b sayfasından devam
17-) Ted'u men edbere ve tevella;
(O Leza) çağırır (hakikatine davet olunduğunda)
arkasını dönüp, yüz çevirip gideni! (A. Hulusi)
17 - Çağırır
arkasını dönüp tersine gideni. (Elmalı)
Ted'u men edbere ve tevella o sırt
dönen ve yüz çevirenleri kendine davet eder. Öyle bir alev ki, adeta bir özne
gibi kendine davet edecek. Kimleri? Hakikatten yüz çevirenleri, (vahye sırt
dönenleri. Bunlara böyle birer takdir yapabiliriz.) Vahye sırt dönenleri,
haktan yüz çevirenleri gel gel edecek. Öyle bir alev. Yani can alıcı, adeta bu
alev hani ellat diye çöllerde varlığı bilinen ve Arabın görünce ne
kaçabilirsin, ne koşabilirsin diye tarif ettiği o kadar albenili, o kadar
cazip, üstündeki pulları öyle muhteşem renklere sahip ki insan bakmaktan gözünü
alamaz. O kadar cezp edici ki yılanı bağrına basasın gelir, gözünü alamazsın o
kadar güzel. Ama aynı zamanda o kadar zehirli, o kadar tehlikeli. Ne
gidebilirsin, ne yürüyebilirsin. İşte bu alevde böyle bir alev çeşidi.
18-) Ve ceme'a feev'a;
Toplayıp
da servet yığanı! (A. Hulusi)
18 - Ve
toplayıp toplayıp kasaya yığanı. (Elmalı)
Ve ceme'a feev'a zira o serveti
toplayıp kokuttu, ağzını bağladı, yani servetin ağzını bağlayıp kimseye
koklatmadı. Böyle de çevirebiliriz
feev’a hem toplamak, hem de irin, cerahat manasına gelir. Onun için
kokuttu diye anlamak sanırım doğru bir anlam olur. Hani Kur’an söylüyor ya Ve
tühıbbûnelmâle hubben cemma. (Fecr/20) malı üst üste yığmayı çok
seviyorsunuz. Malı biriktirmeyi çok seviyorsunuz. Burada adeta insanın
biriktirme tutkusuna bir kinai atıf var.
Kur’an; Elhakümüt
tekâsür - Hattâ zürtümülmekabir – (Tekâsür/1-2) derken de bu tutkuya
atıf yapmıyor mu? Ölünceye kadar, kabirlere girinceye kadar çoğaltma,
biriktirme tutkusu sizi helâke sürükledi. İnsanoğlunun kadim zaafı bu. Biriktirme,
biriktirip ağzını bağlama. Aslında insanın paylaşmama hastalığına dikkat
çekiyor. İnsan biriktirmeye başladığı zamanda kokutacak demektir. Çünkü duran
su kokuşur. Eğer paylaştırmaya başlarsa akan suya benzer servet, kokmaz,
kokuşmaz. Pırıl pırıl içimlik bir su olur. Hatta eğer bu paylaşmayı Allah’ın
razı olduğu biçimde yaparsa o zaman bu su kaynak suyuna, hatta daha ileri
aşamada kevsere dönüşür. İşte kevserin hayrun kesiyrun yani çok hayır olması da
bu anlama gelir.
19-) İnnel'İnsane hulika helû'a;
Muhakkak
ki insanın yaratılışında hırs ve doyumsuzluk mevcuttur! (A. Hulusi)
19 - Hâkikat
o insan helu' yaratılmıştır. (Elmalı)
İnnel'İnsane hulika helû'a yeni bir
pasaja girdi suremiz. Hiç şüphe yok ki insan pek tatminsiz yaratılmıştır. İnsan
tabiatını tanıtan bir ayet bu. Kur’an da böyle çok ayet buluruz. İnsan kimdir
sualine cevap sadedinde gelen çok ayet. Mesela ve kânel İnsanu eksere şey'in cedela.
(Keyf/54) insan bir çok hususta cedelcidir, polemikçidir, tartışmayı sever der.
Bir başka ayet; insan acelecidir der. (İsra/11) Bir başka ayet insan nankörlük
yapar der. (‘Adiyat/6) yani aslında bunlar insanın yaratılıştan kaynaklanan bir
takım güdülerinin terbiye edilmeyince nasıl zaafa dönüştüğünü de gösterir.
Burada da insana yaratılıştan verilen bir güdü, yani helû’ doyumsuz, tatminsiz.
Ferra acur manasını vermiş buna, yakınan demek, tatminsiz olan demek, sürekli
dert yanan demek Fe’ul vezninden gelmiş hatta bu. Fe’ul vezni hem fail hem
mef’ul manalarını içerir. Yani hem tatminsiz olan, hem de tatminsiz kılan.
Çok ilginç hem özü itibarıyla
tatminsiz, hem de elini değdiğini tatminsiz kılan. Ama tatminsizlik özü
itibarıyla insan için bir bela değil dostlar. Eğer insana tatmin verilseydi
insan bir adım daha ilerleyemezdi. İnsan elde ettiği ilk şeyle kalır, tekâmül
gerçekleşmezdi. Bir adım daha atmazdı. Hiçbir şeye yorulmazdı. İlk hedefini
elde ettiği zamanda ikinci bir hedef gözetmezdi. Hele hele hedeflerin en büyüğü
olan cenneti ve onun da üstünde ki Allah rızasını hiç gözetmezdi.
Aslında insana verilen
tatminsizlik bir imkân olarak kullanıldığında insanını Allah rızasını elde
etmesinde muhteşem bir itici güç rolü oynuyor. Cenneti elde etmesinde muhteşem
bir itici güç rolü oynuyor. Çünkü tatmin olsaydı Allah rızasını arar mıydı.
Rızayı aramak için hayırdan hayra, sevaptan sevaba, ibadetten ibadete,
güzellikten güzelliğe koşar mıydı. Güzellikler arasında maraton yapar mıydı.
Onun için bu tatminsizlik ilk bakışta sanki insana bir reziletmiş gibi geliyor,
hayır. İnsan için bir imkândır.
Aslında şöyle söyleyebilir miyiz?
Bana ne ile tatmin olduğunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. Herkese bunu
söyleyebiliriz. Ey insan bana, senin neyin tatmin ettiğini söyle sana kaç
paralık adam olduğunu söyleyeyim. Sana değerini söyleyeyim. İnsan eğer küçük
şeylerle tatmin oluyorsa küçük insandır. Onun için yetmemiş ve olgunlaşmamış
çocuk akıllar şekerle tatmin olurlar. Onun içinde onları şekerle kandırırlar.
Dünya ile tatmin olanlar, küçük
şeylerle tatmin olanlardır. Üst üste yığarak kendilerini tatmin ettiklerini
düşünenleri yığdıkları servet tatmin ediyor mudur dersiniz? Gözleri doyuyor mu
dersiniz. Onların da doymuyor, ama yanlış adreste arıyorlar tatmini. Asıl
tatmin Allah kapısında aranır. Onun için Allah ile tatmin olmak ancak yüce
insanların ve insan yüceldiğinde yapılacak bir şeydir ki me’ariç, yani miraçlar
işte bunun içindir. Bunun için yükselişler gereklidir. Yani tatmin nesnesinde
insan kalamaz. İnsan cennetten aşağısıyla tatmin olamaz. İnsan dünyalıkla
tatmin olamaz.
Yükselişler sahibi olan Allah’a
ulaşmak için, O’nun rızasına kavuşmak için miraçlara ermek zorundadır,
yükselmek zorundadır. Miraçlara sarılmak zorundadır. Onun için bu sure bize
aslında ana fikir olarak bunu veriyor. Cennetten aşağısıyla tatmin olan ucuza
gitmiştir. Allah rızasından aşağısıyla tatmin olan ucuza gitmiştir. Çünkü
insana bedelini ancak Allah verir. İnsanı ancak Allah alırsa hakkını verir.
Başkasının hazinesinde insanın bedelini verecek bir fiyat yoktur. Onun içindir
ki insan Allah ile tatmin olursa değerini bulmuş olur, daha aşağısıyla tatmin
olursa fiyatlandırılmış olur. Fiyatı olanın değeri olmaz. Özellikle insan için
geçerli bu.
20-) İzâ messehüşşerru cezû'a;
Ona
hoşlanmadığı şeyle karşılaştığında feryat edip bağırandır (tahammülsüz)! (A. Hulusi)
20 - Şer
dokundu mu mızıkçı. (Elmalı)
İzâ messehüşşerru cezû'a insana bir
şer dokunacak olsa sürekli yakınır, vaveylayı basar.
21-) Ve izâ messehülhayru menû'a;
Ona
hayır ulaştığında ise pinti, bencildir! (A. Hulusi)
21 - Hayır
dokundu mu kıskanç. (Elmalı)
Ve izâ messehülhayru menû'a ama bu
kez de insana bir hayır dokunacak olsa, bir başına hayır gelse onu herkesten
kıskanır. Nasıl bir tabiatı var bu insanoğlunun? Şer dokunsa vaveylayı basar.
Ama hayır dokunsa bu kez de onu herkesten kıskanır. Oysa herkesi kendi yerine
koyup, onlarla empati yapıp, ona hayır dokununca sevineceğini, düşünerek hayrı
paylaşması gerekmez mi? Yani öbürünün de dert yanacağını, öbürünün de vaveylayı
basacağını, çünkü bir zaman kendisine şer dokunca veya mahrum kalınca nasıl
kendisi acı çekiyorsa, başkasının da acı çekeceğini düşünerek hayrı paylaşsa da
çoğaltsa olmaz mı? Ama yapmaz. Peki bu hastalıktan kurtulmak için ne yapmak
lazım?
22-) İllelmusalliyn;
Sadece
musallîn (bilfiil salât yaşayanlar) müstesna! (A. Hulusi)
22 - Müstesna
ancak o musallîler. (Elmalı)
İllelmusalliyn namaz kılanlar
müstesna. Musalliy olanlar müstesna. Yani namazla ayakta duranlar namazın
kendisini dik tuttukları daha özel etimolojik anlamından yola çıkarsak Allah
karşısında esas duruşunu bozmayanlar müstesna. Allah karşısında klas duruşunu
takınanlar müstesna.
23-) Elleziyne hüm 'alâ Salâtihim dâimun;
Onlar
ki sürekli salâttadırlar (sürekli Allâh'a yönelişlerini muhafaza ederler)! (A.
Hulusi)
23 - Onlar
ki namazlarına müdavimdirler. (Elmalı)
Elleziyne hüm 'alâ Salâtihim dâimun
onlar namazlarında devamlıdırlar. Gök dikişi namaz. Dünya atlasıyla ahiret
atlasını günün beş noktasından, beş yerinden gök iğnesiyle dikmektir namaz.
Doyumsuzluğu namaz ile fırsata dönüştürmek mümkin. Hani; İnnel'İnsane hulika helû'a (19) buyurmuştu ya ayetimiz. İnsanoğlu
tatminsiz ve doyumsuz yaratılmıştır, doyumsuzluğu namaz ile fırsata
dönüştürebilir.
Nasıl yapabiliriz? Tatminsizlik
bir nimet olur o zaman, o zaman doymayan gönlümüz namazla doyar ve Allah’ın
rızasına yücelir, mirac eder. Çünkü namaz mü’minin miracıdır. Suremiz de
me’aric suresi, miraçlar sahibi olan Allah’a atıf yapan bir ayetle devam eden
bir sure. Onun için miraçlar sahibi olan Allah’ın kulpuna yapışırsak bizi de o
yüceliş basamaklarını tırmandıracak bir güç verecektir, bişr güçle
donatacaktır. İşte o güçlerden biri namazdır ve esselâtü mi’racul(Hadis) mü’min namaz mü’minin miracıdır peygamberi
ifadesi, hadisi bu gerçeği ifade eder.
Doymayan gönüldür, göz değil.
Dolayısıyla gönül doymadıkça göz doymaz. İnsanın gözünü doyurmaya kalkanlar
boşuna çabalarlar o nedenle Allah insanın gönlünü doyurmak istiyor. Namaz da
gönlü doyuran bir ibadettir. Yani aç gönülleri, aç kalpleri, aç ruhları
doyurur. Tıpkı bedenin midesi nasıl acıkınca insan güçten düşüyorsa ruhun
midesi de acıkınca ruh güçten düşer. Yani yükselemez olur, yücelemez olur. O
halde namaz ruhun yakıt deposuna konulmuş bir yakıttır. O nedenle burada o
zikredilmiştir. Ve 8 unsur sayılıyor zaten ilkine böyle başladık, namazla
başladık. Devam edelim;
Devam ediyor d sayfasına geçiniz.
Meariç suresini toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder