El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn. Rabbeneftah bil hayr, vahtim bil hayr, Rabbi
yessir ve lâ tüassir, Rabbi temmim bil hayr.
Rabbim hayır ile başlat,
hayırlısıyla tamamlat. Rabbim bize kolay getir, güç getirme. Amin.
Değerli Kur’an dostları geçen
dersimizde Nuh sure-i celilesinin 20. ayetine kadar işlemiştik.
Hatırlayacaksınız tuğyan olan yerde tufan olmaz mı demiştik. Aslında Nuh suresi
özetle bunu söylüyor. Tuğyan olan yerde tufan olur. Allah’a isyanın ayyuka
çıktığı bir yerde tufan olur. Fakat aslolan sizin geminizi yapmanızdır. Siz
geminizi yaparken herkes bir şey söyleyebilir. Tıpkı Hz. Nuh’a; bak, bak,
seninki karada gemi yapıyor, nerede yüzdürecekse diye dalga geçenler gibi.
Fakat suyun rabbi, göklerin rabbi, denizin rabbi geminizi yüzdüreceğiniz zamanı
gelince denizi ayağınıza getirir. Eğer O’nun için yola çıkmış, O’nun için
yaşamış, hayatınızı hakikate davet uğrunda geçirmiş ve samimiyetle iman etmiş,
güvenmişseniz bunu yapar. Tüm çağlara bu kıssanın içinde bulunduğu Nuh suresinin
verdiği ders budur. Her çağın Nuh’una; sen gemini yapmaya devam et. Deniz lazım
olursa denizin rabbi ayağına getirir mesajdır. Şimdi kaldığımız yerden Nuh
suresinin tefsirine devam ediyoruz.
Bismillah
21-) Kale Nuhun Rabbi innehüm 'asavniy vettebe'u
men lem yezidhu maluhu ve veleduhû illâ hasara;
Nuh
dedi ki: "Rabbim... Muhakkak ki onlar bana âsi oldular; malı ve çocuğu
kendisinin hüsranından başka bir şeyi artırmayan kimseye tâbi oldular."
(A. Hulusi)
21 -
Nuh dedi ki: yarab! Malûmun onlar bana isyan ettiler ve malı ve veledi
kendisine hasardan başka bir şey arttırmayan kimsenin ardınca gittiler.
(Elmalı)
Kale Nuhun Rabbi innehüm 'asavniy
Nuh dedi ki; Rabbim onlar bana isyan ettiler. Açıkça, kuşkusuz, tereddütsüz
onlar bana isyan ettiler. vettebe'u men lem yezidhu maluhu ve veleduhû illâ hasara
malı ve nesli sadece hüsranını artıran bir takım kimselere uydular. Bana isyan
ettiler, malı ve nesli çok olanlara uydular. Fakat mal ve nesil onların
hüsranını artırdı. Yani onlar dünyevileştiler. Onlar Allah’ın gör dediği yerden
değil, şeytanın gör dediği yerden baktılar. Onlar çok olana itibar ettiler. hak
olana değil. Ben hakka davet ettim, fakat yanımda ne kadar dünyalık olduğuna
baktılar, davet ettiğim hakikate değil. Onun içinde onlar dünyalığın yanında
yer aldılar. Çok olanın yanında hakka karşı yer aldılar.
22-) Ve mekeru mekren kübbara;
"Çok
büyük bir mekr ile mekr ettiler!" (A. Hulusi)
22 -
Ve büyük büyük mekre giriştiler. (Elmalı)
Ve mekeru mekren kübbara koca koca,
büyük büyük, dehşet tuzaklar hazırladılar. Mekr; aslında hile, desise, tuzak
manasına gelir. Fakat düzen, düzenek manasını da içerir. Burada fiili ve fiziki
bir tuzak mı, yoksa fikri ve zihni bir tuzak mı kastediliyor. Aslında sanki
insanın en büyük tuzağının, insanın kendisini içine düşürdüğü en büyük tuzağın
kendi kendine kurduğu zihni tuzaklar olduğunu söylüyor gibidir. Yoksa Hz.
Nuh’un önüne tuzak kurup ta onu içine düşürdüler anlamını göremiyoruz.
Peki akla kurulan bu tuzaklar
neler olabilir?
Birincisi (Melek)
peygamber istediler, biz onların kendi akıllarının önüne kurdukları tuzakları,
bu kıssanın Kur’an da anlatıldığı diğer yerlerden öğreniyoruz. Bu kıssa Kur’an
da 30 a yakın yerde, hatta otuz küsür yerde anlatılır. Mesela; Onlar kendi
kendilerini düşürdükleri bir tuzak şuydu. İnsan peygamber istemediler. İnsan
peygambere karşı geldiler, bir melek peygamber istediler. Araf/63. ayeti bunun
delili. Nuh kavmi insan peygamber istemedi, çünkü insan soyundan ümit kesmişti.
Ama insan peygambere itirazın
ikinci bir gerekçesi daha var. O da hayat tarzını değiştirmek istemediler.
Çünkü insan peygamber olursa onu model almaları lazım. Melek olursa meleği
model alamayız diye mazeret ileri sürebilirler. Onun için tüm helak olmuş
kavimler insan peygambere itiraz ettiler. İşin özü insandan ümit kesmiştiler
çünkü kendilerinden ümit kesmişlerdi. Adeta insandan iyi çıkmaz, insandan adam
çıkmaz derecesine yaptılar bunu bu 1. tuzak.
İkinci tuzak yoksul kesimin,
fakir kesimin, toplumun düşük kesimlerinin Hz. Nuh’a iman etmesini davete yönelik
bir suçlama olarak kullandılar. Hud/27. ayetinin bize gösterdiği bu. Delili bu.
Yani davete toplumun alt tabakaları iman etti diye kodamanlar, varlıklılar
davetten, iman etmekten kaçındılar. Bu da bir bahaneydi. Aslında onların nasıl
kibirli, nasıl küstah olduklarını gösteriyordu. Ki burada da Ve mekeru mekren
kübbara derken onu söylüyor aslında. Kendi kendilerine öyle hileler,
öyle tuzaklar kurdular ki, korkunç tuzaklar, belki kibre dayalı, tekebbüre
datalı tuzaklar. Öyle bir ima da var.
Üçüncüsü mucize talep ettiler.
Fakat talep ettikleri mucize gelse inanacaklar mıydı. Tufan geldi inandılar mı,
yine inanmadılar. Gönlün görmediğini göz görmez Kur’an dostları. Mucizeler
gözlere de hitap ediyordu. Oysa ki vahiy mucizesi gönüllerine hitap ediyordu.
Ona kör kalınca diğer beşeri ve tabii mucizelere, yani diğer dışlarında
gerçekleşen mucizelere nasıl itimat edeceklerdi ki. Bu bir iman meselesi.
Gönülleri kör olduğu için gözleri de görmedi.
Dördüncüsü düzeni sarsmakla itham
ettiler Hz. Nuh’u. Bunu da Mü’minun/25. ayetinden öğreniyoruz. Yani düzenimizi
bozuyorsun, istikrarı bozuyorsun dediler. Tüm çağlarda ki inkarcıların ithamı
bu, istikrarı bozuyorsun. Hakikate karşı hücum ederken bunu söylediler. Sanki
düzenlerini alıp kaçan varmış gibi. Aslında onların düzen dedikleri, istikrar
dedikleri, batılın, şirkin, küfrün, günahın istikrarıydı.
İşte bütün bunlar akıllarına
kurdukları bir tuzaktı. Bu tuzağın içine kendileri düştüler. Çünkü kendi
zihinleri kendilerine tuzak kurdu.
23-) Ve kalû lâ tezerunne âlihetekum ve lâ
tezerunne vedden ve lâ suva'an ve lâ yeğûse ve ye'ûka ve nesra;
Dediler
ki: "Tanrılarınızı sakın bırakmayın! Vedd'i, Süva'i sakın bırakmayın...
Yağüs'u, Yauk'u ve Nesr'i de (tanrılarının -
putlarının adları)!" (A. Hulusi)
23 -
Ve sakın ilâhlarınızı bırakmayın ve sakın bırakmayın ne Veddi, ne Suvâı, ne de
Yeğûsü ve Ye'ûku ve Nesri dediler. (Elmalı)
Ve kalû ve dediler ki; lâ tezerunne âlihetekum ve lâ tezerunne vedden
ve lâ suva'an ve lâ yeğûse ve ye'ûka ve nesra asla onların
ilahlarına uymayın lâ tezerunne asla ilahlarınızı terk etmeyin,
ilahlarınızı bırakmayın. Asla; veddi, suva’ı, yeğusü, ye’uku ve Nesr’i
bırakmayın dediler.
Bu sayılan 5 put nüzül dönemi
Araplarının da bildiği putlar. Hatta bölge civar kabilelerde tapınılan putlar
bunlar. Mesela Yeğus isimli put erkek şeklindeymiş. Kitabu’l esnam dan
öğreniyoruz. Suva’ putu dişi tanrıça şeklindeymiş. Ye’uk putu at suretindeymiş.
Nesr putu ise isminde ifade ettiği gibi ak baba suretindeymiş. Demek ki bunlar
birer totem gibi de anlaşılabilir bu putlar. Bunlar Nuh kavminin zamanında
tapılan putlar olmasına rağmen Arap müşriklerinin de taptığı putlar olması
nasıl izah edilir.
İşte bu sual çerçevesinde
tefsirlerde bir çok söz söylenmiş. İşte Tufan da bu putlar yok olmadı mı, yok
olduysa nasıl intikal etti vs. gibi. İbn. Abbas’tan bize gelen bir rivayete
göre bu 5 put İdris peygamberin kavminden 5 veli imiş. Bu 5 veli nasıl
putlaşmış, 5 Allah dostu nasıl putlaştırılmış sualine İbn. Abbas’tan gelen
rivayet şu cevabı veriyor. Onlar öldüklerinde, onlara çok sevgi besleyen
çocukları babalarının Aziyz insanlar, veliy insanlar olduğunu ifade için onlara
görkemli birer kabir yaptırmışlar. Onların çocukları yani bu azizlerin
torunları gelmişler bir şey yapalım bu büyük dedelerimize, biz de bir katkıda
bulunalım onların namına, şanına, onların büyüklüğüne demişler, onlar da
resimlerini yaptırmışlar kabirlerinin önüne. Onların torunları gelmiş, tabii
merhumların torunlarının torunları, bu kez biz de dedelerimize bir şey yapmak
isteriz. Madem bu kadar büyük dedelerin torunlarıymışız, biz de bir şey ilave
edelim demişler onlar da heykellerini yaptırmışlar. Onların torunları da biz ne
yapalım demişler. Bu büyük büyük dedelerimize biz de bir şey yapalım.
Babalarımız şunu yaptı, dedelerimiz şunu yaptı, onların dedeleri bunu yaptı,
biz de tapalım demişler. Ve böylece 5 aziz, 5 veli zatın üzerinden kuşaklar
geçince 5 puta dönüşmüş. İbn. Abbas’tan gelen rivayet bu, gerçekten de çok
manidar, üzerinde durulması gereken, ve ibret alınması gereken bir rivayet. Biz
Hz. İsa örneğinde Hıristiyanların onu nasıl ilahlaştırdığına baktığımızda bu
hikayenin daha sonraki bir versiyonunu görmüş oluyoruz.
Bugün içinde geçerli değil mi.
Herkes işte bu konuda titiz olmalı, dikkatli olmalı. Bu ayetler bize sadece
tarihi bir hadiseyi haber vermiyor, aynı zamanda bizi ibret almaya, bunun
tekerrür etmemesi için ders almaya davet ediyor.
Tufan insanlığın ortak
hafızasında var. Bu konuda yapılmış bir ilmi araştırma görmüştüm. Yer yüzünde
ki en kapalı toplumlarda dahi tufan inancı var. Mesela Avustralya Aborjinlerin de,
Gutamala da 3.000 me de yaşayan yerlilerde ve kendi adalarının dışına hiç
çıkmamış olan Seylan yerlilerinde dahi araştırmacılar, sosyologlar ve sosyal
antropologlar Nuh tufanı inancının olduğunu tespit etmişler. Yani yer yüzünden Nuh
Tufanı inancının olmadığı bir toplum yok. Kapalı havza toplumları da ada
toplumları dahi. O zaman bu tufan insanlığın ortak hafızasında yer ettiği
anlaşılıyor. Demek ki insanlık henüz daha bu kadar dağılmadığı dönemlerde olup
bitmiş bir olay olsa gerek ki insanlığın tamamının kapalı toplumlar da dahil
ortak hafızasında yer etmiş bir hadise ve bize verdiği ders tuğyan ederseniz
mutlaka tufana uğrarsınız dersidir. Bu tufanın gökten boşalan sularla olması
şart değil, bazen toplumsal huzursuzluk, bazen ahlaki çöküş, bazen anarşi,
bazen hiç aklımız gelmedik ailenin çöküşü, dağılışı, insanların erdemlerini
yitirmesi, değerlerin yok oluşu vs. gibi bir çok surette gerçekleşebilir.
Bunların hepsi aslında tufanın farklı versiyonlarıdır.
[Ek bilgi; {Kur’an; tufanı
Allah’ın buyruklarına tam bir şekilde karşı çıkan suçlu toplumlara yöneltilen
cezalandırmalardan ibaret olan genel bir muhteva içinde nakleder.
Tevrat top yekün inkârcı
insanlığı cezalandıran evrensel bir tufandan bahsederken Kur’an bunun aksine
olarak iyice belirlenen müteaddit toplumlara gönderilen çeşitli cezaları
zikreder. (ör; Araf/59 -93 ayetleri Nûh, Ad, Semud, Sodom,(Lût) Meyden
topluluklarına verilen cezaları ayrı ayrı hatırlatır.) Keza Kur’an Tufanı da
özellikle Nuh kavmine mahsus bir felâket olarak bildirir.
Geminin içinde bulunanlar
hakkında Kur’an oldukça açık ifade taşır. Allah tarafından Hz. Nuh’a emir
verilir ve felaketten masum insanların kalacakların bindirilmesi emri olduğu
gibi yerine getirilir.
“(Nihayet emrimiz geldiği ve
tennur (tandır veya geminin kazanı) tutuşup parladığı zaman dedik ki;
"Erkeği ve dişisi olan her canlıdan ikişer tane, aleyhlerinde hüküm
verilmiş olanların dışında, aileni ve iman etmiş olanları geminin içine
yükle". Zaten beraberinde iman edenler çok az idi. (Elmalı) (Hud/40)”
Kur’an gemide kovulan nasipsiz oğul dışında Hz. Nuh’un ailesi ile Allah’a iman eden sayıları az olan yolcuların bulunduğunu bildirir.
Kur’an gemide kovulan nasipsiz oğul dışında Hz. Nuh’un ailesi ile Allah’a iman eden sayıları az olan yolcuların bulunduğunu bildirir.
Tevrat ise gemide “sayıları az
olan mü’minlerin bulunduğunu bildirmez, gerçekte Tevrat’ta geminin içindekiler
konusunda 3 rivayet mevcuttur.
1 – Din adamları metnine göre
Nuh istisnasız olarak kendi ailesi ve her türden bir çift.
2 – Yahvis’te metin pâk
hayvanlar ve kuşlar ile murdar hayvanlar arasında ayırım yapar. (gemi, pak
hayvanlarla kuşlardan erkek ve dişi olarak yedişer çift, murdar hayvanlardan
ise birer çift barındırır.)
3 – Değiştirilmiş Yahvis’te
bir cümleye (Tekvin/7-8) göre pak olsun murdar olsun her neviden birer çift.
(Maurıce Bucaılle- Kitab-ı Mukaddes Kuran ve bilim)}]
Devam ediyor b sayfasına geçiniz.
Nûh (20-28) suresini toplu olarak
BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder