12 Mart 2014 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. ME’ARİC SURESİ (17-23) (181)c

b sayfasından devam

17-) Ted'u men edbere ve tevella;

(O Leza) çağırır (hakikatine davet olunduğunda) arkasını dönüp, yüz çevirip gideni! (A. Hulusi)

17 - Çağırır arkasını dönüp tersine gideni. (Elmalı)


Ted'u men edbere ve tevella o sırt dönen ve yüz çevirenleri kendine davet eder. Öyle bir alev ki, adeta bir özne gibi kendine davet edecek. Kimleri? Hakikatten yüz çevirenleri, (vahye sırt dönenleri. Bunlara böyle birer takdir yapabiliriz.) Vahye sırt dönenleri, haktan yüz çevirenleri gel gel edecek. Öyle bir alev. Yani can alıcı, adeta bu alev hani ellat diye çöllerde varlığı bilinen ve Arabın görünce ne kaçabilirsin, ne koşabilirsin diye tarif ettiği o kadar albenili, o kadar cazip, üstündeki pulları öyle muhteşem renklere sahip ki insan bakmaktan gözünü alamaz. O kadar cezp edici ki yılanı bağrına basasın gelir, gözünü alamazsın o kadar güzel. Ama aynı zamanda o kadar zehirli, o kadar tehlikeli. Ne gidebilirsin, ne yürüyebilirsin. İşte bu alevde böyle bir alev çeşidi.


18-) Ve ceme'a feev'a;

Toplayıp da servet yığanı! (A. Hulusi)

18 - Ve toplayıp toplayıp kasaya yığanı. (Elmalı)


Ve ceme'a feev'a zira o serveti toplayıp kokuttu, ağzını bağladı, yani servetin ağzını bağlayıp kimseye koklatmadı. Böyle de çevirebiliriz  feev’a hem toplamak, hem de irin, cerahat manasına gelir. Onun için kokuttu diye anlamak sanırım doğru bir anlam olur. Hani Kur’an söylüyor ya Ve tühıbbûnelmâle hubben cemma. (Fecr/20) malı üst üste yığmayı çok seviyorsunuz. Malı biriktirmeyi çok seviyorsunuz. Burada adeta insanın biriktirme tutkusuna bir kinai atıf var.

Kur’an; Elhakümüt tekâsür - Hattâ zürtümülmekabir – (Tekâsür/1-2) derken de bu tutkuya atıf yapmıyor mu? Ölünceye kadar, kabirlere girinceye kadar çoğaltma, biriktirme tutkusu sizi helâke sürükledi. İnsanoğlunun kadim zaafı bu. Biriktirme, biriktirip ağzını bağlama. Aslında insanın paylaşmama hastalığına dikkat çekiyor. İnsan biriktirmeye başladığı zamanda kokutacak demektir. Çünkü duran su kokuşur. Eğer paylaştırmaya başlarsa akan suya benzer servet, kokmaz, kokuşmaz. Pırıl pırıl içimlik bir su olur. Hatta eğer bu paylaşmayı Allah’ın razı olduğu biçimde yaparsa o zaman bu su kaynak suyuna, hatta daha ileri aşamada kevsere dönüşür. İşte kevserin hayrun kesiyrun yani çok hayır olması da bu anlama gelir.


19-) İnnel'İnsane hulika helû'a;

Muhakkak ki insanın yaratılışında hırs ve doyumsuzluk mevcuttur! (A. Hulusi)

19 - Hâkikat o insan helu' yaratılmıştır. (Elmalı)


İnnel'İnsane hulika helû'a yeni bir pasaja girdi suremiz. Hiç şüphe yok ki insan pek tatminsiz yaratılmıştır. İnsan tabiatını tanıtan bir ayet bu. Kur’an da böyle çok ayet buluruz. İnsan kimdir sualine cevap sadedinde gelen çok ayet. Mesela ve kânel İnsanu eksere şey'in cedela. (Keyf/54) insan bir çok hususta cedelcidir, polemikçidir, tartışmayı sever der. Bir başka ayet; insan acelecidir der. (İsra/11) Bir başka ayet insan nankörlük yapar der. (‘Adiyat/6) yani aslında bunlar insanın yaratılıştan kaynaklanan bir takım güdülerinin terbiye edilmeyince nasıl zaafa dönüştüğünü de gösterir. Burada da insana yaratılıştan verilen bir güdü, yani helû’ doyumsuz, tatminsiz. Ferra acur manasını vermiş buna, yakınan demek, tatminsiz olan demek, sürekli dert yanan demek Fe’ul vezninden gelmiş hatta bu. Fe’ul vezni hem fail hem mef’ul manalarını içerir. Yani hem tatminsiz olan, hem de tatminsiz kılan.

Çok ilginç hem özü itibarıyla tatminsiz, hem de elini değdiğini tatminsiz kılan. Ama tatminsizlik özü itibarıyla insan için bir bela değil dostlar. Eğer insana tatmin verilseydi insan bir adım daha ilerleyemezdi. İnsan elde ettiği ilk şeyle kalır, tekâmül gerçekleşmezdi. Bir adım daha atmazdı. Hiçbir şeye yorulmazdı. İlk hedefini elde ettiği zamanda ikinci bir hedef gözetmezdi. Hele hele hedeflerin en büyüğü olan cenneti ve onun da üstünde ki Allah rızasını hiç gözetmezdi.

Aslında insana verilen tatminsizlik bir imkân olarak kullanıldığında insanını Allah rızasını elde etmesinde muhteşem bir itici güç rolü oynuyor. Cenneti elde etmesinde muhteşem bir itici güç rolü oynuyor. Çünkü tatmin olsaydı Allah rızasını arar mıydı. Rızayı aramak için hayırdan hayra, sevaptan sevaba, ibadetten ibadete, güzellikten güzelliğe koşar mıydı. Güzellikler arasında maraton yapar mıydı. Onun için bu tatminsizlik ilk bakışta sanki insana bir reziletmiş gibi geliyor, hayır. İnsan için bir imkândır.

Aslında şöyle söyleyebilir miyiz? Bana ne ile tatmin olduğunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. Herkese bunu söyleyebiliriz. Ey insan bana, senin neyin tatmin ettiğini söyle sana kaç paralık adam olduğunu söyleyeyim. Sana değerini söyleyeyim. İnsan eğer küçük şeylerle tatmin oluyorsa küçük insandır. Onun için yetmemiş ve olgunlaşmamış çocuk akıllar şekerle tatmin olurlar. Onun içinde onları şekerle kandırırlar.

Dünya ile tatmin olanlar, küçük şeylerle tatmin olanlardır. Üst üste yığarak kendilerini tatmin ettiklerini düşünenleri yığdıkları servet tatmin ediyor mudur dersiniz? Gözleri doyuyor mu dersiniz. Onların da doymuyor, ama yanlış adreste arıyorlar tatmini. Asıl tatmin Allah kapısında aranır. Onun için Allah ile tatmin olmak ancak yüce insanların ve insan yüceldiğinde yapılacak bir şeydir ki me’ariç, yani miraçlar işte bunun içindir. Bunun için yükselişler gereklidir. Yani tatmin nesnesinde insan kalamaz. İnsan cennetten aşağısıyla tatmin olamaz. İnsan dünyalıkla tatmin olamaz.

Yükselişler sahibi olan Allah’a ulaşmak için, O’nun rızasına kavuşmak için miraçlara ermek zorundadır, yükselmek zorundadır. Miraçlara sarılmak zorundadır. Onun için bu sure bize aslında ana fikir olarak bunu veriyor. Cennetten aşağısıyla tatmin olan ucuza gitmiştir. Allah rızasından aşağısıyla tatmin olan ucuza gitmiştir. Çünkü insana bedelini ancak Allah verir. İnsanı ancak Allah alırsa hakkını verir. Başkasının hazinesinde insanın bedelini verecek bir fiyat yoktur. Onun içindir ki insan Allah ile tatmin olursa değerini bulmuş olur, daha aşağısıyla tatmin olursa fiyatlandırılmış olur. Fiyatı olanın değeri olmaz. Özellikle insan için geçerli bu.


20-) İzâ messehüşşerru cezû'a;

Ona hoşlanmadığı şeyle karşılaştığında feryat edip bağırandır (tahammülsüz)! (A. Hulusi)

20 - Şer dokundu mu mızıkçı. (Elmalı)


İzâ messehüşşerru cezû'a insana bir şer dokunacak olsa sürekli yakınır, vaveylayı basar.


21-) Ve izâ messehülhayru menû'a;

Ona hayır ulaştığında ise pinti, bencildir! (A. Hulusi)

21 - Hayır dokundu mu kıskanç. (Elmalı)


Ve izâ messehülhayru menû'a ama bu kez de insana bir hayır dokunacak olsa, bir başına hayır gelse onu herkesten kıskanır. Nasıl bir tabiatı var bu insanoğlunun? Şer dokunsa vaveylayı basar. Ama hayır dokunsa bu kez de onu herkesten kıskanır. Oysa herkesi kendi yerine koyup, onlarla empati yapıp, ona hayır dokununca sevineceğini, düşünerek hayrı paylaşması gerekmez mi? Yani öbürünün de dert yanacağını, öbürünün de vaveylayı basacağını, çünkü bir zaman kendisine şer dokunca veya mahrum kalınca nasıl kendisi acı çekiyorsa, başkasının da acı çekeceğini düşünerek hayrı paylaşsa da çoğaltsa olmaz mı? Ama yapmaz. Peki bu hastalıktan kurtulmak için ne yapmak lazım?


22-) İllelmusalliyn;

Sadece musallîn (bilfiil salât yaşayanlar) müstesna! (A. Hulusi)

22 - Müstesna ancak o musallîler. (Elmalı)


İllelmusalliyn namaz kılanlar müstesna. Musalliy olanlar müstesna. Yani namazla ayakta duranlar namazın kendisini dik tuttukları daha özel etimolojik anlamından yola çıkarsak Allah karşısında esas duruşunu bozmayanlar müstesna. Allah karşısında klas duruşunu takınanlar müstesna.


23-) Elleziyne hüm 'alâ Salâtihim dâimun;

Onlar ki sürekli salâttadırlar (sürekli Allâh'a yönelişlerini muhafaza ederler)! (A. Hulusi)

23 - Onlar ki namazlarına müdavimdirler. (Elmalı)


Elleziyne hüm 'alâ Salâtihim dâimun onlar namazlarında devamlıdırlar. Gök dikişi namaz. Dünya atlasıyla ahiret atlasını günün beş noktasından, beş yerinden gök iğnesiyle dikmektir namaz. Doyumsuzluğu namaz ile fırsata dönüştürmek mümkin. Hani; İnnel'İnsane hulika helû'a (19) buyurmuştu ya ayetimiz. İnsanoğlu tatminsiz ve doyumsuz yaratılmıştır, doyumsuzluğu namaz ile fırsata dönüştürebilir.

Nasıl yapabiliriz? Tatminsizlik bir nimet olur o zaman, o zaman doymayan gönlümüz namazla doyar ve Allah’ın rızasına yücelir, mirac eder. Çünkü namaz mü’minin miracıdır. Suremiz de me’aric suresi, miraçlar sahibi olan Allah’a atıf yapan bir ayetle devam eden bir sure. Onun için miraçlar sahibi olan Allah’ın kulpuna yapışırsak bizi de o yüceliş basamaklarını tırmandıracak bir güç verecektir, bişr güçle donatacaktır. İşte o güçlerden biri namazdır ve esselâtü mi’racul(Hadis) mü’min namaz mü’minin miracıdır peygamberi ifadesi, hadisi bu gerçeği ifade eder.

Doymayan gönüldür, göz değil. Dolayısıyla gönül doymadıkça göz doymaz. İnsanın gözünü doyurmaya kalkanlar boşuna çabalarlar o nedenle Allah insanın gönlünü doyurmak istiyor. Namaz da gönlü doyuran bir ibadettir. Yani aç gönülleri, aç kalpleri, aç ruhları doyurur. Tıpkı bedenin midesi nasıl acıkınca insan güçten düşüyorsa ruhun midesi de acıkınca ruh güçten düşer. Yani yükselemez olur, yücelemez olur. O halde namaz ruhun yakıt deposuna konulmuş bir yakıttır. O nedenle burada o zikredilmiştir. Ve 8 unsur sayılıyor zaten ilkine böyle başladık, namazla başladık. Devam edelim;

Devam ediyor d sayfasına geçiniz.
Meariç suresini toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder