c sayfasından devam
30-) Huzûhu feğulluhu;
"Tutun
da bağlayın onu!" (A. Hulusi)
30 - Tutun
onu hemen bağlayın onu. (Elmalı)
Huzûhu feğulluhu (meleklere
denilecek ki) alın onu, bağlayın.
31-) Sümmel cahıyme sallûhu;
"Sonra
Cahîm'e (cehenneme) atın onu!" (A. Hulusi)
31 - Sonra
ancak Cahîme yaslayın onu. (Elmalı)
Sümmel cahıyme sallûhu sonra
cehenneme yollayın.
32-) Sümme fiy silsiletin zer'uha seb'une
zira'an feslukûh;
"Sonra
uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincir içine sokun onu;" (A. Hulusi)
32 - Sonra
bir zincirde, ki boyu yetmiş arşın, yollayın onu. (Elmalı)
Sümme fiy silsiletin zer'uha seb'une zira'an
feslukûh sonra bir zincire vurun, uzunluğu 70 arşın olan bir zincire
ve sıkıca bağlayın. Burada ki 70 rakamının kinaye olduğunu Zemehşeri söylüyor,
gerçekten de 70 rakamı Kur’an ın bir çok yerinde kinaye olarak kullanılır. Uzun
upuzun bir zincir. Zincirin uzunluğu aslında tutuklunun ya da hükümlünün biraz
daha hareket serbestisine kavuşması gibi algılanabilir. Aslında burada ki vurgu
o değil, zincir uzadıkça hükümlünün ağırlığı artar, yani taşımak zorunda
kaldığı ağırlık artar. Onu ifade ediyor. Aslında buradaki zincirin uzunluğundan
belki de şunu anlamak lazım Allah’a her isyanımız orada ki zincire bir halka
ekletiyor. Allah korusun hafizanAllah ve iyyaküm diyelim Allah sizi de bizi de
korusun.
33-) İnnehû kâne lâ yu'minu Billâhil'Azıym;
"Çünkü
o, Esmâ'sıyla hakikati olan Aziym Allâh'a iman etmiyordu!" (A. Hulusi)
33 - Çünkü
o Allah u azîmüşşana inanmıyordu. (Elmalı)
İnnehû kâne lâ yu'minu Billâhil'Azıym
çünkü o, yüce Allah’a inanıp güvenmedi, suçu oydu. Yani Allah’a güvenmedi,
Allah’a inanmadı. Allah ona güvendi ama El Mü’min olan Allah ona güvendiği için
ona bir çok kredi açtı. Dünyaya gelirken hiçbir şey yoktu, ona bir çok şey
verdi. Kendi varlığını verdi, yokluktan varlığa getirdi. Böyle cömert bir
Allah’a karşı böylesine nankör nasıl cezalandırılacaksa şimdi öyle
cezalandırıldı.
34-) Ve lâ yehuddu 'alâ ta'amil miskiyn;
"Yoksulları
doyurmak konusunda hiç çabası yoktu (cimriydi)!" (A. Hulusi)
34 - Ve
fukaranın yiyeceğine hiç bakmıyordu. (Elmalı)
Ve lâ yehuddu 'alâ ta'amil miskiyn
yoksulu doyurmak için hiçbir çaba harcamadı, elini kıpratmadı. Yani doyurmadığı
bir tarafa doyurmak için çaba da harcamadı.
35-) Feleyse lehülyevme hahuna hamiym;
"İşte
bu süreçte onun hiçbir candan dostu yoktur." (A. Hulusi)
35 - bu
gün de ona yok kanı sıcak bir hısım. (Elmalı)
Feleyse lehülyevme hahuna hamiym
işte bu yüzden burada ne bir can dostu,
36-) Ve lâ ta'amun illâ min ğısliyn;
"İrinli
artıklardan başka yiyecekleri olmaz;" (A. Hulusi)
36 - Ne
de bir taam, bir «gıslîn» den başka. (Elmalı)
Ve lâ ta'amun illâ min ğısliyn ne
de, devam ediyor çünkü; ne de pis bir atıktan başka. Ğıslıyn pis bir atıktan
başka yiyeceğe sahiptir. Ğıslıyn yıkantı anlamına, zaten yıkadı anlamına gelen
ğasele den, yıkantı. Türkçe de özellikle eskiler çok kullanırlar kirlenen şey
yıkandıktan sonra geriye kalan artık anlamına kullanılmış. Sanki günah
kirleriyle beslenecekler gibi bir mana çıkıyor. Cehennemlikler ahirette günah
kirlerini yiyerek beslenecekler. Oranın hayatı manevi bir hayat, bambaşka bir
hayat olduğu için tabii ki ahiretteki tüm durumlar zorunlu olarak mecazi bir
dille, mecazla ifade edilmek zorunda. Dünyada ruhunu hangi gıda ile doyurmuşsa
orada onu bulacak biz buradan bunu anlıyoruz.
37-) Lâ ye'küluhu illelhatıun;
"Suçlular
sadece onu yer!" (A. Hulusi)
37 - Ki
onu kimse yemez hatâkâr canîlerden başka. (Elmalı)
Lâ ye'küluhu illelhatıun o sadece
günahkarların yediği bir yiyecektir.
38-) Fela uksimu Bima tubsırun;
Yemin
olsun görmekte olduklarınıza, (A. Hulusi)
38 - Artık
yok, kasem ederim ki gördüklerinize. (Elmalı)
Fela uksimu Bima tubsırun bakın
gördüğünüz her şeye yemin ederim. Rabbimiz yemin ediyor. Bu sıradan bir yemin
değil.
39-) Ve ma lâ tubsırun;
Ve
görmediklerinize! (A. Hulusi)
39 - Ve
görmediklerinize. (Elmalı)
Ve ma lâ tubsırun görmediklerinize
de yemin ederim. Şahadet- gayb. İç-dış, dünya – ahiret. Vahyin görüneni
görünmeyeni belki. Bütün bunlara delalet eder. Gördüklerinize ve
görmediklerinize yemin ederim.
40-) İnnehu lekavlu Rasûlin keriym;
Muhakkak
ki O, Keriym bir Rasûlün kavlidir (sözüdür). (A. Hulusi)
40 - O
hiç şüphesiz kerîm bir Resulün getirdiği sözdür. (Elmalı)
İnnehu lekavlu Rasûlin keriym bu
yemin neden edildi? Yeminin cevabı geldi şimdi; Şüphe yok ki o keriym bir
elçinin sözüdür. Bu ayeti nasıl anlayacağız? Keriym bir elçinin. Elçi
peygamberdir buradaki. Elçinin sözü ne demek peki? Kur’an vahiy peygamberin
sözümü, böyle mi anlayacağız. Açık dostlar, elçiye ait söz değil, elçiye emanet
edilen, git şunu söyle diye emanet edilen söz. Öyle değil mi? Yoksa neyin
elçisi. O sözün elçisi. O sözü taşıyor. Onun için taşıdığı söz kendine ait
değil ki. O sözü taşıyan bir elçi. Yani elçiye emanet edilmiş. Keriym sıfatı
cinsinin kamil örneği oluşuna delalet eder burada. Cinsinin kâmil örneği olmak,
yani ihaneti düşünülemeyecek olan demektir.
41-) Ve ma hüve Bikavli şa'ır* kaliylen ma
tu'minun;
O bir
şair sözü değildir... İmanınız çok kısıtlı! (A. Hulusi)
41 - Ve
o bir şâir sözü değildir. Siz pek az düşünüyorsunuz. (Elmalı)
Ve ma hüve Bikavli şa'ır* kaliylen ma tu'minun
ve o bir şair sözü değildir. Ne kadar az inanıyorsunuz diye çevirmeyeceğim. Bir
önceki çeviride olduğu gibi, ne kadar azınız inanıyor.
42-) Ve lâ Bilkavli kâhin* kaliylen ma tezekkerun;
Bir
kâhin sözü de değildir... Hatırlayıp düşünmeniz de çok kısıtlı! (A. Hulusi)
42 - Bir
kâhin sözü de değildir, siz pek az düşünüyorsunuz. (Elmalı)
Ve lâ Bilkavli kâhin O bir kahin
sözü de değil kaliylen
ma tezekkerun ne kadar azınız öğüt alıyor. Bu iki ayeti kerime bu
surenin sebebi nüzulünde anlatılan Hz. Ömer’le ilgili bir hikayeyi akla
getiriyor. Bu ibretlik hatıra da Hz. Ömer’in ağzından şöyle bir nakil gelir
bize;
Müslüman olmadan önceydi. Bir gün
çıktım kâbe ye vardım. Kâbe ye gittiğimde ortada kimse yoktu ama orada Allah
resulü bu sureyi, Hakka suresini okuyordu. Ve ben surenin o iç sesi beni
bürüdü, öylesine etkilendim ki “Bu bir şair olmalı” dedim. Hemen arkasından şu
ayeti okudu; Ve
ma hüve Bikavli şa'ır (41) o bir şair sözü değildir. Ben bu sözü
içimden söylemiştim. Ama cevabını dışımdan aldım. Bunu duyunca dedim ki “o
zaman bir kâhindir.” Ve lâ Bilkavli kâhin gelmesin mi arkasından.
Artık bana inanmaktan başka çözüm yolu kalmadı. Ahmed Bin Hambel’in bize kadar
naklettiği bu rivayet gerçekten de ilginçtir.
43-) Tenziylun min Rabbil'alemiyn;
Rabb-ül
âlemîn'den bir tenzîldir (tafsile indirme)! (A. Hulusi)
43 - O
rabbül'âlemînden bir tenzildir. (Elmalı)
Tenziylun min Rabbil'alemiyn
Alemlerin rabbinden indirilmedir.
44-) Velev tekavvele 'aleyna ba'dal'ekaviyl;
Uydurup
bize atfetseydi; (A. Hulusi)
44 - O
bize isnaden bazı lâflar uydurmağa kalkışsaydı. (Elmalı)
Velev tekavvele 'aleyna ba'dal'ekaviyl
eğer peygamber kısmen dahi söylemediğimiz sözleri uydurup bize isnat etseydi,
45-) Leehazna minhu Bilyemiyn;
Elbette
O'ndan sağ elini (gücünü) alırdık. (A. Hulusi)
45 - Elbette
biz onu ondan dolayı yemîniyle yakalar (kuvvetle tutar hıncını alır) dık.
(Elmalı)
Leehazna minhu Bilyemiyn onu sağ
kolundan şiddetle yakalar veya sağ kolumuzla, sağ elimizle, ki güçle, güce
yemin aynı zamanda güce tekabül eder, güçle şiddetle yakalar,
46-) Sümme lekata'na minhülvetiyn;
Sonra,
elbette O'nun şah damarını (carotis arter) keserdik! (A. Hulusi)
46 - Sonra
da ondan vetînini (iliğini) keser atardık. (Elmalı)
Sümme lekata'na minhülvetiyn ve şah
damarını kesip başını koparırdık. İfadeye bakın. Eğer o bizim söylemediğimiz
bir sözü vahyin arasına kendisi uydurup ta katmış olsa, bize atfederek söylemiş
olsaydı onu sağ kolundan şiddetle yakalar şah damarını keser, kafasını
koparırdık.
47-) Fema minküm min ehadin 'anhu haciziyn;
Sizden
hiçbir kimse de buna engel olamazdınız. (A. Hulusi)
47 - O
vakit sizden hiç biriniz ona siper de olamazdınız. (Elmalı)
Fema minküm min ehadin 'anhu haciziyn
sizden artık hiç kimse buna engel olamazdı. Hiç kimse, eğer o böyle yapsaydı
biz onun kafasını keserdik, sizin içinizden de buna engel olacak hiç kimse
çıkamazdı.
48-) Ve innehû letezkiretun lilmüttekıyn;
Muhakkak
ki O (Kur'ân),
korunmak isteyenler için düşündürücü hatırlatmadır! (A. Hulusi)
48 - Ve
o hiç şüphesiz unutulmayacak bir öğüttür korunacaklar için. (Elmalı)
Ve innehû letezkiretun lilmüttekıyn
ve hiç şüphe yok ki o yani Kur’an muttakiler için, sorumluluğunun bilincinde
olan herkes için bir uyarı, bir öğüttür.
49-) Ve inna lena'lemu enne minküm mükezzibiyn;
Muhakkak
ki biz, yalanlayanlarınızı elbette biliyoruz. (A. Hulusi)
49 - Bununla
beraber biz biliyoruz ki sizden inanmayanlar var. (Elmalı)
Ve inna lena'lemu enne minküm mükezzibiyn
ama biz çok iyi biliyoruz ki sizden yalanlayanlar da çıkacak.
50-) Ve innehû lehasretun 'alelkafiriyn;
Muhakkak
ki O (kıyamet süreci), hakikat bilgisini inkâr edenler için elbette büyük
pişmanlıktır! (A. Hulusi)
50 - Ve
her halde o, kâfirler üzerinde bir hasrettir. (Elmalı)
Ve innehû lehasretun 'alelkafiriyn
yani sizden yalanlayanlar da çıkacak, biz bunu çok iyi biliyoruz. Şu da kesin
ki bu durum kafirler için derin bir pişmanlık kaynağı olacak. lehasretun
'alelkafiriyn inkara gömülüp giden kimseler için derin bir pişmanlık
kaynağı olacak.
51-) Ve innehû leHakkulyakıyn;
Muhakkak
ki O (kıyamet süreci), elbette Hakk-el Yakîn'dir (hakikatin en açık seçik yaşantısıdır)! (A. Hulusi)
51 - Ve
o hiç şüphesiz hakkul yakîndir. (Elmalı)
Ve innehû leHakkulyakıyn zira o
mutlak hakikattir. Tartışılmaz hakikattir.
52-) Fesebbih Bismi Rabbikel 'Azıym;
Öyleyse,
ismi Aziym olan Rabbin namına (Esmâ'sına
kullukla) işlevine devam ederek O'nu tespih
etmiş ol!(A. Hulusi)
52 - Haydi
tesbih et rabbinin azîm ismiyle. (Elmalı)
Fesebbih Bismi Rabbikel 'Azıym o
halde sözün özü neticesi şudur; sen ey muhatap, ey mü’min muhatap, ey insan.
Eğer akıllıca bir iş yapmak istiyorsan rabbin adına, hem de azıym olan, muazzam
olan yüce olan rabbin adına hareket et. Herkes bir şey adına hareket eder.
Bu ayet inince Resulallah; Bunu
namazlarınızın rükûuna koyun diye emir buyurmuş. Onun için o gün bu gündür
ulema namazın rükûunda sübhane rabbiyel
azıym demeyi müstehap görmüşler. Her ne kadar bunun bir istisnası imam
Malik bunun farz zannedileceği endişesiyle bunun sürekli yapılmasını hoş
görmemiş. Ama efendimizin bu tavsiyesi namazlarımızın rükûuna bu ayeti, daha
doğrusu bu ilahi emrin karşılığını taşıyarak tm mü’minin namazına girmiş.
Rabbimizin adına hareket ettiğimizi namazlarda böyle ifade etmişiz.Yani namazda
rükûa eğilmek Allah’ın önünde eğilmektir. Bunun manası Allah’tan başkasının,
yani kulun önünde eğilmemektir. Allah’ın önünde eğilince de söylediğimiz söz şu
oluyor;
Muazzam olan, muhteşem olan, yüce
olan rabbimizin adına hareket ederiz. Sübhane rabbiyel azıym. Yüce rabbimiz
adına hareket ederim.
Eğer bunu demişsek rabbimizin
şanı ne yücedir diye tefsir etmek biraz daha şey geliyor bana. Daha açıklayıcı
olan benim yaptığım bu tercüme gibi. Yüce rab adına hareket etmek. Eğer namazda
bu sözü veriyorsak namazdan sonra sözümüzü yiyecek şeyler yapmamamız gerekiyor.
Ki namazda söylediğimiz doğru olsun.
Rabbim ömrümüzü namaz kılsın
inşaAllah. Rabbim kendi adına hareket edenlerden, şeytan adına hareket
etmeyenlerden kılsın.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
Hakka suresinin sonu.
Hakka suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder