Kovulmuş,
taşlanmış, mel’un ve matrud olan şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım. Özünde
merhametli, işinde merhametli olan Allah’ın adıyla başlarım.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy;
(Tâhâ 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr,
Rabbi yessir ve lâ tüassir, Rabbi temmim bil hayr. Rabbimiz hayırlısıyla
başlat, hayırlısıyla aç, hayırlısıyla tamamlat, hayırlısıyla kapat. Rabbim
kolaylaştır, güçleştirme, amin..!
Değerli Kur’an dostları, değerli
can dostları bugün 114 burçlu Kur’an ülkemizin yepyeni bir burcuna daha
tırmanacağız. O burcun can alıcı sokaklarında gezeceğiz. Yani pasajlarında. O
burcun göz kamaştırıcı köşklerini seyredeceğiz, yani ayetlerini. O köşklerin
içine, odalarına gireceğiz, elmas vari odalarına, yani kelimelere ve o odaların
içinde tek tek duvarlarında göz gezdireceğiz, gözümüzün izi kalacak orada, yani
harflerinde. Ve gözümüzde oranın izi kalacak inşaAllah. O burç Münafikun
suresi.
Elimizdeki mushafta 63. sırada
yer alan Münafikun suresi adını münafıklardan bahsettiği için muhtevasından
alıyor. Daha Hz. peygamber döneminde bu adla anılıyor sure. Ki her sure böyle
değil, ama bu surenin ismi daha ResulAllah döneminde oturmuş gözüküyor.
Sure ittifakla Medine’de nazil
olmuş. Muhammed Bin Ka’b el Kurazi Tebük’te indi diyor bu sure için. Fakat bu
görüşe pek katılamıyoruz, çünkü Tebük’te inmesi demek bu surenin 8. yılda inmiş
olması anlamına geliyor ki 8. ayetinde surenin; leyuhricennel e'azzu minhel ezel
(8) mutlaka oradan, Medine’den şerefli olanlar şerefsizleri kovacak, çıkaracak
diyen münafıkların ele başısı İbn. Ubey bu sözü, Münafıkların Medine’de güçlü
olduğu bir zamanda söylemiş olmalı Yoksa söyleyemez, yani cesaret edemez.
Münafıkların ele başısı; Biz Medine’ye dönelim de şerefliler şerefsizleri
oradan çıkarır, yani biz sizi oradan çıkarırız diyecek kadar
küstahlaşabiliyorsa, demek ki daha erken bir tarihte inmiş olmalı. Çünkü 8.
yılda zaten Medine de münafık problemi hemen hemen halledilmişti. Ki Tebük
seferi ise 9. yıl olmuş oluyor. Dolayısıyla bu sure bu sözün ifade edildiğinin
nakledildiği rivayetlere bakıldığında Beni Mustalik seferi sırasında, veya Beni
Mustalik seferinden dönüşte nazil olmuş olmalıdır ki bu da takriben 5. yıla,
hicretten sonraki 5. yıla tekabül eder. Bu durumda Muhammed bin Ka’b el
Kurazi’nin 9. yıl görüşü pek isabetli görünmüyor.
İttifakla suremiz 11 ayet,
Münafikun suresi Cabir bin Zeyd tertibinde 102. sırada yer almış, yani iniş
sıralamasında, nüzul tertibinde Cabir’e göre 102. sıraya yerleştirilmiş. Tabii
bu iniş sıralamaları da tek değil. Hz. Osman’ın tertibi var, Hz. Cader’in
tertibi var, daha başka tertipler de var, bu da Cabir’in tertibi. Ki o tertipte
114 sure arasında 102. sırada yer alıyor.
Surenin nüzul sebebini bilirsek
sureyi daha kolay anlarız. İniş nedeni surenin kısaca, özetle şu. Zeyd Bin
Erkam (R.A.) anlatıyor bize aktarıyor. Bizzat olayın kahramanlarından. Bu
surenin içinde zımnen kendisine atıf yapılan kahramanlardan biri o.
İbn. Ubey’in müttefiklerinden,
yani münafıkların ünlü reisi Abdullah İbn. Ubey’in müttefiklerinden Cüheyne’li
bir genç, -ki Sinan’mış ismi bu gencin- deve suluyor. O deve sularken Hz.
Ömer’in işçisi Cah Cah isimli biri. Geliyor; Haydi yeter artık biraz da ben
sulayayım diye şaka vari, şaka ile karışık uyarıyor. Hatta bir de ensesine
şöyle bir hafifçe dokunuyor. Yine şaka vari bir dokunuş. Fakat o, ona mukabele
ediyor, bunu ciddiye bindiriyor, hatta bir kavgaya dönüştürüyor. İkisi de
yetişin ey ensar, yetişin ey muhacirler diye bağırmaya başlıyorlar. Biri
ensardan Medine’li, diğeri Mekke’den Medine’ye göç etmiş, Allah resulüyle
birlikte imanlarının bedelini ödemiş muhacirlerden.
Çok önemli altı çizilmesi gereken
bir nokta burası değerli Kur’an dostları Allah resulü bunu duyduğunda ömründe
çok az gösterdiği bir tepkiyi gösteriyor. Yüzünün rengi atıyor, alnında ki o
kızdığı zaman kalkan damar yine kalkıyor ve diyor ki;
- Ma balû davel cahiliyye. Bu cahiliye davası da nereden çıktı, ne
oluyoruz.
Cahiliye dediği peygamberin ne?
Bir gencin yetişin ey Muhacirler, öbürünün de yetişin ey ensar diye çağırmış
olması. Dikkat çekmek istediğim nokta şurası. Muhacirler de Ensar da İslami
birer kavram. Yani ırkçılık çağrıştıran kavram değil, asabiyet çağrıştıran
kavram değil, fakat asabiyete alet ediliyorlar. Yani iki güzel kavram, iki
İslami kavram bir yanlışa alet edilerek kullanılıyor. İşte önemli olan bu ve
altı çizilmesi gereken de bu. Yani kavramların masum olması hiçbir şeyi
değiştirmiyor, eğer o kavramları siz asabiyete alet ederek kullanıyorsanız
Allah resulünden yiyeceğiniz şamar; Bu cahiliye davası da nereden çıktı
şamarıdır. Allah Resulü bunu cahiliye davası olarak niteliyor. İsterse bu
kavramlar İslam’ın öz kavramları olsun. Değil mi ki onu asabiyete, değil mi ki
onu merdud asabiyete alet ediyorsunuz. Milliyetçiliğe, kavmiyetçiliğe,
ırkçılığa, soyculuğa, boyculuğa, cinsiyetçiliğe, yani hangi ad altında olursa
olsun her tür takva dışında ki üstünlük iddiası merdud bir asabiyettir.
Ve bunun üzerine İbn. Ubey
Ensarın Muhacirlerden desteğini çekmesini istiyor. Münafıkların başı Medineli
Müslümanların Mekke’den göç etmiş kardeşlerinden desteklerini top yekün
çekmesini istiyor. Yani şeytanın rolünü oynuyor ve hatta ardında da o meşhur
sözü söylüyor.
Medine ye dönünce (şerefliler
kendileri olmuş oluyor, münafıklar). Şerefsizleri, {onlarda muhacirler olmuş
oluyor, mü’minler olmuş oluyor samimi (Haşa)} oradan çıkaracak. Çirkin sözünü
söylüyor. Ve Zeyd bu sözü duyuyor, amcasına haber veriyor, amcası da Hz.
Peygambere haber veriyor. Ki Zeyd o savaşa, o sefere Allah resulünün arkasında,
bineğinin terkisinde giriyor. Yani ResulAllah onu terkisine alıyor. Ama yine de
doğrudan söylemiyor.
O zaman taze bir delikanlıdır,
bıyıkları yeni terlemiş bir delikanlıdır Zeyd. Amcası ResulAllah’a söylüyor,
ResulAllah bunu duyunca Abdullah Bin Ubey bin Selül’ü çağırtıyor, münafıkların
ele başını; Sen böyle böyle böyle demişsin öyle mi? Yemin billah ediyor, Allah
adına üstelik. İşte tipik bir münafık tavrını görüyoruz orada. Gören bir
Allah’a iman edememiş, Allah’ın gördüğünü dahi içine sindirememiş, üstelik
yemini bir peygambere ediyor. Aman Allah’ım..! bir peygambere. Demek ki adam,
demek ki her nifak birazcık sahibini ahmaklaştırıyor. Bunu bir peygambere
yapıyor üstelik.
Ve Allah resulü o an için beyana
itibar ediyor. Bu da bize ders. Çünkü damgalamıyor, mühürlemiyor. Allah
mühürlemedikçe ResulAllah mühürlemiyor ve münafıkların ele başının sözüne
itibar ediyor, o zaman bana gelen haber doğru değil diyor. Bunun üzerine Amcam
diyor Hz. Zeyd, “Bana; Sen Müslümanların arasını açmak için, kendine yalancı
dedirtmek için mi çalışıyorsun.”
Benim başımdan kaynar sular
döküldü diyor. Sanki gök tepeme düştü. Olanca genişliğine rağmen yer yüzü bana
dar geldi. Ne olduğumu bilemedim. O duygular içerisinde sarhoş bir koyun gibi
başımı vuracak taş arayıp yürürken kafileyle birlikte birden gece ilerlemiş bir
vakitte ResulAllah yanımdan geçerken kulağıma elini uzattı, şefkatle okşadı
başıma da böyle sevecen bir gözle bakarak okşadı ve vurdu.
Arkadan Hz. Ömer Bin Hattab
görmüş. Resulallah sana ne yaptı dedi. Gece, karanlık görünmüyor. Böyle böyle
böyle gözün aydın aslanım dedi. Anlıyor hemen tabii. Allah seni doğruladı. Hz.
Ebu Bekir aynısını soruyor, o da gözün aydın aslanım, Allah seni doğruladı.
Anlıyorlar tabii ve sabah olunca Allah Resulü ayetleri, Münafikun suresinin
tokat gibi ayetlerini okudu ve herkes ne oldu ortaya çıktı. Yani hakikat güneşi
doğunca gecenin yalanı dağılıverdi, karanlığı dağılıverdi.
Daha sonra Hz. Ömer ve daha
başkaları Zeyd’i gördüklerinde kulağını okşarlarmış. Peygamberimizde Zeyd’i
gördükçe Allah bu kulağı tasdik etti diye kulağını okşarmış. Yani demek ki
sevilmeye layık kulaklar da var. İşte böyle bir arka planı var Münafikun
suresinin. Bu olayı bildiğimizde sureyi anlamamız zor olmaz. Şimdi bu kısa girişten
sonra sureyi tefsire geçebiliriz.
Devam ediyor (b) sayfasına
geçiniz.
Münafikun
suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder