(a) sayfasından devam
Rahman, Rahiym olan Allah adına.
Herkes bildirileri, bildirinin sahibi adına okur. Okuduğumuz bildiri ise
Allah’ın bildirisidir. Sahibi O’dur, biz de O’nun adına okuruz. Besmele budur.
1-) İzâ caekelmünafikune kalu neşhedu inneke
leRasûlullah* vAllâhu ya'lemu inneke leRasûluHU, vAllâhu yeşhedu
innelmünafikıyne lekâzibun;
İkiyüzlüler
(münafıklar)
sana geldiklerinde dediler ki: "Senin muhakkak Rasûlullâh olduğuna şehâdet
ederiz!" Allâh biliyor ki kesinlikle sen, O'nun Rasûlüsün! Allâh şahittir
ki muhakkak ki ikiyüzlüler yalancılardır. (A. Hulusi.)
01 -
Sana geldikleri vakit o münafıklar dediler ki: şahadet ederiz hakikaten sen
şüphesiz Allahın Resulüsün, Allah da biliyor ki: hakikaten sen şüphesiz onun
Resulüsün, bununla beraber Allah şahadet ediyor ki doğrusu münafıklar katiyen
yalancıdırlar. (Elmalı)
İzâ caekelmünafikune kalu neşhedu inneke
leRasûlullah Münafıklar sana geldiklerinde, iki yüzlüler sana
geldiklerinde dediler ki; Hiç tereddüdümüz yok biz şahidiz ki sen muhakkak
Allah’ın elçisisin. Böyle dediler.
El Münafikun nüzülde geçtiği ilk
yer burası değil, Ankebut/11. ayetinde ilk defa kullanılmış. İlginç değil mi
Ankebut suresi hicrete yakın ama hicretten önceki surelerden biri. Münafık
Nefak kökünden geliyor. Nefak köstebek yuvası manasına geliyor. Neden münafık
oradan türetilmiş? Çünkü ne zaman nereden girip nereden çıkacağı belli olmaz.
Yer altından gider. Yer üstünde görmezsiniz, yer üstünde sadece teptiği toprağı
görürsünüz. Bu da şunu gösteriyor, çok güzel bir etimolojik aslında, kök
açıklaması, Münafık (Köstebek) kendini gizlediğini zanneder ama teptiği
topraktan anlaşılır.
Bir de çok ilginç köstebek
kördür. Demek ki münafığın yürek gözü de kör, kalp gözü de kör. Kör olmasa
Allah resulüne gelip de Allah adına yalan söylemeye, yemin etmeye kalkar mı,
vahiy alan bir peygambere. Demek ki kör.
Bir üçüncü özelliği daha var köstebeğin
o da şu; Milletin ekip biçtiği yumrulu bitkileri, soğan gibi, sarımsak gibi,
patates gibi yumrulu bitkileri yerin altından çeker götürür yaptığı yuvada
biriktirir. İlginci onları tüketmez de. Münafığın servete bakışı da bu.
Yemeyeceğini, tüketmeyeceğini, paylaşmayacağını biriktirir. Üstelik yer altında
biriktirir, yani zarar verir. Yiyecek olandan alır, kendisi de yemez. Münafığın
servetle ilişkisi de bu çerçeve de anlaşılmalı. Çünkü bu sure öyle bir
hususiyete sahip ki nifakla başlıyor, infakla bitiyor.
Çok ilginç. Nifakla başlayıp
infakla bitmesi ne demek surenin? Nifakla infak arasında bir ilişki mi var? Ses
benzerliği var, mana benzerliği de var, birbiriyle hiç uyuşmaz gibi görünse de
kökende. Ama asıl belki de bu surenin verdiği ders şu; İnfak;nifak’ın
panzehiridir. Nifak hastalığına deva bulmak istiyorsa bir insan infak etsin.
Son söyleyeceğimizi ön söylemiş oluyoruz böylece.
Tek dünyalıdır münafık, onun için
çift yüz taşır, maske taşır. İki yüzü vardır. İşte burada da aslında münafığın
iki yüzünden bahsediliyor. Belki 200 yüzünden demek daha doğru olur. Yine
Neşhedu diyor ayette; Biz şahadet ederiz ki, münafıklar. Yakıyn fiillerinden
neşhedu, eşhedu. Bizde şahadette kullanırız. Bu yakıyn fiillerinden. Bu fiil
Ebu Hanife tarafından yemin olarak ta alınmış. Hatta yemin sigasının başında
geldiği söylenmiş. Ki fıkhen yemin sigasına girer Ebu Hanife’nin görüşüne göre.
Enes Bin Malik’in sözü önemli
burada. Münafıktan bahis açıldığında bu sözü hep söylerim. Ben diyor bir tek
sahabe, Allah resulünün bir tek arkadaşını tanımadım ki acaba ben münafık mıyım
diye tir tir titremiş olmasın. Biz bunu sahabe de görüyoruz. Sahabe de4 bu
hassasiyeti görüyoruz. Bu hassasiyet aslında bu sözü münafık olmayanlar söyler.
Hiçbir münafık ben münafık mıyım diye düşünmez. İşin garibi de bu. Ben münafık
mıyım diye tir tir titreyenin, mü’minliğinin delilidir bu aslında.
Biz Hz. Ömer’i görüyoruz. Hz.
Ömer, bu ümmetin emini diye bilinen Ebu Huzeyfe’nin kılmadığı cenazeyi
kılmazmış Allah resulünden sonra. Bakarmış bir cenazede Ebu Huzeyfe varsa o da
olur, yoksa gidermiş. Ebu Huzeyfe’ye Allah Resulünün münafıkların bazılarının
isimlerini, 36 ismi açıkladığı rivayet edilir. Yani münafık cenazesini
kılmayın. Çünkü münafıksa ona rahmet dilenilmez. Eğer kesin biliniyorsa. Hz. Ömer
de bu hassasiyeti hep gösterirmiş. Fakat bir gün biri ölmüş. Öyle biri öldü ki
diyor eğer milletin içerisinde cennetlik birkaç kişi varsa biri de bu derdik.
Ama Hz. Ömer diyor ki baktım Ebu Huzeyfe’yi bulamadım. İçime bir kurt düştü.
Olamaz dedim kendi kendime, yani asla olamaz, bir işi vardır gelmemiştir, bir
mazereti vardır gelmemiştir. Ama bu olamaz.
Ama yine de diyor içim rahat
etmedi. Sokak aralarında bir ileri iki geri bakınırken Ebu Huzeyfe’yi başı iki
dizinin arasında perişan bir halde buldum. Dedim ki ya Eba Huzeyfe yoksa buda
mı? Cevap vermedi, kafasını kaldırdığında gözlerinde yaş gördüm, anladım. Ondan
sonrasını görgü şahidi anlatıyor. Ömer Medine sokaklarında o münafıksa vallahi
Ömer de münafık diye hem ağlıyor, hem bağırıyor, hem koşuyordu.
Ya..! iş vahim. İman ucuz değil.
İman çok değerli, çok pahalı. İmanın kıymetini bilenler yapıyor bunu. Onun
içinde sahabenin bu olaya, nifak olayına bakışı ve hassasiyetini göstermek için
naklettim bunu.
Hanzala Bin Rebi (r.a.) Bir gün
Hz. Ebu Bekir’e geliyor; Ya Eba Bekir, Hanzala münafık oldu diyor. İki gözü iki
çeşme..!
“Ne oldu sana ey Hanzala?
“Hanzala münafık oldu ya Eba
Bekir.” Bakıyor ki söz dinleyecek gibi değil, tutuyor ResulAllah’a götürüyor.
ResulAllah’a geliyor Hanzala bin Rebi. Allah resulü elini uzatıyor,
“Bir münafığın elini mi
tutacaksın ya ResulAllah” diyor. İki gözü iki çeşme; “Hanzala münafık oldu Ya
ResulAllah..!”
“Ne olmuş sana Hanzala” diyor. Sakaletke
ümmeke; “Anan seni kaybetsin”, Araplarda söylenen bir sözdür. “Ne oldu sana
böyle.”
“Ya ResulAllah geliyoruz senin
yanına cenneti anlatıyorsun görür gibi oluyoruz, Cehennemi anlatıyorsun görür
gibi oluyoruz. Sen konuşurken adeta yaşıyoruz. Çoluk, çocuğu, işi, gücü,
hepsini dünyayı malı meali unutuyoruz. Ama ya Resulallah buradan, senin
huzurundan ayrılıp gittiğimizde sanki hiç burada yaşamamışız, sanki hiç o
hissiyatı duymamışız gibi işe güce, çoluk çocuğa, mala melale karışınca bura,
burada kalıyor.”
“Anan seni kaybetsin ey Hanzala o
muydu derdin” diyor. “Bazen öyle olacak, bazen böyle olacak.”
Hatta hadis derlemelerinde
bununla bitişik, yan yana gelen bir başka hadis hemen arkasından nakledilir; “Eğer
siz günah işlemeseydiniz Allah sizi helak eder yerinize günah işleyen bir
toplum, bir tür yaratırdı.” Yani insan melekleşmeyecek.
Efendimizin sözünün devamında;
Eğer siz dışarıda da o anda ki gibi olsanız, o hassasiyeti sürdürseydiniz,
yolda giderken melekler sizinle musafaha yapar, tokalaşırlardı.” Buyuruyor.
Yani bu aslında insan doğasında olan bir şey. Ama bazen öyle bazen böyle
oluyorsa, fakat hep öyle oluyor hiç böyle olmuyorsa, ondan korkmak lazım. İşte
sahabenin hassasiyeti.
inneke leRasûlullah hiç şüphe yok ki
sen Allah’ın elçisisin diyorlar ya münafıklar, iz bırakıyorlar aslında. Allah
var diye bir mü’minin söze başlaması gibi, onlar da öyle başlıyorlar, yani
Allah var. diye başlarız ya söze, Allah var, o şöyle. Allah var hakkını inkar
edemem deriz ya. Onlar da böyle başlıyorlar. Fakat nifak Allah’a karşı işlenmiş
bir suçtur, onun farkında olmuyorlar. Nifak; Kula karşı işlenmiş bir suç değil,
Allah’a karşı işlenmiş bir suç. Çünkü sözün kendisi doğru değil mi? Sen
Allah’ın resulüsün diyorlar. Bu doğru. Fakat söyleyen yanlış, söyleyen yamuk.
Yamuk adam doğruyu söyleyince doğru adam olmuyor. Bakınız işte şimdi gelen
ibare onu söylüyor.
vAllâhu ya'lemu inneke leRasûluH Allah’ta
biliyor ki gerçekten de sen O’nun Resulüsün. Yani münafıklar söylemese de Allah
senin kendi Resulü olduğunu biliyor. vAllâhu yeşhedu innelmünafikıyne lekâzibun ve
Allah şahit ki münafıklar kesinlikle yalancıdırlar. Bu çok hoş bu çok ilginç, gerçekten hepimizin
ibret ve örnek alması gereken bir husus. Yani rabbimiz; onlar bir hakikati
ikrar ediyorlar, söylüyorlar ama, bunu söylemeleri onların münafık olmalarından
kaynaklanıyor. Söyledikleri söz doğru, fakat inandıklarını söylemiyorlar,
inanmadıkları bir şeyi söylüyorlar. Te’kit edatları var bakınız; İnne edatı, le
edatı. Lâm-ı te’kit. Te’kit edatları ve yeminler ne kadar çoksa, yalanları da o
kadar çok olduğunu gösteriyor aslında, ona delalet ediyor.
2-) İttehazû eymanehüm cünneten fesaddu 'an
sebiylillâh* innehüm sâe ma kânu ya'melun;
Yeminlerini
bir kalkan edindiler de Allâh yolundan alıkoydular... Yapmakta oldukları
gerçekten ne kötüdür! (A. Hulusi.)
02 - Yeminlerini
bir kalkan edinip de Allah yolundan yan çizmektedirler, hakikat bunlar ne fena
yapıyorlar. (Elmalı)
İttehazû eymanehüm cünneh onlar
yeminlerinin arkasına sığınıyorlar. Yeminlerini kalkan ediniyorlar, cünne.
Perde ediniyorlar. Kalkan ediniyorlar. fesaddu 'an sebiylillâh Allah’ın yolundan hem
çevriliyorlar, hem de başkalarını çeviriyorlar. Saddu ‘an hem müteaddi, hem
lazım manasını verir. innehüm sâe ma kânu ya'melun Onlar ne berbat iş
işliyorlar, ne fena davranışta bulunuyorlar.
Devam ediyor (c) sayfasına
geçiniz.
Münafikun suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder