(b) sayfasından devam
6-) Ve iz kale 'Iysebnu Meryeme ya beniy
israiyle inniy Rasûlullahi ileyküm musaddikan lima beyne yedeyye minetTevrati
ve mübeşşiren BiRasûlin ye'tiy min ba'dismuhu Ahmed* felemma caehüm
Bilbeyyinati kalu hazâ sıhrun mubiyn;
Hani
Meryemoğlu İsa dedi ki: "Ey İsrailoğulları... Muhakkak ki ben size
Rasûlullâh'ım! Tevrat'tan önümde olan için bir tasdik eden ve benden sonra
Rasûl olarak gelecek ismi AHMED olanı müjdeleyenim!" Onlara mucizeler
olarak geldiğinde: "Bu apaçık bir sihirdir" dediler.
{Not: Bu konuda bir Rasûlullâh açıklaması: "Tevrat'taki
ismim 'Ahyed'dir (uzaklaştıran); çünkü ben ümmetimi ateşten alıp uzaklaştırırım...
Zebur'daki ismim 'el Mahiy'dir (silen); çünkü Allâh benimle putlara kulluk yapanları sildi...
İncil'deki ismim 'Ahmed' dir (Zât'ın tecellisi
olarak Hamd etmekte olan)... Kurân'daki ismim
'Muhammed'dir (kesintisiz çok Hamd edilen); çünkü ben Semâ ve Arz ehli arasında 'MAHMUD'um (değerlendirilenim)." (A. Hulusi)
06 -
Bir vakit da Meryem’in oğlu Isâ şöyle dedi: Ey İsraîl oğulları! Ben size
Allahın Resulüyüm, önümdeki Tevrat’ın musaddıkı ve benden sonra gelecek bir
Resulün müjdecisi olarak geldim ki onun ismi Ahmed’dir, sonra o onlarla
beyyinelerle gelince «bu apaçık bir sihir» dediler. (Elmalı)
Ve iz kale 'Iysebnu Meryem hani bir
zamanda Meryem oğlu İsa demişti ki; ya beniy israiyle inniy Rasûlullahi ileyküm musaddikan lima
beyne yedeyye minetTevra ey İsrail oğulları ben size gönderilmiş bir
elçiyim musaddikan
lima beyne yedeyye minetTevra Tevrat’tan bana kadar gelen hakikatleri
doğrulamak için, tasdik etmek için size Allah tarafından gönderilmiş bir
elçiyim demişti Meryem oğlu İsa.
Dikkat buyurun, Meryem oğlu İsa.
Kur’an da annesine nispet edilen peygamberdir Hz. İsa. Neden annesine nispet
edildiğini daha önce de vurgulamıştım, bir kez daha tekrar edeyim; Erkekçi Roma
toplumuna tokat gibi bir cevap olsun diye Kur’an çok özel bir peygamberi
annesine nispetle anıyor ve hatta babasız yaratılmış olmasının hikmeti de
budur. Erkekçi Roma toplumuna tokat gibi bir cevap olmasıdır.
ve mübeşşiren BiRasûlin ye'tiy min ba'dismuhu
Ahmed ve Hz. İsa’nın gönderiliş amacından 2.si söyleniyor burada. Ve
benden sonra gelecek Ahmed adında bir elçiyi müjdelemek için gönderildim
peygamber olarak.
Dikkat buyurun Ahmed. Burada
geçer Kur’an da Allah resulüne atfen. Veya isim ile müsemma kastedilerek övgüye
daha layık olan diye çevirebiliriz bunu. Övgüye, övülmüş olan, en çok övülen
veya övgüye daha layık olan. Veya üçüncü bir anlamı daha var bunun ismihu yu
zikruhu manası vererek övgüye mazhar olarak anılan. 4. Bir manası daha var
Ahmed; Fiili muzari okuyarak adını en çok övdüğüm kimse manasına gelir. Bu 4
anlamda çıkabilir buradan.
Evet, Kur’an bir haber veriyor
burada. Tevrat ve İncil’in hz. peygamberi müjdelediği haberini veriyor. Bunun
altını çizmek lazım. 5 husus Kur’an ın verdiği bu haberi teyit eder, destekler.
1 – Yuhanna incilinde Periklitos,
bozulmuş şekliyle Parakletos sözcüğü, bu sözcükte yapılan bir çok atıf Allah
resulüne gider. Yani Ahmed’in Yuhanna İncil’inde ki karşılığı Periklitos
kelimesidir. İncillerin ilk 4 yüzyılda uğradığı yol kazası işi bilen herkes
tarafından bilinir. Kelimeyi tanınmaz hale getirmiş bu 400 yılda ki yol
kazaları. Yuhanna İncilinin Süryanca aslına ulaşanlar karşılarında bu kelimenin
Süryanice karşılığı olarak Münhamenna kelimesini buluyor. Münhamenna
kelimesinin tam Arapça karşılığı ise Muhammed, Ahmed. Dolayısıyla bu gerçeği
itiraf eden tarihte Hıristiyan din adamları olmuş.
Necaşi de bunlardan biri. Necaşi
onun ismini kitaplarımızda görüyorduk diyor. Allah resulüne iman ederken
gerekçe olarak bunu veriyor. Demek ki gördük dediği isim, işte bu isim. Ki
kendisi Arapça da biliyordu Necaşi, O ismin Arapça karşılığının Ahmed ve
Muhammed olduğunu da çok iyi biliyordu.
2 – Yuhanna İncilinde ki o
peygamber problemi. Nedir bu? Yuhanna İncilinde 1. baba 19-25. cümleleri
arasında şöyle bir ibare geçer. Hz. Yahya’ya; Sen mesih değilsin, ilyah
değilsin, o peygamber de değilsin. Ya sen nesin diye sorarlar. Mesihi biliyoruz
Hz. İsa. İlyah’ı biliyoruz İlyas. Peki ya o peygamber? O peygamberle kastedilen
Ahmed ismi işle geçen Hz. Muhammed S.A. dan başkası olmasa gerek.
3 – Luka İncilinde evdoya diye
bir sözcük var. Bu sözcük bu güne kadar o kadar çok yoruma tabi tutulmuş ki
hepsi de çelişkili ve hepsi de tutarsız. Benjamin Keldani isimli bir Süryani
ilim adamı papaz, daha sonradan bu gerçeği görerek Müslüman olmuş ve Abdulhak
Davud adını alarak Bu mesele üzerine müstakil bir eser kaleme almış olan bir
ilim adamıdır bu, kaynak dilde evdokya’nın Ahmed manasına geldiğini tespit eder
ve bu o zatın imanına vesile olmuştur.
4 - Barnaba İncili. M.S. 496
yılına kadar Barnaba İncili kiliselerde okunan bir İncil’di. Yani kanonik bir
İncil’di. Meşru ve okunması gereken bir İncil’di. Fakat he ne oluyorsa oluyor,
496 yılında Patrick Gelasius tarafından zındıkça ilan ediliyor bu İncil. Çok
ilginç, Bu İncil Hz. Peygamberi hem de Arapça ismi ile anıyor, Muhammed olarak,
orijinal ismi ile anıyor. Daha ağır bir yol kazasına uğruyor Barnaba İncil’i,
elde 14. yüzyıldan kalma İtalyanca bir Nüsha dışında hiçbir nüsha kalmıyor.
18. yy. da fark edilen İspanyolca
Nüsha da esrarengiz bir biçimde yerinden kayboluyor. Yine bilmiyoruz niye
kayboluyor. Elde kalan tek nüshadan 1907 de Oxford press in bastığı binlerce
nüsha piyasaya çıkar çıkmaz, görünmez gizli eller tarafından bire kadar
toplanıyor ve sadece 2 nüsha dışında Oxford’un bastığı tüm nüshalar ortadan
sırra kadem basıyor. Bilmiyoruz niye böyle oluyor. İşte Barnaba İncil’i tarih
boyunca böyle üst üste yol kazasına uğruyor. Sırf , bizim tahminimiz içinde
Allah Resulünün ismi orijinal olarak geçtiği için.
5 – İncil kelimesi. Birçok yorum
olmasına rağmen tüm yorumların ortak noktası İncil kelimesi müjde manasına
geliyor. Peki Hz. İsa müjde veriyorsa, ona bir müjde gelmişse sizce neyi
müjdeliyor dersiniz. müjde gelecekte sevindirici bir haber vermektir öyle değil
mi. Yani o gün olmamış, fakat gelecekte gelecek olan sevindirici bir haber
demektir. Peki Hz. İsa’nın verdiği müjde ne
ola ki. Kesin kanaatimiz o ki Hz. İsa’nın verdiği, gönderilme amacı olan
müjde de Hz. peygamberin ta kendisidir.
İşte Kur’an ın Tevrat ve İncil’de
Hz. peygamberin adının geçtiğine dair verdiği ihbarın tarihsel gerçeği bu 5
madde içerisinde görülebilir, özetlenebilir.
felemma caehüm Bilbeyyinati kalu hazâ sıhrun
mubiyn kendilerine hakikatin apaçık delilleriyle, belgeleriyle
geldiğinde İsa; Dediler ki bu apaçık bir sihirdir. Tüm peygamberlere dedikleri
gibi. Anlamıyoruz demediler, inanmıyoruz diyemediler, itiraf etmediler,
kabullenemediler, ama sihirdir demeyi, iftira etmeyi bildiler.
7-) Ve men azlemu mimmeniftera 'alAllâhilkezibe
ve hüve yüd'a ilel'İslâm* vAllâhu lâ yehdilkavmezzâlimiyn;
İslâm'a
davet olunduğu hâlde, Allâh'a iftira edenden (gayrının
varlığını kabul edenden) daha zâlim kimdir?
Allâh zâlimler topluluğuna hidâyet etmez! (A. Hulusi)
07 -
İslâm’a davet olunurken Allaha karşı yalan uydurandan daha zâlim de kim
olabilir! Allah da zâlimler güruhunu muvaffak etmez. (Elmalı)
Ve men azlemu mimmeniftera 'alAllâhilkezibe ve
hüve yüd'a ilel'İslâm İslam’a davet edildiği halde uydurduğu yalanı
Allah’a isnat edenden daha zalim biri var mı? Daha zalim biri olabilir mi?
Ezeli ve biricik hakikatin
insanlığın son çevriminde ki ifadesi olan Kur’an da kodlanmış olan hakikatlere
biz İslam diyoruz değil mi? Ezeli ve biricik hakikat bu aslında. Aslında
Allah’ın kâinatı yönettiği sistemin adı. Tüm peygamberlerin davet ettiği
hakikat. Tüm peygamberlere gelen vahyin özü. İslam bu. Demek ki Hz. İsa da
İslam’a davet etmiş. O da bir İslam peygamberiymiş, buradan açıkça onu
anlıyoruz zaten.
vAllâhu lâ yehdilkavmezzâlimiyn
Allah zalim bir topluma, haddini aşmış bir topluma, bilinci ters dönmüş bir
topluma, Allah’ın koyduğu yeri şaşırmış bir topluma doğru yolu göstermez.
8-) Yüriydune liyutfiu nûrAllâhi Biefvahihim
vAllâhu mütimmu nuriHİ velev kerihel kâfirun;
Allâh
nûrunu (ilmini)
ağızlarıyla (boş lafla) söndürmek istiyorlar! Oysa Allâh, nûrunun
tamamlayıcısıdır! Velev ki hakikat bilgisini inkâr edenler hoşlanmasa! (A.
Hulusi)
08 -
İstiyorlar ki Allahın nûrunu ağızlarıyla söndürsünler, Allah ise nûrunu
tamamlayacaktır, isterse kâfirler hoşlanmasınlar. (Elmalı)
Yüriydune liyutfiu nûrAllâhi Biefvahihim
onlar istiyorlar ki Allah’ın ışığını, Allah’ın nurunu üfürükleriyle söndüreler.
Yani üfürükleriyle söndürmek istiyorlar. vAllâhu mütimmu nuriHİ velev kerihel kâfirun
Allah kafirler istemese de nûrunu tamamlayacaktır. Gerçekten de gerçeğe
kastetseler de, gerçeğe suikast düzenleseler de kendilerini Hz. İsa’ya atfeden
kilise, Hz. İsa’nın İncil’inin, yani müjdesinin başına gelen aslında onların
ağızlarıyla, üfürükleriyle Allah’ın nûrunu söndürmek istemelerinden başka nedir
ki. Burada aslında bunu söylüyor. Hz. İsa’nın müjdesinin, yani İncil’inin
müjdelediği Ahmed’i, Muhammed’i silmeye kalktılar. Fakat Allah nûrunu
sildirmeyecek, tamamlayacaktır.
9-) "HU"velleziy ersele RasûleHU
Bilhüda ve diynilHakkı liyuzhirehu 'aleddiyni küllihi velev kerihel müşrikûn;
O ki,
bütün din anlayışlarına üstün kılmak için Rasûlünü Hak - hakikat olarak ve Hak
Din (mutlak sistem ve Sünnetullâh bilgisi) ile irsâl etti! Velev ki şirk koşanlar hoşlanmasa! (A.
Hulusi)
09 - O
Allah dır ki Resulünü hidayet kanunu ve hak dini ile gönderdi, onu her dinin
üstüne çıkarmak için, isterse müşrikler hoşlanmasınlar. (Elmalı)
"HU"velleziy ersele RasûleHU Bilhüda
ve diynilHakk O’dur elçisini, resulünü hidayet ve Hakk din ile
gönderen, rehberlikle gönderen, vahiyle gönderen liyuzhirehu 'aleddiyni küllih bütün
batıl dinlere üstün kılmak için gönderen O’dur. velev kerihel müşrikûn isterse
Allah’a ortak koşanlar, Allah’ın dışında O’nun yetkisini, O’nun esmasını,
O’ndan rol çalarak bir başka şeye atfedenler hoşlanmasalar da Allah
tamamlayacak ve kendi dinini üstün kılacaktır.
[Ek bilgi; İSLÂM’IN DİĞER DİN VE KÜLTÜR AÇISINDAN ÜSTÜNLÜKLERİ
ALLAH’A İMAN AÇISINDAN
Dinler Tarihi araştırmacılarının da çok iyi bildiği ve teyid ettiği gibi
eski çağ topluluklarının dinleri çoğunlukla Pagan (Çok Tanrılı ) dinler
olmasına karşın hepsindeki ortak özellik EN ÜSTTE HERŞEYİ YARATAN ve YÖNETEN
TEK TANRI olgusunun bulunduğudur. Diğer alt-tanrılar çoğunlukla bu EN YÜCE
TANRI’ya ilişkilendirilmiş eş-çocuk-kardeş gibi bağlarla bağlanmış ve O EN YÜCE
TANRININ hizmetkarı, O’nun verdiği yetkileri kullanan, Dini en iyi temsil eden,
dünyadaki ve tabiattaki işleri O TANRI adına yönettiğine inanılan kişiler ya da
isimler olmuşlardır. Nesiller
içerisinde sembolleştirilmişler alt tanrılar edinilmişlerdir. Kaynağı
ilâhi olmayan bu dinlerin doğal olarak bir kitapları ve peygamberleri de
yoktur.
Yahudilikte, Yehova’ya (ALLAH) inanılır. Tektir. Fakat Tanrıya insan özellikleri verirler.
(Tanrı’nın oğlu vardır; güreşir; yorulur, dinlenir). Yehova, sadece Yahudilerin
tanrısıdır -tanrının seçkin ırkı Yahudilerdir-bundan dolayı milli dindir.
Hıristiyanlıkta, Baba(Tanrı: yaratıcı) -Oğul(İsa: kurtarıcı) -Kutsal
Ruh(Cebrail: Kutsayıcı)’tan oluşan üçlü tanrı anlayışına (Teslis inancı)
sahiptirler. ”Vahdaniyet Sıfatına inanmazlar”. Ayrıca Tanrıya insan özellikleri
verirler.(Tanrının meleklerine kızı ,İsa’ya oğludur derler)
İslamiyet’te ise bir, tek olan, hiçbir şeye benzemeyen, herkesin ve her
şeyin Rabbi olan, O’ndan başka Tanrı’nın olmadığına, en yüce ve en mükemmel
varlığın ALLAH olduğuna Tevhit inancı içinde, tam ve eksiksiz iman edilir.
KUTSAL KİTAPLARA İMAN
Hz. Âdem ile Hz. Muhammed
arasında gelip geçen tüm peygamberlere gönderilen açıklayıcı bildiri, kitaplardır İlk peygamberlere (örn Hz Âdem) birkaç sayfa şeklinde gönderilirken
bazı peygamberlere kutsal kitaplar (Kuran-ı Kerim, İncil, Zebur, Tevrat)
gönderilmiştir İslam'a göre bütün bu dinlerde iman esasları
aynıdır ancak amelde (uygulamada) farlılıklar vardır
Yahudilikte Zebur ve Tevrat’a inanılır. Fakat İncil ve Kur’an a
inanmazlar,eksik inanırlar.
Hıristiyanlıkta Zebur, Tevrat’a(eski ahit) ve İncil’e (yeni ahit)
inanılır. Fakat Kuran’a inanmazlar,eksik inanırlar.
İslamiyet’te ise Allah’ın gönderdiği 4 Kitap’a inanılır. Ama ilk 3
Kitap’ın sonradan bozulduğuna; Kuran-ı Kerim’in bozulamayacağına, çünkü bizzat
Allah tarafından korunduğuna ve kıyamete kadar bozulmayacağına, her devirde
insanların ihtiyaçlarına cevap vereceğine, hepsinin doğru ve gerçek olduğuna
şüphe duymadan tam ve eksiksiz iman edilir.
PEYGAMBERLERE İMAN
Musevilikte Hz. Adem’den Hz. Musa’ya kadar 23 peygambere inanılır. Ama
Hz. İsa’ya ve Hz. Muhammet’e inanmazlar.
Hıristiyanlıkta Hz. Adem’den, Hz. İsa’ya 24’üne inanılır. Ama Hz.
Muhammed’e inanmazlar, veya eksik inanılır.
İslam Dini’nde Allah’ın gönderdiği, Kur’an da adı geçen tüm Peygamberin
hepsine birden inanılır.
DÜNYAYA VE AHİRET
Yahudilikte dünyaya önem verilir; Ahiret ihmal edilir. Tevrat’ta âhiret
inancının yer almadığı görüşü hakimdir. Addison, Yahudiliğin böyle bir duruma
düşmesinde, millî bir esasa dayanan dinî gelenek ve göreneklerinin önemli bir
rol oynadığını söylemekte ve bu durumun, onları, ölümden sonra her birerlerini
bekleyen geleceği değil de, İsrail'in geleceğini düşünmeye yönelttiğini,
ölümden sonrasını umursamaz duruma soktuğunu ifâde etmektedir. (Üstün ırk
olduklarını düşünmeleri nedeniyle.)
Hıristiyanlıkta ahirete önem verilir; Dünyayı ihmal edip el etek
çekmeleri gerektiğine inanırlar. Hıristiyanlıkta da, insanları hesaba çekecek
olan Zât'ın onların yaratıcısı olan Allah değil de, diğer insanlar gibi Allah
tarafından yaratılmış biri olan Mesih olmasıdır. İncillere göre, cehennem azabı
ebedîdir, ancak bazı Hıristiyan fırkalar, Allah'ın vaadinden dönmeyeceğini
fakat, vaadinden vazgeçebileceğini, dolayısıyla inkârcıları cezalandırmayıp,
herkesi cennete koyacağını, ebedî azabın Allah'a yakışmadığını iddiâ
etmişlerdir.
Müslümanlıkta dünya ve ahiret dengesi vardır. ”Hiç ölmeyecekmiş gibi
dünyaya; yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış” sözüyle hareket ederler. Dünyayı
bir sınav yeri, köprü, araç, fani,geçici bir yer; Ahiret ise sınavın sonucu,
hedef, amaç, baki, ölümsüzlük yeri olarak görülür.
İBADET
Yahudiler ve Hıristiyanlar Allah’a ibadet ederler. (oruç, Hacc, sadaka
vardır) Ama yanlış, eksik ve şirk inancı içinde ibadet ederler.
Müslümanlıkta Allah’a Tevhit inancı içinde ibadet edilir, hepsimden
farklı olarak ta namaz ibadeti vardır.
GÖNDERİLİŞ ŞEKLİ
Musevilik ve Hıristiyanlık belli milletlere, belli mekana, belli bir
zamana ve çağa gönderilmiştir.
İslamiyet ise bütün insanlığa, milletlere ve bütün zaman ve çağlara
gönderilmiş olup çağlar üstü bir dindir.
RUHBANLIK
Yahudilik ve Hıristiyanlıkta Din adamları (ruhban) sınıfı vardır. Ruhban
sınıfının, çok imtiyazları olup kendilerini Tanrının yeryüzündeki temsilcisi
görüp Tanrı adına Günah Çıkarttırma-aforoz etme gibi işler yapıp İnsan ile
Allah arasına girerler.
İslamiyet’te ise Ruhban sınıfı diye bir din adamları sınıfı yoktur.
Tanrı ile kul arasına kimse giremez. Kişi günahının tövbesini Allah’a yapar.
KUR’AN VE BİLİM
Kuran bir "bilim kitabı" değildir. Ancak evrensellik vasfı
dolayısıyla kainatın bilimsel yasalarına uymayanlar, peşinen cezasını bu
dünyada fakir ve zelil olarak çekerler. Bu mümin olsun kafir olsun fark etmez.
Kainattaki adet ve kurallara uymayanların peşinen zelil ve hakir olmaları,
Allah’ın değişmez bir kanunudur.
Kainatın maddi şeriatına uymak her insan üzerine farzdır. Bunların terki
ve başkalarına havalesi kabil değildir. Maalesef Müslümanlar dünyada Kur’an ve
sünnet çizgisinden uzak bir hayat yaşadıkları için, bu nimetlerin keşfinde
önceliği ekseri olarak kafirlere kaptırmışlardır. Bunun tek sebebi de; Allah’ın
tekvini ve fıtri şeriatına uymamalarıdır.
Bir taraftan ister bilimsel ister başka türden olsun, bütün laik
çalışmalar reddedildi. Bütün dikkatler ruhların kurtuluşu gibi çok önemli
konuda toplandı. Ayrıca, bilim en azından Yunan kaynaklarına yani pagan
öğretiye başvurma anlamına geldiğinden, insanların aklının tehlikeli fikirlerle
dolup, bu fikirlerin Hıristiyan ruhları zehirlememesi için bilimi yok saymak
gerçekten temkinli bir davranış sayılabilirdi. Diğer taraftan, buna tamamen
ters bir yaklaşım vardı. Tanrı evreni yaratmış olduğuna göre, bilim yoluyla
O’nun eserini incelemek, ilahi hikmete ve tanrının insanın görmesine izin verdiği
harikalara olan hayranlığı arttıracaktı.
Rönesans sonrası Avrupa ise materyalist ve
hümanist yönde gelişti. Hıristiyanlığa olduğu gibi bütün semavî dinlere de
kendini bağımlı saymadı. Maziden Yunan felsefesi ve Roma nizamını esas alırken
Hıristiyanlığa da sınırlı bir yer tanıdı. Bu temel üzerinde insana, kâinat ve
hayata materyalist bir açıdan baktı.
Batı felsefesine göre hayatta nokta-i
istinad, üzerine basacağımız zemin, esas kıstas kuvvet kavramıdır. Kuvvetli
olan, hayatta kalmaya ve üstün olmaya lâyıktır. Kuvvetin fonksiyonu ise
başkalarına tecavüzdür. Batı'ya göre hayatın hedefi menfaattir. Menfaat ise
sınırlı olduğundan, insanları boğuşmaya sevk eder. Hayat prensibi olarak
mücadeleyi esas alır. Bundan da ihtilâf ve kavga doğar. Batının insan
kitlelerini bir arada tutmak için prensibi ise ırk ve milliyet esasıdır. Bu da
bir ırka, öbürlerini sömürme imkânı vermektedir. Batı'nın vardığı netice ise;
nefsin şehvetlerini tatmin ve insanların ihtiyaçlarını devamlı artırmak,
tüketime sevk etmektir.
Kur'ân a göre ise nokta-i istinad, haktır. Hakkı esas almak ittifak
sağlar. Hayattan hedef, Allah'ın rızasını kazanmak ve fazileti ideal
edinmektir. Fazileti hedef almak, samimî bir kardeşlik ve yardımlaşmaya
götürür. Kur'ân ın hayat prensibi yardımlaşmadır. Bu ise, insanları birbirinin
imdadına koşturur. Kitleler arasındaki birleştirici unsur din, vatan ve meslek
bağlarıdır. Bu da kardeşliğe sevk eder.
Avrupa medeniyeti, bazı güzel taraflarına rağmen, temelindeki bu çürük
esaslar sebebiyle insanlığa mutluluk getirmemiştir. İnsanlığın ancak beşte
birine yalnız maddî konfor sağlamıştır.
Kur'ân-ı Kerîm ise hikmetli, dengeli bir gelişme tavsiye eder, dünya ve
ahirete birden baktığından iki dünya mutluluğunu gerçekleştirir. (Prof. Dr. Suat Yıldırım) {EKABİR ÇALIŞMALAR. (derleme)}]
Devam ediyor bir sonraki sayfaya
geçiniz.
Saff suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder