Rahman, rahiym olan Allah adına.
Özünde merhametli, işinde merhametli olan Allah adına. Zatı merhametin mebaı
olan, fiili merhametin tohumu olan Allah adına.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy;
(Tâhâ 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Amin.
Değerli Kur’an dostları bugün
181. dersimizde Me’aric suresini işleyeceğiz. Me’aric suresi elimizde ki
Mushafta 70. sırada yer alan bir sure. Vahiy hiç şüphesiz insanın konuştuğu bir
dille indirilmiştir, bu dil Arapça dır. Vahiy kendisinden önce muhataplarının
konuşa geldiği Arap dilinin kelime ve kavramlarına yönelik 3 tür tasarrufta
bulunur.
1 – Bu dilin sıradan kelimelerini
aynen alır ve kullanır.
2 – Bu dile ait bazı kavramları
alır, ona bir takım ilaveler yapar. Onu zenginleştirir, ya da onu dönüştürür.
3 – En önemlisi ise vahiy; kökü
bu dilde bulunan ama gerek o formda, gerek o anlamda bu dilde daha önce
kullanılmayan bir takım kavramlar vaz eder. Ya da daha önce kullanılan bazı
kavramların içini tamamen boşaltır yepyeni bir mana ile doldurur. Yani
kelimelerin kalbine mana inzal olur.
İşte me’aric kelimesi de vahyin
tedavüle soktuğu kelimelerden, kavramlardan biridir. Yükseliş yolları, yükseliş
basamakları. Veya kısaca yükselişler. Ki mertebelerden bahseden bir yükseliş
bu. Veya yücelme basamakları, mastar olarak da anlayabiliriz, yücelme
mertebeleri anlamına gelir. Allah’ın mutlak aşkınlığını ifade eder bu kavram
aynı zamanda. Çünkü mi’rac mi’rıc veya ma’rec kökünden gelebilir, iki köke
atfedilebilir.
3. ayetinden alır ismini sure.
Sureye başka isimler de verilmiş mesela, seele
sâilun. Ki ilk kelimeleri bunlar. Veya vakı’ yani olacak olan manasına,
gerçekleşen, tahakkuk eden manasına vakı’ ismi de verilmiş.
Sure Mekkidir.ünlü tertipte ki bu
tertip Hz. Osman’a nispet edilir, sebebi nüzul tertibi tabii ki. Haakka suresi
ile Mülk suresi arasına yerleştirilir. Bu 91. sıraya tekabül eder nüzul
sıralamasında tabii ki. Haakka ile muhtevası arasında bir benzerlik var. Onun
içinde ünlü nüzul tertibinde ki bu yerini yabana atmamak gerekir diye
düşünüyorum.
Necm ve İsra surelerine mücavir
olmalı bu sure. Yani necm ve İsra surelerine komşu bir zamanlaması olabilir
diye düşünüyorum. İsra’nın genellikle 8. yılda indirildiği kabul edilir. Fakat
5. yılda indirildiğine dair de görüşler vardır. Ki bu görüşleri de göz önüne
alarak, dikkate alarak bu surenin; nübüvvetin, peygamberliğin 6. veya 7.
yıllarında indirildiğini düşünebiliriz me’aric suresinin. Bu da bu fakirin
nüzul sıralamasını ifade ederken surelere ilişkin, özellikle Mekke döneminin
gizli davet, açık davet, boykot öncesi, boykot sırası ve boykot sonrası diye
taksimat yaptığını daha önce biliyorsunuzdur. Bu çerçevede bu sureyi boykot
öncesi sureler arasına yerleştirebiliriz.
Surenin ana teması hiç şüphesiz
ahiret. Yani Allah’tan başka bize hiç kimsenin haber veremeyeceği ve
lâ yünebbiuke mislü Habiyr. (Furkan/14) her şeyden haberdar olanın
verdiği gibi haberi hiç kimse veremez diyen ayetin de ifade ettiği gibi
Allah’tan başka hiç kimsenin bize haber veremeyeceği bir alemden, ahiretten
haber verir.
Surenin maksadı adalet
tasavvurumuzu inşadır. Girişte inkârcıların yürek yangınını, yani Allah’tan
mahrum kalmanın insana vereceği o dehşet azabı ifade eder. 1 ve 2. ayetlerinde.
İlahi kudretin büyüklüğünü dile getirir ve tabii ki ilahi müdahalenin insan
hayatına, insana, insan topluluklarına ilahi müdahalenin sürat hızlılığını dile
getiren ayetler gelir müteakiben. 3 ve 4. ayetler.
İnkarcı aklın, daha genelde
inkârcıların yalnızlığını ve mahrumiyetini ifade eder. 6. ile 18. ayetler
arası. İnsan hakkında genel bir tespit yapılır bu surede. Ki Kur’an da buna
benzer tespitler yer alır. İnsanı Allah’tan öğrenmek en doğru kapıdan
öğrenmektir. Onun için insanı yaratan Allah’ın insan hakkında bir ifşası dile
gelir burada. O da nedir?
İnnel'İnsane hulika helû'a (19) hiç
şüphe yok ki insan tatminsiz, doyumsuz bir varlıktır. Bu hem bir fırsattır, iyi
kullanılırsa, hem de bir zaaftır kötü kullanılır terbiye edilmezse. İnsan
tatminsiz yaratıldı. İnsan doyumsuz yaratıldı. Niye doyumsuz yaratıldı yarabbi
diye sorduğumuzda, tekâmül etsin diye yücelsin diye. Yani me’aric ile,
yükselişlerle, yükseliş basamaklarına basarak mi’rac etsin diye cevabını
verebiliriz.
Manevi hastalıkların manevi
ilaçları vardır. Bu surede Allah’ın yaratılıştan bize verdiği yetenekler
hastalanırsa Allah’ın yaratılıştan bize yerleştirdiği o temel güdüler
hastalanırsa hangi ilaçlarla tedavi edeceğiz sorusuna bu surede cevap buluruz.
22. – 35. ayetler arası işte bu cevaplardır.
Bu kısa özetten sonra şimdi
me’aric suremizi tefsire geçebiliriz.
Rahman, rahıym Allah adına.
Herkes biri adına okur bildirileni. Herkes biri adına konuşur. Ya nefsidir, ya
amiridir, ya hükümetidir, ya başka bir odaktır. Ama ey insan sen bu vahyi Allah
adına oku. Allah adına al, Allah adına ilet. Bu mesajı verir besmele. Besmele
aynı zamanda; ben Allah sayesinde bu işi yapıyorum demektir. Buna ilaveten ben
Allah’ın açtığı krediyle, verdiği güçle bu işi yapıyorum demektir. Buna
ilaveten eğer Allah bana bu gücü vermezse, benden bu gücü alırsa bunu, yani
okuma işini, yani vahyi anlama işini, veya vahyi yaşama işini yapamam demektir.
1-) Seele sâilun Bi'azâbin vakı';
Sorgulayan,
gerçekleşecek azabını sordu! (A. Hulusi)
01 - İstedi
bir sâil bir azâbı ki olacak. (Elmalı)
Seele sâilun Bi'azâbin vakı'
herhangi bir soru veya istek sahibi ahirette vuku bulacak veya vuku bulması
kesin olan tarifsiz azabı hemen burada isteyebilir, sorabilir.azab’ın “b” ile
geçişli yapılması, müteaddi yapılması hem sordu, hem istedi, hem de acele etti,
tez canlı davrandı manalarını verir. An gibi anlaşılır. Yani seele seeilün, Biazâbin vakı’ biçiminde
de anlaşılabilir. Bu “ba”nın içinde an manası da vardır. Onun için seele; hem
sordu, hem istedi, hem de seele “bi” ile beraber acele etti, tez canlı davrandı
manasına gelir.
Soruyu soran iyiler mi kötüler
mi. Biz 5. ve 6. ayetten soruyu soran kafanın kötülere ait bir kafa olduğunu,
inkârcılara ait bir kafa olduğunu anlıyoruz. Vakı’; ayetin sonunda ki kelime
kesinliği belli olan inkârcılara meydan okuyan bir kelime aslında. Kesinliği
belli olan demek. Onun için kesin gerçekleşecek olan, hatta hatta, vakı’
bizabin vakı’ gerçekleşmiş gibi bilmeleri gereken. Olup bitmiş gibi bilmeleri
gereken vurgularını içerir.
2-) Lilkâfiriyne leyse lehû dafi';
Hakikat
bilgisini inkâr edenler içindir (azap olan ölüm)! Onu savacak yoktur. (A. Hulusi)
02 - Kâfirler
için yok onu defi' edecek. (Elmalı)
Lilkâfiriyne ki o azab kâfirlere
hastır. Buradaki “lâm” lam-ı milk manası verirsek (bireyin tasarrufa yetkili
olduğu mal varlığı) eğer, kâfirler o azabı mülk edinmiştir. Azab da mülk
edinilir mi değerli Kur’an dostları, mülkiyete geçirilir mi? Demek ki insan
azabı mülkiyetine geçirebiliyor, yani azabı satın alabiliyor. Allah korusun. leyse lehû dafi'
kimsenin O’na karşı kendini savunmaya mecali yoktur. Asla o azaba karşı hiç
kimse kendini savunamaz.
3-) MinAllâhi Ziylme'aric;
Zül
Mearic (pek çok urûc edeni olan) Allâh'tandır! (A. Hulusi)
03 - O,
mi'racların sahibi Allah dan. (Elmalı)
MinAllâhi Allah’tan gelen o azaba
karşı kimse kendini savunmaya mecal bulamaz Ziylme'aric öyle bir Allah’ki miraclar sahibi,
yücelişler sahibi yükselme vesileleri sahibi. Yükselme basamaklarının sahibi.
Evet işte böyle bir Allah’tan gelen azaba karşı hiç kimse kendini savunmaya
mecal bulamaz.
Bu hiçbir yüceliş, yükselişin,
hiçbir büyüme, hiçbir manevi gelişmenin Allah sız gerçekleşmeyeceğini açık ve
net bir ifadesi. Allah anlam demektir. Allahsızlık anlamsızlıktır. Dolayısıyla
nasıl yücelecek insan yüce bir kulpa tutunmadan. İnsan manen nasıl yücelecek
bir referans noktası olmadan. İnsan içine düştüğü şu benlik kuyusundan, eğer
yüreğinin parmakları, yüreğinin ellerinin kolları yoksa nasıl tırmanıp ta
çıkacak. Mi’rac veya ma’rac; cemisi me’aric gelir. İki manaya birden gelir. hem
vahyin birden çok yoluna, ki vahyin birden çok geliş yolu vardı, hatırlayalım
Şura/51. ayetinde vahyin geliş biçimlerinden 3 biçimi dile getirilir. Rü’ya,
meleğin asli suretinde gelişi, ya da ilahi bir ilham. Dolayısıyla yani vahiy
edilme yoluyla.
İşte vahyin bu 3 suretine delalet
edebileceği gibi bu ayet, bir başka delaleti de Allah’a ulaşan yolların
çokluğuna delalet eder. Yani Velleziyne cahedu fiyna lenehdiyennehüm
sübüleNA (Ankebut/69) yolumuzda, bizim uğrumuzda var gücünü harcayıp
cihat edenleri yollarımıza kılavuzlarız. Yollarımıza çıkarırız. Yollarımıza
çıkarmak için rehberlik yaparız. lenehdiyennehüm sübüleNA sebiylena değil.
yolumuza değil, yollarımıza. Demek ki ana caddeye çıkan tali yollar var. herkesin
şimdi ve buradasından o ana caddeye bir cılga, bir patika yol çıkar. Allah o
yoldan ana yola, ana caddeye çıkan bir yol yaratmıştır. Dolayısıyla yollarımıza
yönlendiririz, yollarımıza döndürürüz, yollarımıza kılavuzlarız buyurması,
aslında Allah’a ulaşan yolların, yani usulün, yöntemin birden fazla
olabileceğini, ama aslın tek olduğunu gösterir.
Asıl tek, usül çok olabilir.
Allah’a ulaşan yolda kimisi tıpkı dünyada ki varacağı menzile kara yoluyla,
kimisi hava yoluyla, kimisi deniz yoluyla varması gibi Allah’a da ulaşma
yöntemi farklı olabilir. minküm şir'aten ve minhaca.
(Maide/48) ayetinde de ifade buyrulduğu gibi Allah’a ulaşan yollara
yönlendirilmesi anlamına gelir.
4-) Ta'rucül Melaiketu verRuhu ileyhi fiy
yevmin kâne mikdaruhû hamsiyne elfe senetin;
Melekler
ve ruh, miktarı (size) elli bin sene gibi olan bir süreç içinde urûc ederler (hakikatlerindeki Allâh'a ermek için yöneliş süreci) O'na. (A. Hulusi)
04 - Ki
ona Melâike ve Ruh uruc eder, bir günde ki miktarı elli bin sene tutar.
(Elmalı)
Ta'rucül Melaiketu verRuhu ileyhi fiy yevmin
kâne mikdaruhû hamsiyne elfe senetin bütün melaike, veya melekler.
Bazı müfessirler melaike ile melekler arasında fark gördüğü için ikisini de
zikrediyorum. Melekler ile birlikte dünyaya göre 50.000 yıl olan bir günde ona
yükselir. Yani bütün melaike ruh ile birlikte dünyaya göre 50.000 yıl olan bir
günde ona yükselir.
Nasıl anlayacağız bunu? bir günü
50.000 yıl olan bir zaman. Burada özellikle verRuh var. Buna vahiy meleği diyenler olmuş veya miraca çıkan ruh
diyenler de olmuş. Doğrusu melaike geldiğine göre miraca çıkan ruhlar diye
anlamak daha doğru. Çünkü verRuh’u
da ki “lâm” cins içindir ve bu tekil olmakla birlikte çoğul manasını kapsar.
Çünkü türünün tüm bireylerini içine alır. Onun içinde ruhlar diye anlamakta hiçbir
beis yok. Onun için melekler beraberinde ruhlar olduğu halde bir günü 50.000
yıl olan bir zaman parçasında çıkarlar, yücelirler.
Hac/47. ayetinde bir gün 1.000
yıl olarak verilir. ve inne yevmen 'ınde Rabbike keelfi senetin mimma
te'uddun. (Hac/47) rabbinin katında bir gün 1.000 yıl gibidir sizin
saydıklarınız cinsinden 1.000 yıl rabbinin katında bir güne bedel. Yani bu
aslında neyi gösteriyor? Zaman mefhumunun göreceliğini gösteriyor. 50.000 yıl
mı, 1.000 yıl mı. Kur’an da ikisi de geçiyor. Allah katındaki bir gün dünya da
ki 50.000 yıla mı bedel, 1.000 yıla mı bedel diye sormaya gerek yok.
Her ikisi ve daha fazlası. Çünkü
Zaman görece bir şeydir, durduğunuz yere göre değişir. Unutmayalım samanyolunun
bir günü 250.000.000 yıldır. Yani kendi etrafında bir kez dönmesi Samanyolu
galaksisinin 250.000.000 yılda gerçekleşir. Dünyanın kendi etrafında bir kez
dönmesi 24. saatte gerçekleşir. Buyurun. Zamanın göreceliğine bundan daha güzel
delil olur mu? Onun için burada da zaten vahyin söylediği bu. Zaman sabit ve
standart değil, nispidir, görecedir. Belki asıl biz bu ayetten neyi anlayacağız
o önemli mealen çok hızlı yükselir. Allah katına eğer yükselmeyi hak etmişse
bir insan, bir ruh çok hızlı yükselir. Veya melek.
Ben bu ayeti okuyunca bir başka
ayeti hatırladım Fatır/10. ayeti. Ona sadece güzel sözler yükselir. Onları, o
güzel sözleri salih ameller yüceltir diyordu ya; ileyHİ yas'adül kelimüt tayyibü vel amelüs
salihu yerfe'uhu.(Fatır/10) O’na sadece güzel sözler yükselir, o
güzel sözleri ise ameli sahih yükseltir. Yani ameli salih adeta ona yükselen
güzel sözlerin bir vasıtasıdır. Onu taşıyan bir füze gibi algılayalım. Onun
için çirkin sözler O’na yükselmez. Demekle aslında dualar güzel olursa, dualar
ameli salih füzesinin başlığının içine yerleştirilirse O’na yücelir. Biz böyle
de anlıyoruz bunu.
[Ek bilgi; Melekler ve Ruh,
Allah-u Zü’l-Celâl’e öyle bir günde ulaşırlar ki bu sizin bildiğiniz,
saydığınız elli bin yıla bedeldir. Yani eğer bu işi siz yapmaya kalksaydınız,
elli bin yıl uğraşırdınız da beceremezdiniz. Bu âyetin manasını şu iki şekilde
anlamaya çalışacağız:
1- Buradaki
Ruh’tan kasıt Cebrâil’dir. Çünkü Kur’an’da Cebrâil’in (a.s) bir adı da Ruh’tur.
Öyleyse şöyle diyeceğiz: Melekler ve
Ruh, melekler ve Cebrâil Allah katına öyle bir günde çıkarlar ki, bu sizin
bildiğiniz saydığınız elli bin yıla bedeldir.
2- Buradaki
ruhtan kasıt ölmüş insanların ruhlarıdır. Buna göre de şöyle diyeceğiz:
Melekler sizden ölmüş birinin ruhunu Allah katına öyle bir günde çıkarıp
ulaştırırlar ki, bu sizin bildiğiniz elli bin yıldır.(Besâiru-l Kur’an – Ali
küçük)]
[Ek
bilgi-2; …Tek bir varlık ve nesne olan âlem yönünden zaman parçalarından söz
etmek mümkün değildir. Her nesneye göre, ya o nesnenin yapısı bakımından izafî
zamanlar söz konusudur, ya da evrensel tek bir an söz konusudur. Bu açıdan da
devam edilince, zaman denilen şeyin olayların birbiri ardınca sıralanması
olduğu ortaya çıkar.İnsan
ve sırları – A. Hulusi)]
Devam ediyor b
sayfasına geçiniz.
Me'ariç suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder