El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy;
(Tâhâ 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr,
Rabbi yessir ve lâ tüassir, Rabbi temmim bil hayr. Rabbim hayırlısıyla
başlat, hayırlısıyla tamamlat, rabbim kolaylaştır, güç kılma. Rabbim vahyi bize
aç, bizi vahye aç. Vahyin sonsuz ışığını kurumuş yüreklere saç ya rabbi. Amin,
Amin..!
Değerli Kur’an dostları bugün
dersimize 61. sure olan mushafta, Saff suresiyle devam edeceğiz. Bugünkü
dersimiz, tefsir derslerimizi takip eden kardeşlerimiz bileceklerdir, 175.
dersimiz. Şu günkü gün itibariyle bu proje 10. yılını sürdürüyor, 10.
yılındayız. Yani 10 yıldan beri Kur’an ın tefsirini sesli ve görüntülü bir
projede tamamlamak için uzun, ama çok uzun bir maratona çıktık ve 175. derse
şükürler olsun geldik, dayandık. Allah nasip ederse, eğer planladığımız gibi
giderse önümüzde 25 ders daha var. 200 derste Kur’an ın tamamını odyo, video,
yani görüntülü ve sesli tefsirini tamamlamış olacağız. Rabbimden duam bizi
Kur’an ın altın zincirine mütevazi bir halka kılması, sizden de bu duama amin
demenizi istirham ederim.
Saff suresi adını 4. ayetinden
alıyor. Birlik ruhu ve mücadele disiplinine atıftır saff ismi. Dikkat buyurunuz
namazda aldığımız düzene saf deriz. Kur’an bu kelimeyi kuşlar içinde kullanır.
Kur’an b kelimeyi melekler içinde kullanır. Yani meleklerin saffı, kuşların saffı,
ibadete duranların saffı. Aslında saff belki de varlığın nizam ve intizam
içinde ki tabiatına bir atıf olsa gerektir.
Sıradan bir hizaya duruş değil
saff, veyahut ta tesadüfü bir hiza değil. Vahiy toplumuna özgü bir esas duruş,
bir klas duruş. Saff aslında Kur’an ın sosyo politik düzeninin de bir
ifadesidir. Sadece sıradan bir kelime değil, Kur’an ın öngördüğü toplumun
yönetim sisteminin de bir kodu mesabesindedir. Havariyyun ve İsa suresi adı da
verilmiş bu sureye.
Surenin iniş zamanına gelince,
Suremiz Medine’de nazil olmuş surelerden biri. Kesin olmamakla birlikte Uhud
ertesinin yılgın ortamını tamire çalışan bir üslubu var. yani saflar bozulmuş,
Uhud yenilgisi alınmış. Zımnen eğer Allah resulünün dizdiği saf bozulmasaydı
Uhud yenilgisi olmazdı der gibidir. Onun içinde Uhud’un arkasından o yenilginin
kötü sonuçlarını, olumsuz neticelerini tamir ve tavziğe, dahası onu olumluya
çevirmeye aday gibidir, ki zaten bu konuda saff suresi indikten sonra sahabenin
bozulan morallerini düzeltmede çok büyük bir rol oynamıştır bu sure.
Tertipte, Teğabün suresi ile Cuma
sureleri arasında yer alır. Meşhur Hz. Osman tertibinde. Kronolojisinde, nüzul
sıralamasında. Bu bizce de isabetli gözüküyor. Haşr ve Hadid sureleriyle de
irtibatlı Saff suresi. Yani Teğabün, Cuma, Haşr ve Hadid sureleri ile bir grup
oluşturuyor dersek sanırım isabetsiz olmaz.
Saff suresinin konusu en kısa
ifadesiyle İslam toplumunun birlik ve dirliğini korumak ve sağlamak. İslam
toplumunun zafer ve fetih tasavvurunu inşa ediyor bu sure. Yani zafer nedir,
kayıp nedir, yenme nedir, yenilme nedir. Bütün bunlara rabbimizin getirdiği bir
tanım var. Bizim bazen zafer dediğimiz öyle şeyler var ki, işin özü itibarıyla,
Allah’ın gör dediği yerden baktığımızda zafer falan yok ortada.Bizim bazen
kayıp diye baktığımız öyle şeyler var ki, işte Uhud buna bir örnek aslında.
Zahiren bir yenilgi gibi duruyor. Öyledir de nitekim. Ama özü itibariyle
aslında Uhud zaferlerin başlangıcını teşkil eden bir ilk halka.
Hudeybiye’de de aynısını görmüyor
muyuz. Hemen önceki sure Hudeybiye’nin arkasından yaşanmış bir olayla
ilgiliydi, Mümtehane suresi, imtihan edilen kadın suresi. Dolayısıyla onu da
iyi hatırlayalım. Gerçek fetih olarak nitelemedi mi rabbimiz Hudeybiye
müsalahasını, antlaşmasını. Oysa ki dışarıdan bakınca, hatta Allah resulünün
etrafında ki ilk halkada yer alan Hz. Ömer bile bu anlaşmayı kendi aleyhlerine
sanıp gerçekten de bir türlü anlayamamıştı değil mi? Ama en sonunda;
İnnâ fetahnâ
leke fethan mubiynâ. (Feth/1) Biz sana apaçık bir fetih müyesser
kıldık ayeti ve bunun devamı olan Fetih suresinin diğer ayetleri bu vesileyle
nazil olmamış mıydı? İşte burada da biz o hikmeti görüyoruz aslında. Siz ey
iman edenler Ya eyyühelleziyne amenû lime tekûlûne ma lâ tef'alun
(2) niçin söylediklerinizi yapmıyorsunuz, yapmadıklarınızı söylüyorsunuz,
yapmayacaklarınızı söylüyorsunuz. Bir başka ve belki daha doğru ifadesiyle
niçin söylediklerinizle yaptıklarınız birbiriyle örtüşmüyor, birbiriyle
uyuşmuyor meşhur ayeti işte bu surede. Ki ahlaki çerçeve açısından bu ayeti
herkes yüreğinin tam ortasına çivilemeli diye düşünüyorum.
Ardından savaşta disiplinsizliğe
atıf yapıyor sure Hz. Musa üzerinden bu atfı tarihi bir örnekle izah ediyor. ki
3 – 5. ayetler bu konuda. Tıpkı bir önceki surenin nasıl Müslüman olmayan
müşrik ve kafir atalarla yakınlarla ilişkisine Hz. İbrahim’in güzel örneği
veriliyorsa, burada da işte Hz. Musa üzerinden bir örnek veriliyor.
Surede Hz. peygamber, Hz. İsa
dilinden Ahmed olarak geçiyor. Yani Hz. peygamberin Ahmed vasfıyla, sıfatıyla
veya ismiyle, ki ayete gelince bunu daha da açıklayacağız 6. ayetinde anıldığı
tek yer burası.
Malla ve canla cihada geliyor
sıra 10 – 13. ayetler arasında ve Hz. İsa’nın havarilerle diyalogunu dile
getiren muhteşem bir kapanışla sure son buluyor. Şimdi bu girizgahtan sonra
suremizi tefsire geçebiliriz.
1-) Sebbeha Lillâhi ma fiysSemavati ve mâ
fiyl'Ard* ve "HU"vel'AziyzülHakiym;
Semâlarda
ve arzda her ne varsa (Esmâ'sıyla onları açığa
çıkaranın yaratma amacına göre yerine getirdikleri işlevleriyle) Allâh'ı tespih etmektedir! "HÛ"; Aziyz'dir,
Hakiym'dir. (A. Hulusi)
01 -
Tesbih etmekte Allah için Göklerdeki ve Yerdeki, o öyle azîz öyle hakîm.
(Elmalı)
Sebbeha Lillâhi ma fiysSemavati ve mâ fiyl'Ard
göklerde ve yerde her ne var ise, hepsi Allah adına hareket ettiler. Sebbeha,
fiili mazi. Sebbeha’yı hareket ettiler biçiminde çevirmemin gerekçesini daha
önce izah etmiştim. Sebeha fiili, tersi, mananın tersini ifade eden
kelimelerdendir. Se be ha - ha be se. Habese hapsetti, sebeha kaynağından
hareket etti, koy verdi, serbest bıraktı. Nehera, ters çevirelim kelimeyi;
Rahene. Manayı ters çevirelim; rehin tuttu. O zaman nehiranın manası serbest
bıraktı, koy verdi, saldı. Derre geçirgen demektir, inciye dürri diye bunun
için denilir. Ters çevirelim kelimeyi; redde, manayı ters çevirelim, yalıtkan,
geçirgen olmayan demektir. Ketebe; Yazdı. Kelimeyi ters çevirelim, aslında
ketebe yazdı manası daha sonra kazandığı bir mana. Bir araya getirdi, harfleri
bir araya getirerek kelime oluşturdu, kelimeleri bir araya getirerek cümle
oluşturdu. Cümleleri bir araya getirerek kitap oluşturdu demektir. Ketebe; bir
araya topladı, yan yana dizdi, bir araya getirdi manasına gelir. Ters
çevirelim; Beteke. Manayı ters çevirelim; dağıttı, yırttı, parçaladı, kopardı
manasına gelir.
Böyle bir çok kelime var,
dolayısıyla sebeha kelimesi de hareket etti, kaynağından yola çıktı, bıraktı
manalarına gelir ki; Sebbeha Lillâhi ma
fiysSemavati ve mâ fiyl'Ard ibaresinin burada en güzel manası da göklerde
ve yerde var olan her bir şey Allah adına hareket etti.
Adeta orada parantez içi zımnen
Allah adına hareket etti de bu kozmik düzen öyle kuruldu. Şu kainatta ki nizam
ve intizam öyle tesis edildi. Şu gördüğünüz muhteşem düzen bu sayede oluştu
manasını verir, vurgusunu verir bize. Niye böyle parantez içi bir açıklama
ihtiyacı duydum? Çünkü bu sure hatırlayalım Uhud’un arkasından Müslüman’ların
nizamı ve intizamı bozması üzerine inmişti. Uhud yenilgisi de Allah resulünün
Müslüman okçuları nizama ve intizama dizip; Siz şu düzen içinde burada durun
sözünü tutmadıkları için, zahiri sebebi buydu yenilginin. Bunu hep göz önünde
tutarak ayeti ve surenin diğer bölümlerini anlayacağız. Zımnen ama Allah adına
hareket eden siz Müslüman’ların söylem ve eylem çelişkisi, düzeni bozan bir
unsurdur ve işte bunun için savaşı kaybettiniz vurgusuna sahiptir.
ve "HU"vel'AziyzülHakiym
zira O yüceler yücesidir, hükmünde hikmet sahibidir. Yani Allah göklerde ve
yerde olan her bir şeyi kendi adına hareket ettirdi, O’nun adına hareket
etti,O’nu tespih etti. Fakat etmeseydi ne olacaktı. İnsan eğer onun adına
hareket etmezse ne olur? Hiçbir şey olmaz, kendisi zarar eder. Allah’a ne olur?
Hiçbir şey olmaz. ve "HU"vel'AziyzülHakiym zira O yüceler yücesidir.
İnsan oğlu akşama kadar O’nun gösterdiği istikametin tersinde yürüse Allah’a
hiçbir şey yapmış olmaz, kendisine zarar vermiş olur. Neden yarattı böyle bir
insanı diyecek olursanız, El Hakiym, hikmeti vardır.
2-) Ya eyyühelleziyne amenû lime tekûlûne ma lâ
tef'alun;
Ey iman
edenler. Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz! (A. Hulusi)
02 -
Ey o iman edenler! Niçin yapmayacağınız şey'i söylersiniz. (Elmalı)
Ya eyyühelleziyne amenû siz ey iman
edenler. Açılımı; siz ey iman iddiasında bulunanlar, iddianızı ispat etmek
istiyorsanız, neden böyle bir açılıma sahiptir. Taberi’nin çok isabetle
vurguladığı gibi El mü’minun ifadesiyle ya
eyyühelleziyne amenû ifadesi arasında ki fark, mü’minler; El Mü’minun
ifadesi veya el Mü’miniyn ifadesi imanlarının Allah tarafından makbul olduğu zımnen
ortaya konulanlar, Yani Allah’ın kendilerini mü’min saydıkları, elleziyne amenû
ise kendilerini mü’min olarak niteleyenler. Yani Allah’ın onlar hakkında henüz
bir yargısı yok. İşte böyle bir fark var burada.
Ya eyyühelleziyne amenû lime tekûlûne ma lâ
tef'alun niçin söylemlerinizle eylemleriniz birbiriyle uyuşmuyor.
Niçin söylediklerinizi yapmıyor, yapmadıklarınızı, yapmayacaklarınızı,
yapamayacaklarınızı söylüyorsunuz. Bu anlamların tümüne birden gelir.
Cihad farzıyyetinden önce
Abdullah İbn. Ubey Bin Selûl, yani münafıkların reisi İbn. Selûl ve yandaşları;
Keşke Allah’ın en çok sevdiği amel nedir onu bilseydik te, gece gündüz onu
yapsaydık derlermiş. Sebebi nüzül rivayetlerinden biri bu. Fakat cihar farz
olduktan sonra ilk kaçan onlar olmuş. Ama bana şu ikinci rivayet ki Taberi’nin
naklettiği şu sebebi nüzül rivayeti daha isabetli göründü. Savaşta yapmadıkları
kahramanlıkları etrafa anlatan insanlar olmuş, hatta savaşta kaçtığı halde
sanki kahramanlık yapmış gibi anlatan insanlar olmuş. Bunun üzerine bu ayet
nazil olmuş veya bu pasaj nazil olmuş ki bu konu ile daha bir irtibatlı
gözüküyor.
[Ek bilgi; Mü’min e yakışmaz.
Gerçek Müslüman’ın söylediği
sözle, yaptığı işin tutarlı olması gerekir. Ne söylüyorsa, onu bizzat yaparak
göstermelidir. Şayet yapmaya niyeti veya gücü yoksa, o zaman susmalıdır. Çünkü
bir kimsenin yapmadığı bir şeyi söylemesi Allah katında en kötü amellerdendir.
Ve o kimse Allah'ın azabını hak etmiştir. Ayrıca müminlik iddiasında bulunan bir
kimseye bu şekilde davranmak yakışmaz.
Hz. Peygamber (s.a) böyle bir
özelliğin müminliğin değil, münafıklığın alametlerinden olduğunu şöyle izah
etmiştir: "Münafıklığın alametleri üçtür: O namaz kılar, oruç tutar ve
mümin olduğu iddiasında bulunur. Fakat söz söylerse yalan söyler, ahit de
bulunursa ahdini yerine getirmez ve kendisine emanet edilene hıyanet
eder." (Buhari, Müslim) .
Başka bir hadisinde Hz.
Peygamber (s.a) şöyle buyurur:
"Bir kimse de şu dört
haslet bulunursa, o kimse hakiki münafıktır. Eğer bu hasletlerden bir tanesi
onda bulunuyorsa, onu terk edene kadar, onun kalbinde nifaktan bir şube vardır.
Bu dört haslet şunlardır: Kendisine emanet verilirse hıyanet eder, konuşursa
yalan söyler, söz verirse sözünü tutmaz, münakaşa ederse ahlâk ve edebi
aşar." (Buhari, Müslim)(E. A. Mevdudi-
Tefhimü’l Kur’an)]
Ek bilgi-2; İMAN VE
İMANSIZLIK
İnandığını söylemek, ya da
ikiyüzlülük veya sahtekârlık yaparak inanmadığı şeyleri söylemek! Ve buna kendi
vicdanını tatmin edecek kılıflar bulmak! Bu yüzden demiş Celâleddin Rûmi,
"Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol" diye. Bu
zordur! Çok zordur! İnsana çok şeyler kaybettirir böyle olmamak!
Bunu ancak, "ALLÂH"a imanı dolayısıyla her
kaybı göze alabilecek nadir insanlar göze alabilir! Kaybedecek hiçbir şeyi
olmayan "fakîr"ler göze
alabilir! Çünkü onlar Allâh için yaşarlar, kimseden bir şey ummaksızın!
Herkesin yarın kaybedeceklerini, onlar dünden kaybetmişlerdir!
İnsanlarla "Allâh için = fiysebilillâh" bir
arada bulunur ve "Allâh için =
fiysebilillâh" konuşurlar! Bunu kaldıramayanlar da elbette onlardan
uzaklaşırlar ve Rab edindikleriyle baş başa yaşarlar! Sonra o Rab edindikleri,
kıyametlerinde onları terk eder gider; "Allâh gazabı" demek olan "Allâh'tan uzaklıkları" içinde, yalnızlıklarının sonucu olan
azabı yaşarlar tek başlarına! "Yapamayacağın şeyi niçin söylersin?"
hitabı bunun için çok önemlidir!
"İmanlıyım" demek bunun sonuçlarını yaşamak demektir!
İman, getirisi olan fiilleri
ortaya koyup, o fiillerin getirisini yaşamak içindir! İmanın gereği olan
fiilleri uygulamadan; imanın getirisi olan bakış açısını edinmeden yaşıyorsan;
bil ki yalnızca kendini aldatıyorsun! Çevrendekileri aldatman sana yarın hiçbir
yarar sağlamayacaktır! Yaptıkların, niyetinin "Allâh için", "fiysebilillâh"
olup olmadığının göstergesidir! "Allâh
için" olmayan beraberlikler er-geç son bulacak ve kişi bu
beraberliğinden dolayı pişman olacaktır! (A.Hulusi-İman ve
imansızlık
Devam ediyor bir sonraki sayfaya
geçiniz.
Saff suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder