iman edenler! Kendilerinizi ve ailelerinizi koruyun bir ateşten ki yakacağı o insanlar, o taşlardır, üzerinde öyle Melekler vardır ki yoğun mu yoğun, çetin mi çetin, Allah kendilerine ne emrettiyse ona isyan etmezler ve her neye memur iseler yaparlar. (Elmalı)


Ya eyyühelleziyne amenû ku enfüseküm ve ehliyküm naren ve kudühenNasu velhıcarah siz ey iman edenler kendinizi ve ehlinizi, bakmakla yükümlü olduklarınızı, elinizin altında bulunanları; yakıtı taşlar ve insanlar olan ateşten koruyun. Bir tür ateşten. Evet, neran; öyle bir ateş ki böyle aklımıza gelen türden değil, dünya ve ahiretin. Bu ayet iki yere de anlaşılabilir. Öncelikle ahirete ilişkin anlaşılabilir ki zaten hep öyle anlaşılmış. Ama bendeniz dünyaya ilişkin de anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Yani cehennemin dünyada şubesi olan evlerden söz ediliyor. Cennetin dünyada şubesi olan evlerden de söz edilebilir tabii ki. Eğer böylesi varsa öylesi de olur. Öylesi olması için yani cennetin dünyada ki şubesi olması için bir evin ateşten kendimizi korumamış gerekiyor.

Yakıtı insanlar ve taşlar diyor bu ayet. Eğer bir ev cehennemin dünya da ki şubesi olmuşsa o şubenin yakıtı ya içinde ki sakinlerdir ya da duvarlarıdır değil mi? İşte yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem. Yani her ev ya cennetin dünyada ki şubesi, ya cehennemin dünyada ki şubesidir. Cehennemin şubesi olan evlerden söz ediyor ayet. Aslında ailenin korunmasından söz ediyor. Dikkat buyurursanız naran belirsiz gelmiş. Yani, aklınızın almayacağı, ya da öyle tanımsız bir ateş bu. öyle bildiğiniz anlamda bir ateş değil. Rabbim evlerimizi cennetin dünyada ki şubesi kılsın.

[Ek bilgi 1; Sünnetullâh'ta, ismi ALLÂH olanın "Kudret" sıfatı hâkimdir. İsmi "ALLÂH" olanın "Kaadir" sıfatı gereği, Sünnetullâh denen evrensel sistem ve düzen, her dem güçlünün güçsüzü yok etmesi şeklinde işler! İsmi "ALLÂH" olan, var ettiği sistemde "Kudret" sıfatını ortaya koyar. "Acz" ise sistemde yok olmak içindir!
Dolayısıyla, sistemde duygulara ve beşerî değer yargılarına dayalı değerlendirmelerin hükmü yoktur! Acımak veya acınmak sistemin işleyişini etkilemez. Korunmak isteyenler için, içinde bulunulan ortamın gerektirdiği tedbiri almak zorunludur. Duygularına ve beşerî bakış açısına göre yaşayan, bu kararlarının sonuçlarını da yaşar! (A. Hulusi-Sünnetullah)]

[Ek bilgi 2; Evet, işte ehil budur ve kişi önce kendi ehlinden sorumludur. Kişinin ehli onu dinleyen, ona teslim olanlardır. Karısı, oğlu kızı ve kendisini dinleyen, söz geçirebildiği kimselerdir. Bu önemlidir ama. Söz geçirebildikleri. Çünkü bu mânâda bazen sözünü geçirebildiği uzaktaki insanlar kişinin ehli olurlarken, bazen de kişinin kendisini dinlemeyen, kendilerine söz geçiremediği karısı, oğlu, kızı bile onun ehli olmayabilir. Öyle değil mi? Meselâ Hz. Lût a.s. karısı kendisini dinlemediği için onun ehli değildi. Yine Hz. Nuh a.s. oğlu kendisini dinlemediği için Rabbimiz; “O senin ehlin değildir” buyurmuştur.
Demek ki ilk önce ehlimizi ateşten koruyacağız, cehenneme gitmekten koruyacağız. Onları Allah’ın istediği gibi, Allah’ın istediği yerde, Kur’an ve sünnette doyuracak ve cennete götürmeye gayret edeceğiz. (Besairu-l Kur’an-Ali Küçük)]

'aleyha Melaiketun ğılazun şidad ona memur melekler kararlı ve tavizsizdirler. lâ ya'sunAllâhe ma emerehüm hiçbir buyruğunda Allah’a karşı isyan etmezler, karşı gelmezler ve yef'alune ma yu'merun ve Allah’ın tüm dediklerini, emrettiği her şeyi yaparlar. Yani emr olunduklarını yerine getirirler.

Buradan şunu anlıyoruz; Melekler isyan etmeyen varlıklardır. İradeleri belki olmadığı için, belki isyan etmemeleri gerektiği için irade verilmediğinden dolayı. Ama melekler Allah’ın emrini sonuna kadar yapan ve hiç isyan yetenekleri olmayan varlıklardır biz buradan bunu çıkarıyoruz.

Devam ediyor e sayfasına geçiniz.
Tahrim suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder