a
sayfasından devam
5-) Fasbir sabren cemiyla;
O hâlde
güzel bir sabır ile sabret. (A. Hulusi)
05 - O
halde sabret biraz bir sabrı cemîl ile. (Elmalı)
Fasbir sabren cemiyla artık güzel
bir sabırla sabret. Hiç şüphesiz bu ayetin ilk muhatabı efendimiz. Efendimizin
bu ayeti indiğinde neler çektiğini anlamamız için Mekke’nin 6 ve 7. yıllarını
şöyle bir göz önüne getirmemiz lazım. Boykotun hemen öncesi veya boykotun belki
de ilk yılı. Yer demir gök bakır. Doğduğu toprakları kendisine zindan etmeye
yemin etmiş Mekke’nin kafir soyluları, müşrikler ve alemlere rahmet olarak
gönderilmiş olana alemleri dar getirmeye çalışıyorlar. Alemlere rahmet olarak
gönderilene alemler içinde bir küçücük kasabada hayat hakkı tanımıyorlar. Ona
her şeyi zehir etmeye çalışıyorlar. Hayat alanını daralttıkça daraltıyorlar.
Herkesin doya doya kullandığı haklardan onu mahrum etmeye çalışıyorlar ve
boğmaya çalışıyorlar.
İşte böyle bir ortamda Fasbir sabren cemiyla. O halde artık
güzel bir sabırla sabret ayeti bu bağlamda niye gelir? Hemen üstteki ayetlerin
muhtevasını hatırlayacak olursak, yani rabbinin katına yücelmek için rabbinden
başkasından izin alacak değilsin. Eğer rabbin seni yüceltecekse bunları çekmen
gerekiyor. Onun içinde sabret.
Hz. Ali de öyle diyordu ya, dert
yanma sabret. Sabret yani diren El
ceze’u et ‘ab’ı mines sabr. Yakınma. Yakınmak sabretmekten daha çok
yoruyor. Onun için dert yanma sabret. Hem de güzel bir sabırla sabret. Güzel
bir sabır, sabretmek direnmek ve direnişin faturasını çıkarmamaktır.
6-) İnnehüm yeravnehu be'ıyda;
Muhakkak
ki onlar onu (azap günü olan ölümü) uzak görüyorlar! (A. Hulusi)
06 - Çünkü
onlar onu uzak görürler. (Elmalı)
İnnehüm yeravnehu be'ıyda hiç şüphe
yok ki onlar hesap gününü çok uzak olarak görüyorlar. Yani hiç gelmeyecek, hiç
kavuşmayacakmış gibi zannediyorlar, görüyorlar.
7-) Ve nerahu kariyba;
Biz ise
onu yakın görüyoruz! (A. Hulusi)
07 - Bizse
onu yakın görürüz. (Elmalı)
Ve nerahu kariyba bizse yakın
görüyoruz. Yani müşriklerin gördüğü mü, Allah’ın gördüğümü, kimin gördüğü
gerçek? Dolayısıyla burada bir kinaye de var adeta. Hani onlar öyle diyorlardı ya;
Eizâ mitna
ve künna turaba* zâlike rec'un be'ıyd. (Kaf/3) şimdi ne yani
diyorlardı biz ölüp toza toprağa karıştıktan sonra yeniden diriltilecek miyiz?
Zalike rec’un be’ıyd; Bu geri dönüş çok uzak bir ihtimal diyorlardı ya, Kur’an
bize haber veriyordu. Onları ret sadedinde geliyor.
8-) Yevme tekûnüsSema'u kelmühl;
O gün
semâ, erimiş maden gibi olur. (A. Hulusi)
08 - O
gün ki olur sema' erimiş bir maden gibi. (Elmalı)
Yevme tekûnüsSema'u kelmühl o gün
gökyüzü yanmış yağ tortusu gibi kıp kızıl olacak. Manzaranın dehşetini
gözümüzde canlandırabiliriz. Rahman/37. ayetini hatırlayalım, çok benzer bir
ayet. Feizen şakkatis Semau fekânet verdeten keddihan. (Rahman/37)
gök yarıldığı zaman görülen manzara kızarmış kıp kızıl bir yağ gibi açılmış
güle döner o görüntü diyor. Müthiş bir ifade tarzı, insanın tüylerini diken
diken eden bir ifade tarzı. Hem açılmış bir gül gibi, hem de kızarmış, kıp
kızıl bir yağ gibi. Bilemiyoruz.
9-) Ve tekûnulcibalu kel'ıhn;
Dağlar
renkli yün gibi olur. (A. Hulusi)
09 - Dağlar
da atılmış elvan yun gibi. (Elmalı)
Ve tekûnulcibalu kel'ıhn bu ayetler
hiç kimsenin haber veremeyeceği, hiçbir haber kaynağının haber alamayacağı bir
ana ait, yani son saate, yani kıyamet diye bildiğimiz yer yüzünün son nefesine
ait. Kainatın belki de son nefesine ait. Bütün dağlar hallaç pamuğu gibi
atılmış olacak. Yani şu dağ da yerinden oynar mı, bu dağı kim kaldırabilir
yerinden diye soran ey insan. Allah gücünü öyle gösterecek ki dağlar pamuk gibi
atılacak, toz duman olacak. Dün gördüğün dağ, bir gün sonra yerinde yeller
esecek.
10-) Ve lâ yes'elu hamiymun hamiyma;
Dostların
birbirini arayacak hâli kalmaz! (A. Hulusi)
10 - Ve
bir hısım bir hısıma halini sormaz. (Elmalı)
Ve lâ yes'elu hamiymun hamiyma asıl
belki bizi can evinden vuran da bu ayet. Ve ne de herhangi bir dost, dostundan
yardım isteyebilecek. Yani hiç kimse, hiçbir dost, bir diğer dosttan yardım
alamayacak, isteyemeyecek.
11-) Yubassarûnehüm* yeveddülmücrimu lev
yeftediy min 'azâbiyevmeizin Bibeniyh;
Birbirlerine
gösterilirken insanlar. Suçlular, o sürecin azabından kendini kurtarmak için
oğullarını fidye olarak (ateşe) vermeyi düşünür. (A. Hulusi)
11 - O
günün azâbından oğullarını. (Elmalı)
Yubassarûnehüm peki yardım alamaması
uzak oldu, ulaşamadı, sesini duyuramadığı için mi? Yo..! birbirlerinin görüş
alanında olacaklar. Buna rağmen hiçbir can dost, can dostuna yardım edemeyecek.
Nasıl etsin ki. Yardım istenen de kendisi yardıma muhtaç, kim kime yardım
edebilir ki. Allah resulü sevgili kızı Fatıma-tüz- Zehra’ya öyle demiyor muydu,
Kurtubi naklediyor; Kızım Fatıma, işterî
nefseki minallah Allah’ın elinden nefsini satın al. Vallahi yarın senin
içinde bir şey yapamam. Bize Allah resulünün bir tefsiri olarak naklediliyor.
Aslında ResulAllah bu ayetleri böyle anlıyor.
Dostlar birbirine uzak olduğu
için yardım edemeyecek değil, aksine bir birlerinin gözünün önünde duruyorlar
diyor bu ibare Yubassarûnehüm*
yeveddülmücrimu lev yeftediy min 'azâbiyevmeizin Bibeniyh o gün
günahı tabiat edinmiş kişi, mücrim sadece günahkar değil. Birinin mücrim olması
için günahın ona ad olması için günahı ahlak haline getirmiş olması lazım. Onun
için günahı ahlak haline getirmiş kişi azaptan kurtulmak için fidye vermek
isteyecek. Nesini? Neyi fidye verecek Bibeniy;
öz evladını. Evet, öz evladını gözünü kırpmadan kendisini azaptan kurtarmak
için fidye, yani alın bunu yakın, alın bunu beni bırakın diye fidye verecek,
vermek isteyecek.
12-) Ve sahıbetihi ve ahıyh;
Karısını,
kardeşini; (A. Hulusi)
12 - Ve
refikasını ve biraderini. (Elmalı)
Ve sahıbetihi ve ahıyh bitmedi onun
yanında eşini, kendini kurtarmak için fidye verecek kurtuluş akçesi olarak.
Yine kardeşini verecek. Bu ayetleri okurken insan satmak deyimi aklıma geliyor,
yakınını satmak. Hani insanlar şikayet eder bazen ya. Bunca yıllık dostum beni
sattı arkadaş. Buyurun kişi kendini kurtarmak için öz yavrusunu satmaya
kalkacak, eşini satmaya kalkacak, kardeşini satmaya kalkacak. Devam ediyor daha
bitmedi;
13-) Ve fasıyletihilletiy tü'viyh;
Aralarında
yaşadığı tüm yakınlarını; (A. Hulusi)
13 - Ve
kendini barındıran fasîlesini. (Elmalı)
Ve fasıyletihilletiy tü'viyh
kendisine sığınak olmuş bütün yakınlarını, bütün akrabayı taallukatını, bütün
aşiretini satmaya kalkacak. Yine bitmedi;
14-) Ve men fiyl'Ardı cemiy'an sümme yünciyh;
Yeryüzünde
yaşamış olanların tümünü (fidye verse) de kendini kurtarsa! (A. Hulusi)
14 - Ve
Arzda bulunanların hepsini de sonra kendini kurtarsa. (Elmalı)
Ve men fiyl'Ardı cemiy'an sümme yünciyh
yer yüzünde yaşayan herkesi fidye vermek isteyecek. Yeryüzünde, sanki
kendininmiş gibi. Yani Allah’ın tek beni bırak ta yer yüzündeki herkesi al.
Evladını vermesi yetmedi. Eşini vermesi yetmedi, kardeşini vermesi yetmedi.
Dostunu vermesi yetmedi. Akrabayı taallukatını vermesi yetmedi, aşiretini
vermesi yetmedi. Yeryüzünde ki herkesi, yani sanki herkes akrabası olsa hepsini
vermek isteyecek. Sümme yünciyh ki kendisi kurtulsun. Tek kurtulayım da her
şeyi vereyim diyecek. Fakat;
[Ek bilgi; Hz. Ebu Bekir
efendimize isnat edilen bir yalan vardır ya, buradaki onun tam tersi. Ebu Bekir
efendimiz “aman ya Rabbi, beni o kadar büyüt, o kadar büyüt ki, benim vücudumu
o kadar büyük yarat ki, cehennemi sadece benim vücudum doldursun ve oraya gidecek
başka insan olmasın. Beni cehenneme koy ki, kimse cehenneme gel-mesin.
Cehennemi yalnız ben doldurayım da herkes cennete gitsin” demiş (!). Der mi
böyle bir şeyi Ebu Bekir efendimiz? Kesinlikle de-mez değil mi? Hz. Ebu Bekir
efendimizin onu demediğine delil çokta,
birkaç tanesini söyleyeyim:
Yani hâşâ Ebu Bekir efendimiz
şöyle mi diyecekti: “Ya Rabbi ben Ebu Cehil’i çok seviyorum. Ben Hz. Mûsâ’ya
kan kusturan Firavunları çok seviyorum. Ben İbrahim’e (a.s) dünyasını zindan
eden Nemrut’u çok seviyorum. Veya ben Müslümanları bir kaşık suda boğmak
isteyen, Seninle, Senin dininle, Senin kitabınla, Senin sisteminle savaşa
tutuşan yirminci asrın kâfirlerini, ateistlerini, dinsizlerini çok seviyorum.
Onların cehenneme gitmesine vicdanım dayanmaz. Binaenaleyh sen cehennemini
benimle doldur da onların tamamı cennete gitsin” mi diyecekti Ebu Bekir
efendimiz? Bunu mu diyecekti hâşâ? Kitap-sünnet bilgisine sahip olan bir
sahabenin böyle bir şey söylemesi kesinlikle mümkün değildir. (Besairu-lKur’an/
Ali küçük)]
15-) Kellâ* inneha Lezâ;
Hayır,
asla! Muhakkak ki o Leza'dır (dumansız alev). (A. Hulusi)
15 - Hayır,
çünkü o salgın bir lezâ, etrafı soyan nari ceza'. (Elmalı)
Kellâ yo..! asla ama asla kabul
edilmeyecek inneha
Lezâ Lezâ lehebin alemiye olmuş şekli. Yani Leheb alev manasına
gelir. Lezân, aslı bunun idi temyinli, o cins isimdi. Cins ismi aleme yani özel
isme çevirmek için Arap dilinde bir kuraldır, arkasına elifi maksure gelmiş.
Lezâ alemiye olmuş, yani türü içinde çok özel bir çeşit alev. Öyle bir alev ki
değdiğini kavuran. Öyle bir alev ki tanımsız, yani bizim gördüğümüz cins,
gördüğümüz tür bir alev değil. Belki göze bile görünmeyen ama hücrelere sızan,
arkasını da okuyalım;
16-) Nezza'aten lişşeva;
Derilerini
kavurup soyan! (A. Hulusi)
16 - Etrafı
soyan nari ceza'. (Elmalı)
Nezza'aten lişşeva derisini kavuran
bir alev. Kavuran ama acı verdiği halde orayı yok etmeyen. Yani sürekli acı
veren ama hücrelerin acı verme hassasını yok etmeyen. Acıyı hissettiren, ta
hücrelere işleyen bir alev veya ışın.
[Ek bilgi; “RUH”, yani
“holografik ışınsal beden”
Güneş’in içine gittiği zaman, oradaki yüksek radyasyonun
etkisiyle deforme olur, eğrilir, büzülür, yanar(!), fakat yok olmaz! Bunun
misali, rüyada, bedeninin ezilip büzülmesi, kırılması, yaralanması, parçalanması
ertesinde yeniden yaşamına aynen devam etmesidir. İşte “cehennem” denen
Güneş’in (1) içindeki yaşantıda da, dalga beden tahrip olur, ezilir, uzar,
genişler, yassılaşır, yıpranır, yanar ve akabinde eski hâline döner. Ve bu
durum tekrar tekrar sürer gider. (1) Bu konudaki hadisler ve bilgiler İNSAN ve
SIRLARI isimli kitabımızda tetkik edilebilir. (A. Hulusi/ HAZRETİ
MUHAMMED’İN AÇIKLADIĞI “ALLÂH”)]
Devam ediyor c sayfasına geçiniz.
Meariç suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder