16 Aralık 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. SAFF (01 - 02) (175 - A) (a)











El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.



Rabbişrah liy sadriy;



Ve yessirliy emriy;



Vahlül ukdeten min lisaniy;



Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)



Rabbim, göğsüme genişlik ver, kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr, Rabbi yessir ve lâ tüassir, Rabbi temmim bil hayr. Rabbim hayırlısıyla başlat, hayırlısıyla tamamlat, rabbim kolaylaştır, güç kılma. Rabbim vahyi bize aç, bizi vahye aç. Vahyin sonsuz ışığını kurumuş yüreklere saç ya rabbi. Amin, Amin..!



Değerli Kur’an dostları bugün dersimize 61. sure olan mushafta, Saff suresiyle devam edeceğiz. Bugünkü dersimiz, tefsir derslerimizi takip eden kardeşlerimiz bileceklerdir, 175. dersimiz. Şu günkü gün itibariyle bu proje 10. yılını sürdürüyor, 10. yılındayız. Yani 10 yıldan beri Kur’an ın tefsirini sesli ve görüntülü bir projede tamamlamak için uzun, ama çok uzun bir maratona çıktık ve 175. derse şükürler olsun geldik, dayandık. Allah nasip ederse, eğer planladığımız gibi giderse önümüzde 25 ders daha var. 200 derste Kur’an ın tamamını odyo, video, yani görüntülü ve sesli tefsirini tamamlamış olacağız. Rabbimden duam bizi Kur’an ın altın zincirine mütevazi bir halka kılması, sizden de bu duama amin demenizi istirham ederim.



Saff suresi adını 4. ayetinden alıyor. Birlik ruhu ve mücadele disiplinine atıftır saff ismi. Dikkat buyurunuz namazda aldığımız düzene saf deriz. Kur’an bu kelimeyi kuşlar içinde kullanır. Kur’an b kelimeyi melekler içinde kullanır. Yani meleklerin saffı, kuşların saffı, ibadete duranların saffı. Aslında saff belki de varlığın nizam ve intizam içinde ki tabiatına bir atıf olsa gerektir.



Sıradan bir hizaya duruş değil saff, veyahut ta tesadüfü bir hiza değil. Vahiy toplumuna özgü bir esas duruş, bir klas duruş. Saff aslında Kur’an ın sosyo politik düzeninin de bir ifadesidir. Sadece sıradan bir kelime değil, Kur’an ın öngördüğü toplumun yönetim sisteminin de bir kodu mesabesindedir. Havariyyun ve İsa suresi adı da verilmiş bu sureye.



Surenin iniş zamanına gelince, Suremiz Medine’de nazil olmuş surelerden biri. Kesin olmamakla birlikte Uhud ertesinin yılgın ortamını tamire çalışan bir üslubu var. yani saflar bozulmuş, Uhud yenilgisi alınmış. Zımnen eğer Allah resulünün dizdiği saf bozulmasaydı Uhud yenilgisi olmazdı der gibidir. Onun içinde Uhud’un arkasından o yenilginin kötü sonuçlarını, olumsuz neticelerini tamir ve tavziğe, dahası onu olumluya çevirmeye aday gibidir, ki zaten bu konuda saff suresi indikten sonra sahabenin bozulan morallerini düzeltmede çok büyük bir rol oynamıştır bu sure.



Tertipte, Teğabün suresi ile Cuma sureleri arasında yer alır. Meşhur Hz. Osman tertibinde. Kronolojisinde, nüzul sıralamasında. Bu bizce de isabetli gözüküyor. Haşr ve Hadid sureleriyle de irtibatlı Saff suresi. Yani Teğabün, Cuma, Haşr ve Hadid sureleri ile bir grup oluşturuyor dersek sanırım isabetsiz olmaz.



Saff suresinin konusu en kısa ifadesiyle İslam toplumunun birlik ve dirliğini korumak ve sağlamak. İslam toplumunun zafer ve fetih tasavvurunu inşa ediyor bu sure. Yani zafer nedir, kayıp nedir, yenme nedir, yenilme nedir. Bütün bunlara rabbimizin getirdiği bir tanım var. Bizim bazen zafer dediğimiz öyle şeyler var ki, işin özü itibarıyla, Allah’ın gör dediği yerden baktığımızda zafer falan yok ortada.Bizim bazen kayıp diye baktığımız öyle şeyler var ki, işte Uhud buna bir örnek aslında. Zahiren bir yenilgi gibi duruyor. Öyledir de nitekim. Ama özü itibariyle aslında Uhud zaferlerin başlangıcını teşkil eden bir ilk halka.



Hudeybiye’de de aynısını görmüyor muyuz. Hemen önceki sure Hudeybiye’nin arkasından yaşanmış bir olayla ilgiliydi, Mümtehane suresi, imtihan edilen kadın suresi. Dolayısıyla onu da iyi hatırlayalım. Gerçek fetih olarak nitelemedi mi rabbimiz Hudeybiye müsalahasını, antlaşmasını. Oysa ki dışarıdan bakınca, hatta Allah resulünün etrafında ki ilk halkada yer alan Hz. Ömer bile bu anlaşmayı kendi aleyhlerine sanıp gerçekten de bir türlü anlayamamıştı değil mi? Ama en sonunda;



İnnâ fetahnâ leke fethan mubiynâ. (Feth/1) Biz sana apaçık bir fetih müyesser kıldık ayeti ve bunun devamı olan Fetih suresinin diğer ayetleri bu vesileyle nazil olmamış mıydı? İşte burada da biz o hikmeti görüyoruz aslında. Siz ey iman edenler Ya eyyühelleziyne amenû lime tekûlûne ma lâ tef'alun (2) niçin söylediklerinizi yapmıyorsunuz, yapmadıklarınızı söylüyorsunuz, yapmayacaklarınızı söylüyorsunuz. Bir başka ve belki daha doğru ifadesiyle niçin söylediklerinizle yaptıklarınız birbiriyle örtüşmüyor, birbiriyle uyuşmuyor meşhur ayeti işte bu surede. Ki ahlaki çerçeve açısından bu ayeti herkes yüreğinin tam ortasına çivilemeli diye düşünüyorum.



Ardından savaşta disiplinsizliğe atıf yapıyor sure Hz. Musa üzerinden bu atfı tarihi bir örnekle izah ediyor. ki 3 – 5. ayetler bu konuda. Tıpkı bir önceki surenin nasıl Müslüman olmayan müşrik ve kafir atalarla yakınlarla ilişkisine Hz. İbrahim’in güzel örneği veriliyorsa, burada da işte Hz. Musa üzerinden bir örnek veriliyor.



Surede Hz. peygamber, Hz. İsa dilinden Ahmed olarak geçiyor. Yani Hz. peygamberin Ahmed vasfıyla, sıfatıyla veya ismiyle, ki ayete gelince bunu daha da açıklayacağız 6. ayetinde anıldığı tek yer burası.



Malla ve canla cihada geliyor sıra 10 – 13. ayetler arasında ve Hz. İsa’nın havarilerle diyalogunu dile getiren muhteşem bir kapanışla sure son buluyor. Şimdi bu girizgahtan sonra suremizi tefsire geçebiliriz.










1-) Sebbeha Lillâhi ma fiysSemavati ve mâ fiyl'Ard* ve "HU"vel'AziyzülHakiym;



Semâlarda ve arzda her ne varsa (Esmâ'sıyla onları açığa çıkaranın yaratma amacına göre yerine getirdikleri işlevleriyle) Allâh'ı tespih etmektedir! "HÛ"; Aziyz'dir, Hakiym'dir. (A. Hulusi)



01 - Tesbih etmekte Allah için Göklerdeki ve Yerdeki, o öyle azîz öyle hakîm. (Elmalı)





Sebbeha Lillâhi ma fiysSemavati ve mâ fiyl'Ard göklerde ve yerde her ne var ise, hepsi Allah adına hareket ettiler. Sebbeha, fiili mazi. Sebbeha’yı hareket ettiler biçiminde çevirmemin gerekçesini daha önce izah etmiştim. Sebeha fiili, tersi, mananın tersini ifade eden kelimelerdendir. Se be ha - ha be se. Habese hapsetti, sebeha kaynağından hareket etti, koy verdi, serbest bıraktı. Nehera, ters çevirelim kelimeyi; Rahene. Manayı ters çevirelim; rehin tuttu. O zaman nehiranın manası serbest bıraktı, koy verdi, saldı. Derre geçirgen demektir, inciye dürri diye bunun için denilir. Ters çevirelim kelimeyi; redde, manayı ters çevirelim, yalıtkan, geçirgen olmayan demektir. Ketebe; Yazdı. Kelimeyi ters çevirelim, aslında ketebe yazdı manası daha sonra kazandığı bir mana. Bir araya getirdi, harfleri bir araya getirerek kelime oluşturdu, kelimeleri bir araya getirerek cümle oluşturdu. Cümleleri bir araya getirerek kitap oluşturdu demektir. Ketebe; bir araya topladı, yan yana dizdi, bir araya getirdi manasına gelir. Ters çevirelim; Beteke. Manayı ters çevirelim; dağıttı, yırttı, parçaladı, kopardı manasına gelir.



Böyle bir çok kelime var, dolayısıyla sebeha kelimesi de hareket etti, kaynağından yola çıktı, bıraktı manalarına gelir ki;  Sebbeha Lillâhi ma fiysSemavati ve mâ fiyl'Ard ibaresinin burada en güzel manası da göklerde ve yerde var olan her bir şey Allah adına hareket etti.



Adeta orada parantez içi zımnen Allah adına hareket etti de bu kozmik düzen öyle kuruldu. Şu kainatta ki nizam ve intizam öyle tesis edildi. Şu gördüğünüz muhteşem düzen bu sayede oluştu manasını verir, vurgusunu verir bize. Niye böyle parantez içi bir açıklama ihtiyacı duydum? Çünkü bu sure hatırlayalım Uhud’un arkasından Müslüman’ların nizamı ve intizamı bozması üzerine inmişti. Uhud yenilgisi de Allah resulünün Müslüman okçuları nizama ve intizama dizip; Siz şu düzen içinde burada durun sözünü tutmadıkları için, zahiri sebebi buydu yenilginin. Bunu hep göz önünde tutarak ayeti ve surenin diğer bölümlerini anlayacağız. Zımnen ama Allah adına hareket eden siz Müslüman’ların söylem ve eylem çelişkisi, düzeni bozan bir unsurdur ve işte bunun için savaşı kaybettiniz vurgusuna sahiptir.



ve "HU"vel'AziyzülHakiym zira O yüceler yücesidir, hükmünde hikmet sahibidir. Yani Allah göklerde ve yerde olan her bir şeyi kendi adına hareket ettirdi, O’nun adına hareket etti,O’nu tespih etti. Fakat etmeseydi ne olacaktı. İnsan eğer onun adına hareket etmezse ne olur? Hiçbir şey olmaz, kendisi zarar eder. Allah’a ne olur? Hiçbir şey olmaz. ve "HU"vel'AziyzülHakiym zira O yüceler yücesidir. İnsan oğlu akşama kadar O’nun gösterdiği istikametin tersinde yürüse Allah’a hiçbir şey yapmış olmaz, kendisine zarar vermiş olur. Neden yarattı böyle bir insanı diyecek olursanız, El Hakiym, hikmeti vardır.





2-) Ya eyyühelleziyne amenû lime tekûlûne ma lâ tef'alun;



Ey iman edenler. Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz! (A. Hulusi)



02 - Ey o iman edenler! Niçin yapmayacağınız şey'i söylersiniz. (Elmalı)





Ya eyyühelleziyne amenû siz ey iman edenler. Açılımı; siz ey iman iddiasında bulunanlar, iddianızı ispat etmek istiyorsanız, neden böyle bir açılıma sahiptir. Taberi’nin çok isabetle vurguladığı gibi El mü’minun ifadesiyle ya eyyühelleziyne amenû ifadesi arasında ki fark, mü’minler; El Mü’minun ifadesi veya el Mü’miniyn ifadesi imanlarının Allah tarafından makbul olduğu zımnen ortaya konulanlar, Yani Allah’ın kendilerini mü’min saydıkları, elleziyne amenû ise kendilerini mü’min olarak niteleyenler. Yani Allah’ın onlar hakkında henüz bir yargısı yok. İşte böyle bir fark var burada.



Ya eyyühelleziyne amenû lime tekûlûne ma lâ tef'alun niçin söylemlerinizle eylemleriniz birbiriyle uyuşmuyor. Niçin söylediklerinizi yapmıyor, yapmadıklarınızı, yapmayacaklarınızı, yapamayacaklarınızı söylüyorsunuz. Bu anlamların tümüne birden gelir.



Cihad farzıyyetinden önce Abdullah İbn. Ubey Bin Selûl, yani münafıkların reisi İbn. Selûl ve yandaşları; Keşke Allah’ın en çok sevdiği amel nedir onu bilseydik te, gece gündüz onu yapsaydık derlermiş. Sebebi nüzül rivayetlerinden biri bu. Fakat cihar farz olduktan sonra ilk kaçan onlar olmuş. Ama bana şu ikinci rivayet ki Taberi’nin naklettiği şu sebebi nüzül rivayeti daha isabetli göründü. Savaşta yapmadıkları kahramanlıkları etrafa anlatan insanlar olmuş, hatta savaşta kaçtığı halde sanki kahramanlık yapmış gibi anlatan insanlar olmuş. Bunun üzerine bu ayet nazil olmuş veya bu pasaj nazil olmuş ki bu konu ile daha bir irtibatlı gözüküyor.




Gerçek Müslüman’ın söylediği sözle, yaptığı işin tutarlı olması gerekir. Ne söylüyorsa, onu bizzat yaparak göstermelidir. Şayet yapmaya niyeti veya gücü yoksa, o zaman susmalıdır. Çünkü bir kimsenin yapmadığı bir şeyi söylemesi Allah katında en kötü amellerdendir. Ve o kimse Allah'ın azabını hak etmiştir. Ayrıca müminlik iddiasında bulunan bir kimseye bu şekilde davranmak yakışmaz.

Hz. Peygamber (s.a) böyle bir özelliğin müminliğin değil, münafıklığın alametlerinden olduğunu şöyle izah etmiştir: "Münafıklığın alametleri üçtür: O namaz kılar, oruç tutar ve mümin olduğu iddiasında bulunur. Fakat söz söylerse yalan söyler, ahit de bulunursa ahdini yerine getirmez ve kendisine emanet edilene hıyanet eder." (Buhari, Müslim) .

Başka bir hadisinde Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurur:

"Bir kimse de şu dört haslet bulunursa, o kimse hakiki münafıktır. Eğer bu hasletlerden bir tanesi onda bulunuyorsa, onu terk edene kadar, onun kalbinde nifaktan bir şube vardır. Bu dört haslet şunlardır: Kendisine emanet verilirse hıyanet eder, konuşursa yalan söyler, söz verirse sözünü tutmaz, münakaşa ederse ahlâk ve edebi aşar." (Buhari, Müslim)(E. A. Mevdudi- Tefhimü’l Kur’an)]




İnandığını söylemek, ya da ikiyüzlülük veya sahtekârlık yaparak inanmadığı şeyleri söylemek! Ve buna kendi vicdanını tatmin edecek kılıflar bulmak! Bu yüzden demiş Celâleddin Rûmi,

"Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol" diye. Bu zordur! Çok zordur! İnsana çok şeyler kaybettirir böyle olmamak!

Bunu ancak, "ALLÂH"a imanı dolayısıyla her kaybı göze alabilecek nadir insanlar göze alabilir! Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan "fakîr"ler göze alabilir! Çünkü onlar Allâh için yaşarlar, kimseden bir şey ummaksızın! Herkesin yarın kaybedeceklerini, onlar dünden kaybetmişlerdir!

İnsanlarla "Allâh için = fiysebilillâh" bir arada bulunur ve "Allâh için = fiysebilillâh" konuşurlar! Bunu kaldıramayanlar da elbette onlardan uzaklaşırlar ve Rab edindikleriyle baş başa yaşarlar! Sonra o Rab edindikleri, kıyametlerinde onları terk eder gider; "Allâh gazabı" demek olan "Allâh'tan uzaklıkları" içinde, yalnızlıklarının sonucu olan azabı yaşarlar tek başlarına! "Yapamayacağın şeyi niçin söylersin?" hitabı bunun için çok önemlidir!

"İmanlıyım" demek bunun sonuçlarını yaşamak demektir!

İman, getirisi olan fiilleri ortaya koyup, o fiillerin getirisini yaşamak içindir! İmanın gereği olan fiilleri uygulamadan; imanın getirisi olan bakış açısını edinmeden yaşıyorsan; bil ki yalnızca kendini aldatıyorsun! Çevrendekileri aldatman sana yarın hiçbir yarar sağlamayacaktır! Yaptıkların, niyetinin "Allâh için", "fiysebilillâh" olup olmadığının göstergesidir! "Allâh için" olmayan beraberlikler er-geç son bulacak ve kişi bu beraberliğinden dolayı pişman olacaktır! (A.Hulusi-İman ve imansızlık



Devam ediyor bir sonraki sayfaya geçiniz.

Saff suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder