18 Aralık 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. SAFF (06 - 09) (175 - A) (c)

(b) sayfasından devam


6-) Ve iz kale 'Iysebnu Meryeme ya beniy israiyle inniy Rasûlullahi ileyküm musaddikan lima beyne yedeyye minetTevrati ve mübeşşiren BiRasûlin ye'tiy min ba'dismuhu Ahmed* felemma caehüm Bilbeyyinati kalu hazâ sıhrun mubiyn;

Hani Meryemoğlu İsa dedi ki: "Ey İsrailoğulları... Muhakkak ki ben size Rasûlullâh'ım! Tevrat'tan önümde olan için bir tasdik eden ve benden sonra Rasûl olarak gelecek ismi AHMED olanı müjdeleyenim!" Onlara mucizeler olarak geldiğinde: "Bu apaçık bir sihirdir" dediler.
{Not: Bu konuda bir Rasûlullâh açıklaması: "Tevrat'taki ismim 'Ahyed'dir (uzaklaştıran); çünkü ben ümmetimi ateşten alıp uzaklaştırırım... Zebur'daki ismim 'el Mahiy'dir (silen); çünkü Allâh benimle putlara kulluk yapanları sildi... İncil'deki ismim 'Ahmed' dir (Zât'ın tecellisi olarak Hamd etmekte olan)... Kurân'daki ismim 'Muhammed'dir (kesintisiz çok Hamd edilen); çünkü ben Semâ ve Arz ehli arasında 'MAHMUD'um (değerlendirilenim)." (A. Hulusi)

06 - Bir vakit da Meryem’in oğlu Isâ şöyle dedi: Ey İsraîl oğulları! Ben size Allahın Resulüyüm, önümdeki Tevrat’ın musaddıkı ve benden sonra gelecek bir Resulün müjdecisi olarak geldim ki onun ismi Ahmed’dir, sonra o onlarla beyyinelerle gelince «bu apaçık bir sihir» dediler. (Elmalı)


Ve iz kale 'Iysebnu Meryem hani bir zamanda Meryem oğlu İsa demişti ki; ya beniy israiyle inniy Rasûlullahi ileyküm musaddikan lima beyne yedeyye minetTevra ey İsrail oğulları ben size gönderilmiş bir elçiyim musaddikan lima beyne yedeyye minetTevra Tevrat’tan bana kadar gelen hakikatleri doğrulamak için, tasdik etmek için size Allah tarafından gönderilmiş bir elçiyim demişti Meryem oğlu İsa.

Dikkat buyurun, Meryem oğlu İsa. Kur’an da annesine nispet edilen peygamberdir Hz. İsa. Neden annesine nispet edildiğini daha önce de vurgulamıştım, bir kez daha tekrar edeyim; Erkekçi Roma toplumuna tokat gibi bir cevap olsun diye Kur’an çok özel bir peygamberi annesine nispetle anıyor ve hatta babasız yaratılmış olmasının hikmeti de budur. Erkekçi Roma toplumuna tokat gibi bir cevap olmasıdır.

ve mübeşşiren BiRasûlin ye'tiy min ba'dismuhu Ahmed ve Hz. İsa’nın gönderiliş amacından 2.si söyleniyor burada. Ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir elçiyi müjdelemek için gönderildim peygamber olarak.

Dikkat buyurun Ahmed. Burada geçer Kur’an da Allah resulüne atfen. Veya isim ile müsemma kastedilerek övgüye daha layık olan diye çevirebiliriz bunu. Övgüye, övülmüş olan, en çok övülen veya övgüye daha layık olan. Veya üçüncü bir anlamı daha var bunun ismihu yu zikruhu manası vererek övgüye mazhar olarak anılan. 4. Bir manası daha var Ahmed; Fiili muzari okuyarak adını en çok övdüğüm kimse manasına gelir. Bu 4 anlamda çıkabilir buradan.

Evet, Kur’an bir haber veriyor burada. Tevrat ve İncil’in hz. peygamberi müjdelediği haberini veriyor. Bunun altını çizmek lazım. 5 husus Kur’an ın verdiği bu haberi teyit eder, destekler.

1 – Yuhanna incilinde Periklitos, bozulmuş şekliyle Parakletos sözcüğü, bu sözcükte yapılan bir çok atıf Allah resulüne gider. Yani Ahmed’in Yuhanna İncil’inde ki karşılığı Periklitos kelimesidir. İncillerin ilk 4 yüzyılda uğradığı yol kazası işi bilen herkes tarafından bilinir. Kelimeyi tanınmaz hale getirmiş bu 400 yılda ki yol kazaları. Yuhanna İncilinin Süryanca aslına ulaşanlar karşılarında bu kelimenin Süryanice karşılığı olarak Münhamenna kelimesini buluyor. Münhamenna kelimesinin tam Arapça karşılığı ise Muhammed, Ahmed. Dolayısıyla bu gerçeği itiraf eden tarihte Hıristiyan din adamları olmuş.

Necaşi de bunlardan biri. Necaşi onun ismini kitaplarımızda görüyorduk diyor. Allah resulüne iman ederken gerekçe olarak bunu veriyor. Demek ki gördük dediği isim, işte bu isim. Ki kendisi Arapça da biliyordu Necaşi, O ismin Arapça karşılığının Ahmed ve Muhammed olduğunu da çok iyi biliyordu.

2 – Yuhanna İncilinde ki o peygamber problemi. Nedir bu? Yuhanna İncilinde 1. baba 19-25. cümleleri arasında şöyle bir ibare geçer. Hz. Yahya’ya; Sen mesih değilsin, ilyah değilsin, o peygamber de değilsin. Ya sen nesin diye sorarlar. Mesihi biliyoruz Hz. İsa. İlyah’ı biliyoruz İlyas. Peki ya o peygamber? O peygamberle kastedilen Ahmed ismi işle geçen Hz. Muhammed S.A. dan başkası olmasa gerek.

3 – Luka İncilinde evdoya diye bir sözcük var. Bu sözcük bu güne kadar o kadar çok yoruma tabi tutulmuş ki hepsi de çelişkili ve hepsi de tutarsız. Benjamin Keldani isimli bir Süryani ilim adamı papaz, daha sonradan bu gerçeği görerek Müslüman olmuş ve Abdulhak Davud adını alarak Bu mesele üzerine müstakil bir eser kaleme almış olan bir ilim adamıdır bu, kaynak dilde evdokya’nın Ahmed manasına geldiğini tespit eder ve bu o zatın imanına vesile olmuştur.

4 - Barnaba İncili. M.S. 496 yılına kadar Barnaba İncili kiliselerde okunan bir İncil’di. Yani kanonik bir İncil’di. Meşru ve okunması gereken bir İncil’di. Fakat he ne oluyorsa oluyor, 496 yılında Patrick Gelasius tarafından zındıkça ilan ediliyor bu İncil. Çok ilginç, Bu İncil Hz. Peygamberi hem de Arapça ismi ile anıyor, Muhammed olarak, orijinal ismi ile anıyor. Daha ağır bir yol kazasına uğruyor Barnaba İncil’i, elde 14. yüzyıldan kalma İtalyanca bir Nüsha dışında hiçbir nüsha kalmıyor.

18. yy. da fark edilen İspanyolca Nüsha da esrarengiz bir biçimde yerinden kayboluyor. Yine bilmiyoruz niye kayboluyor. Elde kalan tek nüshadan 1907 de Oxford press in bastığı binlerce nüsha piyasaya çıkar çıkmaz, görünmez gizli eller tarafından bire kadar toplanıyor ve sadece 2 nüsha dışında Oxford’un bastığı tüm nüshalar ortadan sırra kadem basıyor. Bilmiyoruz niye böyle oluyor. İşte Barnaba İncil’i tarih boyunca böyle üst üste yol kazasına uğruyor. Sırf , bizim tahminimiz içinde Allah Resulünün ismi orijinal olarak geçtiği için.

5 – İncil kelimesi. Birçok yorum olmasına rağmen tüm yorumların ortak noktası İncil kelimesi müjde manasına geliyor. Peki Hz. İsa müjde veriyorsa, ona bir müjde gelmişse sizce neyi müjdeliyor dersiniz. müjde gelecekte sevindirici bir haber vermektir öyle değil mi. Yani o gün olmamış, fakat gelecekte gelecek olan sevindirici bir haber demektir. Peki Hz. İsa’nın verdiği müjde ne  ola ki. Kesin kanaatimiz o ki Hz. İsa’nın verdiği, gönderilme amacı olan müjde de Hz. peygamberin ta kendisidir.

İşte Kur’an ın Tevrat ve İncil’de Hz. peygamberin adının geçtiğine dair verdiği ihbarın tarihsel gerçeği bu 5 madde içerisinde görülebilir, özetlenebilir.

felemma caehüm Bilbeyyinati kalu hazâ sıhrun mubiyn kendilerine hakikatin apaçık delilleriyle, belgeleriyle geldiğinde İsa; Dediler ki bu apaçık bir sihirdir. Tüm peygamberlere dedikleri gibi. Anlamıyoruz demediler, inanmıyoruz diyemediler, itiraf etmediler, kabullenemediler, ama sihirdir demeyi, iftira etmeyi bildiler.


7-) Ve men azlemu mimmeniftera 'alAllâhilkezibe ve hüve yüd'a ilel'İslâm* vAllâhu lâ yehdilkavmezzâlimiyn;

İslâm'a davet olunduğu hâlde, Allâh'a iftira edenden (gayrının varlığını kabul edenden) daha zâlim kimdir? Allâh zâlimler topluluğuna hidâyet etmez! (A. Hulusi)

07 - İslâm’a davet olunurken Allaha karşı yalan uydurandan daha zâlim de kim olabilir! Allah da zâlimler güruhunu muvaffak etmez. (Elmalı)


Ve men azlemu mimmeniftera 'alAllâhilkezibe ve hüve yüd'a ilel'İslâm İslam’a davet edildiği halde uydurduğu yalanı Allah’a isnat edenden daha zalim biri var mı? Daha zalim biri olabilir mi?

Ezeli ve biricik hakikatin insanlığın son çevriminde ki ifadesi olan Kur’an da kodlanmış olan hakikatlere biz İslam diyoruz değil mi? Ezeli ve biricik hakikat bu aslında. Aslında Allah’ın kâinatı yönettiği sistemin adı. Tüm peygamberlerin davet ettiği hakikat. Tüm peygamberlere gelen vahyin özü. İslam bu. Demek ki Hz. İsa da İslam’a davet etmiş. O da bir İslam peygamberiymiş, buradan açıkça onu anlıyoruz zaten.

vAllâhu lâ yehdilkavmezzâlimiyn Allah zalim bir topluma, haddini aşmış bir topluma, bilinci ters dönmüş bir topluma, Allah’ın koyduğu yeri şaşırmış bir topluma doğru yolu göstermez.


8-) Yüriydune liyutfiu nûrAllâhi Biefvahihim vAllâhu mütimmu nuriHİ velev kerihel kâfirun;

Allâh nûrunu (ilmini) ağızlarıyla (boş lafla) söndürmek istiyorlar! Oysa Allâh, nûrunun tamamlayıcısıdır! Velev ki hakikat bilgisini inkâr edenler hoşlanmasa! (A. Hulusi)

08 - İstiyorlar ki Allahın nûrunu ağızlarıyla söndürsünler, Allah ise nûrunu tamamlayacaktır, isterse kâfirler hoşlanmasınlar. (Elmalı)

Yüriydune liyutfiu nûrAllâhi Biefvahihim onlar istiyorlar ki Allah’ın ışığını, Allah’ın nurunu üfürükleriyle söndüreler. Yani üfürükleriyle söndürmek istiyorlar. vAllâhu mütimmu nuriHİ velev kerihel kâfirun Allah kafirler istemese de nûrunu tamamlayacaktır. Gerçekten de gerçeğe kastetseler de, gerçeğe suikast düzenleseler de kendilerini Hz. İsa’ya atfeden kilise, Hz. İsa’nın İncil’inin, yani müjdesinin başına gelen aslında onların ağızlarıyla, üfürükleriyle Allah’ın nûrunu söndürmek istemelerinden başka nedir ki. Burada aslında bunu söylüyor. Hz. İsa’nın müjdesinin, yani İncil’inin müjdelediği Ahmed’i, Muhammed’i silmeye kalktılar. Fakat Allah nûrunu sildirmeyecek, tamamlayacaktır.


9-) "HU"velleziy ersele RasûleHU Bilhüda ve diynilHakkı liyuzhirehu 'aleddiyni küllihi velev kerihel müşrikûn;

O ki, bütün din anlayışlarına üstün kılmak için Rasûlünü Hak - hakikat olarak ve Hak Din (mutlak sistem ve Sünnetullâh bilgisi) ile irsâl etti! Velev ki şirk koşanlar hoşlanmasa! (A. Hulusi)

09 - O Allah dır ki Resulünü hidayet kanunu ve hak dini ile gönderdi, onu her dinin üstüne çıkarmak için, isterse müşrikler hoşlanmasınlar. (Elmalı)


"HU"velleziy ersele RasûleHU Bilhüda ve diynilHakk O’dur elçisini, resulünü hidayet ve Hakk din ile gönderen, rehberlikle gönderen, vahiyle gönderen liyuzhirehu 'aleddiyni küllih bütün batıl dinlere üstün kılmak için gönderen O’dur. velev kerihel müşrikûn isterse Allah’a ortak koşanlar, Allah’ın dışında O’nun yetkisini, O’nun esmasını, O’ndan rol çalarak bir başka şeye atfedenler hoşlanmasalar da Allah tamamlayacak ve kendi dinini üstün kılacaktır.

[Ek bilgi; İSLÂM’IN DİĞER DİN VE KÜLTÜR AÇISINDAN ÜSTÜNLÜKLERİ
ALLAH’A İMAN AÇISINDAN
Dinler Tarihi araştırmacılarının da çok iyi bildiği ve teyid ettiği gibi eski çağ topluluklarının dinleri çoğunlukla Pagan (Çok Tanrılı ) dinler olmasına karşın hepsindeki ortak özellik EN ÜSTTE HERŞEYİ YARATAN ve YÖNETEN TEK TANRI olgusunun bulunduğudur. Diğer alt-tanrılar çoğunlukla bu EN YÜCE TANRI’ya ilişkilendirilmiş eş-çocuk-kardeş gibi bağlarla bağlanmış ve O EN YÜCE TANRININ hizmetkarı, O’nun verdiği yetkileri kullanan, Dini en iyi temsil eden, dünyadaki ve tabiattaki işleri O TANRI adına yönettiğine inanılan kişiler ya da isimler olmuşlardır. Nesiller içerisinde sembolleştirilmişler alt tanrılar edinilmişlerdir. Kaynağı ilâhi olmayan bu dinlerin doğal olarak bir kitapları ve peygamberleri de yoktur.
Yahudilikte, Yehova’ya (ALLAH) inanılır. Tektir. Fakat Tanrıya insan özellikleri verirler. (Tanrı’nın oğlu vardır; güreşir; yorulur, dinlenir). Yehova, sadece Yahudilerin tanrısıdır -tanrının seçkin ırkı Yahudilerdir-bundan dolayı milli dindir.
Hıristiyanlıkta, Baba(Tanrı: yaratıcı) -Oğul(İsa: kurtarıcı) -Kutsal Ruh(Cebrail: Kutsayıcı)’tan oluşan üçlü tanrı anlayışına (Teslis inancı) sahiptirler. ”Vahdaniyet Sıfatına inanmazlar”. Ayrıca Tanrıya insan özellikleri verirler.(Tanrının meleklerine kızı ,İsa’ya oğludur derler)
İslamiyet’te ise bir, tek olan, hiçbir şeye benzemeyen, herkesin ve her şeyin Rabbi olan, O’ndan başka Tanrı’nın olmadığına, en yüce ve en mükemmel varlığın ALLAH olduğuna Tevhit inancı içinde, tam ve eksiksiz iman edilir.
KUTSAL KİTAPLARA İMAN
Hz. Âdem ile Hz.  Muhammed arasında gelip geçen tüm peygamberlere gönderilen açıklayıcı bildiri, kitaplardır İlk peygamberlere (örn Hz Âdem) birkaç sayfa şeklinde gönderilirken bazı peygamberlere kutsal kitaplar (Kuran-ı Kerim, İncil, Zebur, Tevrat) gönderilmiştir İslam'a göre bütün bu dinlerde iman esasları aynıdır ancak amelde (uygulamada) farlılıklar vardır
Yahudilikte Zebur ve Tevrat’a inanılır. Fakat İncil ve Kur’an a inanmazlar,eksik inanırlar.
Hıristiyanlıkta Zebur, Tevrat’a(eski ahit) ve İncil’e (yeni ahit) inanılır. Fakat Kuran’a inanmazlar,eksik inanırlar.
İslamiyet’te ise Allah’ın gönderdiği 4 Kitap’a inanılır. Ama ilk 3 Kitap’ın sonradan bozulduğuna; Kuran-ı Kerim’in bozulamayacağına, çünkü bizzat Allah tarafından korunduğuna ve kıyamete kadar bozulmayacağına, her devirde insanların ihtiyaçlarına cevap vereceğine, hepsinin doğru ve gerçek olduğuna şüphe duymadan tam ve eksiksiz iman edilir.
PEYGAMBERLERE İMAN
Musevilikte Hz. Adem’den Hz. Musa’ya kadar 23 peygambere inanılır. Ama Hz. İsa’ya ve Hz. Muhammet’e inanmazlar.
Hıristiyanlıkta Hz. Adem’den, Hz. İsa’ya 24’üne inanılır. Ama Hz. Muhammed’e inanmazlar, veya eksik inanılır.
İslam Dini’nde Allah’ın gönderdiği, Kur’an da adı geçen tüm Peygamberin hepsine birden inanılır.
DÜNYAYA VE AHİRET
Yahudilikte dünyaya önem verilir; Ahiret ihmal edilir. Tevrat’ta âhiret inancının yer almadığı görüşü hakimdir. Addison, Yahudiliğin böyle bir duruma düşmesinde, millî bir esasa dayanan dinî gelenek ve göreneklerinin önemli bir rol oynadığını söylemekte ve bu durumun, onları, ölümden sonra her birerlerini bekleyen geleceği değil de, İsrail'in geleceğini düşünmeye yönelttiğini, ölümden sonrasını umursamaz duruma soktuğunu ifâde etmektedir. (Üstün ırk olduklarını düşünmeleri nedeniyle.)
Hıristiyanlıkta ahirete önem verilir; Dünyayı ihmal edip el etek çekmeleri gerektiğine inanırlar. Hıristiyanlıkta da, insanları hesaba çekecek olan Zât'ın onların yaratıcısı olan Allah değil de, diğer insanlar gibi Allah tarafından yaratılmış biri olan Mesih olmasıdır. İncillere göre, cehennem azabı ebedîdir, ancak bazı Hıristiyan fırkalar, Allah'ın vaadinden dönmeyeceğini fakat, vaadinden vazgeçebileceğini, dolayısıyla inkârcıları cezalandırmayıp, herkesi cennete koyacağını, ebedî azabın Allah'a yakışmadığını iddiâ etmişlerdir.
Müslümanlıkta dünya ve ahiret dengesi vardır. ”Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya; yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış” sözüyle hareket ederler. Dünyayı bir sınav yeri, köprü, araç, fani,geçici bir yer; Ahiret ise sınavın sonucu, hedef, amaç, baki, ölümsüzlük yeri olarak görülür.
İBADET
Yahudiler ve Hıristiyanlar Allah’a ibadet ederler. (oruç, Hacc, sadaka vardır) Ama yanlış, eksik ve şirk inancı içinde ibadet ederler.
Müslümanlıkta Allah’a Tevhit inancı içinde ibadet edilir, hepsimden farklı olarak ta namaz ibadeti vardır.
GÖNDERİLİŞ ŞEKLİ
Musevilik ve Hıristiyanlık belli milletlere, belli mekana, belli bir zamana ve çağa gönderilmiştir.
İslamiyet ise bütün insanlığa, milletlere ve bütün zaman ve çağlara gönderilmiş olup çağlar üstü bir dindir.
RUHBANLIK
Yahudilik ve Hıristiyanlıkta Din adamları (ruhban) sınıfı vardır. Ruhban sınıfının, çok imtiyazları olup kendilerini Tanrının yeryüzündeki temsilcisi görüp Tanrı adına Günah Çıkarttırma-aforoz etme gibi işler yapıp İnsan ile Allah arasına girerler.
İslamiyet’te ise Ruhban sınıfı diye bir din adamları sınıfı yoktur. Tanrı ile kul arasına kimse giremez. Kişi günahının tövbesini Allah’a yapar.
KUR’AN VE BİLİM
Kuran bir "bilim kitabı" değildir. Ancak evrensellik vasfı dolayısıyla kainatın bilimsel yasalarına uymayanlar, peşinen cezasını bu dünyada fakir ve zelil olarak çekerler. Bu mümin olsun kafir olsun fark etmez. Kainattaki adet ve kurallara uymayanların peşinen zelil ve hakir olmaları, Allah’ın değişmez bir kanunudur.
Kainatın maddi şeriatına uymak her insan üzerine farzdır. Bunların terki ve başkalarına havalesi kabil değildir. Maalesef Müslümanlar dünyada Kur’an ve sünnet çizgisinden uzak bir hayat yaşadıkları için, bu nimetlerin keşfinde önceliği ekseri olarak kafirlere kaptırmışlardır. Bunun tek sebebi de; Allah’ın tekvini ve fıtri şeriatına uymamalarıdır.
Bir taraftan ister bilimsel ister başka türden olsun, bütün laik çalışmalar reddedildi. Bütün dikkatler ruhların kurtuluşu gibi çok önemli konuda toplandı. Ayrıca, bilim en azından Yunan kaynaklarına yani pagan öğretiye başvurma anlamına geldiğinden, insanların aklının tehlikeli fikirlerle dolup, bu fikirlerin Hıristiyan ruhları zehirlememesi için bilimi yok saymak gerçekten temkinli bir davranış sayılabilirdi. Diğer taraftan, buna tamamen ters bir yaklaşım vardı. Tanrı evreni yaratmış olduğuna göre, bilim yoluyla O’nun eserini incelemek, ilahi hikmete ve tanrının insanın görmesine izin verdiği harikalara olan hayranlığı arttıracaktı.
Rönesans sonrası Avrupa ise materyalist ve hümanist yönde gelişti. Hıristiyanlığa olduğu gibi bütün semavî dinlere de kendini bağımlı saymadı. Maziden Yunan felsefesi ve Roma nizamını esas alırken Hıristiyanlığa da sınırlı bir yer tanıdı. Bu temel üzerinde insana, kâinat ve hayata materyalist bir açıdan baktı.
Batı felsefesine göre hayatta nokta-i istinad, üzerine basacağımız zemin, esas kıstas kuvvet kavramıdır. Kuvvetli olan, hayatta kalmaya ve üstün olmaya lâyıktır. Kuvvetin fonksiyonu ise başkalarına tecavüzdür. Batı'ya göre hayatın hedefi menfaattir. Menfaat ise sınırlı olduğundan, insanları boğuşmaya sevk eder. Hayat prensibi olarak mücadeleyi esas alır. Bundan da ihtilâf ve kavga doğar. Batının insan kitlelerini bir arada tutmak için prensibi ise ırk ve milliyet esasıdır. Bu da bir ırka, öbürlerini sömürme imkânı vermektedir. Batı'nın vardığı netice ise; nefsin şehvetlerini tatmin ve insanların ihtiyaçlarını devamlı artırmak, tüketime sevk etmektir.
Kur'ân a göre ise nokta-i istinad, haktır. Hakkı esas almak ittifak sağlar. Hayattan hedef, Allah'ın rızasını kazanmak ve fazileti ideal edinmektir. Fazileti hedef almak, samimî bir kardeşlik ve yardımlaşmaya götürür. Kur'ân ın hayat prensibi yardımlaşmadır. Bu ise, insanları birbirinin imdadına koşturur. Kitleler arasındaki birleştirici unsur din, vatan ve meslek bağlarıdır. Bu da kardeşliğe sevk eder.
Avrupa medeniyeti, bazı güzel taraflarına rağmen, temelindeki bu çürük esaslar sebebiyle insanlığa mutluluk getirmemiştir. İnsanlığın ancak beşte birine yalnız maddî konfor sağlamıştır.
Kur'ân-ı Kerîm ise hikmetli, dengeli bir gelişme tavsiye eder, dünya ve ahirete birden baktığından iki dünya mutluluğunu gerçekleştirir. (Prof. Dr. Suat Yıldırım) {EKABİR ÇALIŞMALAR. (derleme)}]

Devam ediyor bir sonraki sayfaya geçiniz.
Saff suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder